Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türkiye Titanic Eğitim Gemisinde İnşa edildiği zaman dünyanın en büyük transatlantiği olan Titanic çıktığı ilk yolculuğunda bir buz dağına çarparak 12 Nisan 1912’de batmış, yaklaşık 1500 yolcunun boğularak ölümüne neden olmuştu. Bu yıl bu trajik olayın 100. yılı anılırken acaba Türkiye de kesintili eğitim yasasıyla böyle bir yolculuğa mı çıktı diye düşünmeden edemedik. Prof. Dr. Y. Müh. İlhami Çetin B izim gemimiz hiçbir hazırlık yapılmadan, eğitim bilimi bakımından incelenmeden, ulusal ve uluslararası uzmanlara danışılmadan, ivedilikle çıkarılan kesintili öğretim yasası. Belirgin özelliği, din odaklı olması ve dinsel bir eğitim modelinin amaçlanması. Eğitim, çocuklarımızın ve aynı zamanda ülkenin geleceği demek olduğuna göre, konuyu her Türk vatandaşının sahiplenmesi, doğruyu bulmak için uğraşı, gerekirse savaşım vermesi gerekir. Makus talihimizi, eğitim dışında yenebilecek başka hiçbir güç yoktur. Önce “manzarai umumiyeye” bakılmalı yani sorunlar saptanmalı, sonra çözümler aranmalıdır. Sorunlarımızı saymakla bitiremeyiz. İçinde bulunduğumuz 21.yüzyılda hâlâ on binden çok birleştirilmiş sınıfımız var. Sekiz binden çok okulda ikili eğitim sürdürülüyor, binlerce okulda sınıf mevcudu 50’yi geçiyor. Öğretmen açığımız ise yüz binin üzerindedir. Fakat başka önemli sorunlarımız var: Öğretmenlerimiz iyi yetiştirilmiyor, kendilerini yeterince yenilemiyor, matematik ve bilim dersleri verimsiz öğretiliyor, öğretim donanımları eksik, anlamadan ezbercilik, sorgulamadan öğrenme yaygın, öğretim verimliliğinde payı olması gereken anne ve babalar genellikle yetersiz, çocuğun en önemli eğitimcisi anneler çok kez eğitimsiz, okulöncesi eğitim henüz zorunlu değil… Ülkemizin geleceğini karartan bu sorunlar karşısında yasa yapıcımız başını kuma gömüyor ve sorunları düzelteceğine, daha büyük sorunlar yaratıyor. 1. Bir hız rekoruyla çıkarılan yeni öğretim yasasının okula başlama yaşını 60 aya yani 5 yıla çekmesini, an cak çocuğun gelişmesinden habersiz kişiler isteyebilir. Çocuk beyninin gelişmesinde önce bir oyun aşaması gelir, sonra yavaş yavaş oyun dışında öğrenme başlar. Okulöncesi eğitimden geçmemiş çocukların beş yaşında iken okula uyum sağlamasında pekçok sıkıntı ve sorun yaşanabilir. Onlar için okul güvenli bir ortam değildir. Bu nedenle okula başlama yaşının en az 72 ay yani 6 yaş olması gerekir. Okulöncesi eğitimin zorunlu olmaması da büyük bir eksikliktir. Zira bu eğitimin çocukların zekâ gelişimine ve okul başarısına olumlu etkisi kanıtlanmıştır. 2. Öte yandan ilk dört yıllık eğitimden sonra öğrencinin ikinci aşamada izleyeceği programı kendisinin seçmesi, şimdiki uygulamaya göre büyük bir gerilemedir. Bunu uygulayan Almanya başta bazı sanayileşmiş ülkelerde, çocuğa önerilen okulun çocuğun sosyal sınıfından büyük ölçüde etkilendiği saptanmıştır. İşte eğitimde sorunlar dağı dururken hedef olarak Atatürk Cumhuriyeti’nin Türkiye’yi çağdaş uygarlıklar düzeyine çıkarmak için gerekli yapısal dönüşmeyi sağlayan devrim yasalarını, Don Kişot’un yel değirmenlerine saldırması gibi etkisiz hale getirmeye kalkışmak iyice ve etraflıca irdelenmelidir. Yapılan tarihsel yanlışlık için özetle şu görüşler ileri sürülebilir: a) Atatürk devrimleri Türk ulusunda 20. yüzyıla kadar süregelen ortaçağı sonlandırmış, matbaanın Avrupa’ya göre 300 yıl sonra geldiği ülkemizde, en az 200 yıl gecikmeyle Aydınlanma dönemini, 200 yıl gecikmeyle sanayi devrimini başlatmıştır. Ülkeyi cumhuriyet öncesi döneme geri çekmek, ülkeyi yeniden ortaçağa geri götürmek demektir. b) Özendirilen ve hedeflenen dinsel eğitim Osmanlı devletinde yüzyıllarca uygulanmış ve devleti yıkılmaya, halkı sefalete mahkum etmiştir. Sonunda Osmanlı Devleti de dinsel eğitimin bir felaket olduğunu anlamış ve onu savunan cahillerin şiddetle karşı koymasına rağmen, modern dünyada uygulanan eğitimi benimsemek istemiştir. İşte Atatürk Cumhuriyeti, Osmanlı devleti’nin başlatıp de geliştiremediği eğitim sistemini çağdaş dünyada uygulanan biçimine kavuşturmuştur. Ne yazık ki toplumların belleği zayıftır ve zaman eskiyi çabuk, kolayca unutturur. Dünya çapında bir eğitim aşaması sayılan köy enstitülerini de beğenmeyerek, köylerimizi cahilliğe teslim ettik. Halkevlerini etkisizleştirerek insanlarımızın Cumhuriyet değerlerini yeterince benimsemesini engelledik. Sonuç : Dünyanın en kolay okunan ve sayılan abecesini geliştirerek, devrim yasalarıyla Aydınlanma’nın bilimsel ve laik temellerini atarak Atatürk Cumhuriyeti’nin uyguladığı çağcıl laik eğitim sistemi, Türk gençlerinin ülke içinde ve dışında başarılar sağlamasını, ülkemizin saygın bir konuma gelmesini, tam uygulanmadığından ulusumuzun ancak bir ölçüde cahillikten kurtulmasını sağlayabilmiştir. İzlenen bu kurtuluş yolunun dışına çıkmak herhangi bir iyi niyetle açıklanamaz. Çağcıl eğitimi terk edip çağdışı eğitime geçmek, Osmanlı devletinin yazgısına yönelmek demektir. Eğitim sisteminde yapılacak bir değişikliğin özellikle ağırlıklı din eğitiminin çocukların zekâ gelişimine ve zekâsına etkisini de içeren doğru ve nesnel ölçütlere göre değerlendirilmesi gerekir. Başka ülkelerde eğitimin zekâ gelişimine etkisi çok yönlü araştırıldığı halde, konunun ülkemizde yeterince ele alınmaması büyük bir eksikliktir. Dinsel eğitim projesi dindar gençlik uygulamasıyla başladı, bakalım Titanic bilim ve Aydınlanma buzdağına çarpıncaya kadar hangi aşamalardan geçecek! 23 Nisan 1920’de Ankara Büyük Millet Meclisi açıldı. Büyük Atatürk, henüz savaş süregelirken ve Sakarya zaferinden önce Ankara’da Maarif Kongresi toplamıştır ve bilindiği gibi orada kadın ve erkeklerin ayrı ayrı oturması karşısında erkeklere dönüp “siz kendinize mi yoksa bu hanımefendilere mi güvenemiyorsunuz?” diyerek çok zarif ve SAVAŞ İÇİNDE EĞİTİM CBT 1318/19 22 Haziran 2012 fetvası ve Padişahın emri ile yıkılması olayı çok ünlüdür ve büyük bir anlam yüklüdür. Açık gerçek şu ki Osmanlı’da kişisel bazı girişimler olmakla birlikte hiçbir zaman bilimsel örgütlenme olmamıştır. 1827’de 14 Martta kurulan ve Fransızca eğitim veren Tıphanei Amire başlıca askeri cerrahlar yetiştirmeyi amaçlıyordu. 1867’de Mektebi Tıbbiyei Mülkiyei Şahane kuruldu ve Türkçe eğitim başladı. 1869’da yayınlanan Nizamnameye göre İstanbul’da 3 yıllık Üniversite açılacaktı. 1870’de Darülfünuni Osmanî açıldı. Mektebi Mülkiyenin açılış tarihi de 1859’dur. Darülfünun 1871’de kapatıldı. 3 yıl sonra yeniden açıldı. 1882 90 arasında yine kapanan Darülfünun 1900’de tekrar açılmıştır. Bu yıllarda medreselerde fen ve doğa bilimleri dersleri ya hiç okutulmuyor ya da 12 yüzyıl İslam dünyasındaki bilgilerle eğitim yapılıyordu. Osmanlı topraklarında bu yıllarda yabancı ülkelerin misyonerlerinin açtığı yüzlerce okul bulunuyordu. Maarif Vekili sadece kendi açtığı rüştiye, idadi ve sultanilerini yönetme yetkisine sahipti. 1912’de Darülfünun islahı sırasında Hukuk, Tıp, Fünun, Ulumi Şeriye ve Edebiyat fakülteleri bulunuyordu. anlamlı bir uyarı yapmıştır. Mustafa Kemal savaş içinde bile eğitime büyük önem veriyordu. Kurtuluş savaşının ardından Cumhuriyet kurulunca eğitim sistemindeki dağınıklığı gidermek ilk hedefi oldu. 3 Mart 1924’de Tevhidi Tedrisat (öğretim birliği) yasası kabul edildi. Hilafetin kaldırılması da aynı tarihte olmuştur. Bununla birlikte Şeriye ve Evkaf Vekâleti de kaldırıldı. Ülkedeki bütün eğitim kurulumları Maarif Vekâletine bağlanarak medreseler, tekkeler, zaviyeler kapatıldı. Öğretim Birliği büyük devrimin çok önemli ve öncü öğesidir. Çünkü bir ülkenin çocukları ancak bir çeşit eğitim görmeli idi. Bugün bilimsel bilgiye dayanan bilimsel eğitimi tek tip insan yetiştirme diye karalayanlar var. Eğitim ve öğretimde bütünleşmeden vazgeçilemezdi. Ne hazindir ki çok partili düzenle birlikte bu ilke delinmiş ve okullarda iki yönlü eğitimin yolu açılmıştır. Cumhuriyetin ilk yılları yurtta bilimin egemen olması için gösterilen çabaların en yoğun dönemi olmuştur. 1927’de okullarda din dersi eğitimi kaldırıldı. 1928’de Anayasadan “Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslam’dır” maddesi kaldırıldı. 1925 sonlarında Avrupa takvim ve saat sistemi benimsendi. Yine 1928’de Latin harfleri kabul edildi. Bunu da bir günde halk okumaz yazmaz hale getirildi diye eleştirenler var. Onlar o sırada acaba halk ne kadar okur yazardı diye sormuyorlar. Kurtuluş Savaşı başlarken yüzde10’u aşmayan okuma yazma bilenlerin sayısını arttırmak için büyük eğitim hamleleri başlatıldı. 1928’de Millet Mekteplerinin açılması kararlaştırıldı. Gazi Mustafa Kemal ülkenin başöğretmeni olarak ilan edildi. Cumhuriyet hükümetleri eğitimi yaygınlaştırmak için bir taraftan öğretmen okulları ve ilk orta öğrenim kurumla rı açılmasını sağladı, öte yandan başarılı lise mezunlarını yurt dışına eğitim için yolladı. 192930 yıllarında 288 öğrenci, yurtdışında eğitim alıyordu. 1929’da 100 tane Millet Mektebi açıldı. 29 36 yılları arasında 2.5 milyon kişi okuma yazma öğrenerek bu okullardan diploma almıştır. Daha sonraki yıllarda okuma yazma, aritmetik ve pratik bilgiler eğitimi yapabilecek eğitmenler yetiştirildi. Eğitmenli okul projesi hayata geçirildi. Cumhuriyet eğitimi devletin aslî görevi saymış ve bu doğrultuda adımlar atmıştır. Akla, bilime dayanan aydınlanmacı bir eğitim başlıca hedef olmuştur. Aynı yıllarda teknolojik gelişmelere de önem verilmiş demiryollarını arttırmak için gösterilen çabalarla 1923 ile 1929 yılları arasında 1000 kilometrelik bir ilave yapılmıştı.1930 da demiryolları 10 bin km ye çıkarıldı. 1926’da radyo vericileri kurulmuştu. Sağlık alanındaki gelişmeler de çok çarpıcıdır. Hasta yatakları yine 7 yıl içinde ( 1923 1930 ) 6437’den 11398’e çıkarılmıştı. Sıtma savaşı, trahom ,frengi, verem savaşları başarı ile yürütülmüştür. Bazı bölgelerde sıtmanın, salgın hastalıkların ve trahomun yaygınlığı nüfusun yüzde 50’sini aşmakta idi. Cumhuriyetin inançlı kadroları hastalıklarla olduğu kadar hurafelerle, hastalık halinde doktora değil muskaya, şeyhlere başvurulmasına yol açan batıl inançlarla da mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Cumhuriyet tarihi uzmanı Osman Bahadır’ın işaret ettiği gibi yurdumuzda cumhuriyetin bu soylu, bu saygın sosyal ve bilimsel savaşımını görmezden gelen hem de eğitimli insanlarımız hatta profesörlerimiz var. Oysa cumhuriyetin ülkeyi yönetmede bilimi temel alma, düşünce ve ilkesi, büyük bir takdir ve övgüyü fazlası ile hak ediyordu. AYDINLANMACI EĞİTİM