Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nükleer Santral Yapımına Çevredeki Halkın İnandırılması! Yüksel Atakan, Dr., Radyasyon Fizikçisi,– Almanya; ybatakan@gmail.com Zorunlu eğitim kavramına göre 4 + 4 + 4 ? 4 Sözcüklerle düşünlerin örneklenebilmesi, düşünlere özgü yaşantı ve bilgi sahibi olmayı gerektirir. Zorunlu eğitim, eğitim programı ve öğeleri gibi kavramları sözcüklerle düşünmek mümkün değildir. Ama kavramlarıyla düşünülebilir. Prof. Dr. Mehmet Özyürek, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Ozyurek48@gmail.com M CBT 1307/ 18 6 Nisan 2012 ersin Akkuyu’da yapımı planlanan dört nükleer santral için yetkililer, sözleşme yapılan Rus şirketine ‘Halkı inandır ve santralı yap!’ denebilecek bir koşul ileri sürmüşler (basından). Nükleer santralların çok çeşitli teknik özellikleriyle ilgili uzmanlık dallarına yabancı olan çevre halkı ve hatta sivil toplum kuruluşları, ‘nükleer santralın ileride hiçbir güvenlik sorunu yaratmayacağına’ nasıl inandırılacak? Nükleer santralın teknik yapısını, güvenlik önlemlerini gösteren resimlerin, çizelgelerin ve video kayıtlarının sergileneceği halka açık toplantılarda yapılacak konuşmalar, soru ve yanıtlar, çevre halkını inandırmak için yeterli olacak mı? Konuya yabancı çevre halkına – ‘hiç kuşkulanmayın, rahat uyuyun, yapacağımız nükleer santral çok güvenli olacak, 57 yıllık yapım ve ileride 40 yıllık işletme süresince buraya yüzlerce şirket gelecek, sizler ilk sırada olmak üzere binlerce insana iş olanağı doğacak, çevreniz kalkınacak’ gibi çekici sözler mi söylenecek ve halkın onayı mı alınacak? İzlenecek, alışılmış doğru yol ise, ilgili şirketin yapacağı nükleer santralın projesini tüm teknolojik özellikleriyle hazırlayıp açıklaması (2030 kalın klasör) ve bunun uzmanlar düzeyinde incelenip tartışılması, bilirkişilerin çalıştığı uluslararsı saygın kurumlardan (örneğin IAEA, Almanya’da GRS, TÜV)* projeyle ilgili teknik değerlendirme raporlarının alınması ve ancak bundan sonra santralın projesi ve güvenliğinin ölçüsü bilirkişi raporlarıyla desteklenerek halka sunulmasıdır. Kuşkusuz, santralı yapacak şirket ön bilgilendirme toplantılarıyla çevredeki halka ve sivil toplum kuruluşlarına bu yolu izleyeceğini önceden açıklamalı, santralla ilgili genel bilgi vermeli. Bu yolun, hükümetin yapımına kararlı olduğu Akkuyu ve diğer santrallar için izleneceğini, Türkiye’de güvenliği en üst düzeyde ve Finlandiya’da yapımı bitmek üzere olan 3. kuşak modern nükleer santralların benzerlerinin yaptırılacağını umarız. Nükleer santral yapımına karşı çıkan sivil toplum örgütlerine de önerimiz, hükumet nükleer santral yaptırmada kararlı olduğuna ve sanırız hiçbir güç ve olay (örneğin Fukuşima) da hükümeti bu kararından vazgeçiremediğine göre, akıntıya karşı kürek çekmek yerine, güvenliği düşük düzeydeki santrallara karşı çıkarak, yapılırsa güvenliği en yüksek standartta santral olsun diyerek, halkı ileride olabilecek kazalara karşı şimdiden korumaya katkıda bulunmak olmalıdır ve sağduyu da bunu gerektirir, değil mi? Yoksa, istenildiği kadar direnilsin, sonunda güvenliği düşük santrallar kurulmasını eminiz nükleer santral karşıtları da hiç istemezler ama umarız iş işten geçmiş olmaz! (*) IAEA: Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, GRS: Almanya Reaktör Güvenlik Kurumu, TÜV: Almanya Teknik Gözetim /Denetim Kurumu (nükleer santrallar bölümü). K avramın ve sözcüğünün ne olup ne olmadığını günlük yaşamımızdan göreceli daha yalın ceza kavramıyla örnekleyelim: Ceza sözcüğü, bilişsel bir ilişkiyi örneklemez. Kavram olarak ceza sözcüğünün bilişsel ilişkiyi örnekleyebilmesi, birinin bir başkasının davranışlarına son vermesi için üzerinde fiziksel güç kullanması şeklinde, cezanın ilişkili nitelikleriyle ilgili yaşantının olması sonucudur. Ceza sözcüğü bilişsel bir ilişkiyi örneklediğinden günlük dilde ceza kavramı tanımlanmıştır. Artık ceza kavramıyla bilişsel ilişkiler geliştirilebilir ve örneklenebilir. Ancak, bir kuram ve yaklaşımdan temellenmediği için cezayı anlamaya ve davranışların azaltılmasına ilişkin düzenlemelere de hizmet etmez. Ama ceza sözcüğü “davranışı izleyen olaya bağlı olarak davranışın ileride oluşum olasılığını azalır,” şeklinde bir kurama göre bilişsel bir ilişkiyi örneklediğinde, ceza kavramı yine tanımlanmıştır. Davranışların azalmasını anlamaya yol açtığından yapılacak düzenlemelere de ışık tutar. Sözcük, ceza örneğinde olduğu gibi günlük dilde ve davranış biliminde bilişsel bir ilişkiyi örneklediğinde, kavramı örnekler. Ancak örneklenen kavramlar aynı değildir. Sözcükler kavramın ilişkili niteliklerini örnekleyen imgelerdir. Bu nitelikleri göstermek için yaratılmışlardır. Ama sözcükler ceza örneğinde olduğu gibi bu nitelikleri her zaman örneklememektedir. Ya da başka bilişsel ilişkileri örneklemektedir. Zorunlu eğitim sözcüğünü söyleme, okuma ve yazabilmenin, kavrama sahip olunduğu anlamına gelmeyeceği aşikârdır. Zorunlu eğitimle ilgili düzenlemelerin anlaşılmasını sağlamadığı gibi, uygun değerlendirmede bulunmayı da sağlamaz. Zorunlu eğitim sözcüğüyle zorunlu eğitimin kendisi değil, bilişsel nitelikteki zorunlu eğitimin ilişkili nitelikleri örneklenir. “Toplumun tüm kesimlerinin üzerinde uzlaştıkları ortak değer, norm ve rolleri tüm çocuklara kazandırmak için hazırlanan ortak eğitim programıdır”, tanımında belirtilen nitelikler, zorunlu eğitim kavramını tanımlamaktadır. Bunlar, zorunlu eğitim kavramının ilişkili nitelikleridir. Zorunlu eğitim, ilişkili niteliklerin tamamıyla tanımlanmaktadır. Ancak, ortak eğitim program ya da tüm çocuklar gibi kavramın ilişkili niteliklerden biri göz ardı edildiğinde, artık zorunlu eğitim kavramından söz etmek mümkün değildir. Sözcükler aynı olsa bile aynı bilişsel ilişkiyi örneklemediğinden kavram değişmiştir. Tartışılan, zorunlu eğitim kavramının dışında bir şeydir. Kavramı tartışıyormuş gibi yapıp tartışılmadığı durumlardan biri de, kavramın yapısında yer alan sürenin kesintili ya da kesintisiz olması gibi zorunlu eğitimi tanımlamayan ilişkisiz niteliklerin tartışılarak laf ebeliğinin yapıldığı durumlardır. Zorunlu eğitimin süresinin düzenlenmesine ilişkin hazırlanan yasayla zorunlu eğitime ve süresine ilişkin yasa hazırlanmış olmadığından, yurttaşların zorunlu eğitimi anlamalarını sağlamak yerine kafaları karıştırılır. Örneğin, 4 + 4 + 4 gibi bir biçimle belirtilen süre, zorunlu eğitimin süresi değil, öğrenim süresidir. Zorunlu eğitim kavramıyla bir ilişkisi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nde tüm belli yaştaki çocuklara belli süreyle toplumun tüm kesimlerinin üzerinde uzlaştıkları ortak değer, norm ve rolleri tüm çocuklara kazandırmak amacıyla hazırlanan ortak eğitim programı, zorunlu eğitim programıdır. Bu programın amaçları tüm çocuklar için ortaktır. “Aile isteğine ve benimsedikleri inançları doğrultusunda çocuklara inanç eğitimi verilmelidir” değeri üzerinde toplu mun üyeleri uzlaşı sağladığında, bu değeri çocuklara kazandırmaya hizmet eden amaç, ortak amaçlar arasında yer alabilir. “Ailenin isteği ve çocuğun yeteneği doğrultusunda teknoloji, resim, müzik, beden eğitimi ya da hafızlık gibi yetenek alanlarının birinde ya da bir kaçında tüm çocukların yetenekleri geliştirilir” değeri üzerinde toplumun tüm kesimleri uzlaştığında, çocukların yeteneklerini geliştirme ortak amaçlar arasında yer alabilir. Bu örneklerde olduğu gibi uzlaşılan değer, norm ve roller dikkate alınarak oluşturulan ortak amaçları olan eğitim programının tüm çocuklar için olması, eğitim programını zorunlu eğitim programı yapmaktadır.12 yıl ya da 8 yıl olması değil. Çocuklardan toplumda farklı rolleri göstermeleri beklendiğinde, bu beklenen rollere uygun davranışları göstermelerini kazandırmak için lise, meslek lisesi, imam hatip lisesi, hukuk fakültesi, tıp fakültesi ve özel eğitim öğretmenliği programı gibi farklı eğitim programları geliştirilir. Bu programların amaçları birbirinden farklıdır. Tüm çocuklar için ortak olmadığından, zorunlu eğitim kavramının dışında kalır. Zorunlu eğitimin ilişkili niteliklerinden biri, tüm çocuklar için üzerinde uzlaşılmış ortak amaçları olan eğitim programının olmasıdır. Diğeri bu programın göreceli süresidir. Ortak amaçları olan programın süresi, zorunlu eğitimin süresidir. Yasada önerildiği haliyle birinci dört yılda tüm çocuklara ortak amaçların yer aldığı program uygulandığından ve diğer dört yıllarda programların amaçları tüm çocuklar için ortak olmadığından zorunlu eğitimin süresi dört yıldır. Farklı amaçları olan eğitim programlarıyla tüm çocukların öğrenme süreleri 12 yıla çıkarıldığından, zorunlu öğrenme süresi arttırılmaktadır. Ama zorunlu eğitim süresini arttırma anlamına gelmemektedir. İngiltere, İsveç ya da ABD de eyaletlere göre süreler değişmekle birlikte 12 yıl zorunlu eğitim süresiyle kast edilen, tüm çocukların ortak amaçları olan programları tamamlamalarıdır. Türkiye’deki zorunlu eğitim süresiyle kast edilen dört yıl için ortak amaçları olan programı tamamlamaları ama diğer dört yıllar için farklı amaçları olan eğitim programlarını tamamlamalarıdır. Zorunlu eğitim kavramı dikkate alındığında yasada zorunlu eğitim süresi gerçekte kaç yıldır? Sorusunun yanıtı dört yıldır. 28 Şubat döneminde ise zorunlu eğitim süresi sekiz yıla çıkarılmıştır. Ancak, günümüzdeki yasa taslağında ortak amaçlar belli olmadığından ve toplumun üyelerinin katılımı ve uzlaşısı aranmadan da hazırlanıyor olması, yasa taslağının öncekiyle benzer şekilde oluşturulduğu izlenimini vermektedir. Yasa koyucular ya da alanda çalışan kişiler “zorunlu eğitim” sözcüklerini yazılı ve sözlü olarak kullandıklarında her zaman kavramı kullanmış olmazlar. Sözcüğün birçok anlamının olması gerçeği akılda tutulacak olursa, işe sözcükten başlama yerine sözcüklerin örnekledikleri bilişsel ilişkilerden kavramlardan başlanıldığında düşünmek ve uzlaşmak mümkün olur. Önümüzdeki günlerde sözcüklerin anlamları konusunda öylesine ateşli tartışmalar izlenebilecektir. Ama uzlaşı sağlamak mümkün olmayacaktır. Sözcüklerle düşünmenin mümkün olmadığı artık görülmelidir. Sözcükler kavramlara işaret ettiklerinde ve kavramlarla düşünüldüğünde ülkemiz yurttaşlarına ve çocuklarına en uygun zorunlu eğitim programı geliştirilebilir.