Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEKNOLOJİPOLİTİK Reis’in amcası ünlü deniz kaptanı Kemal Reis’in kumandasında, Valencia açıklarında, İspanyollara karşı yapılan büyük deniz savaşını kazanmalarının ardından, tecrübeli gemi kaptanlarından birinin esir Piri Reis alınması ile gerçekleşiyor. Rodrigo, Kristof Kolomb’un 2 ya da 3 Amerika seferinde de bulunan bir kaptan ve böylece Kolomb’un Amerika haritası da savaş ganimeti olarak, Osmanlıların eline geçiyor. Haritalarla casusluk var mı? Harita çalma ya da getirme? Evet var bence. Zira 15. ve 16. yüzyıla has bir durum olarak aynı zamanda ‘keşifler çağı’ ve deniz gücünün keşfedildiği bir dönem olarak göze çarpıyor... Böylece yeni keşfedilen yerler ile yeni ve zengin kaynaklar da kullanıma hatta sömürüye açık hale geliyor. Nitekim 17.yy.’dan sonrası, büyük imparatorluklar ve sömürgeler dönemi olarak tarihe geçiyor. Haritalar yüksek değerlerde satılıyor ve bazen gizlice el değiştiriyor. Şehirlerdeki lokal pazarlarda gizli haritalar satan kimseler olduğu biliniyor. Hatta deyim yerindeyse, bu haritalar, ‘pasaport’ niteliğinde çünkü ele geçiren kaptanlar ile ülke yeni ve bakir kaynakların kaşifi ve sahibi olabiliyor. Kesinlikle eski dönem casusluk maceralarının haritalar üzerinden döndüğünü söyleyebiliriz. Piri Reis’i denizcilik ve bilim tarihinde nereye koyuyorsunuz? Piri Reis, kesinlikle Türk denizcilik tarihinde ardında bıraktığı eserler, makale ve kitaplara konu olan dünya haritaları (15131528) ve 232 Akdeniz haritası içeren Kitabı Bahriye’si ile en üst sırada. Bilim tarihinde de ilk üç arasındadır; eğer hocalarım bana kızmazlarsa, günümüzde de geçerliliği olan bu değerli harita ve eserleri dolayısıyla hakkı birinciliktir. Yeni adalar ve haritacılık tarzında yenilikler var mı? Tabii ki Akdeniz’in bilinmeyen bazı adalarının da resmedildiğini görüyoruz. Kitabı Bahriye, 232 kıyı ve ada haritası ile çok kapsamlı bir Akdeniz portolandır. Haritacılık tarzında ise yeni geliştirilen Mercator tekniğini kullandığını söyleyebiliriz. 1513 haritasından ziyade 1528 haritasında. Amerikalı Prof. Svat Soucek, 1528 Dünya haritasını; 7 renk ayrımı, rüzgâr gülleri ve çerçevesindeki sanatsal ayrıntıları ile haritacılık başyapıtı olarak tanımlar. Döneminin kuşkusuz en güzel haritasıdır... Piri Reis haritalarındaki limanları ve yolları takip ederek seyahat eden var mı? Ege ve Akdeniz’de kısa mesafelerde birkaç denemenin yapıldığını tahmin ediyorum. Aslında, deniz tarihçisi Ahmet Güleryüz’ün fikir önderliğinde; ‘Piri Reis’in izinde bir Akdeniz seyrü sefer ( kruvaze ) planımız var. Hatta geçen yaz sonunda yapmayı istedik, rotayı ve ziyaret edeceğimiz ülkeler ile adaları belirledik, 9 Eylül Üniversitesi’ne bağlı; Piri Reis araştırma gemisi ile yapmak için olumlu görüşmeler yaptık. Uluslararası bir çekim ve bilim ekibi için çalışmalar yaptık, ama bu sefer için ayrı bir sponsora ihtiyacımız olduğundan gerçekleştiremedik. 2013 yılı yaz başında; belgeselin karadaki prodüksiyonun bitiminin ardından denizlere açılacağız, tabi, bunun için hâlâ sponsora ihtiyacımız var... Piri Reis’in idamı ile Osmanlı ne kaybetti? Benim fikrime göre, Piri Reis’in Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile savunmasını bile vermeden idam edilmesi, Osmanlı İmparatorluğu için sanki parlak bir devrin kapanışı ve sessiz bir devrin başlangıçı olmuştur... Ondan sonra da bilim adına, coğrafya ve kartografya konusunda; bir yeni keşif, ya da buluş olmamıştır. Onun ardından bilimsel çalışmaların ve yeni keşiflerin önü tıkanmıştır. Avrupa’da kâşifler ve mucitlerle, yeni buluş ve icatların olduğu, bizimse onları ancak kop Baha Kuban baha.kuban@gmail.com ‘Serbest piyasa’nın kral olduğu neoliberal ekonomik düzenimizde, özellikle kriz yıllarında temiz enerji teknolojilerine verilen devlet destekleri topa tutulur. yaladığımız bir dönem başlamıştır. Osmanlı, belki de bilimsel geleceğine ket vurmuştur... Şimdi projeniz ne durumda? Belgesel, 6 yıllık büyük bir emek, araştırma; Türkçe, Osmanlıca, İtalyanca, eski Latince, İspanyolca, Almanca, Fransızca geniş bir bibliyografya çalışması ile Vatikan’ınkiler dahil pek çok kaynak taranarak, yüzlerce uzman kişi ile oluşturulan bilimsel ağ çerçevesinde, nihayet 2013’ün ortalarına kadar bitireceğimiz bir olgunluğa geldi... Zira, bunca çabadan sonra bu belgeseli tamamlamayı, Osmanlı bilim mirasına saygı, onun değerini bilen genç Cumhuriyetin liderlerine ve halkımıza karşı bir görev olarak görüyorum. Son bir gayret ve sponsorluk desteği ile yegâne amacım; projeyi Akdenizli ve global perspektifi ile uluslararası alanda da ses getirecek bir belgesel olarak gerçekleştirmek ve ülkemizin tarihi, kültürel ve bilimsel alandaki başarılarına bu eserle bir yenisini eklemektir... CBT 1340/ 9 23 Kasım 2012 osil ve nükleer lobileri, her fırsatEnerji sektörünün hakim güçleri olan fo ta devletin ekonomiden elini çekmesi gerektiğini, güneş, rüzgâr ve diğer temiz enerji teknolojilerine verilen desteğin rekabeti çarpıttığını ve kaldırılması gerektiğini söyler. Fosil lobileri, sık sık yayımladıkları raporlarla, örneğin ABD ve Almanya’da güneş ve rüzgâra verilen devlet teşvikleri nedeniyle tüketicinin cebinden yılda kaç para çıktığını hesaplayıp dururlar. Bu bilgilendirme, kötü niyetli değilse en azından cahilce ve tarihdışıdır. Bütün bu yanıltma çabalarının belki tek bir faydası oldu, o da fosil ve nükleer enerji teknolojilerine verilen devlet desteklerinin miktarları ve bunların tarihi gelişimine dair bilimsel çalışmaların artması ve gerçeğin gün ışığına çıkmaya başlaması. Pek çok ülkede bütün bu bilgi kalın bir sis perdesi altında gizleniyor olsa da, açığa çıktığı anlarda meseleyi dengeli tartışmamıza olanak veriyor. Türkiye’de, olasılıkla veri eksikliği bu konuda açık konuşabilmeyi engellese de benzer bir durumun geçerli olduğunu varsaymak sanırım mantıksız olmaz. Biz bu konuda en çok tartışmanın yapıldığı ve çeşitli çalışmaların son yıllarda ortaya çıktığı ABD’ye bakalım. ABD Çevre Hukuku Enstitüsü’nün (Environmental Law Institute) yakın zamanlı bir raporuna göre, ABD hükümetlerinin temiz enerjiye destek politikaları çerçevesinde 20022008 arasında yenilenebilir enerji teknolojilerine 12.2 milyar ABD doları destek verilmiş, 6 milyarı doğrudan, 6.2 milyarı vergi desteği yoluyla. Enstitünün rakamlarına göre aynı dönemde fosil sektörüne 16.3 milyarı doğrudan, gerisi de vergi afları vs. yoluyla verilen subvansiyonlar 70.2 milyar ABD doları. ABD enerji ajansından bir uzmana göre aslında subvansiyonları tam olarak hesaplamak mümkün değil ! Uluslararası Enerji Ajansı IEA’nın 2010 yılı tarihli “Dünya Enerji Görünümü” (World Energy Outlook) raporuna göre, dünya ölçeğinde 312 milyar ABD doları subvansiyon sözkonusu. G20’nin tüm ülkeleri, raporlama konusunda standardizasyona ve saydamlığa zorlamasına rağmen bu konuda fazla bir gelişme olmadığı belirtiliyor. Ölçmediğiniz bir şeyi kontrol altına almak ya da azaltmak da tabiatıyla söz konusu değil. İran ve Suudi Arabistan gibi petrol üreticisi ülkelerin subvansiyonları, yoksullara yardım bahanesi ardına gizlense de, herkes yoksulların enerji tüketimlerinin çok düşük olduğunu ve otomobil kullanmadıklarını biliyor. IEA baş ekonomisti Fatih Birol’a göre, global ekonomik toparlanmanın önemli engellerinden biri fosil yakıt subvansiyonları. Yine Fatih Birol bir demecinde kömür, petrol ve doğalgaza verilen subvansiyonların kaldırılması ile 2015 yılına kadar dünyada iklim değişikliğine yol açan toplam seragazı salımlarının, Almanya’nın tüm seragazı salımı kadar azalacağını da belirtti. IEA’nın hesaplarına göre, subvansiyonların kaldırılması, 2020 yılına kadar yaklaşık 1.5 ile 2 milyar ton arası seragazı salımının tasarruf edilmesine yani salınmamasına yol açacak. Bu rakam önümüzdeki on yılda küresel ısınmanın 2 santigrat derecede tutulmasını sağlayacak azaltım miktarının yaklaşık üçte biri. Gelişmiş ülkeler doğrudan fosil yakıt subvansiyonlarını çoktandır kaldırmış bulunuyor. Ancak daha örtülü biçimlerde destekler sürüyor. ABD’de yapılan çalışmalara göre bu örtülü ve çok da örtülü olmayan destekler listesi; vergi muafiyetleri, fosil yakıt sektörünün kirlettiği yeryüzü parçalarının kamunun cebinden temizlenmesinin masrafları, ARGE ve teknoloji geliştirme programları destekleri, kelepir fiyatlara kamuya ait arazi, akifer ve okyanus parçaları içim kullanım hakları, petrol taşıma ve arz güvenliği için yapılan askeri harcamalar vs. vs. şeklinde uzayıp gidiyor. Bu tartışmada fosil lobisinin en güçlü savı, birim elektrik üretimi başına subvansiyonların temiz enerji teknolojileri için daha yüksek olduğu. Bir sonraki yazıda bu konuya tarihsel bir bakış atalım. Enerjide Teknoloji Yarışı ve Serbest Piyasa Masalı