02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Marx ve Türkiye’de bilgisizlikle mücadele A. M. Celâl Şengör C CBT 1352/ 18 15 Şubat 2013 umhuriyet Bilim Teknik’in 25 Ocak 2013 tarihli 1349 sayısında psikiyatr Özgür Karaçam’ın «Teknolojinin verdiği zararların sorumlusu Marx mıdır?» başlıklı makalesinde, benim Marx’ın «Feuerbach Üzerine Tezler»inin meşhur ve meş’um 11. tezi hakkında söylediklerim ile ilgili olarak «Marx’ın söz konusu tezini bu kadar yanlış anlayan ve yanlış yönlere çeken bir değerlendirmeye rastlamamıştım» diyor. Marx’un bahis konusu 11. tezini, bilmeyen okurlarımız için, buraya tekrar alıyorum: Marx’ın sözünün tamamı şöyledir: «Filozoflar dünyayı/âlemi sadece değişik şekillerde yorumladılar. Ama maksat onu değiştirmektir.» (Vurgu Marx’a aittir). Almanca orijinal şudur: «Die Philosophen haben die Welt nur verschieden interpretiert; es kommt aber darauf an, sie zu verändern.» Buradaki Welt kelimesi Almanca’da hem dünya (Türkçe’de «içinde yaşadığımız dünya» derken kastettiğimiz dünya) hem de âlem anlamına geldiğinden ben de Türkçe’ye bunu dünya/âlem olarak çevirdim. Almancadaki Welt kelimesine karşılık bir kelime Türkçe’de yoktur. Bu ihtiyacımızı bazan her iki kelimeyi bir arada kullanarak gideririz: Örneğin «dünya âlem duydu» sözündeki gibi. Marx «Thesen über Feuerbach»’ı 1845 yılında Brüksel’deyken kaleme almıştır. Benim kaynağım ise şurasıdır: “Karl Marx Friedrich Engels Werke”, c. 3 (1845 bis 1846): Institut für MarxismusLeninismus beim ZK der SED, Dietz Verlag, Berlin (1969), s. 535, tez 11. Burada verilen metin 1888 yılında Engels tarafından yayımlanan metinden alınmıştır. Sayın Karaçam, Marx’ın kastettiği şeyin benim anladığımdan, yani içinde yaşanılan dünyayı değiştirmekten başka bir şey olabileceğini savunuyor. Bunun için de sözlerine teknolojinin kuramsal bilimlerdeki gelişmeler sayesinde ilerlediği iddiası ile başlıyor. Öncelikle, 19. yüzyıla kadar bu iddia, Arşimed’in burgusu ve savaş makinaları, Toricelli’nin barometresi v.b. gibi ender istisnalar dışında geçerli değildir. Teorik bilim, buhar makinasının temel ilkelerini İskenderiye’li Heron’un (MS 1070) çalışmaları sonucu daha ilkçağda bildiği halde, teknoloji Thomas Newcomen’e kadar (yani 1710’a kadar) bunu yapmadı. Üstelik James Watt’a kadar da (yani 1776’ya kadar) sanayi, teorisi ilk çağa uzanan bu âleti kullanamadı. Bunun tersi bir durum yüzen nesneler için varittir: İnsanlık sandal, gemi vs. gibi şeyleri Arşimed’in yüzme kuramını geliştirmesinden binlerce yıl öncesinden beri bu kuram hakkında hiçbir şey bilmeden kullanıyordu. Teknoloji 19. Yüzyıla kadar kuramsal bilimden değil, ihtiyacın denemeyanılma yöntemiyle tatmininden doğmuştur. Meselâ, İspanyol müteşebbisi Bartolomé de Medina (14971585) tarafından Güney Amerika’da 1557 yılında geliştirilen cıva ile cevherden gümüş elde etmek («beneficio de patio» yani «veranda yöntemi») sürecin kimyasal temellerinin anlaşılmasından yüzyıllar önce denemeyanılma yöntemiyle ve tamamen ticarî amaçlarla geliştirilmiştir. Bu keşif, Avrupa’yı dünyanın efendisi yapan ve Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik çöküşünü başlatan, tarihin en önemli olaylarından biridir. Eğer Marx 11. teziyle, Sayın Karaçam’ın hiçbir belgeye dayanmadan ileri sürdüğü gibi toplumsal düzeni değiştirmeyi kastetseydi, Almanca’da bunu Welt ile değil, Gesellschaft (cemiyet, toplum) veya Gesellschaftsordunung (toplum düzeni) kelimeleriyle ifâde edebilirdi. Kaldı ki Marx’n 11. tezini kaleme aldığı 1845 yılı, bilimin varlık nedeni üzerine çok ciddî tartışmaların yapıldığı bir zamanın içine düşmektedir. Bu tartışmaların temelinde «bilim merakı tatmin için mi, yoksa topluma fayda ürettiği için mi vardır/desteklenmelidir?» sorusu vardı. Bilimin teknoloji yoluyla topluma sağladığı faydaların artık herkes tarafından kabul edildiği bir dönemde, bilimin tek varlık nedeninin bu olduğu iddialarıyla beraber, topluma yararı olmadığı düşünülen bilimlerin desteklenmemesi gerektiği gibi düşünceler belirmeye başlamıştı. Bilimin, insanoğlunun doğaya egemen olması için çalışması gerektiğini düşünen Marx, bu ikinci gruptaydı ve san’at, kuramsal bilim gibi şeylerin, kendisinin Das Kapital’in 3. Cildinde «Reich der Freiheit» (özgürlüğün egemenlik alanı) adını verdiği toplum kesimine ait olduğunu söylüyordu. Bunun dışındaki ise «Reich der Notwendigkeit» (gerekliliğin egemenlik alanı) idi ve toplum için gerekli kişi ve faaliyetleri kapsıyordu. «Reich der Freiheit», «Reich der Notwendigkeit»in gereksinimleri karşılanmadan bir toplum içinde var olmamalıydı. Bu tartışmaların temeli Sir Francis Bacon’un (15611626) bilimin yararlı olduğu için önemli olduğu tezine dayanır. Benim 2001’de ABD’de yayımlanan ve Adam Smith, Karl Marx, Abraham Gottlob Werner ve James Hutton’u konu alan kitabımda1 belgelediğim gibi, Marx Bacon’un izleyicisiydi ve Bacon’un tümevarım (induction) ile ifade edilen yönteminin gerçek bilimsel yöntem olduğuna inanmış olanlardandı. Marx’ın da parçası olduğu bu tartışmalar sonunda zamanın bilim dünyasının en önemli temsilcilerinden biri olan büyük kimyacı Justus von Liebig’in (18031873) Bavyera Bilimler Akademisinde yaptığı 28 Mart 1863 tarihli başkanlık konuşmasında sert bir reddiye buldu2. Justus von Liebig, Sir Francis Bacon’un zır cahil ve sahtekâr bir politikacı3 olduğunu belgeleyerek, bilimin onun dediği gibi yapılmadığını, bizzat Bacon’un yaptığı sanılan hiçbir deneyi yapmamış olduğunu anlattı. Von Liebig’in kendisi, özellikle teorik kimyanın tarıma uygulanması konusunda devrimler yapmış bir bilim adamıydı. Dolayısıyla kimse kendisini insanlığın ihtiyaçlarını dikkate almayarak fildişi kulesinde yaşayan bir bilim adamı olmakla itham edemezdi. Ama Justus von Liebig, bilimin sadece ve sadece bilim insanının merakını tatmin etmek için hipotetikdedüktif yöntem kullanılarak yapılan bir iş olduğunu savunuyordu. Fayda bilimin yalnızca bir yan ürünüydü ve bilimin bilim olması için gerekli değildi. Marx’ın 11. tezi, 1800’lerin başı ile 1880’lere kadar süregelmiş olan bu tartışmanın bir parçasıdır ve Marx bu tartışmada benim saf bilim olarak betimleyeceğim faaliyetin karşısında uygulama/teknolojinin yanında yer almıştır. Marx’ın değiştirilmesinden bahsettiği dünya içinde yaşadığımız dünyanın tamamıydı, sadece toplum değil. Sayın Karaçam bunu rahmetli Cemal Yıldırım’ın yüzeysel bir derleme olan eserine atıf yapmak yerine Marx’ın zamanının kaynaklarına dayanarak irdeleseydi, Marx’a kendi gönlünden geçenleri atfetmekten imtina ederdi. Marx’ın günümüze yansıyan zararı, benim eski Sovyetler Birliği, Çin Halk Cumhuriyeti ve diğer sosyalist ülkelerde gördüğüm teknoperestliğe fikir babalığı yapmış olmasıdır. Nasıl ki dine inananlar ile, Marx’a inananlar arasında ben fark görmüyorsam, Marx’a tapanlarla, paraya tapan vahşî kapitalistler arasında da fark yoktur. Her iki grup da fayda kavramını insan yaşamının temeli yapmıştır. Halbuki bilim faydadan önce bilgiyi vurgular, zira bilgisiz insanlar fayda temin edeyim derken zarar verebilirler. Hem marksizmin yarattığı felâketler, hem de vahşi kapitalizm bu bilim dışı davranışla rın ürünüdür. Dolayısıyla teknolojinin bugün verdiği zarardan Marx tamamen sorumlu değildir, ama günah payı çok büyüktür. Şengör, A. M. C., 2001, Is the Present the Key to the Past or the Past the Key to the Present? James Hutton and Adam Smith versus Abraham Gottlob Werner and Karl Marx in Interpreting History: Geological Society of America Special Paper 355, x+51 pp. 2 von Liebig, J., 1863, Rede in der öffentlichen Sitzung der k. Akademie der Wissenschaften am 28. März 1863 zur Feier ihres einhundert und vierten Stiftungstages «Francis Bacon von Verulam und die Geschichte der Naturwissenschaften»: F. Straub, München, 46 s. Bu önemli konuşma, iki yıl sonra «Ueber Francis Bacon von Verulam und die Methode der Naturwissenschaften» başlığı altında bağımsız bir kitap olarak da basılmıştır (Literarischartistische Anstalt, München, VIII+64 ss.). Türkiye’nin ilk jeoloji haritasını yapan büyük jeolog ve doğa bilimci Prens Piyotr Çihaçof, bu kitabı 1877’de «Lord Bacon et les Sciences d’Observation au Moyen Age» (J.B. Baillière et Fils, Paris) başlığı ile Fransızca’ya tercüme ederek, yazdığı önsözde kendi tecrübelerini de hesaba katarak, bilimin Francis Bacon’un sandığı gibi yapılmadığını vurgulamıştır. Justus von Liebig daha sonra aynı konuda iki makale daha yazmış ve bunları Augsburger Allgemeine Zietung’un muhtelif eklerinde 1863 ve 1864 yıllarında yayımlamıştır. Bu makalelere ulaşmanın en kolay yolu, von Liebig’in Reden und Abhandlungen (C. F. Winter’sche Verlagsbuchhandlung, Leipzig ve Heidelberg, ss. 255ff. ve 280ff.) adlı eserindeki yeniden basımlarını okumaktır. Ne Marx ne de Engels, aynen Fransız toplumbilimci Auguste Comte gibi, onsekizinci yüzyıl sonu ile ondokuzuncu yüzyılın hemen başlarında bilime bakışta meydana gelen bu önemli değişikliği kavrayabilmişlerdi. Onun için (Türkiye’de sanıldığının tam tersine) hem Darwin’in evrim kuramına, hem de Lyell’in modern jeolojisine cephe almışlardı. Türkiye’de bugün bilim konusundaki derin bilgisizlik, bahis konuşu değişikliğin Türkiye’de Fuad Köprülü’nün 1919’da ilk baskısı yapılan «İlk Mutasavvıflar» adlı eserine kadar bildiğim kadarıyla hiç kimse tarafından vurgulanmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Köprülü’den sonra bunun farkına varanlar arasında öğrencisi HasanÂli Yücel vardı, ama ne yazık ki HasanÂli Yücel’in o değerli kafası politikanın iğrenç değirmenine kapılarak ufalandı gitti. 3 Okuyucularıma burada Sir Francis’in bir parlamento komitesi tarafından rüşvet kabulünü de içeren 23 değişik yolsuzlukla suçlu bulunarak 40.000 İngiliz sterlini para cezasıyla kralın tayin edeceği bir süre meşhur Londra Kulesinde hapse mahkum edildiğini hatırlatayım. 1 Edebiyat, Sosyal Bilimler ve Celal Şengör.. Prof. Dr. Kemal Özmen, Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü Cumhuriyet Bilim Teknoloji’nin 1 Şubat 2012 tarihli sayısında sayın Celal Şengör’ün, “Türkiye’de Yayımlanan Kitapların Konularına Göre Dağılımı ve Türkiye’nin Geleceği” başlıklı yazısında, Türkiye’de 2012 yılı içinde yayımlanan kitapların alanlara göre sayısal verilerini değerlendirirken, ilk iki sırayı paylaşan “edebiyat” ve “sosyal bilimler” alanlarında yayımlanan kitapları küçümsemesi, aşağılaması mı demeliydim?, bir bilim insanına yakışmayacak bir tutumdur. Sayın Şengör, edebiyat alanında 15.034 kitap ile sosyal bilimler alanında 14.342 kitabın yayımlanması karşısında öfkesini dizginleyememekte; “edebiyat” alanında yayımlanan kitapların on bininin “gezi edebiyatı” alanında yayımlanmış kitap olsa dahi, bu varsayımı anlamak da mümkün değil, “geri kalan edebiyat” kitapları, “tarih ve coğrafyanın toplamının gene de iki katı!” gibi sığ bir genelleme yapmakta ve şu şaşırtıcı çıkarımda bulunmaktadır: “Türk okuru hoşça vakit geçirmeyi ve politika ile ilgili yazıları oku
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle