24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com iklim günlü ü Oklahoma hortumunun sorumlusu kim? laketler nedeniyle yerinden yurdundan oldu. Yerinden Edilme Gözleme Merkezi ve Norveç Mülteci Konseyi tarafından verilen bilgilere göre, Hindistan ve Nijerya’da yaşanan göçlerin %41’i sellere bağlı olarak meydana geldi. (The Guardian, 20 Mayıs) İstanbul ve tüm Türkiye, Taksim’deki Gezi Parkının savunulmasında ifadesini bulan “kent hakkı” mücadelesi ile sarsılırken, biz de kent hakkı kavramı ve iklim değişikliği arasında kurulabilecek ilişkilere bakalım. Kentler, Kent Hakları, İklim Değişikliği Türkiye’de siyasi gelişmeleri önemli ölçüde etkileyecek sonuçlar doğurabilecek bu ‘olay’ ın, kentiçi bir yeşil alanın korunması mücadelesini aşan neden ve gelişmelerden kaynaklandığına da işaret etmekte fayda var. Kent hakkı kavramını ilk kez kullandığı yaygın olarak kabul edilen ünlü Fransız sosyologu ve felsefecisi Henri Lefebvre, “kent hakkı”nın yanı sıra, kentsel mekânın üretimi, günlük hayatın eleştirisi kavramlarını sosyoloji yazınına kazandıran kişi olarak da bilinir. Lefebvre, “Kent Hakkı”nı, 68 Paris Ayaklanmasının arifesinde, 1967 yılında yazmıştır. Kent Hakkı, kentsel günlük yaşamın yabancılaşması karşısında hem bir yakarış hem bir çağrı olarak okunabilir. Giderek metalaşan ve mahalelilik, komşuluk, dayanışma gibi ‘insani’ niteliklerini yitiren, mekanikleşen ve insanları atomize eden günlük hayat alışkanlıkları karşısında bir yakarış. Lefebvre’nin çağrısı ise, ‘mahkum olduğumuz’ bu mekânın biçimlenmesinde kent halkının doğrudan söz sahibi olabilmesi için, kentle ilgili kararlara doğrudan katılımını ve kentin metalaşma süreçlerinin en önemlisi olan kent arazisi üretimine ortak olmasını içeriyor. Neoliberalizm ile birlikte kabuk değiştiren kapitalizmin, kentsel mekânda, çıplak fiziksel hegemonya biçimlerine giderek daha az başvurduğu bir gerçek. Türkiye gibi ülkelerde karşı karşıya olduğumuz ve mükemmel örneklerinin İstanbul’da halihazırda sergilendiği tür hoyratlıklar, bugün yerini daha karmaşık, meta fetişizmini, antisistemik tonlar da taşıyan ürün pazarlama yöntemlerini ve yeni kentli tüketim alışkanlıklarını harmanlayan kentsel kültür biçimlerine terkediyor. Buna karşılık, en iyi örneklerini gelişmiş ülkelerde gördüğümüz bu yeni biçimin, ‘gelişmekte olan’ ülkelerde farklı iktisadi dinamiklerin, hızlı kentleşmenin ve derin eşitsizliklerin de katkısı nedeniyle, yoksulluk, evsizlik, işsizlik ve şiddet sarmalının gölgesinde kaldığını görüyoruz. Brezilya, bu çelişkili gelişmelerin en iyi gözlenebildiği ülkelerden biri. Askeri diktatörlük sonrası demokrasi arayışlarının ve katıksız neoliberalizmin etkisi altındaki ülke, 90’lardaki kentsel toplumsal, siyasi hareketlenmenin ve mücadelenin baskısı ile ‘kent hakkı’ kavramını anayasasına yazdıran ilk ülkelerden biri olur. Son 40 yılda hızla artarak %83’e ulaşan kentli nüfusu ile ‘gelişmekte olan’ dünyanın en kentli ülkesi olan Brezilya, 2001 yılında ‘kent yasasını’ kabul eder. Bazı büyük metropollerde demokrat belediye başkanları ve kent yönetimleri, askeri diktatörlüğe karşı mücadelede önemli rol oynarlar. Sınıfsal ve mekânsal ayrışmanın, ekolojik yıkımın ve suç oranlarının katlanılmaz düzeyde olduğu Brezilya metropollerindeki yoksul sınıflar açısından demokrasiye geçiş ne getirecektir? Bütün bu baskılar, yeni anayasa yazımı aşamasında ‘kent hakkının’ yasalaşması konusunda girişimlerin başlamasına yol açar. Brezilya, uzun yılların görece ‘solcu’ İşçi Partisi iktidarlarına karşın hâlâ kentsel göstergelerin alarm verdiği bir ülke. 26 milyon kentlinin musluktan akan suyu, 83 milyonun atık su sistemi yok. Var olan kentsel atık suyun %70’i herhangi bir işlem görmeden toprağa, suya bırakılıyor. 200 milyon nüfuslu bu dev ülkede, 52 milyon Brezilyalı, toplu taşıma sistemlerinin pahalı olduğundan şikâyet ederek, işineevine oldukça uzun mesafeler katederek yürüyor . Hesaplara göre ülkede en az 8 milyon konut açığı var. Milyonlarca yoksul kentli, metropollerin çeperlerinde, bazen de merkezinde (Rio) yer alan, her bakımdan derme çatma ‘favelalarda’ yaşıyor. Anayasalarında ‘kent hakkının’ yazılı olması hakkında bu kitleler ne düşünüyor dersiniz? Her türlü iklim olayının, Brezilya’daki aşırı yağış ve sellerin birinci hedefi olan bu yerleşimler ve yoksul kentli nüfus, Bengaldeş’deki su baskınlarından etkilenen yoksul yüzbinler gibi, iklim değişikliğinin yol açtığı ve açacağı hava olaylarının önde gelen kurbanlarından olacaklar . Bir sonraki yazıda ‘asi kentlerin’ ‘umut mekânları’ na dönüşüp dönüşmeyeceğine bakmaya devam edelim... Oklahoma hortumu, Meksika Körfezi’nden gelen sıcak ve nemli havanın kuzeyden gelen kuru havayla karşılaştığı “hortum geçidi”nde meydana geldi. Bilim insanları meteorolojik açıdan bakıldığında “klasik” bir görünüm sergilediğine inandıkları bu tür olaylara hava koşullarının sürekli değiştiği bir ortamda daha sıklıkla tanık olunup olunmayacağı sorusuna kesin bir yanıt veremiyorlar. İklimdeki değişiklikler, başka birçok etkinin yanı sıra, yeryüzüne daha sıcak ve daha nemli bir havanın taşınmasına da yol açıyor. Bu da çok daha şiddetli fırtınaların ve bir olasılıkla hortumların yaşanabileceği anlamına geliyor. Ne var ki, küresel ısınma nedeniyle rüzgâr kırılmasının da daha az olacağı öngörülüyor. Uzmanlara göre bu durum kasırgaların oluşumunu kolaylaştırırken, hortumların oluşması için gerekli koşulların yeterince sağlanamamasına neden oluyor. Ancak meteorolojik çalışmalar sıcak ve nemli havanın uzun erimde rüzgar kırılmasının üstesinden gelerek hortumların daha sıklıkla yaşanmasına olanak tanıyıp tanımayacağı konusunda çok farklı sonuçları ortaya koyuyor. (The Guardian, 21 Mayıs 2013) İklim eylemcisi Bill McKibben Avustralya’da Dünyada iklim savaşımının en önde gelen simaların dan biri olan Bill McKibben, Haziran ayında, ünlü DoTheMath turnesi kapsamında Avustralya’yı ziyaret edecek. McKibben’in amacı, fosil yakıt tüketen şirketlerin petrol ve kömür rezervlerinin yarattığı tehlikelere dikkat çekmek ve bu şirketleri fosil yakıt tüketiminden vazgeçmeleri yönünde yüreklendirmek. DoTheMath girişimini başlatan McKibben’in küresel ekonominin CO2 bütçesinin 565 milyar tonun altında olduğuna dikkat çektiği “Küresel Isınmanın Dehşet Verici Yeni Matematiği” adlı makalesi oldu. Ne yazık ki, fosil yakıt tüketen şirketlerin petrol, kömür ve gaz rezervlerindeki karbon miktarı 3000 milyar tonu aşıyor. Geçtiğimiz yıl dünyada 32 milyonu aşkın kişi sel, kasırga ve deprem gibi iklim felaketleri yüzünden yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda kaldı. Uzmanların belirttiklerine göre, göçlerin %98’i iklim değişimine bağlı nedenlerle meydana geldi. İklim değişiminin yarattığı sorunlardan en çok Asya ile Batı ve Orta Afrika etkilendi. Başta ABD olmak üzere, ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerden de yaklaşık 1,3 milyon kişi bu tür fe İklim felaketleri milyonlarca kişiyi yerinden ediyor Sıcaklık değerlerindeki artış yavaşlıyor Havakürenin ısınmasında 1998’den bu yana “nedeni açıklanamayan bir duraklama” olduğu gözleniyor. Nature Geoscience adlı bilim dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçları, bu durumun yakın bir gelecek için öngörülen küresel ısınmayla ilgili kestirimleri düşürdüğüne işaret ediyor. Araştırmacılar bu duraklamanın uzun erimde önemli bir değişikliğe yol açmayacağı görüşünde olsalar da, küresel ısınmayla ilgili temel kaygıların sürdüğünün altını çiziyorlar. Rita Urgan KİTAP Koruma Biyolojisi Beşinci Baskı’dan Çeviri Richard B. Primack Hacettepe Üniversitesi Yayınları Koruma Biyolojisi diğer bilim dallarından farklı bir niteliğe sahiptir. Bu bilim dalı insanlık için bir anlamda özsavunma bilimi diye de tanımlanabilir. Çünkü yok olmaya doğru sürüklenen yaşamın ve bu yaşamın bir parçası olan insan türünün, varlığını sürdürebilme mücadelesinin bilimidir. Bu kitap, biyoçeşitliliğin yeryüzü ölçeğinde örneklerle tanımını, bu çeşitliliğin özgün değerini, insanlık için önemini, nasıl yok edildiğini ve yok edilmekte olduğunu ayrıntılı olarak anlatmakta. Canlılığın birey, popülasyon, tür ve yaşam birliği düzeyinde nitelik CBT 1368 14 / 7 Haziran 2013 leri, doğal ortamlarda özgün devinimi, tehdit altındaki yaşam ortamları ve korunması için neler yapılabileceği örneklerle açıklanmakta. Yazar bu eserini, toplumun her kesimini düşünerek, empati dolu bir üslupla yazıyor... Bir ekonomist gözüyle doğada tahribata yol açan her çalışmanın parasal değerini, bir siyasetçi yaklaşımıyla toplumun karar mekanizmalarını ve toplumsal tepkileri, tahribatın yapıldığı yörede yaşayan yerli halktan biri gibi, bizzat yaşamış ya da yaşamaktaymış gibi içtenlikle anlatıyor. Bu kitap altı ayrı üniversiteden bitki sistematiği, vejetasyon, orman ekolojisi, hidrobiyoloji, ornitoloji, popülasyon biyolojisi, uygulamalı biyoloji, arkeobotanik, palinoloji ve biyoçeşitlilik edebiyatı uzmanı on iki akademisyen tarafından Türkçeye çevrildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle