Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sağlık Meme kanserinin tedavisinde yenilikler Meme kanserinin erken tanınması, şifa şansını arttırmakta. Düzenli mamografi çektiren kişilerde, bu yöntem ile daha memede kitle belirmeden önce kanser tanısı konulabilmekte. Mamografiye ek olarak meme ultrasonografisi ve manyetik rezonans (MR) ile görüntüleme önerilmekte. Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, Medikal Onkoloji Bölüm Başkanı, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi K adınlarda en sık görülen kanser türü, meme kanseridir. Kadınlardaki meme kanserine yol açan risk faktörleri arasında, ailede birinci derecedeki yakınlarında meme kanseri bulunması ve erken yaşta adet görmek, ileri yaşta adetten kesilmek (geç menopoz), aşırı kilo almak, menopozda kontrolsüz hormon kullanmak gibi hormonal faktörler sayılabilir. Birinci derecede akraba deyince anne, kızı ve kız kardeşi akla gelmelidir. Genetik meme kanserlerine yaklaşık %1015 oranında rastlanmaktadır. BRCA1 ve BRCA2 genleri, kalıtımsal meme/yumurtalık kanseri sendromundan sorumlu genlerdir. Kalıtımsal ya da ailevi meme kanseri tanımlamasında, aile içinde çok sayıda kadında meme ve/veya yumurtalık kanseri görülmesi, genellikle 20’li ve 30’lu yaşlarda hastalığın ortaya çıkması ve iki taraflı meme kanseri hastalarının varlığı dikkati çekmektedir. Bu tanımlamaya uyan, çok yüksek genetik risk taşıyan hanımlara, doğumlarını tamamladıktan sonra koruyucu amaçlı yumurtalıkların alınması ve yine koruyucu amaçlı iki memenin içlerinin boşaltılması (cilt ve meme başını koruyucu mastektomi) önerilebilir. Meme kanserinin erken tanınması, şifa şansını arttırmaktadır. Meme kanseri için tarama mamografisi çekilmesine 40 yaşından itibaren başlanmaktadır. Düzenli mamografi çektiren kişilerde, bu yöntem ile, daha memede kitle belirmeden önce kanser tanısı konulabilmektedir. Yüksek riskli hastalarda, mamografiye ek olarak meme ultrasonografisi ve manyetik rezonans (MR) ile görüntüleme önerilmektedir. Daha yeni olarak “tomosentez” ile görüntüleme yöntemi kullanıma girmiştir. Bu yöntemde, memeden tomografi gibi ince kesitler alınmaktadır. bir soruna olanak tanınmamaktadır. Ancak, kanser hücrelerinin lenf bezlerine geçtiği saptanan olgularda, ikinci bir operasyonla bu lenf bezlerinin tümünün temizlenmesi, yani aksillar küraj yapılması gerekmektedir. Bazen de tümör oldukça büyük olabilir veya meme başında içeri çekilmeye, meme cildinde şekil ve renk değişikliğine, iltihabi belirtilere yol açabilir. Bu durumda, cerrahi girişim öncesinde kemoterapi uygulanarak, tümör küçültülür ve cilt değişiklikleri düzeltilir ve daha sonra cerrahiye verilir. Geçtiğimiz yıl içinde, bu hasta grubunda oldukça başarılı tedavi sonuçları açıklandı. Özellikle, yüksek riskli HER2 onkogen ekspresyonu taşıyan hastalarda, hedefli tedaviler (trastuzumab, pertuzumab, lapatinib gibi) eşliğinde yapılan uygulamalarla tümörün tamamen gerileyebileceği gösterildi. Hormona duyarlı tümörlerde, hastanın yaşı ve mevcut diğer hastalıkları dikkate alınarak, bu tümör küçültme işlemi, hormon tedavisi ile uygulanabilir. Ancak, hastalık başka organlara sıçramışsa, bir başka deyişle metastaz yapmışsa, cerrahi uygulamadan vazgeçilerek, sistemik tedavi ve gerektiğinde de radyoterapi uygulanması önerilir. Yani, hastalığın tanı anındaki bölgesel yaygınlığı (meme ve koltuk altı) ve diğer organlara yayılım durumu dikkate alınarak tedavi şekli belirlenmektedir. Bu yaygınlık durumunu, hastalığın evrelendirilmesi şeklinde tanımlamaktayız. Meme kanserinin sistemik bir hastalık olduğu, tanı anında bile mikrometastazların var olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle, son 30 yıldır, erken evre meme kanserinin cerrahi tedavisine ek olarak, mikroskopik metastazları yok etmeyi hedefleyerek yapılan koruyucu (adjuvan) kemoterapi ve hormonoterapi ile hem hastalıksız sağkalım ve hem de genel sağkalım oranlarında belirgin artış sağlanmıştır. Yakın zamanda bunlara bir de biyolojik tedavi eklenmiştir. Daha yakın zamanlarda ise, tümörün gen profiline bakılarak, hastalığın risk belirlemesi daha ayrıntılı bir şekilde ortaya konulmaktadır. Tedavi seçiminde, tümörün biyolojik özellikleri çok önem kazanmaktadır. Moleküler ve patolojik özellikler dikkate alınarak 3 tip meme kanseri tanımlanmaktadır; HER2/neu geni bulunan hastalık, hormon reseptörleri (ER, PR) ve HER2/neu gen ekspresyonu bulunmayan (bazaloid) hastalık ve ER pozitif hastalık. Adjuvan tedavide hedeflere göre biyolojik tedavi planlaması yapılmaktadır. Örneğin ER pozitif hastalara hormon tedavisi önerilirken, ER negatif hastalar bu tedaviden yararlanmamaktadır. Trastuzumab HER2 pozitif hastalıkta oldukça etkili olmaktayken, HER2 negatif hastalarda fayda sağlamamaktadır. Trastuzumab, meme kanserlerinin %2025’inde varlığı saptanan HER2/neu onkogenine karşı geliştirilmiş bir monoklonal antikordur. Damar yoluyla kullanılmaktadır ve hem koruyucu tedavide hem de yaygın hastalıkta faydalı olduğu kanıtlanmıştır. Bu ilaca direnç kazanan hastalarda, ağız yoluyla kullanılmakta olan ‘’lapatinib’’ adlı daha yeni bir ilaç kullanıma girmiştir. lışmaları 1970’li yıllarda Avrupa’da, Bonadonna ve arkadaşlarının çalışmalarıyla başlamıştır. Bu çalışmada, kemoterapi alan hastalarda, hem hastalıksız hem de genel sağkalımın oldukça anlamlı şekilde arttığı gösterilmiştir. Arkasından, Fisher ve arkadaşlarının yaptığı Amerika çalışmasında da, adjuvan kemoterapinin sağkalımı uzattığı açıklık kazanmıştır. Adjuvan kemoterapi ile, ameliyatlı meme kanserli hastalarda yaş, lenf nodlarının durumu, hormon reseptörlerinin durumu, menopoz durumu farkı olmaksızın nüks riski azalmaktadır. Ancak, kemoterapinin yarattığı mutlak üstünlük, nüks riskine bağlı olarak değişmekte ve ileri yaşlarda azalmaktadır. Optimal adjuvan kemoterapi süresi, 46 aydır. Tedavi seçimi yaparken, ilaç yan etkilerine ve hastanın mevcut diğer hastalıklarına dikkat edilmelidir. Kemoterapiye bağlı yan etkilerin çoğu geçicidir; saç dökülmesi, bulantı, kusma, halsizlik, ishal ya da kabızlık, adet düzensizlikleri, tırnak ve cilt değişiklikleri bunlar arasında yer almaktadır. Kemoterapisi tamamlanan hastalar arasında, hormon reseptörleri taşıyanlara, kemoterapi bittikten sonra hormon tedavisi önerilmektedir. Menopoza girmemiş olan hastalara 5 yıl süreyle, bir selektif antiestrojen olan tamoksifen verilmektedir. Ayrıca 40 yaşın altında olan hanımlara da, en az 2 yıl süreyle, yumurtalık fonksiyonlarını geçici olarak durduracak ilaçlar kullanılmaktadır. Menopozdaki hastaların adjuvan hormon tedavisinde tamoksifen kullanılabilmekle beraber, aromataz inhibitörü başlığı altında, farklı bir antiestrojen tedavi seçeneği de sunulmaktadır. Bugün kullanmakta olduğumuz 3 çeşit aromataz inhibitörü vardır; anastrazol, letrozol ve eksemestan. Aromataz inhibitörleri, ya tek başına 5 yıl, ya 23 yıl tamoksifen tedavisinin ardından 23 yıl, ya da 5 yıllık tamoksifen tedavisi tamamlandıktan sonra 5 yıl daha uzatılmış aduvan tedavi olarak kullanılmak üzere planlanmaktadır. HORMON TEDAVİSİ TÜMÖR BÜYÜK İSE... METASTAZ YAPMIŞ İSE... ERKEN TANI VE GÖRÜNTÜLEME Mamografi çekildiğinde, bazen “mikrokalsifikasyon” adı verilen minik kireçlenmekle odakları görülebilmektedir. Bu odaklar, erken bir meme kanserinin habercisi olabilmekte ve bu odaklardan görüntüleme eşliğinde biyopsi alınabilmektedir. Biyopsiler, genellikle ultrasonografi eşliğinde alınmakla beraber, gelişmiş MR teknolojisi ile de, yalnız MR ile saptanan lezyonlardan da biyopsi alınabilmektedir. Bazen de, elle muayenede fark edilemeyen bu küçük odaklar, telle veya radyoaktif madde ile işaretlenerek, cerrahi girişimle çıkarılmaktadır. Telle işaretlendiğinde birkaç saat içinde, radyoaktif madde ile işaretlendiğinde ise bir gün içinde cerrahi işlemin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. MİKROKALSİFİKASYONLAR HABERCİ OLABİLİR TEDAVİ SEÇİMİ Erken evre (evre I ve evre II) meme kanserinin tedavisinde kemoterapiye ek olarak, uygun hastalara radyoterapi de önerilmektedir. Meme koruyucu cerrahi uygulanan tüm hastalar, koltuk altı lenf bezine metastaz yapmış olanlar veya tümör çapı 5 santimetreden büyük veya cilde yayıldığı saptanmış olanlar, radyoterapi yapılması için uygun adaylardır. Radyoterapi, hastalığın bölgesel kontrolünü arttırmakta ve sağkalıma katkıda bulunmaktadır. Yeni geliştirilen radyoterapi planlama ve uygulama cihazları ile, 3boyutlu planlamalar yapılmakta, akciğer ve kalp gibi göğüs kafesinde yer alan organları koruyarak ışın tedavisini gerçekleştirmek, cildi yan etkilerden korumak mümkün olmaktadır. Kanserli hastanın tedavi süresince, kilo almayacak şekilde ve dengeli beslenmesi çok önemlidir. Özellikle iyice yıkanmış, mümkünse kabukları soyulmuş taze meyve ve sebzelerin tüketilmesi önerilmektedir. Bu gıda maddelerinin mevsiminde kullanılması, hepimiz için geçerli bir öneridir. Dengeli beslenme deyince, protein, karbonhidrat ve yağların belli oranlarda alınması, mümkün olduğu kadar bitkisel yağların ve bitkisel proteinlerin tüketilmesi anlaşılmalıdır. Ayrıca, özellikle meme kanserinden korunmada, düzenli bedensel aktivitenin sağlanması ve spor yapılması önerilmektedir. Günümüzde, moleküler onkolojideki gelişmelerin ışığı altında, görülme sıklığı artan meme kanserinin adjuvan tedavisinde oldukça önemli adımlar atılmıştır. Hedefe yönelik tedavilerin ve yeni teknolojilerin gelişmesiyle beraber, meme kanserinin tedavisi çok daha başarılı olmaktadır. RADYOTERAPİ NE ZAMAN UYGULANIR? DENGELİ BESLENME KORUYUCU KEMOTERAPİ Meme kanserinde ilk koruyucu (adjuvan) kemoterapi ça CBT 1307/17 6 Nisan 2012 Günümüzde, bazı özel durumlar dışında, memenin yalnızca sınırlı bir bölümü çıkarılmakta ve koltuk altına da eskisi kadar geniş bir girişim yapılmamaktadır. Bu amaçla, “sentinel lenf nodu biyopsisi’’ denilen bir yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemde, memedeki kanserli bölgeye, özel bir mavi boya veya radyoaktif bir madde enjekte edilerek, bu boyanın veya radyoaktif maddenin koltuk altına yayılması ve boyadığı lenf bezlerinin (sentinel lenf nodu) çıkarılarak incelenmesi esastır. Eğer bu lenf bezlerinde kanser hücresine rastlanmazsa, koltuk altına ek girişim yapılmasına gerek kalmamaktadır. Böylece, kolda şişme gibi bir istenmeyen NE ZAMAN MÜDAHALE EDİLİR?