Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR Almanlar Troya’dan ayrılıyor yarasa türünün kalıtımını inceleyen uluslararası bir araştırma ekibine ait. Günümüzden yaklaşık 88 milyon yıl önce yarasanın ortak atasında başta yüksek oksijen tüketimi olmak üzere çeşitli bedensel değişimler meydana gelmiş. Günümüzdeki yarasalar, bedenlerinde SARS veya Ebola gibi tehlikeli virüsleri taşımalarına rağmen hastalanmayabiliyor, diyor Guoji Zhang (Beijing Üniversitesi) yönetiminde çalışan ekip, Science dergisinde. Uçmak yoğun enerji gerektirir. Bir yarasa bir günde karada yaşayan aynı büyüklükteki bir memeliden yirmi misli enerji sarf eder. İlk yarasalar uçabilmek için metabostopher Cowled, yarasanın bağışıklık sistemi, yeni terapilerin geliştirilmesinde bir model oluşturabilir diyor. İnsanın bağışıklık sistemi, yarasanınki gibi reaksiyon gösterecek hale getirilebilirse, belli başlı enfeksiyon hastalıklarına yakalanmış insanların hayatta kalma şansı artabilir deniyor New Scientist dergisinde. dan anlıyoruz ki, hayvanların av olanakları azalmış ve kemiği daha fazla kemirdiklerinde de dişlerde iz. 1993 araştırması tam da bu mekanizmaya dayanıyordu. Kaliforniya Üniversitesi’nden Blaire Van Valkenburgh o zamanlar kazılardan çıkarılan aslan, kılıç dişli kaplan, kurt ve çakal kemiklerindeki izlerden söz etmişti. Larisa DeSantis ile çalışan ekip şimdi benzer bir analizi çok daha gelişkin tekniklerle gerçekleştirdi. Yeni araştırmada da 20 yıl önce olduğu gibi, Los Angeles’taki La Brea Pits buluntu yerinden çıkarılan hayvan kemikleri incelenmiş. Araştırmacılar, üçboyutlu görüntülü mikroskopla inceleyince, o dönemdeki büyük kedilere ait ısırık izlerinin, günümüzdeki aslan ve kaplanlarınkilere benzediğini görmüşler. Isırık motiflerinin zamanla değişip değişmediğini kontrol etmek isteyen bilim insanları farklı dönemlere ait kemik kalıntılarını karşılaştırmışlar. Bu örneklerin en eskisi 35.000, en yenisi ise 11.500 yıllıktı. Bu şekilde genç hayvanların, dişlerini daha fazla kullanarak kemikleri daha iyi kemirdeklerine dair herhangi bir işaret bulunamamış. Kılıç dişli kaplanlar günümüzdeki Afrika aslanları kadar büyüktü, hatta Amerikan aslanlarıysa dörtte bir daha büyüktü. Dolayısıyla avladıkları hayvanlar da daha cüsseliydi, bunların arasında mesela mamut ve bizon gibi hayvanlar da vardı. Troya’daki kazı çalışmaları yaklaşık 25 yıldan bu yana Tübingen Üniversitesi tarafından yürütülüyordu. Finansal nedenler ve araştırma politikası yüzünden arkeologlar artık Troya’dan ayrılıyor, “artık paramız kalmadı” diyor kazı başkanı Ernst Pernicka: “Alman Araştırma Birliği’nin yardım süresi sona erdi. Ayrıca yıllardan beri ülkedeki yabancı bilim insanlarının çalışmalarını zorlaştıran Türk hükümetinin de rolü oldu”. Bununla birlikte Tübingen ve Troya arasındaki bağ tamamen kopmayacak, kazıyı, doktorasını Tübingen Üniversitesi’nde yapan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr.Rüstem Aslan yönetecek. Tübingen’li arkeologlar Troya efsanesine biraz daha yaklaştı. Pernicka’nın incelemeleri Troya’nın çok önemli tarihsel bir önemi olduğunu kanıtladı. Troya’nın erken Tunç dönemine, yani İÖ. üçüncü bin yılın ikinci yarısına ait kalıntıları arasında uzak ülkelere ait buluntular ortaya çıkarıldı ki, bu da yoğun bir ticarete işaret etmekte. O tarihlerde kent parlak dönemini yaşıyordu. Troya’yı 19.yüzyılın ikinci yarısında keşfeden Alman arkeolog Heinrich Schliema nn’ın bulmuş olduğu hazine de bu döneme ait. Kuyumcuların değerli maden ziynetlerinin üretiminde kullandıkları teknikler çok gelişkin, bu da Troya’nın o tarihlerde önemli bir merkez olması gerektiğini kanıtlıyor diyor Berlin Tarihöncesi ve Erken Tarih Müzesi, Schliemann Koleksiyonu küratörü Alix Hänsel. Bin yıl sonra son Tunç devrinde ise Troya savaşı meydana gelmişti. Savaşla ilgili doğrudan kanıtlar yok, ama kent bu tarihte çok geniş ve yüksek bir surla çevrili. Peki bu Troya gerçekten de Homer’in söz ettiği Troya mı? Pernicke kazı sonuçlarında çok sayıda kanıt var diyor. Mesela Homer destanında sözü edilen hayvanlar ve bitkiler dünyası, Troya’daki kalıntılarla örtüşmekte. Troya’nın Tunç çağında yıkılmış olduğu da kanıtlanmış. Ancak bu yıkım, gerçekten de Homer’in İlyada destanındaki Troya savaşıyla mı oldu kesin söylenemiyor. Pernicka: Troya’yı önemli kılan başlıca üç neden var. Birincisi en eski Avrupa edebiyatında oynadığı rol. İkincisi Akdeniz bölgesindeki en eski kazılardan biri olması. Üçüncüsü ise Troya’nın uzun yerleşim tarihi nedeniyle, Ege’deki Tunç çağı buluntuları için referans oluşturarak bunların tarihlendirilmesini kolaylaştırması. CBT 1347/ 6 11 Ocak 2013 lizmalarını çok daha hızlı çalışacak hale getirmek zorunda kaldı. Bu şekilde oksijen sarfiyatı da önemli ölçüde arttı ki, yeni bir sorunu beraberinde getirdi. Beden ne kadar çok oksijen tüketirse o kadar çok serbest radikal oluşur. Bu bileşimler kalıtıma zarar verdiği için mümkün olduğunca hızlı bir şekilde zararsız hale getirilmesi gerekir. Modern yarasaların ataları, 88 milyon yıl önce uçmak için gerekli olan bedensel değişimleri yerine getirirken bunu gerçekleştirdiler. Değişimler DNA’nın onarımından ve hastalık etkenlerine karşı savunmadan sorumlu olan genlerde yapılmış. Bu da yarasaların tehlikeli virüsler taşımalarına rağmen niçin hastalanmadıklarını açıklıyor. Hatta kuduz virüsüne bile birçok memeliden daha fazla dayanıklılar. Ayrıca yarasalar oldukça yavaş yaşlanıyorlar ki bu da daha iyi DNA onarımının bir sonucudur. Avustralya’daki CSIRO Araştırma Enstitüsü bilim insanı Chri Geçerli olan teoriye göre mamut ve diğer büyük memelilerin soyu yaklaşık 12.000 yıl önce, iklim değişimi ve insanın daha geniş alanlara yayılması nedeniyle tükenmişti. Nitekim iklim değişimi ve insan nüfusunun artışı besin kıtlığına yol açmıştı. Fakat Amerikalılara göre bu teori en azından Kuzey Amerika’da yaşamış olan kılıç dişli kaplan ve aslanlar için geçerli değil. Diş analizleri büyük kedilerin soylarının tükenmesinden çok kısa bir süre öncesine kadar yeterli miktarda yiyeceğe sahip olduklarını göstermiş. Niçin yok olduklarını kesin olarak söylemiyoruz ama soylarının yetersiz yiyecek yüzünden tükenmiş olması imkânsız. Ölene kadar “iyi bir yaşamları” olmuş, diyor Kılıç dişli kaplanın ölüm nedeni Larisa De Santis (Vanderbilt Üniversitesi). Bugüne kadarki tahminlere göre büyük kedilerin buz devrinin sonlarına doğru avlanacak hayvan bulmaları gitgide zorlaşmıştı. Avladıkları hayvanların kemiklerini daha iyi kemirip geriye çok daha az et bırakmaların Togo’dan (Batı Afrika) yeni dönen bir Fransızda çok ender görülen bir HIV türü saptandıktan sonra Ulm Üniversitesi bilim insanları bu özel virüsü daha ayrıntılı bir şekilde inceledi ve şaşırtıcı bir sonuca ulaştı: Virüsün kalıtımında meydana gelen değişimlerden sonra hastalık etkeni insan bedeninde ba Ender görülen bir HI virüsü insana uyum sağladı Beynimiz bir insanın yaşını nasıl tahmin ediyor? Bir insanın yaşını tahmin etmeye çalıştığımızda beynimizde iki beyin bölgesi etkinleşiyor. Ve etkinlik motifleri, örneğin yüz ifadesini anlamaya çalıştığımızda oluşan motiflerden çok farklı. PLoS ONE dergisindeki araştırmaya göre, bilinçsiz olarak karşımızdaki insanın cilt yapısını, orantılarını, kırışıklıklarını ve diğer özelliklerini incelediğimiz zaman, şakak ve tepe loplarındaki iki özel beyin bölgesinde önemli bir etkinlik meydana geliyor. Bu iki merkez ise bir sinir demetiyle birbirine bağlı. İnsan yüzleri tanımakta çok iyidir. Sonuçta karşımızdaki insanın dost mu yoksa düşman mı olduğunu tahmin etmek evrim sürecinde önemli avantajlar sağlamıştır. Bu nedenle insan beyninde yüzleri “tanıyan” ve bu bilgileri işleyen beyin bölgeleri iyi gelişmiştir. Son araştırmada bir insanın yaşlı mı yoksa genç mi olduğuna karar verenin hangi beyin bölgesi olduğu incelendi. İngiliz, Hollandalı ve Almanlar, katılımcılara, içinde insan yüzlerinin sürekli değiştiği on dört dakikalık bir film izletmiş. Yüzler mesela gençken birden yaşlanıyor ya da bir kadın yüzü erkek yüzüne dönüşüyordu. Bilim insanları filmi izleyenlerin beyin etkinliklerini fonksiyonel çekirdek spin tomografisiyle (fMRI) incelemiş. “Cinsiyet algısını da kontrol için ekledik” diyor György A.Homola (Würzburg Üniversitesi). Çünkü bu tür değişimlerde hangi beyin bölgelerinin etkinleştiği daha önceki araştırmalardan biliniyor. Sonuçlar, yaşın, insan beyninin arka kısmındaki özel bir etkinlik motifiyle işlendiğini gösteriyor. Bu motif, mesela mimik gibi diğer yüz özelliklerinin işlenişinden farklı diyen araştırmacılar bu durumun yaşa bağlı bireysel değişimlerin daha yavaş gelişmesiyle ilgili olabileceğini söylüyor. Oysa bakış yönü ve yüz ifadesi gibi hızlı değişimlere üstünkörü bakmak yeterli, ayrıca bunlar taklit edilebiliyor da. Araştırmacılar yaş tahmininde beynin yüz tanımasından sorumlu merkezlerin, yaşın kesin olarak belirlenebilmesi için diğer bölgelerle etkileştiğini tahmin ediyorlar ve insan yaşını işleyen en az iki bölge saptamışlar. Bunlardan biri şakak loplarının alt girintisinde diğeriyse tepe lopunun altında yer alıyor. Beyin taramaları, bu iki bölgenin dikey bir sinir demetiyle birbirine bağlandığını göstermiş. Yarasaların süper bağışıklık sistemi, olasılıkla, uçmanın bir yan etkisi olarak gelişmiş. Sonuç birbirleriyle uzaktan akraba olan iki Uçma sayesinde süper bağışıklık sistemi