17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) BİLİM TARİHİ “Bilinçli tüketici” olmak aslında giderek “bilinçli vatandaş” olmaya doğru evrilmektedir. Vatandaş gerek kamudan gerekse de özel sektör kurumlarından aldığı herhangi bir hizmetle ilgili bilinçli olmalı, haklarını bilmelidir. En yaşamsal icat hangisi? Dijital Karatay Diyeti Prof. Dr. Canan Karatay’ın başına gelenler, dijital sahtekârlık konusunda toplumun geniş kesiminin bilinçlenmesine katkıda bulunuyor. Artık telefonda kendisini savcı, emniyet müdürü vb olarak tanıtanlara para kaptıran sayısı (inşallah) giderek azalacak. Bu tür sahtekârlık girişimleri ne Türkiye’ye özgü ne de buna pabuç bırakanlar sadece Türkiye’de yaşıyor. Bu tür dijital sahtekârlıklar dünyanın her yerinde, farklı modellerle de olsa, var. Temelde bu tür sahtekârlık girişimlerinde kullanılan yöntemlere “sosyal mühendislik” deniyor. Yani kişiden bir şey almak için (şifre, para, anne kızlık soyadı vb.) çok fazla teknolojik araç kullanmadan, kişiyi ikna ederek amaca ulaşmak. Son yıllarda bunun en popüler yolları telefon, SMS, eposta gibi yollara başvurmak. Özellikle telefonda bu tuzağa düşenler büyük bir olasılıkla karşısındaki kişinin bu kadar cüretkâr olmayacağı düşüncesiyle söyleneni yapıyor. Aynı kişilerle SMS ya da eposta ile benzer amaçla iletişim kurulmaya kalkılsa çoğu bu tuzağa düşmeyecektir. Geçmişte bu tür doğrudan iletişimin konvansiyonel modelleri de yok değildi. Örneğin evin kapısına gelip ucuza tencere tava satan, alıcıyı (farkında olmadan) yüklü miktarda senet imzalamaya ikna edenler bu kategoride değerlendirilebilir. Buradaki hassas nokta alıcı pozisyonundaki kişilerin senet, imza vb. konularında yeterli bilgi düzeyine sahip olmaması. Belli ki “dijital dünya” söz konusu olduğunda da büyük bir çoğunluk benzer bir bilgi(sizlik) düzeyinde. Büyük şirketler sosyal mühendislik konusunda ciddi yatırımlar yapmakta ve personelini bilinçlendirmektedir. Örneğin yetkili bir kişinin şirket içi bilgisayar sistemine girişini sağlayan şifresini, kendisini telefonda üst düzey bir yönetici ya da yetkili olarak tanıtan kişiye vermesi sıkça karşılaşılan bir konu. Çok az kişi bu tür talepleri direkt reddetmekte. Otorite olgusunun her türlü kavramın, olgunun üstüne çıkabiliyor olmasının bir başka göstergesi. Her ne kadar teoride telefonda şifre ya da para talep edilmesinin mantıklı olmayacağını bilinse de iş pratiğe geldiğinde durum değişiyor. Bunu deneyimlememiş olanlar daha ziyade kişinin bir açığının olduğunu ve talebi bununla ilişkilendirip, bu açığının ortaya çıkmasını engellemeye çalıştıklarını düşünüyor. Bu kategoriye girenler de olabilir ancak çoğunluk aslında otoriteye saygı duymanın kurbanı oluyor. Prof. Dr. Karatay’ın da açıklaması bu yönde idi. Devlet ondan bir talepte bulunmuş, geri çevirmek olmaz. Allahtan kamu yönetimi artık oldukça ileri teknolojiler kullanmakta ve vatandaşından talep edeceği şeyleri bu tür yollarla istememekte. Tıpkı bankalar gibi. Hiçbir banka müşterisinin şifresini istemez. Çünkü aslında bankanın kendisi de müşterisinin kart şifresinin ne olduğunu bilmez. Şifreler akıllı bir bilgisayarda kriptolu olarak saklanır. Müşteri şifresini kullanarak bir işlem yaptığında bankacılık sistemi, o şifreyi kriptolayarak bu cihaza iletir ve bu cihaz da “doğru ya da yanlış” diye cevap döner. Doğru cevap gelirse işlem devam eder, yoksa hatalı şifre uyarısı verilir. “Bilinçli tüketici” olmak aslında giderek “bilinçli vatandaş” olmaya doğru evrilmektedir. Vatandaş gerek kamudan gerekse de özel sektör kurumlarından aldığı herhangi bir hizmetle ilgili bilinçli olmalı, haklarını bilmelidir. İ Yaşamsal icatlar, insanlığın yeryüzündeki varlığını sürdürebilmesini sağlayıcı nitelikteki icatlardır. Bu tür icatları saptayabilmek için öncelikle uzak geçmişe bakmamız gerekir. Osman Bahadır [email protected] nsanlığın ilk büyük yaşamsal icadı, ateşi bulmasıdır. Yüzbinlerce yıl önce ateşi kullanmaya başlayarak insan, soğuktan kurtuldu, vahşi hayvanları korkuttu, yiyeceklerini pişirerek daha iyi beslenmeye başladı ve ateş yakma pratiği içinde doğayı ve yasalarını tanımada aşama kaydetti. İnsanın ateşi kullanması, bulduğuyla yetinen varlıklardan ayrılması demektir. Ateşi kullanmaya başlamadan insanın varlığını bugünlere kadar getirebileceği çok kuşkuludur. Bronzun ve demirin kullanılması, dayanıklı ve etkili av ve savaş araçlarının yapımı (özellikle mızrak, ok ve yayın geliştirilmesi), beslenmede ve korunmada yeni bir aşamayı gösteriyor. Hayvanların evcilleştirilmesi ve tarımın başlaması ise sadece yaşamı korumada ve sürdürmede ileri bir adım olmanın ötesinde, uygarlığın da en önemli dönüm noktalarıdır. Ve nihayet tekerleğin icadı ile büyük bir aşama daha kaydedildi. İnsanlık bu aşamada kalabilir miydi? Bu teknolojik düzeyde kalarak insanlık varlığını sürdürmüş olsaydı (ki bu teknolojik düzeyde kalındığında yaşamı sürdürmenin olanaksız olduğunu söyleyemeyiz) bugün hangi nüfus miktarına ulaşmış olurduk? Mikroplar ve hastalıklar eskiden de vardı. Bunlara rağmen hayatta kalabilmenin bir yolu hızla çoğalmaktır. İnsanlığın başlangıç nüfusu çok az olmakla birlikte, kadınların o dönemlerde çok çocuk doğurduklarını varsayabiliriz. Modern dönemde aşı, penisilin, anestezicerrahi tekniklerinin gelişimi vb., kitlesel ölümlerin önüne geçerek nüfus artışını hızlandırmıştır. Temel bir teknoloji olan elektrik teknolojisi de dünya nüfusunun devasa boyutlara ulaşmasında önemli bir etken olmuştur. Elektrik, üretimi, tüketimi ve sağlık koruma ve genel refah imkanlarını arttırdı. Bugün elektrikten yoksun kalsak, milyonlarca insan yaşamlarını sürdüremez duruma gelecek ve dünya nüfusu hızla azalacaktır. Burada şu önemli gerçeği görüyoruz: Örneğin elektrik başlangıçta hiç de yaşamsal bir teknoloji değildi. Elektriğin günlük yaşamımıza girmesi, henüz bir buçuk asır önce oldu. İnsanlar o tarihe kadar elektriğin sağlayacağı olanaklardan yoksun olarak yaşadılar ve uygarlıklar geliştirdiler. Ama başlangıçta yaşamsal olmayan elektrik teknolojisi, şimdi artık yaşamsal bir teknolojidir. Bununla birlikte elektrikten bugün yoksun kaldığımızda yine de yeryüzündeki insan yaşamı tamamen sona ermez. Dünya nüfusu, elektrikten önceki nüfus miktarına inerek orada kararlı hale gelir (Son bir buçuk asırdaki yeryüzü tahribatının olumsuz ve elektrikten bağımsız icatların olumlu etkisinin de nüfus sayımında hesaba katılması şartıyla). O halde, yaşamsal teknoloji dediğimiz zaman iki tür teknolojiden söz etmiş oluyoruz: Mutlak varlık için yaşamsal olan teknoloji ve göreli varlık için yaşamsal olan teknoloji. İnsanın yeryüzündeki mutlak varlığının bugünlere kadar sürmesini sağlamış olan kritik teknoloji eşiği hangisi olmuştur? Tekerleğin icadına kadar yapılan icatların, insanlığın mutlak varlığının bugünlere kadar gelmesine yetebileceğini söyleyemez miyiz? Öte yandan yaşamsal teknolojinin sınırları konusunun paradoksal yönleri de var. Özellikle bazı göreli yaşamsal teknolojiler, mutlak varlığı tehdit eder hale geliyor. Çünkü Yeryüzünün sınırları var. Bu dünyanın olanakları ancak belirli miktardaki bir nüfusun belirli bir tarzdaki yaşamını sürdürülebilir kılmaktadır. Yaşamın sürdürülebilirliğinin koşulları, bütün doğa bilimlerinin ve sosyal bilimlerin birlikte göstereceği sonuçlardadır. Aslolan bilimdir. Teknolojiyi bilim yaratmıştı. Teknolojinin denetimsiz yok ediciliğine konulacak sınırları belirleyecek olan da yine bilim olacaktır. kitap Hey Türkiye Nasılsın? Orhan Bursalı Cumhuriyet Kitapları, 2013, 360 sayfa Gerçekler hakkında doğru bilgiler edinilmeden doğru çözümlemelere ve sonuçlara ulaşılamaz. Orhan Bursalı, yeni yayımlanan kitabı ‘Hey Türkiye Nasılsın?’da hem ülkemizle ilgili çok temel gerçekleri ortaya koyuyor, hem de bu bilgilere dayanarak siyasi yorumlar yapıyor. Elbette Türkiye’nin durumunu anlamanın yolu, onu dünyanın diğer ülkelerinin koşullarıyla karşılaştırmaktan geçmektedir. Karşılaştırma, bilimsel çalışmanın en önemli yöntemlerinden biridir. Orhan Bursalı da kitabında demokrasinin ve özgürlüklerin hemen hemen bütün etkenleriyle ilgili olarak bu karşılaştırmaları yapıyor ve böylece Türkiye’nin bir dünya ülkesi olarak bugünkü durumunu ortaya koyuyor. Sonuç; Türkiye’nin durumu hiç de iç açıcı değildir. Bu nedenle de çok acil olarak ülkenin iyiye gitmesinin önlemleri alınmalıdır. Hey Türkiye Nasılsın?, bir demokrasi ve özgürlükler arayışıdır. Geriliklere, haksızlıklara, sahtekârlıklara, aptallıklara, yolsuzluklara, cahilliklere, vurdumduymazlıklara karşı büyük bir uyarıdır. Siyasetin bilimsel bir bakışla yapılmasının ne kadar gerekli olduğunu gösterme çabasıdır. Orhan Bursalı, yeni kitabında okurlarına ülkemizin durumunu çarpıcı özellikleriyle ortaya koyarken, siyasetçilere de hangi gerçeklerle yüzleşerek hareket etmeleri gerektiğini gösteriyor. Osman Bahadır CBT 1395 12 /13 Aralık 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle