Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İKTİSAT PENCEREMDEN Uzak Geçmişimize Dair Okumalar G üv en A r s ebük – Ege Yay ı nl ar ı Ülkemizin kendi alanında önde gelen bilimcilerimizden Prof. Dr. Güven Arsebük’ün, insanın evrimsel geçmişini son bulgular ışığında yeniden ele aldığı kitabını tanıtmakta geciktik bu köşede. Oysa, okurlarımızın çoktan haberi olması ve edinmesi gereken bir kitap, Arsebük’ün son çalışması. “İnsanın tarihöncesi çağlardaki yapısal ve kültürel özellikleri konusunda” Türkçemizdeki az sayıdaki yayınlara katkı yapıyor Arsebük.. Meraklılar bilir, Arsebük’ün piyasada bulunmayan İnsan ve Evrim kitabının yeniden yayımı değil elimizdeki. Arsebük bu konuda gelişmeleri güncelleyerek, çeşitli makaleleriyle konuyu yeniden okura sunuyor. Kitapta 8 önemli makale bulunuyor: Önce insansılara ait bazı fosil örnekleri; Fosil kalıntıların ışığında insanlığın başlangıç aşamalarına ait bazı Hominid örnekleri; İnsanın İnsanlaşması ve bazı ilk aletleri; İnsan ve Pleistosen’de besin sağlama yöntemleri; Kim bu Neandertal’ler; Amerika kıtasının Üst Pleistosen sonlarındaki iskân ile ilgili bazı sorunlar: Kim, nasıl, ne zaman?; MS 1492 yılı öncesi dönemde Kuzey Amerika’da tarih öncesi toplumlar Kızılderililer; Yeni Dünya’da (Amerika kıtasında) besi üretiminin başlangıç aşamaları. Arsebük, kitabının girişinde, bilimin yöntem konusu üzerine de değerlendirmelerde bulunuyor. Bilimi, “evrenin ve evrendeki olgu ile olayların bir belirli bölümünü ele alıp, çeşitli yöntemleri uygulayarak ve gerçeğe dayanmak suretiyle bir takım sonuçlara ulaşan düzenli ve tutarlı bilgi yolu” diye tanımlıyor. Burada bir de bilimsel kuram anlayışını tanımlıyor: “Nesnelerde ve olaylarda var olduğu, gerek gözlenmiş gerek öngörülmüş düzenliliklere bir gurup olguyu, insan imgeleminde bilimsel bir ussallık içinde açıklamayı amaçlayan geniş kapsamlı düşünsel yapı.” Kitabın bu kısa girişindeki kavram açıklamaları da tartışılmaya değer.. Kitap kolay ve anlaşılır bir dille yazılı, edinmek gerek. Uzaydaki ilk rögar k apa ğından, bir tavuğu ilk kez suni teneffüsle hayata döndüren ABD’nin kurucu babasına; en acımasız kurumsal halkla ilişkiler kampanyasından, LSD’nin etkileri için genelevleri gözetleyen araştırmacı ajanlara, ölümü anlamak için kendini boğan araştırmacılara… Cebelitarık’ı atom bombasıyla uçurup Sahra Çölü’nü sulamayı tasarlayan ünlü fizikçiye kadar neleri bilmediğinizi öğrenince çok şaşıracaksınız. • Yakışıklı hoca, “Dr. Fox etkisi”. • Kayıp dişi maymun orgazmı tartışmaları. • Uçan elektriklenmiş çocuk; elektrikli hadı m l ar k or os u. • “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma” olgusu. • Nükleer savaştan sonra gençlerin ahlakını nasıl korursunuz? • Freud’un kokain tutkusu; Tesla’nın ilham güvercini. • Sürü psikolojisi size neler yaptırabilir? • Metalik Metaller Yasası hakkında ne düşünüyorsunuz? • Kendini “Schrödinger’in Kedisi” yapan adam • “Wallonluları ülkesinde istemeyen Amerikalılar”: Önyargı araştırmaları. Oktay Yenal yenal9@gmail.com Bizim gençliğimizde Avrupa’nın dünyanın merkezi sayılması için çok sebep vardı. Rönesans bu topraklarda filizlenmişti ve bir kaç yüz yıl süren Sanayi Devrimi bu kıta ükelerini dünyanın en zengin ülkeleri haline getirmişti. Bu arada kendi aralarında güç dengesi değişiyordu: Bi l i m v e G e l e c e k dergisiNisan sayısı Bilim ve Gelecek’in bu sayında kapak konusu Hoca’nın İktisadı. Bu başlık altında dindarlık söyleminin perdelediği iktisadi gerçek işleniyor. Zekâtı verilip alınmış cipler, yedi yıldızlı haremlikselamlık oteller, lüks dairelere kapatılmış imam nikâhlı metresler, tesettür defileleri… Öte yanda, hocaefendilerle kuşatılmış, yoksulluğuna, sefaletine razı edilmiş milyonlarca din kardeşi. Yani bildiğimiz zenginler ve fakirler, ezenler ve ezilenler anlatılıyor. Bunun yanı sıra Olağanüstülüğün süreklileştirilmesi ve Düşman Ceza Hukuku; Âdem’in ilk eşi, şeytanın sağ kolu, Feminizmin sembolü: Lilith; Kızıl Geyik Mağarası insanları ve Doğu Asya’da modern insanın evrimi; Darwin, Mendel’in çalışmalarından haberdar mıydı? Maksim Gorki üzerine notlar; Kitle iletişiminden yeni medyaya; İnternet’e eşit ve özgür erişim hakkı; Hititlerden beri dert ortağımız: Alıç ağacı gibi konular da bu sayıda yer alıyor. Psikonevrotik Atomik Keçiler Yazarı: Alex Boese Çeviren: Turgut GürerGürer Yayınları “Kafası Güzel Filler”in yazarından bugüne dek yapılmış en acayip ve en hayranlık uyandıran bazı deneylerle, akıldışı takıntılarla ve antika tiplerle dolu bir kitap daha... CBT 1307/15 6 Nisan 2012 Örneğin başı çeken İngiltere Imparatorluğu zamanla zayıflamış, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın bir uzantısı olan ABD dünyanın hakimi durumuna geçmişti. Sovyet Rusya zaman zaman bunlarla yarışıyor, fakat Latin Amerika, Afrika ve Asya ya bu sanayileşmiş ülkelerin sömürgeleri olarak ya da kendi başlarına fakirlik döngesi içinde yaşıyorlardı. Zamanımızda iki gelişmeye daha şahit olduk. İlki, İkinci Dünya Savaşı ertesinde başlayıp, aşağı yukarı tamamlanmış durumda: Sömürgeciliğe son verilmesi. Fakat ikincisi belki daha da önemli: Geri kalmış ülkelerin sanayileşmiş ülkeleri gelir bakımından yakalamasından ümit kesilmişken, Sanayi Devriminin sona ermesi ile, gelir bakımından, Amerika’nın yerini Çin’in, Avrupa’nın yerini Asya’nın, yani yüksek gelirli (ücretli) ekonomilerin yerini düşük gelirli (ücretli) ekonomilerin almak üzere olması. Son dünya krizine gelince, zaten biraz kendini bilen iktisatçı dünyanın hızla değiştiğini ve 21. yüzyılın 20’. yüzyıldan siyasal ve iktisadi yönden çok farklı olacağını biliyordu. Örneğin Samuel Huntington, daha 21. yüzyıldan önce diyordu ki ‘Batı’nın zenginlikle ve Batılı olmayanın geri kalmışlıkla beraber anılması herhalde yirminci yüzyıldan öteye gidemeyecek.” İki önemli iktisatçı, Radelet and Sachs ise çoktan şu tahminleri yapıyorlardı: “2025 yılından önce herhalde Asya dünya ekonomisinin tahtında yer alacak. 2025 yılında Asya herhalde dünya ekonomisinin yüzde 5560’ını üretecek (1820’de: % 58, 1950: % 19 ve 1992: % 33) ve Batı’nın payı bu günkü düzeyinden herhalde yüzde 20–30’lara düşecek. Yaşama düzeyi elbette hâlâ Batı’da daha yüksek olacak, fakat Asya’nin kişi başına geliri, ABD’nin bugünkü %13 gibi düşük bir düzeyden üçte birine çıkacak.” Charles Goodwin ise tahminlerini şöyle anlatıyordu: “Açık olarak görülüyor ki… 21. yüzyılda dünya, artık askeri, iktisadi ve siyasal bakımlardan, 15. yüzyıldan beri tarihte büyük rol oynamış, büyük kısmı beyaz, çoğu Hıristiyan milletler tarafından domine edilmeyecek. Gelecek yıllar geri kalmışlığın karmaşası içinde Üçüncü Dünyadan fışkıracak yeni bir medeniyete sahne olacak.” Hatta ünlü 18. yüzyıl filozofu David Hume, bir arkadaşına 1750 yılında yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: “Çinli günde bir buçuk peni artırıyor ve fevkalade çalışkandır. Çin eğer bize Fransa ve İspanya kadar yakın olsaydı her kullandığımız eşya Çin malı olurdu.” Fakat Çin o kadar yakın değildi: “Çin’in uzakta olması fiziksel bir mani teşkil ediyor.” David Hume bunu da izah ediyor: “Bizim ticaretimizi bir kaç kaleme indirmemiz ve ... bu malların fiyatlarını uzak mesafe, tekeller ve vergiler ile yükselmek suretiyle mesele halloluyor.” İsterseniz Amerika Çin ikilisi ile başlayalım ve önce rakamlara bakalım. Amerikan bankası Godman Sachs, Çin’in 2028 yılında Amerika’yı toplam zenginlikte geçeceğini hesaplıyordu. Son rakamlar ise bu geçiş noktasını 2018’e getiriyor, yani 10 yıl önceye. Buna rağmen Avrupa ülkelerinin Amerika’nın hâlâ Amerikan seçimlerine daha fazla önem vermesi normal karşılanabilir fakat Türkiye’ye ne demeli? Gazetelerimiz hâlâ Obama’yı hangi Cumhuriyetçi adayın altedebileceği haberleri ile dolu. Acaba Türkiye’de Başkan Hu Jintao’nun Xi Jimping tarafından ve Başbakan Wen Jimbao’nun Li Kegiang tarafından Çin hükümetinin başına geçmesinin olası olduğunu kim biliyor? Oysa büyük bir değişmenin eşiğindeyiz derken mübalağa etmiyorum. Çin büyük bir nüfusu ve 67 yıl sonra Amerika’yı geçecek olan milli geliri ile, Hindistan da ona yaklaşan ve olasıkla Çin’i gelecekte geçecek nüfusu ve hızla artan gelirleri ile herhalde uluslararası ilişkileri Amerika’nın düzenlemesine gelecekte müsaade etmeyecek, nükleer silahların çoğu onda olsa bile. Vietnam, Irak ve Afganistan fiyaskoları meydanda. Bizim okuyucular bakımından birkaç nokta önemli: Bunlardan biri geri kalmış ülkelerin giderek yüksek gelirli ülkeler sınıfına terfi etmesi. Öbürü de Amerika’nın artık 21’nci yüzyılda dünyanın hakimi olmaması. Bu arada dünya çapında yaygınlaşan işsizlik, ya da Çin’in dünya hakimi olması, uluslararası ilişkilerde ne gibi sonuçlar doğurur, bazılarımız görecek. Şimdilik gördüğümüz bu bonanzanın AKP’ye yaramış olması. Ama o da ne vakte kadar? Amerika ve Çin