Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Eskişehir’de Bilim Deney Merkezi’ne Uğrayın O sözde modern kentlerin; beton yığını yamuk, ruhsuz gökdelenlerden, uçuk kulelerden, adım başı uyduruk şelalelerden, neredeyse her apartmana yerleştirilen çağrı hoparlörlerinden, minareleri baz istasyonu haline getiren ticari anlayıştan kimselerin kurtaramayacağını sananlara, tokat gibi bir yanıt oluşturmuş Eskişehir. Celal İlhan, celalilhan@gmail.com aşta İstanbul olmak üzere, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Mersin kentleri yapılaşmadaki çarpıklığın, gökdelenleri hançer gibi kentin bağrına rastgele saplamayı başkanlık, yöneticilik sayan bir anlayışın kurbanı olmuşlar. Bunu ne zaman mı anladım Eskişehir’i gezip görünce. Yılmaz Büyükerşen de sayıları 16’ya ulaşan büyükkent belediye başkanlarından biri. Doğru eğitim almış, bilimsel düşünceyi kendine rehber edinmiş, işini namusundan ayırmayan, ibadet eder gibi çalışan bir kişinin (takımın da denilebilir elbet) neleri başarabileceğini görmek istiyorsanız Eskişehir’e gidin. Orada gökdelen denilen çağımızın kent sayrılığını, çıbanını bulamayacaksınız. Yılmaz Büyükerşen ve arkadaşları, gökdelen adlı devi yere sermeyi başarmışlar. Adım gibi biliyorum ki “Gökdelensiz büyük kent mi olurmuş, büyüklüğün alâmeti gökdelen değilse nedir’’ diyen nice uygar yurttaşımız vardır. Oluyormuş, bal gibi oluyormuş işte. O sözde modern kentlerin; beton yığını yamuk, ruhsuz gökdelenlerden, uçuk kulelerden, adım başı uyduruk şelalelerden, neredeyse her apartmana yerleştirilen çağrı hoparlörlerinden, minareleri baz istasyonu haline getiren ticari anlayıştan kimselerin kurtaramayacağını sananlara, tokat gibi bir yanıt oluşturmuş Eskişehir. Olumsuz gelişmelerin, getirim çılgınlığının önüne set çekmekle kalmayan, Porsuk Çayı’nı oya gibi işlemeyi, toplu taşım sorununu sessiz sedasız çözmeyi başaran Büyükerşen, modern toplumun gereksindiği, özellikle çocuklar için hava, su gibi zorunlu olan bilimsel, deneysel ortamlar hazırlamakta da Türkiye’ye önderlik etmektedir. Eskişehir’in imarı kadar önemli bir uygulama, Bilim Deney Merkezi: Büyükşehir Belediyesi’nin geçen yıl hizmete sunduğu, Bilim Deney Merkezi’ni gezerken, şaşkınlığıma eşlik eden en baskın düşünce, bilimsel buluşlar ve evrenin yapısı konusunda bir türlü yerine oturtamadığım, yarım kalmış bilgi eksikliğimdi. Merkezde; bilim dünyasının eğlencelerle anlatıldığı, dinozorların yaşamından, ses, ışık, doğa, momentum, elektrik, optik, basınç, uzay mekaniği, sergileri, deneyleri ve düzenekleri yer alıyor. Bütün bu saydığım bilimsel deneyim ve gösterileri yaşamım boyunca ne görmüş, ne de okullarda dinlediğim teorik anlatılardan, okuduklarımdan yeterli bir sonuca varabilmiştim. İçine doğduğu fiziki ortamı, yüzlerce yıl önce keşfedilmiş yaşamsal önemdeki buluşları kavrayamadan geçmiş, yetmiş yıllık bir ömür. Duyduğum acıyı anlatamam. Merkez içindeki Uzay Evi, beyaz kubbe ise şaşkınlığınıza tavan yaptıracak özellikler taşıyor. Türkiye’nin öteki ucunda bile olsanız, bir insan, bir öğretmen ya da öğrenci olarak gidip görmelisiniz Bilim Deney Merkezini. Ama hiç vakit yitirmeden. Taze beyinlerin gereksindiği bu bilgileri zamanında sunamazsak, boşluğu kimlerin ve nasıl, hurafelerle doldurduğunu görüp hayıflanmaya hakkımızın olmadığını düşünüyorum. Unutturamaz seni hiçbir şey İnternet hakkımızdaki pek çok bilgiyi saklıyor, bir araya getiriyor ve hiçbir zaman unutmuyor, unutturmuyor. En küçük bir gençlik hatası, yaşamımız boyunca bir hayalet gibi peşimizden geliyor. Çağımızın bu önemli sibertehdidinin boyutları nedir? Nasıl baş edilebilir? Erdal Musoğlu (emusoglu@gmail.com) orge Luis Borges, ‘Funes el memorioso’ adlı öyküsünde, bir kaza sonucu unutma yeteneğini yitiren Funes adlı bir genci anlatır. Müthiş hafızasında herşeyi tutabilen ve hiçbirşeyi unutmayan zavallı Funes, ayrıntılar arasında boğularak ne enformasyonu (malümatı) bilgiye dönüştürebilir, ne de bilgileri bilgeliğini arttırmak için kullanabilir. Siber dünyanın mega hafızası da bizleri aynı kadere mahkum ediyor olmasın? Ayrıca, bu dev ve hiçbir şeyi unutmayan hafızanın etkileri yanlız bunlarla da sınırlı değil. Dört yıl önce ABD’de öğretmenlik eğitimini tamamlamakta olan bir üniversite öğrencisi genç kız, MySpace. com sitesindeki Blog’una bir fotoğrafını koydu. Fotoğraf kendisini bir partide korsan şapkası giymiş ve bir plastik bardaktan içki içerken görüntülüyordu. Resmin altyazısı da ‘Sarhoş Korsan!’ idi. Resmi gören üniversite sorumluları, gençleri alkole özendirdiği gerekçesi ile genç kıza diploma verilmesini reddettiler. Başvurduğu mahkeme de kararı geri çevirmeyi, kendisinin bir kamu görevlisi namzedi olması gerekçesi ile reddetti! Tarihçiler, ileride, sayısal çağın başlangıcındaki (yani günümüzdeki) tehdit ve tehlikelere baktıklarında yukarıdaki vaka önemli bir simge olacağa benziyor. Benzer örnekler de sosyal ağların yaygınlaşması ile çığ gibi artıyor. Temel sorun şu: İnternetin her şeyi kaydettiği ve hiçbir şeyi unutmadığı bir dünyaya doğru hızla ilerlerken, hayatlarımızı nasıl yaşayacak ve nasıl yönetebileceğiz? Fazla düşünülmeden çekilmiş bir fotoğraf, ya da yazılmış bir mesajın, aylar ya da yıllar sonra bireysel ya da mesleki yaşamımızda ciddi sorunlar yaratmasını nasıl önleyebileceğiz? İşte birkaç örnek daha: Facebook’ta ‘Öff, öyle sıkılıyorum ki ..’ yazdığı için işini kaybeden biri, ya da 30 yıl önceki kullandığı LSD deneyimlerini bir felsefe dergisine yazmış olan bir diğerinin ABD’ye girme hakkının yaşamı boyu kaldırılması ... Microsoft’un yakınlarda yaptırdığı bir araştırmaya göre ABD’deki şirketlerin insan kaynakları bölümleri ile iş başvurusu şirketlerinin %75’i adaylar hakkında internetteki bilgileri, sorumlu oldukları şirketlerin ısrarlı istekleri üzerine, tarama durumundalar. Arama motorları, sosyal ağlar, gruplar, fotoğraf ve video paylaşım siteleri, kişisel site ve bloglar, Twitter ve çeşitli çevrimiçi oyun siteleri ... hepsi kontrol ediliyor! İşe alıcıların ise %70’i, internetteki bilgilere dayanarak bazı başvuruları reddettiklerini kabul ediyorlar. Teknolojik gelişmeler ve bilgiyi kayda alma yöntemleri aslında tarih boyu bireysel yaşamın mahremiyetine tehdit oluşturdu. Daha yazının icadında, sonra da fotoğraf makinesinin bulunmasıyla, ‘Bunlar herşeyi kaydediyor!’ diye itiraz ve uyarılar başlamıştı! Ama, doğaldır ki, hakkımızdaki bilgilerin hiçbir zaman silinmemesi ve onlara bir tık ile ulaşabilme bu tehditleri bambaşka bir boyuta taşıyor. 2004’te 1 milyon olan Facebook’un aktif kullanıcı sayısı mart 2013 itibarıyla 1.11 milyar kişiye ulaştı ve bu kullanıcılar, Facebook’a her ay, 30 milyardan fazla içerik ekliyorlar. Twitter’ın günümüzdeki 550 milyon kullanıcısı ise günde ortalama 58 milyon mesaj atıyorlar. Ve bütün bu bilgilerin hepsi kalıcı olarak saklanıyorlar. Eskiden yanlız şöhret olan kişilerin sorunu olan sürekli izlenmeleri ve her yaptıkları ve söylediklerini onlara karşı kullanılabilmesi artık hepimiz için geçerli. Geç J B mişi, kısmen de olsa unutmak, hataların bilincine varıp onlardan arınmak, bir şeylere yeniden başlamak nerede ise olanaksız. “Sil: Sayısal çağda unutmanın erdemi” (Delete: The Virtue of Forgetting in the Digital Age) adlı kitabın yazarı V.M. Schönberger, yukarıdaki nedenlerle, unutma yetimizi yeniden kazanmamızın önemine dikkat çekiyor. Sürekli ve sınırsız bilgi toplama ve saklamanın yarattığı zamansızlığın (timelessness), hayatımızı yönlendirmek ve sağlıklı kararlar almak için unutma zorunluluğu olan biz bireyler için ne büyük bir sorun yarattığı açıktır. Büyük Biraderin (ve diğerlerinin!) bizi hep izlediğini ve izleyeceğini bilince ilk tepkimiz kendi kendimize sansür koymak olacaktır. Bu da hayatımızı dilediğimizce yaşayamamaktan, kararlarımızı özgürce alamamaya, geleceğe odaklanamamaya ve yaratıcılığımızı bilerek frenlemeye kadar gidecektir elbette. Schönberger, bu duruma, kısmen de olsa, bir çözüm olarak, internetteki bilgileri içeren dosyaların üretiliş ve değiştiriliş tarihleri yanında, bir de silinme tarihi içermesini önermektedir. Konu halen birçok yönü ile tartışılmaktadır. CBT 1368 18 / 7 Haziran 2013 İşin bir diğer ve belki de daha önemli bir yönü, hakkımızda toplanan bilgilerin yorumlanması ile ilgilidir. Gerçekten de, bir olay, söz, yazı ya da resmin doğru yorumu ve anlamlandırılması ancak oluştuğu zamanın ve şartların yani bağlamının (context’inin) çerçevesinde yapılabilir. Başka bir bağlamda bu bilgiler bambaşka bir anlam kazanabilirler. Söz konusu olayların üzerinden zaman geçtikçe de bu olasılığın arttığı açıktır. Bkz. Günümüz Türkiyesi’nde yakın tarihimizin, bu yöntemle, bazı çevrelerce nasıl çarpıtılmaya çalışıldığı! Bireysel bilgilerimiz de sürekli olarak saklandıkça, zaman içinde, bilerek, ya da bilmeyerek yanlış yorumlanıp aleyhimize kullanılabilecek, yaptığımız en kötü şey başkalarının hakkımızda ilk bildiği şey olabilecektir. Bu sorunlar, ‘Çevrimiçi İtibarın Korunması’ (Online Reputation Protection) dalının doğmasına, hatta şimdiden ticari uygulamalara yol açmıştır. Örneğin ReputationDefender (İtibar Savunucusu) adlı firma 100’den fazla ülkede bu dalda çalışmaktadır. Firma, web sitelerindeki itibar kaybettirici içeriklerin kaldırılması için çalışmakta, hatta Google vb. arama motörlerini etkileme amacı ile itibarı savunucu hatta arttırıcı türden içeriği yoğun biçimde internete göndererek, aksi yöndeki bilgilerin arka planda kalmasını sağlamaktadır. Mahremiyetimize karşı her gün artan yeni tehditlerden biri olan, ‘bireysel bilgilerin süresiz saklanması’ olgusu ile baş edebilmenin teknik yöntemleri yanında hukuki açıdan da geliştirilmekte olan birçok yöntem ve araç vardır. Ama, günün sonunda, içinde yaşadığımız sayısal dünyanın, bu alanda da yol açtığı büyük değişikliklerle yaşamayı öğrenmek ve doğal dengelerin oluşmasını beklemekten başka pek bir seçeneğimiz yok galiba. Kaynaklar: New York Times, 21/07/2012, The Web Means the End of Forgetting ‘’Delete: The Virtue of Forgetting in the Digital Age” ,Viktor MayerSchönberger Reputation Management, Wikipedia TOPLANAN BİLGİLERİN YORUMLANMASI