24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR Ağızlarıyla duyan kurbağalar bir X ve bir Y kromozomu var. Bu babadan kızına SRY geninde bulunan ender bir mutasyonun geçmesiyle mümkün olmuş. Söz konusu gen insanda ve diğer gelişkin memelilerdeki eril gelişimden sorumlu ana devredir. İlke olarak tüm ceninler dişi dokularla gelişmeye başlar, ancak SRY devresi değiştiği zaman testosteron seviyesi yükselir. Ve o zaman dokular erkeksi karaktere sahip olurlar ki bu da özellikle cinsel organların gelişiminde kendini gösterir. Ama ismi açıklanmayan ailede durum farklı. Kızın gerçi çocukları olmayacak. Ama kalıtımında bir Y kromozomu taşımasına rağmen yumurtalık ve yumurtalık kanalına sahip. SRY genindeki mutasyona rağmen baba üremeye yatkın, fakat kızında bu yeti mutasyon yüzünden yok olmuş. Genlerdeki etkinliklerin 100 faktör farklılık göstermesini bekliyorduk diyor Weiss. Oysa fark, sadece ikide bir faktör. Bu sonuçtan yola çıkarak, erkek gelişim çizgisinin cinsel belirsizlik veya kısırlık arasındaki bir sınırda yer aldığını düşünüyorlar. Ana devre değişimlere karşı hassas. Güvenirli olmayan bir ana devre anlamsız gibi gelebilir, fakat yine de evrimsel bir gereklilik olabilir diyor araştırmacılar. Testosteron beyin gelişimini ve daha sonraki davranışları çalıştırdıktan sonra bu açıdan çeşitlilik yararlı olabilir. Evrim geniş bir sosyal yeterlilik paleti tercih eder ve bu ilkel zamanlarda, mesela kabilelerde zengin cinsiyet rolleri bulunduğu zaman avantaj sağlıyor olabilir. artık sadece konuşmaları ilgi gösteriyor ve hayvan sesleriyle ilgilenmiyorlar, diyor Illinois Northwestern Üniversitesi’nden Alissa Ferry. Bir dil öğrenmek en basit anlatımla şu demek: Harflerin anlamsız bir şekilde sıralanmasını anlamlı olarak kavrayarak, öğrenilenlerle iletişim kurabilmek. Bebekler de anadilini benimserken bu süreçten geçiyor. Bebekler çevrelerinde hangi ses dizilerinin kullanıldığını ve bunların anlamlarını öğrenmek zorundalar. Alissa Ferry ve ekibi bebeklerin doğumdan itibaren sadece insan sesleriyle mi yoksa diğer seslerle de bir objeyle bağlantı kurup kuramadıklarını test ederek bu sonuca varmışlar. ta olan erkeklerin 18701980 yılları arasındaki verilerini değerlendirmiş. Özellikle de eski tarihler için ordu mensuplarının ve askerlik görevini yapmış erkeklerin verileri incelenmiş. Kadınlar için benzer analizler yapmak neredeyse imkânsız. Beden boyunun artması halk sağlığının iyileştiğinin önemli bir göstergesidir diyor Hatton. Oysa dünya savaşları ve 20.yy’ın başlarındaki ekonomik krizlerde yaşanan şaşırtıcı boy artışını tıbbi gelişmeler veya ulusal sağlık programlarıyla açıklamak mümkün değil. Bunlar ancak bu dönemlerden sonraki ilk on yıllarda etkili olmuştur. Kriz dönemlerindeki boy artışı için bir açıklama, bu zamanlarda daha az çocuğun doğmuş olması olabilir. Daha küçük aileler boy artışıyla bağlantılı. Ancak 11 santimlik boy artışı, kişi başına daha yüksek gelir, daha iyi yaşam koşulları, sağlık ve beslenme hakkında daha fazla bilgi ve gelişkin sağlık sistemleri gibi faktörlere uzanmakta. Onlar da viyaklıyor ve diğer kurbağaların viyaklamalarını duyuyorlar, fakat kulakları yok. Minik Sooglossus gardireni kurbağaları bunun yerine ağızlarıyla duyuyorlar diyor Fransızlar. Amfibiler ağız boşluğunu rezonans boşluğu olarak kullanıyor ve sesleri buradan iç kulağa iletiyor. Duyma yetisi, 200250 milyon yıl önce Trias döneminde oluşmuş. Kulak zarını içeren iç kulak ve kulak kemikçikleri çeşitli hayvan soylarında birbirinden bağımsız olarak gelişmiş. Fakat bazı kurbağalarda insanlarda olduğu dış kulak bulunmaz. Bu hayvanlarda kulak zarını içeren orta kulak doğrudan doğruya kafadadır. Ama duyma ilkesi aynıdır. Gelen sesler kulak zarını titreştirir. Bu titreşim daha sonra kulak kemikçikleri tarafından orta kulağa iletilir ve burada da kıl hücreleri tarafından elektrik sinyallerine dönüştürülür. Fakat Sooglossus gardineri gibi bazı kurbağaların iç kulakları bile yoktur. Bu yüzden teorik olarak duymamaları gerekirdi. Ama buna rağmen viyaklıyorlar, peki nasıl oluyor? Paris XI Üniversitesi’nde Renaud Boistel ile çalışan ekip, doğal yaşam alanlarındaki kurbağalara, hemcinslerinin viyaklama kayıtlarını dinletmişler. Kurbağalar bu seslere yanıt vermeseler de yabancı kurbağaların seslerine reaksiyon göstermişler. Bu da hayvanların duyduklarını kanıtlamış. Özel röntgen görüntüleriyle kurbağaların ağız boşluğuyla duyduklarını keşfettiler. Boyu topu topu bir santimetre. Avrupalılar yüzyıl içinde 11 cm uzadı Okulda hepimiz erkeklerin XY kromozomlarına, kadınların ise XX kromozomlarına sahip olduklarını öğrendik. Fakat Amerikalı bilim insanları şimdi kalıtımında XY varyantı bulunan bir kadından söz ediyor ve erkek cinsiyetinin gelişimi esnek bir konu diyor. Gelişim biyolojisindeki bir ilkeye göre evrimin istikrara ihtiyacı var. Bebeklerin sağlıklı bir kalbe, iki kola ve on parmağa sahip olabilmeleri için genetik programların güçlü devreleri olmaları lazım. Ve şimdiye dek aynı şeyin cinsiyet için de geçerli olması gerektiği sanılıyordu. Case Western Reserve Üniversitesi biyokimyacısı Michael Weiss bu ilkeye kuşku düşürecek bir araştırma sundu. Araştırmacı alışılmışın dışında bir genetiğe sahip bir aile bulmuş. Baba ve kızın Dişi bedende erkek genleri Bebekler daha ilk aylarında konuşulanların objelerle bağlantılı olduğunu öğreniyor. Amerikalılar şimdi ilginç bir geçişten söz ediyor. Araştırmaya göre bebekler ilk aylarında sadece konuşmalara değil maymun seslerine de reaksiyon gösteriyor. Fakat altı aylık olunca Bebekler, maymun seslerini de “anlıyor” Son bir araştırmaya göre Avrupalıların boyları yüz yıl içinde 11 santim uzamış. Araştırmadan çıkan ilginç sonuç ise Kuzey ve Batı Avrupalıların iki dünya savaşı ve dünya ekonomik krizi sırasında bu dönemlerden önceki ve sonraki yıllara kıyasla daha fazla uzamış olmaları. Essex Üniversitesi ekonomisti Timothy Hatton, 21 yaşında olan ve on beş Avrupa ülkesinde yaşamış ve yaşamak Yalnızca Alzheimer yaşlılıkta unutkanlığa neden olmuyor. Diğer bir neden de protein eksikliği olabilir diyen bilim insanları, bu sürecin geri döndürebileceğine inanıyor. Amerikalı ekip, yaşlılıktaki bellek kaybının hipokampüsteki RBAp48 genindeki eksikliğin bellek kaybının baş sorumlusu olduğunu söylüyor (Science Translational Medicine). New York Columbia Üniversitesi bilim insanları bu bellek kaybının Alzheimer ile ilgili olmadığının da altını çiziyor. Farelerle gerçekleştirilen deneyler sonucunda RbAP48’e bağlı bellek kaybının Alzheimer’e bağlı olan hafıza kaybının aksine tedavi edilebileceği anlaşılmış. Eric Kandel ve ekibi, önce 33 ila 88 yaşları arasında ölen sekiz insanın beyin hücrelerini incelemiş. Hücreler hipokampüsün Bellek kaybının sebebi bulundu Veremin geçmişi çok eskilerde... Salgınların birçoğu insanların yerleşimlerde ve kentlerde birlikte yaşamaya başlamalarıyla ortaya çıktı. Fakat genetik karşılaştırmalar yapan uluslararası bir araştırma ekibine göre bu durum, verem (tüberküloz) için geçerli değil. Çünkü bu tehlikeli enfeksiyon hastalığı bizi insanlığın ortaya çıkmasından itibaren izliyor. 70.000 yıl kadar önce Afrika’da ortaya çıkan hastalık, Homo sapiens ile birlikte dünyaya yayılmış (Nature Genetics). Verem artık ender olarak görülüyor ve genelde tedavisi de çok iyi yapılabiliyor. Ama buna rağmen hâlâ en öldürücü enfeksiyon hastalıklarından birisi. Ortaçağdan 19.yy’a kadar beş kişiden biri verem yüzünden hayatını kaybetti. Gelişmekte olan ülkelerde halen her yıl bir ila iki milyon kişi yaşamını kaybediyor. Tedavi edilmezse yüzde elli ölümcül. “Crowd Diseases” olarak isimlendirdikleri hastalıklar, konakçılarından birçoğunu öldüren ve yayılmaları yoğun nüfusa bağlı olan enfeksiyonlardır. Bu tür hastalıkların birçoğu insanoğlunun yerleşik düzene geçmesinden sonra ortaya çıktı. Büyük topluluklar içinde yaşayan insanlar evcil hayvanlarla yakın temasta oldukları için birçok hastalık etkeni hayvan dan insana bulaşıyordu. Veremin de bir zamanlar hayvanlardan insanlara bulaştığı sanılıyordu. Son tahminlere göre bulaşma tarımın ortaya çıkışıyla yaklaşık olarak 10.000 yıl önce başlamış. Valencia Kamu Sağlığı Merkezi’nden Inaki Comas ve ekibi dünyanın çeşitli bölgelerine ait 259 verem kökünün kalıtımını inceleyerek ilk önce Mycobacterium tuberculosis hastalık etkeninin evrimsel gelişimini canlandırdı. Bu soyağacı daha sonra insanın mitokondrial DNA’sı ile karşılaştırıdı. İlginç benzerlikler var. İki soyağacında da erken dallanmalar sadece Afrika dahilinde gerçekleşmiş. Bu birliktelik yaklaşık 70.000 yıl önce yani anatomik olarak modern insanın yeni gelişmiş olduğu bir zamanda başlamış. Ayrıca başka paralellikler de var. 67.000 yıl kadar önce, ilk insan dalgasının Afrika’dan Asya’ya doğru yola çıktığı zaman verem mikrobunun soyağacında da ilk büyük dallanma görülüyor. İkinci bir dal 46.000 yıl önce yani modern insanın Avrupa’ya yayılmaya başladığı zamanlarda görülüyor. Tüberküloz etkeninin çeşitliği hep insan topluluklarının yayıldığı dönemlerde artmış. Buna göre verem sadece insanların bulunduğu bölgede ortaya çıkmakla kalmayıp, insanoğluyla birlikte dünyayı fethetmiş.. CBT 1382 6 / 13 Eylül 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle