01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Kuş Cenneti yok olma tehlikesi ile karşı karşıya Doğu Anadolu’da en çok kuş türünün görüldüğü Aras Nehri Yukarı Çıyrıklı Kuş Cenneti, şimdi Tuzluca Barajı sularının altında kalarak yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Hayrettin Ökçesiz [email protected] http://okcesizhayrettin.blogspot.com Cumhuriyet yasalarla kuruldu. Cumhuriyet Yurttaşı yetiştirmek ve onu iş başında görmek, istimin arkadan gelmesiydi. Tüm ilkeleri yasalara yazdık; yönetmeliklere, tüzüklere, yönergelere dek yazdık. Bunları, bilmeyen bir kitleye görsel, yazılı, işitsel tüm olanaklarla duyurmaya, öğretmeye çalıştık. Cumhuriyet bir okuldu. Ulusunu kuruyor ve yurttaşını yetiştiriyordu. T ürkiye’de her gün artan çevre yıkımı bu sefer de Doğu Anadolu’da en çok kuş türünün görüldüğü alan olan Aras Nehri Yukarı Çıyrıklı Kuş Cenneti’ni hedef aldı. Aras Nehri, Bingöl Dağları’nın Erzurum il sınırları içinde kalan kuzey yamaçlarından doğar. Tekman Yaylası’nın bütün sularını toplayan ırmak, Sakaltutan Dağları’nın doğusundaki havza içerisinde kuzeydoğu yönünde akarak Türkiye dışında Ermenistan, Azerbaycan ve İran’dan da geçer. Bu nehri diğerlerinden ayıran en büyük değerlerden biri, sulak alanlarında tespit edilen en az 240 kuş türü ile çok önemli bir canlı çeşitliliğine ev sahipliği yapmasıdır. Türkiye kuş türlerinin %51’i olan 240 kuş türü, son 7 yılda KuzeyDoğa Derneği ve Kafkas Üniversitesi tarafından yapılan bilimsel kuş halkalama çalışmaları esnasında Tuzluca Yukarı Çıyrıklı köyü ve çevresindeki Aras kıyılarında tespit edildi. Bu türler arasında olan şikra atmacası (Accipiter badius), Türkiye’nin kuş envanteri için yeni bir tür olarak Türkiye kuş türü sayısını 469’a çıkardı. Sadece 7 yılda Aras Nehri Yukarı Çıyrıklı Kuş Cenneti’nde tespit edilen 240 kuş türü, Türkiye kuş türlerinin yarısından fazladır ve 74 yıldır araştırılan Manyas Kuş Cenneti’nde tespit edilen 255 kuş türüyle neredeyse aynıdır. 200 kat daha büyük olan Van Gölü’nde bile 212 kuş türü tespit edilmişken, Doğu Anadolu’nun en zengin sulak alanlarından olan Aras Nehri Yukarı Çıyrıklı Kuş Cenneti yıllardır teknik olarak ‘’ Sulak Alan Kategorisi’’ kategorisine dahi alınmadı. Şimdi ise Tuzluca Barajı’nın suları altında kalarak yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Aras Nehri’nden regülatörle su alarak ve Iğdır’da pilot projesi başarılı olan damlama sulama yapılarak sulama barajına alternatifler sağlanabilir. Eğer bu sulama barajı projesi iptal edilmez ise yüzlerce kuş türü ve binlerce diğer canlı yaşam alanlarını yitirecek ve yok olacak. Barajın kapakları Ortadoğu’da sadece 1000 çift kalan ve dünyada nesli tehlike altında olan Küçük Akbabaların yaşamlarını sürdürdüğü, beslendikleri ve üredikleri yere, yani Aras ve Arpaçay nehirlerinin birleşim noktasına yapılacaktır. Baraj yapılırsa bu nesli tehlikede olan canlıların evlerine de kilit vurulacaktır. Böylelikle bu türün ülkemizdeki en önemli üreme alanlarından birini de kendi elimizle yok etmiş olacağız. KuzeyDoğa Derneği Bilim Koordinatörü uzman Emrah Çoban, bu vadiyi adeta doğal bir sığınak olarak kullanan milyonlarca kuşun kurtulması için bir an önce vadinin korunan alan ve resmi Kuş Cenneti ilan edilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Buna bağlı olarak da bölgedeki Tuzluca Baraj projesinin hemen iptal edilmesi gerektiğini söylüyor. Çoban’a göre bu kuşların kullandığı yaşam alanları korunmalı; aksi takdirde, diğer kaybedilen ve ekolojik soykırıma uğrayan pek çok alan gibi Aras vadisinin kuşları ve diğer tüm canlıları da yok olacak. I. İLAÇ KİMYASI KONGRESİ 1. İlaç Kimyası Kongresi 2931 Mart 2013 tarihleri arasında Antalya, Akka Antedon otelde gerçekleştirilecek. Kongrede “ilacın üretimi, teknolojisi ve regülasyonu” ana tema olarak işlenecek. Ana teması “ilacın üretimi, teknolojisi ve regülasyonu” olan kongrede, bu konuda araştırma yapan bilim insanları, sağlık ve ilaç ile ilgili konularda kamu ve özel sektör çalışanları, üreticiler, sektör temsilcileri, yasa ve yönetmelik uygulayıcıları bir araya gelerek bilgi alışverişinde bulunacak. Ayrıca, ilaç hammadde tedarikçileri, sektöre hizmet veren, ekipman ve bilişim hizmetleri sunan kişi ve kurumlar da kongreye davetli. Bu kongrede yeni molekülün keşfine yönelik temel araştırma faaliyetleri ele alınacak ve üniversitelerimizdeki bilim adamlarımız ve ülkemizin genç, dinamik ve donanımlı beyin gücüyle sektör temsilcileri bir araya gelerek tartışma olanağı bulacaklar. Bu kongrede, İlacın Kimyası, Üretimi, Teknolojisi ve Standardizasyonu ve ayrıca ilaç konusu ile ilgili regülasyonların tartışılacağı bir program oluşturulacak. Bilgi için: [email protected] [email protected] [email protected] CBT 1340/ 15 23 Kasım 2012 Düzenlemeleri, Yüksek Öğretim Kanunu’nun 4. ve 5. maddelerinde olduğu gibi üniversite ve bilimin doğasını zorlayan dayatmalar içerebiliyordu. İlerleyen onyıllar içerisinde militan bir cumhuriyetçilikten demokratik, özgürlükçü bir cumhuriyete başarıyla geçmek gerekiyordu. Kolaylıkla savrulabileceği çağdaşı baskıcı, faşizan rejimlerin çekim alanına hiç girmemeliydi. Öte yandan, ülke sömürgen kapitalizmin iştahını kabartıyordu. Siyaseten bitmemiş bir hesaplaşmanın “ateşkes”inde bir modernleşme, muasırlaşma savaşımı verilmeliydi. Zaman sürekli mevzi kaybederek geçti. Çok önemli kazanımlar da yok değildi. Cumhuriyet bir paradigma değişimiydi. Max Weber’le söylersek, yeni bir içeriksel ussalığın yasayla kurulduğu ve ardından modern bir devletle, pozitivist bir biçimsel ussallığa geçildiği bir hukuk devrimiydi. 1789 ihtilalinin ardından ilan edilen yeni egemenlik ve insan hakları paradigmasıyla da böyle olmuştu. Batı’yla aramızdaki ayrım, ilkinin bir neden sonuç şemasıyla açıklanmasına karşın, bizimkinin bir amaç araç şemasıyla açıklanabilmesidir. Batı’da sosyal, siyasal, iktisadi koşullar bu gelişimi getirirken, biz hukuk devleti yasalarıyla cumhuriyete olgusal temeller yaratmaya çalıştık. Bunda önemli bir ölçüde başarılı da olduk. Bugün ülkemizde az ya da çok, yatay ve farklılaşmış bir endüstri toplumunun hukuksal ve siyasal ortamını gözlemleyebiliyorsak, bu nedenledir. Cumhuriyetin paradigması, 1960’tan sonra “insan hakları”yla zenginleşerek, Anayasa’nın 2. maddesinin bugünkü anlam içeriğine kavuşmuş oldu. Ancak Devrim, karşı devrimiyle birlikte yürüdü. Cumhuriyet kısa zamanda, insancı, halkçı, özgürlükçü özünden, ideallerinden kopmaya, uluslararası konjonktürün de dayatmasıyla, yavaş yavaş karşı devrimin sularına sürüklenmeye başladı. Bu sürükleniş, sinsi, kararlı ve farklı bir yöntemle kesintisiz sürdürüldü. Atatürk sonrası tarih bunun birçok kanıtıyla doludur. Özellikle 1980 sonrası dönem cumhuriyet ilkelerinin ve değerlerinin sömürgen ve faşizan kapitalizmin arsızca kötüye kullandığı bir siyasal retoriğe sahne oldu. Son yıllarda iyice güçlenen karşıdevrim, devrime en öldürücü darbelerini, bu retoriği daha da incelterek ve sesini, tehdidinin şiddetini daha da yükselterek, vurmaya başladı. Yeni YÖK bunlardan birisidir. Bunu nasıl mı yapıyorlar? Önce, Cumhuriyet’in tüm değerlerini birer birer anlamsızlaştırıyorlar. Yani reddetmiyorlar, ama içerisini boşaltıyorlar, anlamını çalıyorlar. Cumhuriyet paradigmasının söküm çalışmalarından ilki böyle sürüyor. İkincisinde Cumhuriyet’inkinin tersine bir yöntem uyguluyorlar. Önce ümmet ve kul kılıklı piyonlarını devlet içine yerleştiriyorlar. Ardından, hep söyledikleri gibi, “ideolojik olmayan” yasalar yapıyorlar. Yani yasalardan cumhuriyet ilkelerini çıkartıyorlar. Bu sırada karşıdevrim, devlet içerisindeki kadrolarının sürekli eylem programıyla iyice yerleşiyor, pekişiyor. Son aşamaya henüz gelindi. Bu son aşamada yapacakları iş, yasalara karşıdevrim ilkelerini kanatıncaya kadar kazımak olacaktır. Yolun üçte ikisini başarıyla yürüdüler. Bu kargaşada yollarında engelsiz yürüyen başka, pek çok çakal ve sırtlan sürüsü de bu çözülmenin sarhoşluğu içindeler. Leş kavgasına hazırlanıyorlar. Geçenlerde YÖK Başkanı’nı bir tartışma programında izledim. Hâl bana çok üzücü geldi. Söylenenler, susulanlar; bilemezlikler, akılların eremedikleri… İyi niyeti varsaydığım için böyle hafiften alıyorum. Aksini düşünseydim, hiç bir ağır eleştiri yeterince ağır olamayacaktı. Bu yurtsever, Atatürkçü, demokrat, hukukun üstünlüğüne inanan, kendilerinin de hukuka ve mahkeme kararlarına bağlı bulunduklarının ayırdında olan, laik, özgürlükçü YÖK Başkanı ve çalışma arkadaşları yukarıdaki BozYap’ın bir parçası olmak istemeyeceklerse, hazırladıkları bu karabasanı ülkenin üzerinden kaldırmalıdırlar. Bunda ısrar edeceklerse, bu nitemlerin tümünü tersine çevirmemiz gerekecek… Gelecek yazımda konuyu sürdüreceğim. YÖK ve Karşıdevrim
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle