17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKiSLER nin bulunduğunu ve bunların buz örtüsündeki boşaltma sisteminin önemli bir parçası olduğunu gösteriyor. A. M. Celal Şengör Kanda yüksek kolesterol değeri meme kanseri riskini yükseltiyor. Anlaşıldığı üzere kolesterolün bir indirgeme ürünü meme kanserinin oluşumunu ve ilerlemesini tetikliyor. Fare ve insanlardan alınan meme kanseri hücreleriyle gerçekleştirilen deneyler, yüksek kan yağı değerlerinin bu tümör türü riskini yükselttiğini göstermiş. Bundan 27 hidroksil kolesterol (27HC) maddesi sorumlu diyor Duke Üniversitesi Tıp Okulu’ndan Donald McDonnell, Science dergisinde. Daha önceleri gerçekleştirilen dört araştırma, şişmanlık ve meme kanseri ve yüksek kolesterol değeri ve meme kanseri riski arasındaki bağlantıyı ortaya koymuştu, fakat bugüne kadar hiçbir meka Kolesterol meme kanserini tetikliyor Sevgili okuyucularım: Geçen hafta fiziğin bugün içinde bulunduğu temel bir sorundan bahsetmiştik. Bu sorun fizikteki temel kuvvetleri tek bir ifadede toplayabilmek için yapılan çalışmaların çıkmaza girmiş olmasıydı. Darwinci Fizik ciğer hastalıklarının laboratuvarda incelenmesine ve yeni terapiler geliştirilmesine de yardımcı oluyor (Nature Biotechnology). Gerçi yeni yöntemin kliniklerde uygulanmasına henüz yıllar var, ama en azından artık hastanın cilt hücrelerinden elde edilen işlevsel akciğer dokusunu hayal edebiliriz diyor Columbia Üniversitesi’nden Willem Snoeck. Otolog akciğer naklinde, bir bağışçının akciğerini doğrudan doğruya hastaya nakletmek yerine, önce bağışçı akciğerden bazı hücreler çıkarılıyor. Bu şekilde geriye sadece “iskelet maddesi” kalıyor. Bu yapı üzerinde daha sonra hastanın iPS hücrelerinden elde edilen hücreler yetiştirilebilir. Bu şekilde bedenin yeni dokuyu reddetme olasılığı da ortadan kalkıyor. nizma bulunamamıştı. McDonnel ve ekibi şimdi östrojen hormonunu taklit eden ve meme kanserinin büyümesini tetikleyen 27HC (kolestrolün indirgeme ürünü) molekülünü buldu. Meme tümörlerinin yaklaşık olarak üçte biri cinsellik hormonuna karşı duyarlıdır. Farelerle gerçekleştirilen çeşitli deneyler sonucunda 27HC meme kanserini tetiklemekle kalmayıp, metastaz oluşumuna da zemin hazırlayabildiği tespit edildi. İnsana ait meme kanseri hücreleriyle yapılan çalışmalarla da antiöstrojenlerin söz konusu maddeninin etkinliğini engellediği kanıtlanmış. Ayrıca CYP27A1 enziminin de koleseterolü 27HC olarak indirgediği görülmüş. Bu da östrojen engelleyici ilaçların hormona duyarlı meme kanserinde bazen niçin etki etmediğini açıklıyor. Kolesterol değerlerinin beslenme veya ilaçla kontrol edilmesi halinde meme kanseri riski düşebilir. Çin’in insansız uyaz aracı “Chang’e 3”, geçen hafta Güney Çin’deki uzay istasyonu Xichang’dan, 3B roketiyle fırlatıldı. Aracın Aralık ayının ortalarında Ay’a inmesi bekleniyor. ABD ve Rusya’nın da kullandığı izotop pilleri, ilk kez nükleer enerji ve Çin, Ay’a atom enerjisini de götürüyor Akciğer ve solunum yolları birkaç çeşit hücre tipinden oluşmakta. Bu durum kök hücreyle yedek doku üretmeyi zorlaştırır. Bu konuda önemli bir adım atan Amerikalılar, insana ait embriyonik kök hüclerden ve indüklenmiş plüripotent kök hücrelerinden, soluk borusunun, bronşların ve alveollerin üzerini kaplayan en az 6 farklı hücre çeşiti üretti. Bu hücre kültürleri, ak Kök hücreleriyle akciğer hücreleri üretildi Nilgün Özbaşaran Dede [email protected] Not: Muhterem dostum fizik profesörü Ömür Akyüz bana bir not yolladı ve kullandığım Türkçe fizik terminolojisinin yanlış olduğunu söyleyerek bana neleri kullanmam gerektiğini yazdı: Yerçekimi yerine kütleçekimi, izafiyet yerine görelilik, dört temel kuvvetin adları: Kütleçekimi, elektromanyetik, yeğin ve zayıf çekirdek kuvvetleri. Öğretmenliğini benden hiçbir zaman esirgememiş olan Ömür’e teşekkür borçluyum. CBT 13957 / 13 Aralık 2013 ricisi olarak Ay’a gidiyor. Üç metre çapında ve 56,4 metre yüksekliğindeki 3B taşıyıcı roketinin ağırlığı azaltılarak ve idare/ kontrol sistemi iyileştirilerek geliştirilmiş. Uzay aracının Pazarı, Pazartesiye bağlayan gecede saat 1.30’da fırlatılmasının nedeni, aracın Ay’a inişinin gün içinde gerçekleşebilmesi için. Araç “Yutu” olarak adlandırılan bir Ay aracını taşıyor. Yutu Ay’a indikten sonra keşif gezisine başlayacak. Çin, ABD ve Rusya’dan sonra Ay’a inen üçüncü devlet olmayı istiyor. Halihazırdaki planlara göre 2025 yılında ilk Çinli Ay’a Çin bayrağını dikecek. Güneş enerjisiyle beslenen altı tekerlekli Yutu, üç ay boyu Ay’ın yüzeyi hakkında bilgi toplayarak, toprak analizleri yapacak, veri, fotoğraf ve film gönderecek. Hatta özel sensorlarıyla yeraltı hazineleri de arayacak. Lee Smolin adlı saygın bir kuramsal fizikçi, bu çıkmazın nedenini, fizikteki temel kuvvetleri tek bir ifadede toplayabilmek için ortaya atılmış olan ve bugün artık pek çok muhtelif türü olan sicim kuramının, kendisini kontrol edebilecek bir deney önerememesinde görmektedir. Smolin bu durumun temel nedenlerinden birini, sicim kuramcılarının temelde Einstein’in bağıl uzayzaman kavramını terkederek, Newton’un mutlak uzay ve zaman kavramına (yani MÖ 6. yüzyılın büyük Yunanlı filozofu Parmenides’in blok evrenine) dönmelerinde görmektedir. Sicim kuramcılarının en az dokuz boyutlu uzayına da Smolin’in görüşüne göre gerek yoktur. Üstelik, sicim kuramcılarının kütleçekimi “taşıyıcıları” olarak yorumladıkları kuramsal “graviton” parçacıklarına da gerek olmayacak bir kuram üretilebilir. Smolin’in de içinde bulunduğu bir grup kuramsal fizikçi böyle bir kuramı üretmişlerdir. Bu kurama göre uzay bir takım halkalardan oluşmakta ve bu halkalar bir örgü içerisinde uzayın yapısını kurmaktadırlar. Bu yeni kuramın en önemli tarafı, uzayın yapısının zaman içinde değişmesi, yani evrim geçirmesidir! Yalnız maddenin değil, uzayın da bir yapısı, bir mimârisi olduğunu öne süren bu kurama göre, uzay Planck uzunluğuna sahip (yani 0,0000000000000000 0000000000000001 milimetre) doku elemanlarından oluşmaktadır ve bunlar sürekli bir değişim içerisindedirler. Bu kuramın en önemli çıkarımlarından biri de, bizzat büyük patlama öncesinde olanları “bilebilmemize” imkân sağlamasıdır. Smolin ve meslekdaşlarının geliştirdikleri kuramın en cazip yanı, sicim kuramına göre kontrol edilebilirlik ihtimalinin daha yüksek olmasıdır. Bu kuramın bir diğer önemli yanı da uzayzamanın evrim geçirdiğini varsaymasıdır. İçinde yaşadığımız evrenin en önemli özelliklerinden biri simetri kırılması denilen olaydır. Bunu anlamak için fizikçilerin simetriden bahsettikleri zaman neyi kastettiklerini bilmek lazımdır. Fizikte simetri, uygulandığı nesnelerin, doğa yasaları karşısında aynı davranmalarını gerektiren bir kavramdır. Mesela, Smolin geçen hafta bahsettiğim “The Trouble With Physics” adlı eserinde şu örneği veriyor: Bir yolun iki yakasındaki kedilerin hepsi aynı zıplama yeteneğine sahipseler ve aynı şekilde zıplayabiliyorlarsa, burada bir simetri vardır, zira bir kediyi yolun bir kenarından alıp öteki kenarına koymak, onun zıplama olayı açısından davranışını değiştirmez. Veya herhangi bir olayda, bir protonu alıp yerine bir nötron koyduğunuzda olay değişmiyor, yani nötronlar ve protonlar bu olay açısından aynı davranışı gösteriyorlarsa, o olay nötron ve protonlara göre simetriktir. Ancak, diye hatırlatıyor Smolin, doğada simetrinin korunması duraysızlığa yol açar. Buna örnek olarak da ucu üzerinde dengede duran bir kalemi veriyor. Kalem uzun süre öyle kalamaz ve düşerek simetriyi kırar ve duraylı bir hal alır. Buna, diyor yazarımız, “kendiliğinden olan simetri kırılması” (spontaneous symmetrybreaking) denir. Bu simetri kırılması aslında “kendiliğinden” yani “spontane” olan bir olay değildir ve çevrede oluşan minik değişikliklere simetrisini koruyan sistemin (örneğimizde kurşun kalem) verdiği karşılıktır. Bu nedenle simetri kırılması, fiziğe “zamana bağlı”, yani “tarihsel” bir özellik vermekte ve her fiziksel nesneyi çevre bağımlısı yapmaktadır. Einstein’in görelilik kuramına göre, uzayzaman kütleye ve hıza bağımlıdır ve dolayısıyla uzayzamanın geometrisi içindeki kütlelerin hareketine göre sürekli değişir, yani evrim geçirir. Bu sadece bir zaman tanımı için değil, tüm zaman tanımları için aynıdır. Dolayısıyla, uzayın geometrisi, doğal yasaların bir parçası değildir, olamaz. Parmenides’in blok evreni bu nedenle mümkün değildir ve gene bu nedenle bizim Efes’li Herakleitos tarafından MÖ 6. yüzyılda ilk kez ifade edilmiş olan her şeyin aslında bir süreç olduğu fikri doğrudur. Her şeyin sürekli değiştiği bir evrende çevreye en iyi uyabilen nesne ve süreçler varlıklarını sürdürebilirler ki işte bu Darwinizm dediğimiz kuramdır. Ancak çevre sürekli değiştiği için, bu süreklilik de değişime mahkumdur. Bunun gerek ilâhiyat gerekse de sosyal bilimler açısından büyük önemi vardır. Doğa bilimine hakim olmadan bunları yapmaya kalkanların durmadan tökezlemelerinin nedeni de işte bu bilgi eksiklikleridir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle