24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2013’te bilimde neler olacak? Bilim ve teknolojinin insan yaşamı üzerindeki etkisi son birkaç nesildir giderek artıyor. Bugüne dek geleceğe yönelik tahminler hep 2030 yıllık süreleri kapsayacak şekilde yapılıyordu. Fakat son günlerde değişikliklerin ivmesi arttıkça tahminlerin de vadesi kısa tutulmaya başladı. 2013’te neler olacağı ile tahminler yürüten bilim insanlarını çoğu bu yıl olağanüstü olaylara hazırlıklı olmamız gerektiği konusunda hemfikir. Bu yıla damgasına vurması beklenen bilim olaylarıyla ilgili tahminler şu başlıklar altında toplanıyor: 2006 yılında Japonya’nın Kyoto Üniversitesi’nden Şinya Yamanaka, embriyonik hücrelerin dışında kök hücre geliştirmeyi başardı.Yetişkin cilt hücrelerinden kök hücre elde ettiği çalışmasıyla 2012 yılında Nobel Tıp Ödülü’nü kazandı. Ne var ki Yamanaka’nın yöntemi yavaştı ve verimli değildi. Stanford Üniversitesi’nden Marius Wernig ve Auckland Üniversitesi’nden Bronwen Connor’ın geliştirdiği yeni tekniklerde, cilt hücrelerinin içine genler yerleştiriliyor ve farklılaşma tetikleniyordu. Verimli ve ölçeklenebilir özellikteki bu çalışmalar 2013 yılında diğer hücre tiplerinin geliştirilebileceği çok sayıda devam çalışmasının yolunu açacaktır. Kök hücrelerini çok sayıda farklılaşmış hücreye kolayca dönüştürebilmek doktorların hastalıklara bakış açısını değiştirebileceği gibi, farmakologların yeni ilaçları deneme süreçlerini de etkileyecektir. Böylece kişiye özel tedavilerin ve ilaçların üretilmesi mümkün olabilecek. Hatta tıp uzmanlarının yıllardır peşinde koştuğu ve hastanın kendi hücrelerinden yeni doku ve organ üretilmesi hayal olmaktan çıkacak. Böylece organ reddi sorunu da ortadan kalkmış olacak. Bu hedeflere erişim hemen mümkün olmasa da Connor durumdan memnun: “Emriyonik kök hücre kullanmak zorunda olmamak bile umut verici bir gelişme. Artık etik sorunlarla boğuşmak zorunda kalmayacağız” diyor. dünya kamuoyunun kafası biraz daha karışacak. Bütün bunlar iyi bilimin sesini duyuramayacağı anlamına gelmiyor. Bilim insanları milyarca veri içinden iklim değişikliğine ilişkin işaretleri yakalamaya çalışırken, geri plandaki ilgisiz ayrıntıları ayıklamayı öğrenecekler. 4 Temmuz 2012 tarihinde Cenevre’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda (LHC) görevli bilim insanları Higgs bozonunu keşfettiklerini duyurdular. Higgs, parçacık fiziğinin Standart Modeli’nin son parçası idi. Milyarlarca dolara mal olan bu keşif, bir dönemin kapanıp, yepyeni bir dönemin başlamakta olduğunun işaretiydi Bir önceki dönem her gün karşılaştığımız maddelerin fiziği ile ilgiliyken, bir sonraki dönem daha soyut kavramları ele alıyor. Şimdi astronomlar bunların içinde en gizemlisi olan kara madde üzerine yoğunlaşmış durumda. Dünya üzerinde keşfedilen “sıradan” maddenin evrenin yalnızca beşte birini oluşturduğu gerçeğinden hareketle, geride kalanın kara madde olduğu düşünülüyor. Fizikçiler henüz bu maddeyi doğrudan gözlemleyemedilerse de epey yakınlaşmış olduklarına inanıyorlar. Birkaç farklı dedektör şu anda yer altı kara maddeyi arıyor. Elde edilen bazı kanıtlar fizikçilerin çoğunu tatmin edecek nitelikte bulunmadıysa da heyecanlandırmaya yetti. Şimdi bütün gözler Güney Dakota maden ocağına yerleştirilmiş bulunan LUX (Large Underground Xenon) dedektörüne çevrilmiş durumda; 2013 yılında veri toplamaya başladığında hassas kanıtları gözler önüne sereceği umut ediliyor. Bir diğer seçenek de kara maddenin uzayda aranması. 2012 yılında kozmik gama ışınlarını inceleyen bilim insanları galaksimizin merkezinden çıkan sıra dışı bazı fazlalıklar keşfettiler. Bu sinyalin bir açıklaması, kara madde parçacıklarının birbirleriyle çarpışması ve yüksekenerji radyasyonuna dönüşmesi. Yeni yıl kuşkusuz yeni verilerin, daha iyi analizlerin ve bir olasılıkla da kara maddeyi kesin olarak kanıtlayacak bulguların yeni ufuklar açtığı bir dönem olacak. 1. FİZİKTE YEPYENİ BİR DÖNEM CBT 1347/ 14 11 Ocak 2013 2012’de iki farklı bilim ekibi, birbirlerinden bağımsız olarak yürüttükleri iki çalışmada normal bir deri hücresini sinir hücresine dönüştürmeyi başardılar. Bu çalışmalar insan kök hücre çalışmalarının gidişatını kökten değiştirecek önemli gelişmelerdi. Kök hücreler tıp için çok büyük bir potansiyel taşıyor, çünkü farklılaşmamış hücrelerden spesifik amaçlara yönelik hücrelere dönüşebiliyorlar. Ne var ki kök hücre kullanımı, çoğunlukla embriyolardan elde edildiği için etik açıdan hep kesintiye uğramıştır. 2. KÖK HÜCRE ARAŞTIRMALARININ ÖNÜNDE ENGEL KALMADI İklim bilimciler onlarca yıldır hiç bıkmadan sıkılmadan toplumları uyarıyor: İnsan eliyle meydana gelen sera gazı salımı her yıl artıyor. Buna bağlı olarak gezegen ısınıyor ve sonucunda bugün zamanı, yeri ve şiddeti henüz bilinmeyen felâketler zinciri bizleri bekliyor.. Ne var ki bilim insanlarının inatla iletmeye çalıştıkları bu mesajın medyada karşılığını bulduğu pek söylenemez. Medya bilim insanlarının sesini nadiren duyuruyor. NASA Goddard Uzay Çalışmaları Enstitüsü’nden iklim modelleri geliştiricisi Gavin Schmidt, “25 yıldır aynı şeyler söylendiği için kimse bunları haber yapmak istemiyor” diyor. Fakat 2013 yılı bu konuda geçen yıllardan biraz daha farklı olabilir. Bu yıl iki bilimsel açıklama bu mesajı açık ve net olarak ortaya koyabilir. Bunlardan biri binlerce bilim insanının hazırladığı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 5.raporu, diğeri ise ABD’deki iklim değişikliği eğilimlerini gösteren Amerikan İklim Değerlendirmesi. Gazeteciler haber yapabilmek için bu raporlarda kamuoyunun ilgisini çekebilecek ilginç noktalar arayacak. Ancak bulacakları yalnızca şu olacak: 2007 yılından bu yana görülen küçük farklılıklar. Bu küçük nüansları abartılı ve aslından farklı bir şekilde manşetlerine taşıyacaklar. Sonuçta 3: İKLİM BİLİMCİLER SÜREKLİ UYARIYOR, İNSANLAR KULAK TIKIYOR Dünya’nın en kalabalık iki ülkesi 2013 yılında uzaya araç göndermeye hazırlanıyor. Çin Ay’ın yüzeyini araştıracak bir arazi aracı, Hindistan ise Mars’ın yörüngesinde dönecek bir uydu üzerinde çalışıyor. Yüzeysel olarak bu iki ulusun hedeflerinin birbirine benzediği düşünülse de bu hedeflere ulaşma yöntemleri birbirinden tamamen farklı. Çin, diğer ülkelerin uzay ile ilgili yaptığı her şeyi yapmaya hevesli. Ayrıca kendi uzay istasyonunu ve Ay’dan parça toplayıp getirecek bir araç geliştirmeye çalışıyor. Çin uzay projesinin lideri Gregory Kulacki Çin’in uzayda sadece gövde gösterisi yapmak için değil, söz sahibi olmak için çalıştığını ileri sürüyor. Hindistan ise daha küçük ölçekli ve tek bir konuya odaklı bir uzay programı sürdürüyor. Kaldı ki Hindistan’ın uzay çalışmalarına ayırdığı bütçe Çin’in üçte biri oranında. Son on yılda uzaya fırlattığı uydular genellikle ülkenin kalkınmasına katkı sağlamak üzere gönderilmiş. Bugüne dek en iddialı projesi Chandrayaan1 Ay Keşif Aracı. Avrupa Uzay Ajansı ve NASA’nın tasarladığı ekipmanı taşıyor. Mangalyaan Mars uydusunu ise Kasım ayında fırlatmayı planlıyor. Bu araç daha bağımsız çalışacak. Bütün bu çalışmalar dünyanın uzayı daha iyi tanımasına yardımcı olacak. 4. ASYA UZAYA GİDİYOR Doğal gaz hidrolik kırma yöntemi sayesinde ucuz ve bol. Bu nedenle enerji şirketleri daha fazla gaz elde etmek için birbirleriyle yarışıyor. Ne var ki gaz kusursuz bir enerji kaynağı değil. Örneğin delme sırasında atmosfere karışan metan salımı geride karbon ayakizi bırakıyor. Buna karşın doğal gazın yandığında kömürle kıyaslandığında % 50 daha az karbon dioksit çıkartıyor olması tercih edilmesine yol açıyor. Enerji uzmanları doğal gazın daha temiz ve daha zengin bir enerji kaynağı bulununcaya kadar köprü vazifesi göreceğini ileri sürüyor. Son gelişmeler bu fikri destekler nitelikte. Kömür tüketimi son yıllarda büyük düşüş gösteriyor. Bugün ABD’de elektriğin %42’si kömür ile üretiliyor ve enerji üretiminin karbon salımı son 20 yılın en düşük seviyesine inmiş durumda. Bu ara 5. YENİ YILIN EGEMEN ENERJİ KAYNAĞI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle