17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

nündeki kehanetleri gerçek mi olacak? Bu, bilimsel açıdan pek de olası gözükmüyor. Nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: • Bir kere çocuk yapma dürtüsü ile ilgili genlerin, sosyoekonomik sınıflarla bir bağlantısı yoktur. Finlandiya’daki Helsinki Popülasyon Araştırma Enstitüsü’nden Anna Rotkirch ve meslektaşları kişilik yapısının çocuk sayısı üzerinde çok önemli bir etkisi olduğunu söylüyor (Journal of Research in Personality, vol 47, p 296). Rotkirch, araştırmalarından elde ettiği sonuçları şöyle özetliyor: “Dışa dönük erkekler ve kadınlar daha fazla sayıda çocuk sahibi olmak ister. Titiz ve mükemmeliyetçi kadınlar daha az sayıda çocuk yapar, çünkü her şeyi doğru yaptıkları için doğum kontrolüne de gereken titizliği gösterirler. Yeni deneyimlere açık kadınların da çocuk sayıları azdır, çünkü daha heyecan verici işlerle uğraşırlar. Bütün bu kişilik özellikleri kalıtsaldır, ama kişinin sosyoekonomik sınıfıyla bir ilgisi yoktur.” • Yoksul insanların mutlaka daha fazla sayıda çocukları olur diye bir kural yoktur. Lawson’un araştırmalarına göre modern Batılı toplumlarda yoksul ve varsıl ailelere doğan çocuk sayısında bir fark görülmez. Avrupa ülkelerinde yapılan bir istatistiğe göre çocuksuzluk yoksul ailelerde daha sık görünüyor. Özellikle bu durum son ekonomik krizde daha da belirginleşmiş. Dolayısıyla yoksul ailelerin zenginlerden daha fazla sayıda çocuk sahibi olma olasılığı düşüktür. • Batılıların, bugün daha az sayıda çocuk sahibi olma kararlarına karşın, gelecek nesillerin doğurganlık eğiliminin daha yüksek olma olasılığı söz konusu olabilir. Bu durumda demografik geçiş tersine dönebilir ve doğurganlık yeniden “in” olabilir. Ancak bu Rotkirch’e göre henüz spekülasyon. Evrimsel değişim yavaş olduğu kadar, kültürel faktörlerin de etkisi altındadır. Newcastle Üniversitesi’nden davranış bilimcisi Daniel Nettle, sosyal koşulların çocuk bakımına uygun hale getirilmesiyle, kadınların çocuk ile meslekleri arasında bir seçim yapma zorunda kalmayacaklarına inanıyor. Kadınların işgücü piyasasındaki değişikliklere çok duyarlı olduğunu ve doğurganlığın bu nedenle yıldan yıla bile değişiklik gösterdiğine dikkat çekiyor. Çocuk sayısının insanlığın tek evrim geçiren özelliği olmaktan çıkacağına inanan Lawson bu konuda şöyle konuşuyor: “Statü merakı şu anda modern dünyamızı tanımlayan en önemli özellik gibi duruyor. Ancak bu da büyük bir olasılıkla değişecek. Ancak bu değişim çok uzun zaman alacak. Bence insanların statülerine göre değerlendirilmediği bir dünyada yaşam çok daha keyifli bir hale gelecek.” Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 26 Ekim 2013 http://seal.atilim.edu.tr/demografikgecissureciveturkiye Mutluluğun değeri kaç para? İnsanı mutlu eden nedir? Sadece para olamaz, sonuçta herkes bu konuda hemfikir. Fakat mutlu olmanın yine de bir bedeli var. Bununla birlikte mutluluğun, ekonomik durum ile bağlantısı tartışmalıdır. Sezgisel olarak temel ihtiyaçların ve diğer beklentilerin karşılanabilmesinin insanı mutlu ya da daha mutlu kılacağı düşünülebilir. Ama bu ilişki “Easterlin paradoksuna” göre sanıldığından daha karmaşık olabilir. Ekonomist Richart Easterlin bunu ilk olarak 1974’te yayımlanan “Does Economic Growth Imrove the Homan Lot?” makalesinde formüle etti. Bu teorem başlıca üç bölümden oluşuyor. Birincisine göre bir toplumdaki yüksek gelirli insanlar mutlu olmaya daha eğilimli. İkincisine göreyse zengin toplumlar bir bütün olarak yoksul toplumlardan daha mutlu değiller. Ve son bölüm ise toplumun bütünündeki zenginliğin uzun vadede artması halinde bile toplum içindeki sübjektif mutluluk algısının değişmediğini söylüyor. Yani mutluluk ve para arasındaki bağlantının dünya genelindeki karşılaştırılması pek de kesin bir sonuç vermiyor. Fakat ülkeler arasındaki karşılaştırmada sübjektif mutluluğun gerçekten de yükselen gelire bağlı olarak arttığını gösteren araştırmalar da var. Bu çelişkiyi çözmek isteyen bazı araştırmacılar, genel yaşam doyumunun nereye kadar arttığını gösteren bir parasal limitin bulunduğunu tahmin ediyor. Bu limiti aşan değerlerin mutluluk üzerinde hiçbir etkisi yok. Warwick Üniversitesi’nden Eugenio Proto ve Minnesota Üniversitesi’nden Aldo Rustichini’nin araştırmaları da buna benzer bir sonuç verdi. Bu çalışmanın temeli “World Values Surveys” (Dünya Değerler Anketi) ve kişi başına gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) dayanıyordu. İstatistiksel değerlendirmeler mutluluğun düşük gelirle birlikte gerçekten de azaldığını kanıtlıyor. Yani yıllık geliri 11.000 Avroya (yaklaşık olarak 30.189 Türk Lirası) kadar olan grupta mutlu olma şansı önemli ölçüde azalıyor. Araştırmacıla ra göre yoksul ülkelerde 4000 Avrodan daha düşük gelire sahip grubun, en yüksek yaşam doyumuna ulaşma olasılığı 11.000 Avro gelirli ülkelerdeki gruptan yüzde on iki oranında daha düşük. 12.500 Avroyu (34.305 Türk Lirası) aşkın gelir de en yüksek yaşam doyumunu ulaşma olasılığını hemen hemen hiç arttırmıyor. Aşağı yukarı 26.500 Avroluk (72.728 Türk Lirası) gelirle mutlak “mutluluk zirvesine” ulaşılıyor. Bunun üzerindeki gelirlerle mutluluk yeniden azalıyor gibi. Bu durumu Easterlin paradoksu, zengin ülkelerdeki GSYH ve sübjektif mutluluk arasındaki bağlantının zayıf olmasıyla kanıtlıyor. Peki ama belli bir zenginlikten sonra mutluluk niçin azalıyor? Araştırmacıların bunun için de bir açıklamaları var. Sorun sübjektif beklentilere dayanıyor. Burada her şeyden önce diğerleriyle karşılaştırma önemli bir rol oynamakta. Artan gelir, beklentiler ve bunları yerine getirme arasında bir rekabeti ortaya çıkarıyor. Ve birincisi, ikincisinden yüksekse memnuniyetsizlik doğuyor, diyor bilim insanları. Mutluluk üzerini yapılan araştırmaların daha geniş rakamsal sonuçlarına “Hey Türkiye Nasılsın?” kitabında ulaşılabilir (Cumhuriyet Kitapları, 2013) KÜLTÜREL FAKTÖRLER Türkiye nüfusu 100 milyona ulaşamayacak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan uzun dönem nüfus projeksiyonlarına göre, doğurganlık hızındaki azalışın devam etmesi durumunda nüfusun 2050 yılına kadar artarak 93.5 milyon kişiye ulaşması, daha sonra azalışa geçerek 2075 yılında 89.2 milyon kişiye gerilemesi bekleniyor. Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan 2014 Programı’ndan yaptığı derlemeye göre, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre 2012 yılı sonunda 75.6 milyon olan Türkiye nüfusunun, bu yılın sonunda 76.5 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. 2006 yılında 2.12 çocuk olan doğurganlık hızı 2012 yılında 2.08’e gerileyerek, nüfusun kendini yenileme seviyesi olan 2.10’un altına indi. 2008 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına göre, eğitim ve gelir seviyesinin yüksek olduğu toplum kesimlerinde bu hız 1.02’ye kadar düşüyor. TÜİK’in uzun dönem nüfus projeksiyonlarına göre, bu hız 2050 yılına kadar 1.65 seviyelerine kadar gerileyecek. Bebek ölüm hızının gerilemesi ve doğuşta beklenen hayat süresinin uzaması sonucunda yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki payı da gün geçtikçe artıyor. 2012 yılı sonu itibarıyla Türkiye’deki yaşlı nüfus (65 ve üstü) 5 milyon 682 bin kişi olarak hesaplandı. Bu nüfusun toplam nüfus içindeki payı da yüzde 7.5 olarak belirlendi. Türkiye’de ortalama yaşam süresinin 2013 yıl sonu itibarıyla erkeklerde 74.7, kadınlarda 79.2 olmak üzere ortalama 76.9’a ulaşacağı tahmin ediliyor. Marmara’da yeni bir canlı türü bulundu SevinçErdal İnönü Vakfı tarafından yürütülen MAREM (Marmara Environmental Monitoring) projesi kapsamında Marmara Denizi içinde Kuzey Anadolu Fay hattı boyunca yer alan sıcak su kaynama noktalarında yürütülen çalışma sonucunda yeni bir canlı türü bulundu. 05 Aralık 2013 tarihli Zoology in the Middle East dergisi’nde yayımlanan, M. Levent Artüz, Dinçer Gülen ve Cüneyt Kubanç tarafından kaleme alınan makalede Marmara Denizi’nde yeni bir ostrokot türü bulunduğu duyuruldu. Bu yeni türün ismi projeye ithafen Cytherella maremensis olarak tecil edildi. C.maremensis, yakın akrabalarından şekli, uzunlukyükseklik oranı ve süslemeleriyle belirgin olarak ayrılıyor. 1954 senesinden beri sürdürülen söz konusu proje çerçevesince ilk defa Marmara Denizi’nin 1000m ve altı çukurlarında ve KAF bağlı bölgelerdeki termal kaynama noktalarında düzenli çalışmalar yürütülüyor. CBT 1395 15 /13 Aralık 2013 Marmara Denizi’nde çürümenin yol açtığı oksijensizliğe dikkat çekmek amacıyla İstanbul Akvaryum’da izleyenleri soluksuz bırakacak çok tehlikeli bir gösteri yapılacak. SevinçErdal İnönü Vakfı bünyesinde sürdürülen Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi Projesi’nin (MAREM) Lideri Hidrobiyolog M. Levent Artüz’ün katılacağı basın toplantısı ile Marmara Denizi’ndeki oksijensizliğe dikkat çekilecek, ardından da dünyada ilk kez köpekbalıklarıyla dolu bir tankta Türkiye’nin tek kadın ilizyonisti İlkay Özdemir “ESCAPE SHOW’ gerçekleştirecektir. YER : İSTANBUL AKVARYUM FLORYA TARİH : 12 ARALIK 2013 PERŞEMBE SAAT : 11.00 ETKİNLİK DUYURUSU ARAŞTIRMA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle