Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör güne kadar damar cidarlarındaki özel kas hücrelerinin hastalıklı büyümesi sorumlu tutuluyordu. Oysa yeni araştırmalar, hasarlı damarlarla harekete geçirilen iltihap reaksiyonlarının bugüne kadar bilinmeyen kök hücre türünü çoğalmaya ittiğini gösterdi. Bu kök hücreler kas, kıkırdak veya kemik hücrelerine dönüşerek damarların daralmasına neden oluyor. (Nature Communications) Son bilgilerle damar hastalıkları için daha iyi terapiler geliştirmek mümkün olacak. İlk kez arteryozklerozun gerçekte bir kök hücre hastalığı olduğunu kanıtladık diyor Song Li (Kaliforniya Üniversitesi.) Hastalık sürecinin başlangıcında damar cidarlarının iç kısmında yaralanmalar ve kolesterol birikimi meydana geliyor. İltihap reaksiyonları bir yara dokusunu büyülterek, damarın daralmasına neden oluyor. Bugüne kadar bu dokunun, normalde sağlıklı damarların esnekliğinden sorumlu olan damar cidarı kas hücrelerinden oluştuğu sanılıyordu. Araştırmacılar şu sıralar, damar kök hücrelerinin kontrolsüz büyümelerini durduracak etki maddeleri arıyorlar. Aşağılık hissi ne kadar büyükse, fetih dürtüsü o kadar güçlü, duygusal çalkalanma o denli şiddetlidir. Alfred Adler ket enerjisinin yüzde yetmiş beşini koruyor. Böceklerin bedeni 180 derece dönüyor ve bu dönüşün sonunda ayakları üste geliyor. Böylece ayaklarıyla kenarın alt kısmına kenetleniyorlar. Bu şekilde kaçanlar sadece hamamböcekleri de değil. Singapur’da yaşayan gekkoların da kancaya benzer ayak tırnakları var ve bunlarla kenetlenerek kenarların altına salınabiliyor. Fosiller de yanlış, tarih de İspanyol bilim insanlarının sonuçları kıyasıya eleştiriliyor. İngiliz uzmanlara göre 600.000 yıllık Homo heidelbergensis fosilleri başka bir türe ait, ayrıca 200.000 yıl daha yeniler. Londra Doğa Tarihi Müzesi’nden Chris Stringer, Kuzey İspanya’daki bir mağarada bulunan fosillerin söz konusu insan türüne ait olmadıklarını ve sadece 400.000 yıllık olduğunu söylüyor, Evolutionary Anthropology dergisinde. Çeşitli tahminlere göre Homo heidelbergensis yaklaşık olarak 600.000200.000 yıl öne yaşamıştı. Complutense de Madrid Üniversitesi’nde Juan Luis Arsuaga ile çalışan ekip Atapuerca mağarasında buldukları toplam 28 fosili 1990 yılından bu yana inceleyerek bunların 600.000 yıllık olduğunu açıklamıştı. Paleontologlar bu fosillerin Neandertallerin atasına ait olduğunu düşünüyordu. Fakat Stringer Heidelberg insanının daha yeni olduğuna ve modern insanın ataları arasında yer alması gerektiğinden emin ve İspanya’daki mağarada bu türe ait kemikler değil Neandertal insanına ait kemikler bulunuyor diyor uzman. Özellikle de dişlerin ve çene kemiğinin biçimi Neandertal dişlerine ve çenesine çok benziyor. Guardian gazetesindeki habere göre Stringer’ın eleştirileri Fransız paleogenetikçi Phillip Endicott tarafından da destekleniyor. Fosillerin tarihlendirilmesi de birçok uzmanı tatmin etmemiş. Juan Luis Arsuaga tüm bu eleştirilere rağmen tür tahmininde ısrarlı. Bunları erken Neandertal diyebilir ya da başka bir isim verebiliriz bu önemli değil. Tarihlendirmeyi kontrol etmek için çalışmalara başladık diyor araştırmacı. CBT 1318/ 7 22 Haziran 2012 Bilim insanları atar ve toplardamarların cidarlarında, damar hastalıklarının gelişmesinde etkili olabilecek yeni bir kök hücre türü buldu. Damarların cidarlarındaki etkinleşmiş kök hücreleri, atardamarların ne şekilde kireçlendiğiyle ilgili yeni bir açıklama getirdi. Amerikalılar, bu tür damar kök hücrelerini hem farelerde hem de insanlarda saptadı. Damarların daralmasından bu Arteryozkleroz, bir kök hücre hastalığı mı? Arjantinliler, Prag’da gerçekleştirilen Avrupa Nöroloji Kongresi’nde, stres, üzüntü ve endişenin Alzheimer semptomlarının gelişmesinde etkili olduğunu açıkladı. Araştırmaya göre aile yakınlarından birinin ölümü, parasal sorunlar veya kazalar bazı yaşlılarda bir demansın gelişiminde etkili oluyor. Stres doğrudan doğruya demansa neden olmuyor ama, beyindeki indirgenme sürecinde katkısı olabilir diyor Edgardo Reich. Uzmanlar Alzheimeri Avrupa’da bir “salgın” olarak kabul ediyor. 2000 yılında 4.7 milyon Alzheimer hastası bulunuyordu, hesaplara göre bu sayı 2030’da sekiz, 2050 yılında ise on iki milyona çıkacak. Hastalığın tam olarak nasıl ortaya çıktığı bilinmiyorsa da ilerlemiş yaş, yüksek kan basıncı, diyabet, bedensel ve zihinsel tembellik risk faktörleri arasında yer alıyor. Biyolojik durumlar dışında, çevresel faktörler de hastalığın gelişip gelişmeyeceği ve ne zaman ortaya çıkacağı konusunda etkili oluyor. Duygusal çöküntüye neden olaylar ve Alzheimer arasındaki olası ilişki de gündeme geldi. Araştırma sırasında iki üç yıl önce hafif veya orta dereceli Alzheimer teşhisi konan 107 hasta (yaş ortalaması 72) ve yakınlarına, hastalık teşhisinden üç yıl önce yaşanan olumsuz olaylar sorulmuş. Bu şekilde elde edilen verilere göre dört Alzheimer hastasından üçü (yüzde yetmiş üçü) hastalığın ortaya çıkmasında önce ağır ruhsal sorunlarla başa çıkmak zorunda kalmıştı. Bu olayların başında eşin veya çocuğun ölümü, ruhsal yaralanmaya yol açan otomobil kazası, parasal sorunlar, emeklilik şoku ya da bir aile yakınının ağır hastalığı geliyordu. Özellikle de hayvan deneylerinden anlaşıldığı üzere stres, beyin hücrelerinin indirgenişini hızlandırıyor. Nilgün Özbaşaran Dede Stres ve üzüntü Alzheimer’ı hızlandırıyor Hiçbir şey kendini ezik hisseden insan kadar tehlikeli olamaz. Burada gerçekten ezilen veya ezilmiş olan, ellerinden hakları ve imkânları zorbalıkla alınmış veya talihin fena bir sillesiyle hak ve imkânlardan mahrum dünyaya gelmiş ama kendini asla «ezik» hissetmeyen, onurlu insanlardan bahsetmiyorum. Dile getirmeye çalıştığım insan tipi, hiçbir şey olamadığı halde her şey olduğunu vehmeden; hiçbir şeyi hak etmediği halde her şeyi arsızca isteyen; ellerindekilerini hak etmiş insanlardan, onların ellerindeki şeylere kendisi hak etmediği için uzanamamış olması nedeniyle nefret eden ve ne pahasına olursa olsun onları alaşağı etmeyi, yok etmeyi amaçlayan; cemiyetin sırtında en fazla asalak, başkalarının yanında en çok gölge olabilecek zavallı bir tiptir. Bu marazi tip, aczin vücut bulmuş şeklidir ve eline fırsat geçtiği takdirde, bir vampirin insanın kanını emdiği gibi, insanlığın yaşam kaynağı olan dürüstlük, çalışkanlık, zekilik, bilgililik ve bilgelik gibi değerleri cemiyetten emip yok etmeye çalışır. Bunu yapmak için kullanmayacağı yöntem, gitmeyeceği yol yoktur. En ustalıkla kullandığı yalanlar ise hakkaniyet ve mağduriyettir. Geçtiğimiz günlerde, 1993 yılında halkının bilimsel zenginliğini arttırarak ona daha çok saygınlık, daha çok zenginlik, daha çok refah ve emniyet sağlayabilmek gibi güzel niyetler ve yüce düşüncelerle kurulmuş olan Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), AKP hükümeti tarafından yeni bir saldırıya uğradı. Bu saldırı işte size yukarıdaki paragrafta tasvir ettiğim bir acz tahakkümünün milletimizin üzerine yüklenmesinden başka bir şey değildir. İslam dünyasında Eflâtun adıyla bilinen ve İslam ilahiyatının gelişmesinde çok önemli etkileri olan büyük eski Yunan filozofu Platon’un okulunun adından gelen «akademi» kelimesi genellikle bilimdeki buluşları ve bilimsel öğretileri ile yaptıkları olumlu etkilerle tüm insanlığın saygısına mazhar olmuş kişilerin toplandığı kurumlara verilen genel bir ad olmuştur. Türkiye’nin bu adda bir kurumu 1993 yılında TÜBA kurulana kadar olmamıştı. Aynı amaca yönelik olarak 1851 yılında İstanbul’da kurulan Encümeni Dâniş, Osmanlı’nın çorak entelektüel toprağında ancak 1862’ye kadar yaşayabilmiş ve sonra silinip gitmiştir. Bu siliniş, Osmanlı’nın bu aczi, imparatorluğun tarih sahnesinden silineceğinin de bir habercisiydi. Kaçınılmaz son kendini çok bekletmedi ve 1918’de geldi. İmparatorluk 1923’de resmen ortadan kaldırıldığında, ortadan kalkacak bir isimden başka bir şey kalmamıştı zaten. Bizans dahi aynı topraklarda yok olurken elindeki başkentini son ana kadar kahramanca, onuruyla tutabilmişti. Osmanlı onu bile beceremedi. Halife ve padişah düşman elinde rezil bir esarete iki uzun sene katlandı ve sonunda utanmadan, sıkılmadan o düşmanın kucağına sığındı. Osmanlı’nın sonu Türkiye’de iki grup insan yarattı: Ülkeyi kurtaran bilgili, aklı, irfanı ve vicdanı hür insanlar ve ülkeyi kurtaranlara kendi aczleri altında ezildikleri için diş bileyen zavallılar. Bu zavallılar sığınacak tek kapı olarak bir ortaçağ masalının rüyalarını görüp buldukları her fırsatta ülkelerini ve kendilerini kurtaran kahramanlara çamur atmayı kendilerinin yaşam nedeni olarak benimsedi. İşte 1950’den beri Türkiye’de oynanan oyun, bir ohlokrasinin kendini demokrasi diye satması esnasında acizlerin muktedirlere saldırarak onların başarılarını çalıp onları ortadan kaldırma oyunudur ki tarihte bu oyun çeşitli toplumlarda çeşitli şekillerde oynanmıştır. Şimdi iktidar eliyle Türkiye Bilimler Akademisi’nde oynanmakta olan perde de bu oyuna attir. AKP maşası iki kurumun oraya atadığı isimlere bir baktım da... Sanırım bunların yanında, onları milletimizin gözünden gizleyebilmeleri ümidiyle ortaya sürülmüş birkaç büyük ismin kendilerini böyle kullandırmaları mümkün olmayacaktır. Zaten kıymetli bilim insanı Prof. Dr. Zekâi Şen ve iki diğer bilim insanımız daha şimdiden kendilerine niçin yapıldığını iyi bildikleri üyelik (!) teklifini ellerinin tersiyle iterek tüm Türk bilim dünyasına ve Türk milletine değeri ölçülemeyecek kadar büyük bir mesaj vermişlerdir. Gazetemizde yazan kıymetli bir köşe yazarı arkadaşım Prof. Şengör ne demek istiyor” başlığı ile benim Türkiye’de artık gerçek bilim insanlarının ve sanatçıların barınmasının güç olduğu sözlerime yer vermişti. Sanırım sorusuna en güzel cevabı gene AKP hempası vermekte gecikmedi. Elmas, cam döküntüleri arasına atılırsa, parıltılar arasında tanınması güç olabileceğinden hiçbir işe yaramadan o döküntülerle birlikte çöpe gidebilir. Onun için yapılması gereken, parıltılı cam döküntüsü arasında bir başka cam parçası zannedilme tehlikesini göze almaktansa, elmasın içinde derhal göze batacağı muhakkak olan bir dışkı kütlesinin içinde olmayı bile diğerine tercih etmektir. TÜBA’ya Hükümet Üyeleri: Aczin Tahakkümü