24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SOSYAL DİNAMİZM Gezi: Sistemin içinde ve çokkatmanlı3 Geriden gelen ülkelerde entelektüel emek Son tespitimizi bir kez daha yineleyelim: Gelişmiş ekonomilerdeki beyin gücü, kapitalist sistemin temelinde yatan sömürünün, özellikle de uluslararası/uluslarötesi sömürünün sürdürülebilmesinin en etkin aracıdır. Ama aynı zamanda da imkânlarını kendi elleriyle yarattıkları bu sömürünün doz farkıyla da olsa konusu ve hedefidirler. B Tülay Akarsoy, Müfit Akyos, Aykut Göker ununla birlikte, Brezilya veya Türkiye gibi geriden gelen ülkelerde entelektüel emek katmanını oluşturanların durumları, gelişmiş ülkelerdeki meslektaşlarından çok daha farklıdır ve hiç de iç açıcı değildir. Sahip oldukları yeteneklerini, entelektüel birikimlerini yaşadıkları ülkelerde kullanabilecekleri, kendilerini daha da geliştirebilecekleri, yeterli düzey ve genişlikte iş alanı yoktur. İş bulamama, bulduklarında da çoğu kez, düzey olarak, yeteneklerinin, entelektüel birikimlerinin altında kalan iş türlerinde mesleki açıdan tatmin olmama olasılığıyla karşı karşıyalar. Üstelik bu ülkelerin önemlice bir bölümünde, entelektüel iş gücündeki işsizlerin sayıca çokluğu, iş bulabilenleri de genellikle çok düşük ücretlerle ve kendilerine dayatılan şartlarda çalışmaya mahkum etmekte; onları alabildiğine sömürülen bir katman hâline getirmektedir. Onlar, iş ve ücret sıkıntıları ya da mesleki tatminsizlik giyaratıldığı dağıtık bir yapının varlığı söz konusudur. Bu yapı 80’li yıllarda, gelişmiş ekonomilerin ideoloji ufkuna hâkim olan ve geriden gelen ama sisteme eklemlenme peşindeki Türkiye gibi ülkelerin ideoloji ufkuna da hemen hâkim oluveren yeni liberalizmin kolaylaştırıcı zemini üzerinde yayılıyor. Kapitalist sisteme ya da yeni liberalizme karşı olduklarını söyleyen ülkeler bile, örneğin İran, bütün bir dünya coğrafyasına egemen olan bu dağıtık ilişkiler ağının zemininde koşturmakta. Ancak, her ülkenin sistemle bütünleşme ya da sisteme eklemlenme biçimini ya da bu ilişkiler ağına bir biçimde eklemlenerek koşturduğu zemini, o ülkenin yetkinlikleri, yetişmiş insan gücünün niteliği, entelektüel sermaye birikimi, hukuku, demokrasisinin gelişmişlik düzeyi ya da o ülkedeki toplumsal haklar mücadelesinin yoğunluğu ya da ulusal bir motivasyonun varlığı gibi pek çok parametre belirlemektedir. Bu bağlamda önemle belirtmek gerekir ki, geriden gelen ülkeler coğrafyasındaki şirketlerin konuşlandıkları net katma değer halkalarının belirlenmesinde, bulundukları ya da ait oldukları ülkelerin izledikleri politikalar –devlet politikaları etkin bir rol oynar; son çözümlemede belirleyici olur. Kapitalizmin dünya sistemi içinde kalarak üretim zincirleri üzerinde konum değiştirmiş; belirli sektörlerde, net katma değerin en yüksek olduğu halkalara sıçramış, geriden gelen ülke örnekleri vardır. Söz konusu dünya sistemine eklemlenmiş bir ülke olarak Türkiye’nin de önünde, konum değiştirme imkânları varken ve hatta Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında sanayileşme açısından ciddi bir atılıma da girişilmişken, sistem içinde kendisiyle aynı konumda olan ülkelerin gösterdiği başarıyı Türkiye gösteremedi. Tam anlamıyla belirleyici olan bazı stratejik durumlarda gün yüzüne çıkan ulusal motivasyon eksiklik ve kayıpları; kimi durumda da, iç işleyişte ortaya çıkan yetersizlikler ve becerisizlikler bu sonucu yarattı. Türkiye geldiği noktadaki bilgi ve deneyim birikimiyle küreselleşmede inisiyatif kullanacak ulusal organizasyonunu kurma iradesini de becerisini de gösteremedi ve bugün de gösteremeyen bir ülke konumundadır. Böyle bir organizasyon için gerekli her türlü kurumsal, kültürel yapıyı kendi eliyle yok etti ve hâlen de giderek artan bir hızla yok etmeyi sürdürüyor. bi sorunların ötesinde, yaşadıkları ülkelerin toplumsal, ekonomik, siyasi ve kültürel koşulları açısından da gelişmiş ekonomilerdeki benzerlerinden çok daha mutsuzdurlar. Doğaları gereği, kentteki varlıklarını, yaşamlarını etkin olarak ve özgürce sürdürmek isteyen; teknolojiyi bilen ama çevreye duyarlı bu yeni emekçi katmanının bireyleri, tasavvurlarında kendileri için ve birçokları da, içinde yaşadıkları toplum için biçtikleri yaşam koşullarını ve toplumsal hakları kendi ülkelerinde bulamıyorlar. Hak talepleri vardır. Ülkelerindeki siyaset adamlarının, özellikle sandık gücüne dayanarak hükmeden tavırlarını, becerisizliklerini, devlet görevlilerinin yolsuzluklarını, toplumsal adaletsizlikleri diğer pek çok katmanın bireylerine göre çok daha iyi görebiliyorlar. Kendi talepleri ile uyumlu bir siyasi düzen düşlüyorlar. Bulamayınca da onları bekleyen büyük umutsuzluklardır. Çoğunun düne dek bulduğu çıkış yolu beyin göçü yoludur.1 CBT 1381 14 / 6 Eylül 2013 İŞLEYİŞE BİRAZ DAHA YAKIN BAKIŞ Türkiye özelinde onlar için durum niçin böyledir; niçin gelişmiş ekonomilerdekinden çok daha farklıdır; bunu görebilmek için başta işaret ettiğimiz verili koşula, Türkiye’nin eklemlendiği kapitalizmin dünya sistemine ve bugünkü işleyiş biçimine biraz daha yakından bakmak gerekiyor. Kapitalizmin dünya sisteminde toplam net katma değerin TÜRKİYE’NİN İKİLİ SANAYİ YAPISI… Türkiye’nin, kapitalizmin dünya sistemine eklemlenmesinde, ikili bir sanayi yapısı ortaya çıktı. Özellikle otomo tiv, havacılık, savunma, beyaz ve kahverengi eşya sanayilerinde büyük ve modern işletmeler yaygındır. Bu işletmeler, sisteme eklemlenmenin ötesinde bu sistemle tam anlamıyla bütünleşmişlerdir. Bu bütünleşme sermaye yapılarına kadar yansımış; yabancı sermaye ortaklıklarının belirleyici olduğu sektör yapıları ortaya çıkmıştır. Yabancı ortaklarsa, genellikle, yer alınan üretim/değer zincirinde denetimi elinde tutan büyük firmalardır. Ne var ki, bu bütünleşmede, ülkemizdeki işletmelerin uluslararası üretim zincirlerinde konuşlandığı halka, imalat halkasıdır. Bu işletmeler, imalatta, gelişmiş ülkelerdeki rakipleri düzeyinde bir başarım sergiliyor ve uluslararası düzeyde ‘uygunluk değerlerine’ sahipler. Ancak, paylarına düşen, bulundukları halkanın payına düşen düşük net katma değerle sınırlıdır. Ve bu halkada geçerli olan bütün stratejik kararlar önceki halkalara egemen –kavram geliştirme, tasarım geliştirme, doğrulama halkalarına, dolayısıyla da üretim zincirinin tamamına hükmeden firmalar tarafından verilmektedir. O firmalar da zaten bizimkilerin, özellikle de büyük ölçekli olanların yabancı ortaklarıdırlar ve bu ortaklık bağları sayesinde hem ortağı oldukları büyük ölçekli yerli şirketleri kendi içlerinden tek tek, hem de ortağı oldukları büyük ölçekli şirketler kanalıyla sektörün tamamını denetleyebiliyorlar. Söylediklerimizin en çarpıcı örneğini, sanayimizde motor görevi gören otomotiv sektöründe bulmak mümkündür. Yukarıda da işaret edildiği gibi, Türkiye’de otomotiv sektörü, hem sermaye hem de üretim yapısı açısından bütünüyle bu sektördeki dünya sistemiyle bütünleşmiştir. Ve bu sektörün uluslararası değer zincirinde yoğunlaştığı yer imalattır ve ihraç ettiği ya da iç pazara sunduğu nihai ürün üzerindeki yerlilik oranı maksimum %35’tir (bu oran bile giderek azalmaktadır). Sözü edilen bu sanayi yapısının hemen yanı başındaysa geleneksel sektörlerde yer alan geleneksel işletmelerin oluşturduğu çok farklı bir sanayi yapısı varlığını sürdürmektedir. Geleneksel işletmelerle sistemle bütünleşmiş modern işletmeler arasında derin uçurumlar vardır. Bu açıdan ülkemizde sorun da ikilidir. Bütünleşebilenler, belirttiğimiz gibi, uluslararası üretim zincirlerinde yaratılan net katma değerin en düşük olduğu imalat halkasında yer alıyorlar. Net katma değerin yüksek olduğu diğer halkalara yakın bir gelecekte sıçrayabilmelerine bugünkü sermaye yapıları izin vermemektedir. Yerli ortakları buna zorlayacak ya da işletmeyi mevcut sermaye yapısını koruyarak da olsa, diğer bir halkaya doğru genişlemeye yöneltecek sürekliliği olan, sistemik, kararlı bir ulusal politika uygulaması da ufukta gözükmemektedir. Sisteme eklemlenemeyen geleneksel işletmelerde ise sorun daha büyüktür. Bunlar ucuz ve niteliksiz işgücü kullanımını tercih ediyor. Düşük katma değer yaratıyorlar. Rekabet edebilirliklerini, ucuz işgücüne dayandırıyorlar. Sanayinin ortalama verimliliğinin düşük olmasının sebebi; geleneksel ve önemli bir kısmı kayıt dışı iş gören işletmelerdeki verimliliğin alt düzeyde olmasıdır. Bu işletmelerin mevcut yapıları sanayinin gelişimi açısından son derece elverişsizdir. Vergi ve sosyal güvenlik sistemi kapsamına alınarak, özellikle kayıt dışılıklarının önlenmesinin de bir çözüm oluşturmayacağı açıktır. Türkiye, kapitalizmin dünya sistemiyle her sektörde tam anlamıyla bütünleşme arayışında ama bu firmaların bu hâlleriyle küresel oyunda yer almalarını sağlayacak ağyapılara dâhil olabilmeleri mümkün değil. Sanayimize eşik atlatmaya yönelik, açıkça ortaya konmuş ulusal bir politikaya bağlı olmak kaydıyla, mühendislik ve teknoloji tabanlı küçük ve orta ölçekli firmalara öncelik ve ağırlık verilerek, kamu kaynaklarının ‘bu firmaların teknolojik ve finansal altyapısını güçlendirmek için’ kullanılması ve bunlara seviye atlatacak bir dizi önlemin kararlı ve uzun erimli bir politika çerçevesinde uygulanması gerekmektedir. Bunun için kamu kaynaklarının bilinçli ve adil biçimde kullanılması şarttır. Bu ise, kamu yönetiminin yetkin kadroların denetiminde,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle