Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yediğimiz, içtiğimiz herşey zehirli mi? Prof. Dr. Ali Esat Karakaya karakaya@gazi.edu.tr T Tüm gelişmiş ülkelerde bulunan “bilim odaklı bağımsız bir gıda otoritesi” Türkiye’de bulunmamaktadır. Bu noktada “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı”nın Ülkemizde Eksik Olan Nedir? Gıdalar çok çeşitli riskleri taşır. Örneğin; en organik koşullarda üretilse dahi tarladan/çiftlikte/denizden çatala kadar olan süreçte gıdalara bini aşkın kimyasal Niçin Risk Değerlendirme? Yazının devamı 18. sayfada CBT 1354/ 9 1 Mart 2013 elevizyon programlarında neredeyse her gün gördüğümüz ve artık isimlerini ezbere bildiğimiz 35 akademisyenin beyanlarına bakılırsa başlıktaki sorunun cevabı: Evet. Gıda güvenliği konusunda tam bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Gıda gibi çok sayıda riski barındıran bir konuda neyin yanlış, neyin doğru olduğunu söyleyecek bilim odaklı bir gıda otoritesi yoksa, bu kafa karışıklığı kaçınılmazdır. Bilim odaklı bir gıda otoritesinin yokluğunun yarattığı vakumdan yararlanacak sözde uzmanlar bulunacaktır. Ülkemizde eğer bir akademisyenseniz ve bilimsel çalışmalarınızla adınızı duyurmanız mümkün değilse en kestirme yol toplumu yediği, içtiğiyle korkutarak ünlü olmaktır. Gıda güvenliğinin herhangi bir alanında hiçbir uzmanlığı olmayan kendi alanınızda tanınmış bir hekim de olabilirsiniz: Kendinizce geliştirdiğiniz gıdayla ilgili bilim dışı teorilerle adınızı gündemde tutabilirsiniz. Bunun da çeşitli getirilerinden yararlanırsınız. Ne yazık ki ülkemizde böyle bir akım oluştu. İstinasız her gıda konunun uzmanı olmayanların ortaya attığı bilim dışı felaket senaryolarından payını almaktadır. Ülkemiz bu konuda giderek şiddeti artan bir biçimde serbest atış alanı haline getirilmiştir. Akademisyenler bilimsel görüşlerini, teorilerini ve araştırmalarını, yazdıkları makalelerle binlercesi yayında olan bilimsel dergilerde tartışmaya açarlar. Bunu yapacak bilgi birikimi ve bilimsel düzeyi olmayanlar akademik ünvanlarına sığınarak akıl dışı iddialarına günlük medyada rahatlıkla yer bulabilmektedirler. Risk “bir aktivitede istenmeyen sonuçların gerçekleşme olasılığı” olarak tanımlanır. Günlük yaşamda sıfır risk yoktur. Hedef bu riskleri yönetebilmek ve “kabul edilebilir” düzeylere indirmektir. Tütün kullanımı, trafik gibi riskler bireylerin de katkısı ile yönetilebilirken, gıda güvenliği ve çevre kirliliği gibi riskler ancak kamu idaresi tarafından etkili bir şekilde yönetilebilirler. Bu risklerin yönetiminde toplum denetleyici ve baskı unsuru konumundadır. Gıda konusundaki riskler bilim bazlı uluslararası standartlar ve yasal düzenlemeler ile yönetilirler. Bu sayılanların uygulandığı ölçüde de insan sağlığı korunur. Yeni bir bilimsel gelişme olduğunda da bu bulgu uygulamalara yansır. Ülkemizde gıda güvenliği konusundaki tartışmalardan amaç toplum yararına bir sonuç çıkartmaksa, bu tartışmaların tarladan/çiftlikten/denizden çatala kadar olan süreçte dünya standartlarının uygulanmasındaki eksiklikler üzerinde olması gerekir. varlığı hatırlatılabilir. Ancak çağdaş gıda güvenliği sisteminde “risk değerlendirme” ve “risk yönetimi” birbirlerinden ayrı görevlerdir. Risk değerlendirmeyi bilim odaklı bağımsız gıda otoritesi, risk yönetimini ise kamu idaresi yüklenmiştir. Bunu AB örneğinden açıklarsak EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi) risk değerlendirmesi yapar. Bir yaptırım gücü yoktur. Avrupa Komisyonu ve üye ülke hükümetleri ise risk değerlendirmeye dayalı risk yönetiminden sorumlu karar alıcı otoritedir. Benzer uygulama birliğe bağlı ülkelerde ayrı ayrı ulusal düzeyde de mevcuttur. Böyle bir otoritenin olmaz ise olmaz olmaz özellikleri 4 başlık altında toplanabilir. Gıda otoritesi ancak bu özellikleri taşıyorsa toplumda güven sağlayabilir ve yaşadığımız kaosa bir çare olabilir. Bilimsel verilerin değerlendirmesinde mükemmeliyet merkezi: Bu özelliğin sağlanabilmesi için bu yapının uzmanlık panellerinde yer alan bilim insanlarının görevlendirildikleri konulardaki uzmanlıkları tartışmasız olmalıdır. Herhangi bir konuda akademik unvan sahibi olmak, incelenen konuda uzmanlık için yeterli sayılmamalıdır. Bunu sağlamanın en etkin yolu incelenen konuda görev yapacak bilim insanlarının akademik özgeçmişlerinin kurumun internet sitesinde yer almasıdır. Dünya’daki benzer kuruluşlarda bu yöntem uygulanmaktadır. Siyasi otoriteye karşı bağımsız: Böyle bir kuruluşun karar süreçleri siyasi otoritenin politikalarından bağımsız olmalıdır. Bunu sağlamanın yolu da belirlenmiş bir konuda risk değerlendirmesi yapmak üzere görevlendirilmiş bilim insanlarının idareye karşı hakim güvencesine benzer bir güvenceye sahip olmasıdır. Endüstri ile çıkar çatışması (conflict of interest) ilişkisini engelleyecek yöntemlere sahip: Bunu önlemenin en kestirme yolu görev yapacak olanların çıkar çatışması “conflict of interest” beyanlarının batıdaki örneklerinde olduğu gibi kurumun internet sitesinde yayınlanmasıdır. Tüm işlemlerinde şeffaf: Batıdaki örneklerde bu şeffaflık, risk değerlendirmesinin belirli süreçlerinin tüketici örgütleri dahil konunun paydaşlarına açılması ve önemli toplantıların tutanaklarının kurumun internet sitesinde yayınlanması ile sağlanmaktadır. Risk Değerlendirmesinden Sorumlu Bilim Odaklı Gıda Otoritesinin Temel Özellikleri Nelerdir? Sedat Ölçer (Bir kuramın doğuşu, gelişimi ve günlük yaşantımızdaki yeri) Metis Bilim 21, Ocak 2013, 314 sayfa. Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve Bilim Akademisi üyesi Sedat Ölçer, yüksek elektronik mühendisi olarak, enformasyon, kodlama, sinyal ve sistemler kuramlarının biyolojik sistemlere uygulanması çalışmalarını sürdürürken, biyolojik evrim süreci üzerine olan düşüncelerini de Evrim Serüveni adlı kitabında topladı. Evrim Serüveni kitabının göze çarpan ilk özelliği, çok berrak bir dille yazılmış olmasıdır. Bu nedenle okuyucu konulara kolaylıkla nüfuz edebiliyor. Bu kitapta, biyolojik evrim kuramının 19. yüzyılda doğuşunun ve 20. yüzyılda yapılan pek çok çalışma sayesinde sağlam bir bilimsel temele oturtulup günümüze getirilişinin hikâyesi anlatılmaktadır. Kitabın çatısı, evrim teorisi tarihinin iki dev şahsiyetinin, Charles Darwin ile Alfred Russel Wallace’ın yaşamlarının ve düşüncelerinin etrafında örülüyor. Darwin ile Wallace, doğal seçilime dayalı evrimsel dönüşüm fikrine nasıl vardılar? Yıllarını adadıkları dünya yolculukları tam olarak nasıl gerçekleşti, yolculukları sırasında yaptıkları gözlemler, incelemeler ve yaşadıkları deneyimler bilimsel görüşlerini nasıl şekillendirdi? Gözlemleri, daha sonra hangi düşüncelere esin kaynağı oldu? İnsanın doğaya bakışını alt üst eden görüşleriyle, zamanın kurulu bilim düzenine hangi açılardan ters düşmüşlerdi? Sedat Ölçer kitabının ilk bölümünde evrim kuramının doğuşuna tanıklık ettikten sonra günümüze dönüp şu soruların peşinden gidiyor: Bugünkü biyoloji biliminde evrimin yeri nedir? Evrim olgusunu gerçeklikle bağı olmayan bir varsayım olmaktan çıkararak güçlü bir bilimsel kuram haline sokan gözlemler ve unsurlar nelerdir? Evrimleşme hangi mekanizmalara dayanır? Yeni bir canlı türü tam olarak nasıl ortaya çıkar? Evrimin günlük hayatımızdaki yeri nedir, evrim yaşantımızı nasıl etkiler? Dahası, evrimi tasarım amacıyla kullanabilir miyiz ve nasıl kullanabiliriz? Yazar, bütün bu konuları en yeni bilimsel çalışmalar çerçevesinde ele alıyor ve okuyucuya büyük bir titizlikle açıklıyor. Evrim olgusunun toplum için nasıl yaşamın tam içinde bir konu olduğunu gösteriyor, hastalıklarla mücadeleden ekolojik korunmaya, hukuk davalarından teknoloji tasarımına evrim olgusunu kavramanın önemine işaret ediyor ve evrim teorisini tüm yönleriyle inceleyerek onu doğrudan günlük hayatımıza bağlıyor. Metis Yayınları Bilim serisinden çıkan Evrim Serüveni, evrim gerçeğini daha iyi anlamak isteyenlerin mutlaka okumaları gereken bir eser. Osman Bahadır Evrim Serüveni Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü 70 Yaşında Hazırlayan: Kemal Kocabaş Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği Yayınları Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü (HKYE) İsmail Hakkı Tonguç’un bir düşüydü. Tonguç’un köy enstitülerine iş eğitimi ilkelerine uygun öğretmen yetiştirmek amacı yanında 1940’lı yıllarda medrese geleneğinden kopamamış üniversite örneğinin karşısında bir halk üniversitesi kurma düşü de vardı. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü 19421947 yıllarında ülkenin en seçkin aydın, sanatçı, öğretim üyeleri ve öğrenmenleriyle bozkırda ışık saçan bir eğitim kurumu, ülkenin çok önemli kültürsanat merkezi olmuştu. Devrimci cumhuriyetin 1946 yılında kırılmaya uğramasıyla da çok yoğun haksız suçlamalar ve karalamalarla HYKE kazanımı yok edildi. 1947 sonrası Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitü çıkışlı öğretmenler yazılarıyla, şiirleriyle bu aydınlık kazanımı günümüze taşıdılar. Bu kitap eğitim tarihimizin çok önemli bir dönemini günümüze taşıyarak tartışmaya açmaktadır. Çok sınırlı HYKE kaynakçasına sunulan bu kitabı ülkemizin eğitimkültür dünyasına armağan ediyoruz.