24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Bilim ve bilimsel düşünce Bilimden söz ettiğimiz zaman genellikle bilimi ve bilimsel düşünceyi birlikte kastetmiş oluyoruz. Oysa bilim ile bilimsel düşünce, birbirleriyle ilişkili olmakla birlikte farklı kavramlardır. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Dünün paradigma sıçraması yaratan kuşakları bugün paradigma tutulmasını yaşıyor. Yeni bir paradigma sıçramasının önünü kesmek için de ellerinden geleni yapıyor. Dijital Devrimi Keşfetmek Internet ile gelen dijital dönüşüm konusunda kuramlar, teoriler üretmek kimlere nasip olacak? Belli ki Marksist gelenekten gelen günümüzün 60 yaş üstü uzmanları ikinci baharlarını yaşarken çok meşgul. 2008 global kriziyle birlikte “Marx haklıydı” rüzgârının doldurduğu yelkenle hâlâ yol almaya (nereye?) devam ediyorlar. Geçtiğimiz günlerde İngiliz “coğrafyacı, siyasal iktisatçı, sosyal kuramcı ve aktivist” David Harvey’in Bilgi Üniversitesi’nde verdiği konferansı dinleme imkânım oldu. Şehir ve onun etrafındaki konularla ilgili açıklamaları çok dolu idi. Ancak ne konuşması sırasında ne de daha sonra sorulan sorulardan biri vesilesiyle sosyal medya, dijitalleşme ya da Y Kuşağı’nın radikal gelişiyle ilgili tek bir kelime etmedi. Büyük bir olasılıkla konuyla ilgili edecek tek bir kelimesinin olmamasından dolayı (“Dijital ne?”). Demek ki sanayi toplumunun bir ögesi olan mevcut kuramcılar gelmekte olan kuşağı, dijital devrimi göz ardı etme konusunda adı konmamış bir eylem birliği içinde. Çünkü ne gelen dalganın dev bir tsunami olduğunu algılayabilmiş durumdalar ne de masalarını temizleyip sıfırdan başlayacak emek ya da zamanları kaldı. Birkaç sene öncesine kadar ekonomi sayfalarındaki, kanallarındaki tartışmalar şu minvalde ilerliyordu: “Dünyada çok para var; bu para kendisine en cazip yerleri arıyor. Para kazanmak o kadar kolay bir iş ki Japon ev kadınları bile Japon bankalarından aldıkları kredileri Türkiye gibi ülkere getirip devlet bonosu alıyor, faiz getirisiyle hem Japonya’daki kredi borçlarını kapatıyor, hem de ceplerine para kalıyor”. Eee ne oldu da başta ABD ve Avrupa olmak üzere herkes can çekişir hale geldi? Aslında basit olgularla düşünüldüğünde dünyada yaşanan şeyin bir “güven buhranı” olduğu ortada. Yani para gene var ama sahipleri tarafından piyasadan çekildi. Altın gibi emin limanlara demir attı. Neden peki? Bir yanda The Secret, Kuantum vb. gibi olgularla altın çağa giriliyor, artık herkes zengin, herkes mutlu olacak nidaları yükselirken, diğer yanda 20. yüzyıla yön vermiş lider kuşağın bir ayağı (mı?) çukurdayken ve arkasından gelen Y Kuşağı onun bayrağını taşımayı arzu etmezken, ellerindeki sermaye birikimi ile dünyaya yön verme imkânı olanlar ne yapacaktı peki? Pardon, bizim devrimiz bitti, buyrun meydan sizin mi diyecekti? Yaşanan şey aslında köklü bir deri değiştirme sürecidir. Dünün paradigma sıçraması yaratan kuşakları bugün paradigma tutulmasını yaşıyor. Yeni bir paradigma sıçramasının önünü kesmek için de ellerinden geleni yapıyor. Öte yandan bu değişimin karşısında duramayacağını tespit edip, bu dalgaya stratejik anlamda nasıl tutunabileceklerini irdelemeye karar verenler de çıkmaya başladı. Ertuğrul Özkök’ün hafta sonu yazdıklarından öğrendik ki Bild Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni Kai Diekmann en az altı ay işi gücü bırakıp dijital kalbin attığı yere, California’daki Silikon Vadisi’ne gidiyormuş. “Olayı” öğrenmek için! Akademik camianın idrak edilmekte olan dijital devrimi göz ardı etmelerine artık şaşırmıyorum. Sadece zaman meselesi. Y Kuşağı akademik kadrolara yerleştiğinde üniversiteler de bir gecede dijital devrimi keşfedecek! B ilim kavramı, vurgulanmak istenen yönüne bağlı olarak farklı biçimlerde tanımlanabilir. Örneğin yöntemine bağlı olarak tanımlanabileceği gibi, doğayı ve gerçeği betimlemeye yönelik olarak da tanımlanabilir. En genel ve geçerli olan tanımlamayla, bilimin doğa yasalarının anlaşılması etkinliği olduğunu söyleyebiliriz. Doğa yasalarını keşfedenler, keşfetmek için araştırma yapanlar ve gerçekleşmiş keşifleri insanlara öğretenler, bilimci veya bilim insanları dediğimiz topluluğu oluşturuyor. Bilimsel düşünce veya bilimsel zihniyet ise hiçbir meslek grubunun etkinliğiyle sınırlı olmayan, tüm insanlara özgü bir yetkinliktir. Ancak bilimsel düşünebilme yeteneğini elde edebilmek için de eğitim gereklidir. Bilimsel düşünebilmenin ilk şartı doğayı tanımaktır. Gerek fiziksel gerekse toplumsal doğayı tanımadan bilimsel bir zihniyete sahip olabilmek imkansızdır. Tam bu noktada bilim insanlarının toplumsal rolleri ve görevleri konusu ortaya çıkıyor: Bilim insanları, toplumlarını aydınlatmalıdır. ABD bir bilim ülkesidir. Bugün en ileri düzeydeki bilimsel çalışmaların çoğunluğu orada yapılıyor. En parlak bilim insanlarının çoğunluğu da orada bulunuyor. En yeni teknolojik gelişmelerin birçoğu da oradan kaynaklanıyor. Bu nedenlerle ABD bir bilim ve teknoloji üretimi ülkesidir. Fakat ABD’nin bir bilimsel düşünce ülkesi olduğunu söyleyemeyiz. Bugün ABD nüfusunun dörtte birine yakın bir kesimi, dünyanın güneş etrafında değil de, güneşin dünya etrafında döndüğünü düşünüyor. Bilimsel düşünüş, bu insanlara beş asır sonra bile ulaşamamış. Evrim teorisini benimseme oranı açısından baktığımızda durumun ABD halkı açısından daha vahim olduğunu görüyoruz. Bir ülkede, halkın tamamı veya büyük çoğunluğu bilimsel bir zihniyete sahip değilken de bilim yapılıyor olabilir. Bunun tersi de mümkündür. Bir ülkedeki bilim üretimi ölçek olarak önemli bir düzeyde olmasa da, o ülke halkının tamamı veya büyük çoğunluğu bilimsel bir zihniyete sahip olabilir. Bugünkü Finlandiya, bu örneğe en yakın durumdaki ülkedir. Atatürk dönemi Tür kiye’si de, bilimi zayıf da olsa, halkını topyekün bilimsel düşünceyle aydınlatmaya yönelmiş bir ülke olarak dünyada parıldıyordu. Bilimsel bilgileri edinmeden, bilimsel düşünce gelişemez. Ama bilimsel düşünceyi ve zihniyeti geliştirmeden de bir ülkenin gerçek bir bilim üreticisi ülke olması beklenemez. ABD eğer dünyanın en seçkin beyinlerini ülkesine çekemiyor olsaydı, o zaman kendi halkının bilimsel düşünüş düzeyini de daha fazla geliştirmek zorunda kalacaktı. Çünkü bir ülkedeki bilim üretiminin düzeyi ile bilimsel zihniyetin yaygınlığı arasında ilişki vardır. Bilimsel zihniyetin gelişmesi, halkın teknolojik ürünleri gerektiği gibi kullanması bakımından da önemlidir. Arabayı çalıştırmak, arabanın nasıl çalıştığını anlamaktan daha kolaydır. Bunun için okuma yazma bilmeyen birisi de araba kullanma cesaretini gösterebiliyor. Fakat arabayı bu şekilde kullananlar, araba kullanmayı arabayı sürmek olarak algılıyorlar. “Münferit” olarak değerlendirildikleri için de fazla önemsenmeyen trafik kazaları da esas olarak bu zihniyetten doğuyor. Üstelik cahil kullanıcının arabasındaki veya onun yüzünden aynı yoldaki bilimci de ölüyor. Bilimsel anlayıştan yoksun yöneticiler de, her yıl on binlerce insanımızın hayatına mal olan on binlerce kazanın “münferit” olamayacağını anlayamıyor. Başka teknolojik aygıtların yetersiz bilgiyle kullanımı için de çeşitli örnekler verebiliriz. Ülkemizde ev aletlerinin yanlış kullanımının sebep olduğu kaza istatistiklerini bilmiyoruz. Fakat iş kazaları sayısında dünya sıralamasında üçüncü durumda olduğumuzu biliyoruz. Dünyanın en büyük 18. ekonomisine sahip olmanın gerektirdiği bir teknolojik düzey var. Ama bu teknolojik düzeyin gerekli kıldığı bir bilimsel düşünüş düzeyi de var. Bu bilimsel düşünüş ise ancak yaygın bir bilimsel eğitimle ve bilimsel bilginin popüler düzeyde halk içinde yaygınlaştırılmasıyla sağlanabilir. Bir ülkedeki bilim üretiminin varlığı ve düzeyi elbette çok önemlidir. Ancak halkın genel olarak bilimsel düşünme düzeyinin yüksek olmasının, o ülkedeki bilim üretimi düzeyinin yüksek olmasından daha iyi olacağını söyleyebiliriz. Üniversite Sanayi İşbirliği Kongresi İstanbul’da yapıldı Üniversite Sanayi İşbirliği Merkezleri Platformu’nun (ÜSİMP) 5. Ulusal Kongresi Sabancı Üniversitesi’nde dün başladı ve bugün (cuma) sona erecek.. Açılışa Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan Aslan, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve İSO Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük katıldı. Sabancı Üniversitesi’nin Tuzla’daki kampüsünde yapılmakta olan ÜSİMP 5. Ulusal Kongresine yurtiçi ve yurtdışından, akademi ve sanayi dünyasından çok sayıda kişi katılıyor. Kongrenin bu yılki ana teması “Üniversite Sanayi İşbirliği Sürecinin Yönetimi”. Üniversitelerde, eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerinin yanında yeni teknoloji üretilmesine, üretilen bu teknolojilerin topluma aktarılmasının teşvik edilmesine ve üniversitelerde teknoloji transfer mekanizmalarının ge CBT 1318/ 12 22 Haziran 2012 liştirilmesine ve sanayi sektörünün teknoloji ithal eden ve kullanan bir yapıdan, teknoloji üreten ve ihraç eden, üniversiteler ile etkin bir işbirliği içinde olan ve rekabet gücü yüksek bir yapıya dönüştürülmesine, katkıda bulunmak amacı ile 2007 yılında çalışmalarına başlayan ÜSİMP, 5. Ulusal Kongresi’ni Sabancı Üniversitesi, TÜSİADSabancı Üniversitesi Rekabet Forumu ve İstanbul Sanayi Odası’nın işbirliği ile düzenleniyor. Üniversite sanayi işbirliği süreci konusunda önemli çalışmalarda bulunan ulusal ve uluslararası düzeyde konuşmacıların deneyim paylaştığı Kongre’de “Üniversite Sanayi İşbirliği Sürecinin Yönetimi” ana teması; “Stratejik ARGE Yönetimi Süreçleri”, “Entelektüel Varlık Yönetimi”, “Arayüzlerin Rolü ve Yönetimi”, “Üniversite Sanayi İşbirliğinde Performans Yönetimi” ve “Üniversite Sanayi İşbirliğinde Kamu Yönetiminin Rolü” alt temaları ile birlikte uluslararası boyutta ve somut öneriler getirmesi amacıyla tartışılıyor. ÜSİMP 5. Ulusal Kongresi kapsamında “Teknoloji Yol Haritası Eğitimi” ve “Temel Fikri Mülkiyet Hakları (FM) ve Lisans Süreçleri Eğitimi” de var; katılımcıların katkılarını sunabilmeleri için Poster Bildiri Oturumu düzenlendi. Ayrıntılı bilgi için: www.usimpkongre2012.org
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle