24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPOLİTİK ‘Bilimin gelişmesi için yaşam bilimlerine daha fazla yatırım yapın’ ler Biyoloji Organizasyonu’nun (EMBO) İstanbul’da düzenlediği Genç Araştırmacılar Forumu için ülkemizde bulunan EMBO Başkan Yardımcısı Dr. Gerlind Wallon, Türk biliminin gelişmiş ülkelerle rekabet edebilecek düzeye ulaşması için her şeyden önce yaşam bilimlerine daha fazla yatırım yapılması ve araştırma kurumlarının özerk bir yapıya sahip olması gerektiğini söylüyor. Reyhan Oksay 1416 Haziran 2012 tarihlerinde Avrupa Moleküler Biyoloji Organizasyonu’nun (EMBO) Genç Araştırmacılar Forumu bu yıl İstanbul’da Yeditepe düzenlendi. Avrupalı ve Türk, doktora ve doktora sonrası öğrencilerini EMBO Genç Araştırmacı Programı üyeleriyle bir araya getiren bu forumda, EMBO Başkan Yardımcısı Dr. Gerlind Wallon, EMBO’nun üç Türk üyesinden biri olan Bilkent Üniversitesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden Prof. Dr.Mehmet Öztürk (Diğer ikisi Prof.Dr.Engin Bermek ve Pittsburg üniversitesi’nden Prof.Dr.İvet Bahar) ve Genç Araştırmacı Programı kapsamında çalışmalarını Bilkent Üniversitesi’nde yürüten Dr. Ebru Erbay ile EMBO’nun ülkemizdeki etkinliklerini ve Türkiye’nin yaşam bilimleri alanındaki yeri, artıları ve eksilerini konusunda görüşlerini sorduk. “Türkiye’nin EMBOEMBC Etkinliklerine Katılımı” konusunda bir rapor hazırlamış olan Dr. Gerlind Wallon’dan ayrıca raporundaki kritik saptamalarına ve önerilerine ilişkin bilgi aldık. Bilim TeknolojiGenç Araştırmacılar Forumu’nun Türkiye’de düzenlediği bu etkinlik ile ilgili bilgi verir misiniz? Dr. Gerlind Wallon: EMBO’yu temel olarak Avrupa Yaşam Bilimleri Akademisi olarak düşünebiliriz. Biz üyeleri mükemmeliyet bazında seçeriz. Türkiye’den Mehmet Öztürk, Engin Bermek ve İvet Bahar üyedir. Bu seçkin bilim insanları genç araştırmacıları tespit ederek (olabildiğince erken) en iyi şekilde yetişmelerini sağlamaya çalışır. Hedefimiz çalışmalarını Avrupa sınırları dışında sürdüren Avrupalı genç bilim insanlarının ters beyin göçünü sağlamaktır. Sizin de ABD’de eğitim gören ve çalışan gelecek vaat eden çok yetenekli bilim insanlarınız var. Bunların ters beyin göçü ile ülkelerine dönmeleri için bilimsel ortamı cazip hale getirmeniz gerekiyor.. Prof.Dr. Mehmet Öztürk: EMBO’nun Genç Araştırmacılar Programı TÜBA’nın GEBİP programına benzer bir işlev görüyor. Foruma bu programa kabul edilmiş olan 20 civarında Avrupalı Genç Araştırmacı ile Türkiye’de bu alanda araştırmalar yapan çok sayıda doktora öğrencisi katılıyor. Programa şimdiye kadar 450 kişinin üstünde kayıt alındı. 20 konuşmacının 10’u yabancı 10’u Türk üniversitelerinden.Böyle bir toplantının ülkemizde moleküler biyolojinin geleceği için önemli bir katkısı olacağı kanaatindeyim. Türkiye’de ARGE faaliyetlerinin bugün Avrupa’nın gerisinde kalmasının nedenleri GW: TÜBİTAK’ın isteği üzerine Türkiye’nin EMBO faaliyetlerine katılımı ile ilgili bir rapor hazırladım. Türk hükümetinin ARGE yatırımlarını arttırdığını biliyoruz. Ancak diğer taraftan Türk bilim insanlarının çalışma koşullarının optimum düzeyin altında kaldığı ile ilgili izlenimler de edindik. Gördüğüm kadarı ile Türk bilim insanlarının ders verme yükü Avrupalı meslektaşlarıyla mukayese edilemeyecek kadar ağır. Bu da araştırmaya yeterli zaman ayıramadıkları anlamına geliyor. MÖ: Öncelikle üniversitelerde görev yapan bu kişilerin daha az sayıda ders vermesi için özel bir statüye dahil edilmeleri gerekir diye düşünüyorum. Bu kişilerin gelirleri %50 ders verme, %50 maaş olarak düzenlenebilir. Örneğin Baha Kuban baha.kuban@gmail.com EMBO BAŞKAN YARDIMCISI UYARIYOR : Avrupa Molekü Global kapitalizmin mevcut görüntüsü, yani gelişmiş ülkelerde dahi benzeri görülmemiş bir işsizlik, mülksüzleşme, yoksulluk, hak kayıpları eşliğinde siyasi yozlaşma ve çöküntü resimleri. Mondragon Kooperatifi; Kapitalist Çölde Emekçi Vahası mı? Buna karşılık, her çalışanını anında ortak yapan, ömür boyu istihdam garantisi, tüm kayıt ve raporlara eksiksiz erişim, tüm kararlarda eşit ve tek oy, yıllık kârdan eşit pay, sağlık ve emeklilik hakları, yanına bir de ekip biçebileceği küçük bir toprak parçası veren bir kooperatif? Bu gerçek olabilir mi? Gerçek olup olmadığını anlamak için kendinizi çimdiklemenize gerek yok, www.mondragoncorporation.com adresine bakıp doğrulayabilirsiniz! Mondragon Kooperatifi yıllar içinde çalışanların üretimle ilgili kararlara ortak olmaları, ücret eşitliği, işyeri yönetimi konularında sayısız formül denemiş, geliştirmiş ve uygulamış. Mondragon kurulduğundan bu yana tek bir işçi atılmamış, kurulan yeni girişimlerin (hepsi aynı ilkelerle kurulan kooperatifler) toplamda yüzde 80’i hayatta kalmış. Bu rakam İspanya ekonomisi genelinde yüzde 20. Kriz yıllarında İspanya ve Bask ekonomileri istihdam kaybederken Mondragon 5.000 yeni iş yaratmış. Örneğin, sınai işletmelerden birindeki işçi konseyi, işçilerin bant üretiminden son derece rahatsız olduklarını, işe yabancılaştıklarını rapor edince, araştırma merkezi ve akademik birimlerin desteği ile bant sistemi, döner masa olarak tabir edilen bir biçime sokulmuş. Bu modelde işçiler karşılıklı olarak sohbet eder tarzda oturabiliyor, birbirlerinin yaptıkları işe daha fazla âşina olabiliyor ve bant sisteminin olumsuzluklarına maruz kalmıyorlarmış. Buna benzer pek çok hikâye Mondragon’un tarihi boyunca anlatılıyor. Modragon öylesine ilginç ve sıra dışı bir örnek ki, hakkında sayısız doktora tezi, saha ziyaretleri ve çalışma gerçekleştirilmiş. Mondragon’un bizim açımızdan sıradışılığı bununla kalmıyor. Sermayeyi kontrol altında tutarken bir yandan insani ve demokratik örgütlenme ve iş yapma biçimlerini hayata geçirebilen bu kooperatifin başarılarının önemli bir kısmı da ekonomik ve teknik alanlarda. Ev konforu cihazlarından (her türlü beyaz ve kahverengi eşya) sayısal makine takım tezgahlarına (CNC) ve feribot imalatına çok geniş bir alanda faaliyet gösteren Mondragon, İspanya’nın toplam ihracatının yüzde 1’inden fazlasını yapıyor ve kasabanın bulunduğu Guipozcoa eyaletinde toplam istidamın yüzde 15’ine yakınını sağlıyor. Mondragon, tarihsel olarak İspanya’da elektronik sanayiinde teknolojik kapasiteyi ve ülkede bu sektörde katma değeri sıçratan yarıiletken yonga (chip) üretimini ilk yapan firma. Mondragon’un kendi üretim hatları için geliştirdiği mekatronik teknolojileri ve robotlar bugün dünyada en gelişmiş otomasyon süreçlerinde kullanılıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin teknolojik anlamda öncü kurumları NASA ve MIT, Mondragon teknolojilerine sahip olabilmek için kooperatife bazı özel imtiyazlar sağlamış durumdalar. Mondragon, sayısal takım tezgâhlarında İspanya’nın en büyük tedarikçisi, beyaz ve kahverengi eşyada en büyüklerin arasında. Kooperatif, tüm Avrupa çapında otomotiv yan sanayiinde üçüncü büyük tedarikçi. Mondragon’un eğitim kurumlarında 5000 üzerinde öğrenci bulunuyor. 33 milyar ABD dolarına yakın ciro ve 80.000 üzerinde çalışanortağı var kooperatifin. Mondragon’u ziyaret edenler, kasabanın sakin, bozulmamış doğasına, lüks villa ve gecekondu türü yapılanmalar olmayan kentsel görüntüsüne dikkat çekiyorlar. Bask bölgesine ekonomik ve toplumsal güvence ve barış açısından çok büyük bir katkısı olan Kooperatifin, bunları son 30 yılın acımasız neoliberal saldırısı sırasında, dev Alman, İtalyan ve Fransız firmalarının rekabeti karşısında gerçekleştirmiş olması başka bir mucize tabii. Bu mucizenin nasıl gerçekleştiği konusunda pek çok çalışma yapılmış durumda. Daha önce de belirtildiği gibi Mondragon, tüm dünyada kapitalist işletmeciliğe alternatif arayan ve ekonomik demokrasi modelleri arayışında olan sendikalar ve sosyalist hareketler açısında tam bir deney alanı. Sonraki yazıda göz atalım... Prof. Gerlind Wallon Prof. Öztürk ile Toplantıyı düzenleyen Yeditepe Üniversitesi Genetik ve biyomühendislik Bölümü’nden Dr. Ertuğrul Kılıç ve Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden Dr. İbrahim Yaman, Prof. Öztürk ile birlikte ders vermeden kazanacakları %50’lık kısım TÜBİTAK tarafından finanse edebilir. TÜBİTAK ayrıca kendi alanında uzman yabancı bilim insanlarını iki yıl boyunca finanse edip dışarıda kazandıklarına eşit miktarlarda, burada fulltime araştırma yapmalarını sağlayabilir. Bu bir çözüm. İkinci çözüm daha zor. YÖK, özel bir araştırma profesörlüğü statüsü başlatabilir. Bu kişiler zamanlarını daha çok araştırma yapmak için ayırabilirler. Bir sorun da temel araştırmalara öncelik tanınmaması. Bu ülkede bir araştırma yapıldığı zaman ortaya ekonomik değeri olan bir ürünün çıkması bekleniyor. Oysa gerçek bir bilim insanı, araştırmaları için yıllarını verebilmeli. Aksi takdirde araştırmacı yalnızca uzman veya mühendis olarak kalır. Türkiye ekonomik olarak ilerlemek istiyorsa, bilim insanlarının gelişmiş ülkelerin bilim insanları ile rekabet edecek düzeye çıkması gerek. Uzun vadeli temel araştırmaların nasıl Nobel Ödülü alacak düzeye ulaştığı ile ilgili en iyi örnek Japon bilim insanlarının deniz anaları üzerinde yıllarca sürdürdükleri çalışmadır. Bütün bu çabaların sonunda floresan ışığı yayan bir protein keşfedildi. Bu protein bugün piyasada birkaç yüz milyon dolar değerinde. Kısaca iyi bilim, iyi temel araştırma demektir. Bir diğer örnek de insülinin keşfidir. Bu konudaki temel araştırmalar 1950’lerde başladı; ilaç olarak piyasaya çıkması için aradan 30 yıl geçmesi gerekti. Temel araştırmalara öncelik verilmemesinin sakınca larına somut bir örnek? GW: Talasemi ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) gibi hastalıklar sizin ülkenizde sık görünüyor. Eğer siz bu hastalıklar konusunda araştırma yapmazsanız bunların tedavisi ile kimse ilgilenmez. MÖ: Bu hastalıklar daha çok bizim problemlerimiz. Onlarca, belki yüzlerce insanımız her yıl KKKA’dan ölüyor. Eğer bu problemi çözmek istiyorsak bu alanda temel araştırma yapan iyi bilim insanlarını destklemeye ihtiyacımız var. Hükümetin elinde hastalığa karşı ilaç ve aşı yok. Bunun için hastalığı çok iyi tanımamız gerek. Ayrıca akraba evliliğine bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklar da Türkiye’ye özgün bir sorun. Bunların çözümünü başkalarından beklemememiz gerekiyor. Önerim şudur: Türkiye en kısa zamanda 34 farklı yerde Yaşambilim Araştırma Enstitüsü kurmalı ve ülkemize has sağlık sorunlarını çözmeye yönelik araştırmalara önemli kaynaklar aktarmalıdır. EMBO’nun temel araştırmalara öncelik tanınması için Türkiye’ye yönelik önerileri neler? GW: Tekerleği yeniden keşfetmeye gerek yok. Avrupa’daki başarılı örnekler bize neler yapmamız gerekliğini gösteriyor. Her şeyden önce araştırma altyapısını geliştirmekle işe başlamak gerek. İspanya 20 yıl önce bu konuya ağırlık verdi ve bugün çok gelişmiş laboratuvarları var. Bu da araştırmacılarda heves ve umut yaratıyor. İspanya’nın ARGE’ye GSMH’dan ayırdığı pay %1.37 dolayında. Bu oran Türkiye’de %0.84’lerde seyrediyor. Araştırma laboratuvarlarının üniversite bünyesinde kalması mı, yoksa bağımsız olması mı daha doğru sizce? GW: Bence tümüyle bağımsız olması gerek. Böylece aralarında rekabet sağlanabilir. Rekabet de kalitenin yükselmesi demektir. MÖ: Bu araştırma merkezlerinin özel statüleri olması daha doğru olur. Örneğin İspanya’daki Ulusal Kanser Araştırma Enstitüsü, özel statüye sahip; burada çok saygın bilim insanları çalışıyor ve çok tatminkar ücretler alıyor. Sonuçta ortaya çok güzel işler çıkıyor. Eğer bu kurumlar tümüyle bağımsız olmaz ise siyasi müdahale olasılığı artar. Türkiye’deki siyasi suiistimalleri biliyoruz; araştırma kurumlarında çalışanlar iktidar tarafından seçilebiliyor. Kalite ve rekabeti korumak için bağımsızlık şart. EMBO’nun yan kuruluşları CBT 1318/ 10 22 Haziran 2012 CBT 1318/ 11 22 Haziran 2012 EMBO,1964 yılında yaşam bilimleri (moleküler biyoloji) alanındaki seçkin bilim insanlarının biraraya gelerek kurduğu ve halen 1.500 den fazla üyesi olan akademi statüsünde bir organizasyondur. Üyelerinin büyük çoğunluğu AB ülkelerinde çalışmaktadır. Türkiyeli üye sayısı ne yazık ki sadece üçtür. (Prof.Dr.Engin Bermek, Prof. Dr. Mehmet Öztürk ve halen ABD’de çalışmakta olan Prof.Dr. İvet Bahar). Yaşam bilimlerinde mükemmeliyeti yakalamak amacını güden EMBO’nun misyonu kısaca Avrupa’da yaşam bilimleri araştırmalarını en üst düzeye çıkartmaktır. Bunun için de Avrupa’nın genç yeteneklerini desteklemek, bilimsel iş birliğini geliştirmek ve Avrupa’da dünya ile rekabet edebilecek düzeyde bir araştırma ortamı yaratmak için çalışır. Bugüne dek yeni nesil araştırmacılara eğitim bursları sağlamanın yanı sıra moleküler biyoloji araştırmaları için 1974 yılında merkezi bir laboratuvar kurmuştur (EMBL). Avrupa Moleküler Biyoloji Laboratuvarı, bağımsız bir kuruluştur ve Avrupa’nın en büyük ve en donanımlı araştırma merkezlerinden biridir. EMBO’nun hedeflerini gerçekleştirmesi için gerekli olan finansmanı sağlamak amacıyla 1969 yılında EMBC (The European Molecular Biology Conference) kuruldu. Hükümetlerarası bir örgüt olan EMBC’ye bugün 27 ülke üyedir. Türkiye, 1993 yılında üye oldu. Yıllık 18 milyon Avro olan bütçesine Türkiye, TÜBİTAK aracılığı ile 490.000 Avroluk bir katkı sağladı. (EMBC’nin yıllık bütçesinin %2.82). “TÜRKİYE’DE BİLİMİN HALLERİ” 14 Şubat tarihinde EMBO’nun Heidelberg merkezinde Prof.Dr. Mehmet Öztürk’ün deyimi ile “Türkiye’de Bilimin Halleri” konulu bir toplantı organize edildi. EMBO başkanı Maria Leptin’in de katıldığı toplantıda, TÜBİTAK’tan Zeynep Arzıman ve Ahmet Ademoğlu, Prof.Dr. Gökhan Hotamışlıgil de hazır bulundu.Bu toplantıdan sonra Dr. Gerlind Wallon “The Participation of Turkey in EMBOEMBC Activities” başlıklı bir rapor hazırladı. Raporda beş ülke Türkiye ile karşılaştırıldı. Bunlardan üçü (Çek Cumhuriyeti, Portekiz ve Polonya) Türkiye ile aynı dönemde EMBO’ya üye olmuştu. Diğer ikisi de İspanya ve Almanya’dır. Almanya’nın karşılaştırmaya dahil edilmesinin nedeni nüfusunun Türkiye’ninkine yakın olmasıdır. Raporda Türkiye’nin bilimsel gelişiminin önündeki mevcut sorunları şöyle özetleniyor: Türkiye’deki çok sayıda üniversite, araştırma üniversitesi olarak kurulmuş olmasına karşın uluslararası düzeyde rekabet edebilecek bölümlerin geliştirilmesi için yeterli mali destek sağlanmamıştır. Sürdürülen araştırmaların düzeyi düşüktür ve lisansüstü eğitim sınırlıdır. Yaşam bilimleri bölümleri küçük ve donanımsızdır. • Üniversitelerin idari özerklikleri çok kısıtlıdır. Yönetişim ve istihdam, merkezi yönetim tarafından yürütülmektedir. • İyi öğrenciler doktora ve doktora sonrası çalışmalar için yabancı ülkeleri (Çoğunlukla ABD ve Batı Avrupa) tercih etmektedir. ABD’de beş yıldan uzun kalanların oranı %60’ı geçiyor. • Lisansüstü ve doktora öğrencileri çok yoğun bir ders yükü altındadır ve yardımcı öğretim görevlisi olarak çalışmak zorundadır. Dolayısıyla araştırmaya yeterli zaman ayıramamaktadırlar. • TÜBİTAK’ın dışında alternatif maddi destek kaynakları çok sınırlıdır. • Milli Eğitim Bakanlığı kamu üniversitelerindeki akademisyenlerin maaş düzeylerini merkezi olarak belirlemektedir. Bilim insanlarının yıllık ortalama ücreti Avrupa Birliği’ne üye 25 ülkenin ortalamasının yarısından çok az daha fazladır. • Akademisyenlerin ders verme yükü çok ağırdır. Bu nedenle laboratuvarlarda araştırma yapmaya zamanları kalmamaktadır. Çözüm önerileri: Öncelikle bağımsız araştırma enstitülerinin kurulması teşvik edilmelidir. Portekiz bu alanda iyi bir örnek oluşturuyor. Gülbenkyan Vakfı tarafından kurulan Gülbenkyan Bilim Enstitüsü son 20 yıldır genç bilim insanlarına yatırım yapıyor. Başarılı öğrencileri en iyi eğitimi almaları için yurtdışına gönderiyor. Mezunların geri dönüşlerini kolaylaştırmak için ülkede Avrupa çapında rekabet edebilecek düzeyde araştırma merkezleri kuruyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle