02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR Şempanzeden sonra en yakın akrabamız goril tıcı hayvan, daha sonra kuşların geliştiği bir kolu oluşturur. Bu türe ait fosiller şimdiye kadar sadece Çin’de bulunmuştur ve genelde bir kilogramdan daha hafiftir. Mikroraptor arka bacaklarındaki tüyler nedeniyle dört kanatlı sürüngen olarak da bilinir. Günümüz kuşların tüylerindeki parlak renkler boyar maddelere uzanırken, parıltı renkler, tüylerin içindeki çeşitli yapılardaki ışık kırılmalarıyla meydana gelir diyor Beijing Doğa Bilimleri Müzesi’nden Quanguo Li. En önemlileri melanozomlardır. Bunlar birbirine paralel olarak düzenlenmiş koyu melaninle boyalı plakalardır. Bu düzen nedeniyle ışık kırılmaları ve etkileşimlere neden olarak, siyah tüylerin metalik renklerde parıldamasını sağlarlar. Li ve ekibi minik sürüngenin tüylerindeki renkli parıltının melanozom yapılarıyla meydana geldiğini söylüyor. Hayvanın en azından bazı tüylerinin günümüzdeki kuzgunların tüylerine benzer bir şekilde parıldadığını sanıyor araştırmacılar. Ayrıca Mikroraptor’un uzun bir kuyruk tüyüne sahip olduğu saptanmış ve bunun uçmadan çok eş seçiminde işe yaradığı sanılıyor. vadeli hatırlama yetisi üzerinde etkili olduğu biliniyordu. Fakat New York Üniversitesi’nde Eunice Yuen ile çalışan araştırmacılar şimdi strese bağlı hangi değişimlerin moleküler ve fizyolojik temeller üzerinde etkili olduğunu da saptadılar. Sonuçlar, devam eden stresin, prefrontal korteksin glutamat alımını düşürdüğünü gösteriyor. Bu değişimse, söz konusu beyin bölgesinin kısa vadeli bellek gibi önemli işlevleri sadece sınırlı olarak yerine getirebilmesine yol açıyor. Bilim insanlarına göre özellikle de erken yetişkinlik döneminde beyin yüksek stres seviyesine karşı çok duyarlı reaksiyon gösteriyor. Nitekim prefrontal korteks ergenlik ve gençlik döneminde gelişiminin henüz yarısını tamamlamıştır. Bu dönemlerde yaşanan iz bırakıcı stres deneyimleri bu nedenle ileride psişik sorunları doğurabilir. Araştırmacılar son bulguların yardımıyla psişik hastalıkların ne şekilde geliştiğini ve stresin bu konudaki rolünü daha iyi anlamaya çalışacak. Deneyler sırasında kronik stresin etkisinde bırakılan farelerin beynindeki glutamat reseptörlerinin azaldığını gören bilim insanları, ikinci bir deneyde moleküler stres mekanizmasını bloke etmişler. Bloke edici etki maddesi verilerek, hayvanların prefrontal korteksindeki glutamat reseptörlerinin azalışı önlenmiş. Ayrıca farelerin bellek yetisi de bozulmamış. Bilim insanları soyu tehdit altında olan gorilin kalıtım şifresini tümüyle çözdü. Goril insana yakınlık açısından şempanze ve orangutan arasında yer alıyor. Bu çalışma sayesinde dört büyük primattan dördüncüsünün de kalıtımı çözülmüş oldu. Sürpriz sonuçlar elde eden araştırmacılar, verilerimiz, yapboz için ihtiyacımız olan son genetik parçaydı diyor Nature dergisinde. Her şeyden önce Batı ova gorilinin bir alttürü olan Gorilla gorilla maymunun kalıtımı çözülmüş. Goril genomu, atalarımızın en yakın akrabalarıyla evrimdeki yollarını ayırdığı zamana ışık tutması nedeniyle önemli. İnsan ve şempanzenin evrimdeki yol ayırımı yaklaşık olarak altı milyon yıl önce gerçekleşirken, atalarımız gorille yollarını on milyon yıl önce ayırmış. Batı ve doğu ova gorilinin yol ayrımı ise yaklaşık 1.75 milyon yıl öncesine rastlamakta. Son çalışmayla insan ve gorilin tahmin edilenden daha yakın olduğu da ortaya çıktı. Gorildeki birçok genetik değişimin insanla benzer bir şekilde geliştiğini bulduk diyor Chris TylerSmith (Sanger Enstitüsü). Bunlara, işitmenin gelişimi de dahil. Bugüne kadar insandaki işitme yetisinin hızlı gelişiminin konuşma yetisine bağlı olduğu sanılıyordu. Ancak son çalışma gorildeki işitme yetisinin neredeyse insanınki kadar hızlı geliştiğini göstermiş. Gerek şempanze, gerekse goril ve insanda dokunma duyusu, işitme ve beyin gelişimiyle ilgili genler çok hızlı gelişmiş ama özellikle de goril ve insanda, deniyor araştırma yazısında. Kronik stres insanı hasta etmekle kalmayıp belleği de etkiliyor. Amerikalı bilim insanları şimdi bunun tam olarak nasıl meydana geldiğini ve etkinin ne şekilde önlenebileceğini buldular. Farelerle gerçekleştirilen deneyler sırasında, stres hormonu bombardımanı altında kalan hayvanların prefrontal korteksteki önemli kenetlenme noktalarının azaldığı görülmüş. Kısa vadeli bellek merkezi bu nedenle uyarıcı bir beyin maddesi olan glutamata karşı duyarsız hale geliyor. Bu körelmeyse bellek bozukluklarına yol açıyor (Neuron). Kronik stresin zihinsel esneklik, konsantrasyon ve kısa Kronik stres bellek merkezini değiştiriyor yunun yeraltı sularına karışması nedeniyle tuzlandığı için genelde az ürün alınır diyor Batı Avustralya Üniversitesi’nden Rana Munns. Avustralya’nın New South Wales bölgesinde gerçekleştirilen arazi deneylerinde yeni yetiştirilen buğday türünün normal sert buğdaya kıyasla tuza karşı çok daha dayanıklı olduğu görülmüş. Aşırı tuzlanmış toprakta yetişen buğdayın yaprakları yeni buğday türüne kıyaslı dört ila on iki misli daha fazla tuz içeriyordu. Yeni buğday türü genetik değişimden geçirilerek değil, bildik yetiştirme yöntemleriyle üretilmiş. Bu nedenle de transgenetik sayılmayacağı için sınırlama getirilmeden ekilebilecek. Tuza dayanıklı bir buğday türüyle gelişmekte olan ülkelerdeki açlık sorununa çözüm getirilebilir. Yeni buğday türü yoğun bir şekilde tuzlanmış toprakta bile bildik türlere göre dörtte bir oranında daha fazla ürün veriyor (Nature Biotechnology) Yeni türün üretimi taş devrinde ehlileştirilen Einkorn buğdayındaki bir gene uzanıyor. Bu gen ilkel tahıla fazla tuzu sap ve köklerden atma yetisi vermiş. Bu şekilde yapraklar ve tahıl taneleri tuzun zararlı etkisinden korunuyor. Bilim insanları Einkorn buğdayından alınan Nax2 genini modern sert buğdaya aşılamışlar. Bu buğday türü tuza karşı son derece duyarlıdır ama özellikle de sıcak ve kurak bölgelerde ekilir. Ama ne var ki tam da bu kurak bölgelerde, topraklar sulama, erozyon veya deniz su Tuzlanmış toprakta yeni buğday türü Dünya genelinde her gün bin kadın hamilelik veya doğum sırasında yaşamını yitiriyor. Özellikle de gelişmekte olan ülkelerde anne ölümleri büyük bir sorun. Hintli bilim insanları şimdi bu soruna çözüm bulmak için ABD’li meslektaşlarıyla çalışıyor. Hindistan’da demir eksikliğine bağlı kansızlık yüzünden anne ölümleri bir hayli yüksek. Demir açısından zengin olan muz yetiştirmek, kadınlara yardımcı olabilir. Queensland Üniversitesi araştırmacılarına göre bu amaçta yeni muz türleri yetiştirilecek. Hindistan hükümeti projeye dört yıllık yatırım yapacak. Demir eksikliğine bağlı anemi hamileler Her gün bin anne adayı yaşamını yitiriyor GENETİK GIDA ÜRÜNLERİ ZARARLI DEĞİL Mİ? Yıllardan bu yana genetik değişimden geçirilen besinlerin tehlikeli olup olmadığı tartışılıyor. Uluslararası bir araştırma ekibi kısa bir süre önce uzun vadeli araştırmaların sonuçlarını açıkladı. Buna göre genetik değişimden geçirilen besin ürünlerin hayvan sağlığı üzerinde herhangi bir olumsuz etki yapmamış. “GMSAFOOD” projesiyle GDO’lu ürünlerin biyolojik etkileriyle ilgili araştırmalar değerlendirilmiş. İrlandalı araştırmacılar Avrupa Birliğince finanse edilen proje çerçevesinde üç yıl boyunca domuzları genetik değişimden geçirilen BTmısırıyla beslemişler. Bu süre sonrasında hayvanlar üzerinde herhangi bir etki saptamadık diyor İrlandalı bilim insanı Peador Lawlor. Norveçli araştırmacılar deneylerini somonlarla sürdürmüşler. Norveç’te gerçekleştirilen diğer bir deneyde de fareler, genetik değişimden geçirilerek böceklere karşı duyarsız hale getirilen Btmısırıyla beslenen domuzların ve balıkların etleriyle beslenmiş. Bu durumda da olumsuz etkilerle karşılaşılmamış. Avusturya’daki araştırma objesiyse bezelye idi. Böceklere karşı dirençli hale gelmesi için bir fasulye türünün geni aşılanan bezelyeyle ilgili 2005 yılında açıklanan bir araştırmaya göre genetik bezelye alerjik reaksiyonlara neden olabilirdi. Son projeyle bu teori de çürütülmüş oldu. Araştırma projesinin tüm verileri bir “machinelearningmethod” yöntemiyle analiz edilmiş. Bu yöntem sadece deneyler arasında değil türler arasında da sağlık parametrelerinin karşılaştırılmasına izin veriyor. Ve sistem ilk kez biyolojik verilerde kullanılmış. Uluslararası konsorsiyuma, Norveç Veteriner Tıp Üniversitesi, Viyana Tıp Üniversitesi, İrlanda ve Macaristan Gıda Ürünleri Kontrol Dairesi ayrıca Türkiye ve Avustralya’daki yetkili kuruluşlar da katıldı. CBT 1305/ 6 23 Mart 2012 En küçük ilkel sürüngenlerden biri olan bir Mikroraptor’u inceleyen Amerikalı ve Çinli bilim insanları, siyah tüylerinin ışığın gelişine göre renkli olarak parıldadığını düşünüyor (Science). Tüylerin mavi veya yeşil renkte parıldadığı belirtiliyor. Yaklaşık 120 milyon yıl önce yaşayan ve dinozor ve kuşların evrimsel bağını gösteren bir kanıt olan bu yır Parıltılı tüylü minik sürüngen
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle