24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR Radyokarbon tarihleme: Yeni karşılaştırma cetveli en büyük toplu ölümler meydana gelmişti. Karadaki tüm hayvan ve bitki türlerinin yüzde yetmişi ve deniz canlı türlerinin yüzde 95’i yol olmuştu. Son bir araştırmaya göre ekvatordaki deniz suyu sıcaklığı (yüzeyde) kırk dereceye kadar yükselmişti. Günümüzde ekvatordaki deniz suyu sıcaklığı yirmi beş ila 30 derece arasında değişiyor. Yüksek sıcaklıklar, otuz derece kuzey ve kırk derece güney enlemleri arasındaki bölgelerde neredeyse tüm deniz canlıları için yaşamı imkânsız hale getiriyor. Kitlesel ölümler 252247 milyon yıl önce erken Trias döneminde, volkanik etkinler ve geniş alanlara yayılan orman yangınlarına bağlı olarak yaşanmıştı. Dünya ve okyanus ısınmış, atmosferdeki ve denizlerdeki oksijen miktarı önemli ölçüde düştüğü gibi deniz sularındaki asit oranı da artmıştı. Sıcaklık artışı sadece okyanuslar üzerinde etkili olmayıp, karadaki hayvanların bitkilerin de azalmasına neden olmuştu ki bu da erken Trias döneminde niçin çok az karbon birikimlerinin bulunduğunu açıklıyor (Science). Mutlak sıcaklık ölçümleri fosillerdeki oksijen izotoplarının ölçümüne dayanıyor diyor Yanlong Chen. Bunlar tam olarak Mezozoik zamana ait balığımsı canlıların diş benzeri kalıntıları olan konodontlar. Her organizma yaşamı boyunca hafif ve ağır oksijen türlerini (izotop O15 ve O18) alır. Fakat soğuk dönemlerde hafif tür buz kütlelerinde birikir ve bu şekilde deniz suyunda göreceli olarak daha fazla ağır izotop bulunur ve organizmalarca çoğaltılarak depolanır. İşte fosillerdeki oksijen atomlarının oranlarına göre o zamanki sıcaklıklar belirlenebiliyor. Küresel ısınmanın dünya tarihindeki farklı dönemlerde kitlesel ölümler üzerinde dolaylı olarak etkili olduğu zaten biliniyordu fakat yeni sonuçlar, “olağandışı sıcaklıkların doğrudan doğruya ölümlerle ve bunu takip eden türlerin yenilenme evresiyle (Perm/Trias sınırı) ilgili olabileceğini göstermiştir” diyor bilimciler. Ve bu sonuçlar da günümüzdeki dünya ve okyanustaki sıcaklık artışıyla ilgili yeni bakış açıları sunabilir. bireysel terapilerin geliştirilmesine yardımcı olabilir. CBT 1337/ 6 2 Kasım 2012 Japonya’daki bir gölün dibi, arkeolojik buluntuların daha kesin bir şekilde tarihlendirilmesine izin verecek. Adeta ağaç halkaları kadar ince tabakalı tortullar sayesinde son derece kesin radyo karbon tarihlendirilmesi yapılabilecek. Japon sahilindeki Suigetsu gölünden alınan dört karot örneği bu olanağı veriyor. Eldeki sonuçlar, radyo karbon tarihleme yöntemi için bir standart oluşturacak. Tabakalar 11.20052.800 yıl öncesini kapsıyor, bu nedenle de şimdiye kadar varolan referans değerler cetveli 40.000 yıl kadar aşağı çekiliyor diyor Oxford Üniversitesi’nden Christopher Bronk Ramsey, Science dergisinde. Kısaca C14 olarak da adlandırılan radyokarbon tarihleme yöntemi ile, organik malzemeden oluşan bir örnek veya fosilin yaşı belirlenebiliyor. Yöntemde, ender olan radyoaktif karbon atomu C14 ve normal karbon C12 arasındaki oran farkı ölçülüyor. C14 üst atmosfer tabakalarında oluşur ve bir C14 atomuna karşılık bir milyar C12 karbon atomu bulunur. Yine bu oranla bitki ve hayvanlarca alınır ve özümlenir. Bir canlı öldüğünde karbon alışverişi durur ve C14 parçalanmaya başlar. Parçalanma hızı bilindiği için de bilim insanları örnekteki C14’e göre yaklaşık ölüm zamanını hesaplayabiliyor. Atmosferdeki C14 miktarını değiştiren faktörler de var. Bu nedenle araştırmacıların olabildiğince kesin bir tarihleme için kesin yaşın bilindiği referans değerlere ihtiyaçları var. Bu amaçta genelde ağaç halkaları kullanılır, çünkü ağaç halkalarında C14 değeri yıllara göre sınıflandırılabiliyor. Ne var ki bu doğal arşiv ancak 12.600 yıl öncesine kadar uzanır. Daha eski örnekler için özellikle de deniz diplerinden alınan örnekler değerlendirilir. Fakat bu değerler, deniz suyunun bir tür tampon görevini görerek C14 oluşumunu yavaşlattığı için başka şekillerde de etkilediği için çok kesin olmaz. Suigetsu gölündeki karot örnekleri ilginç bir alternatif oluşturmakta. Her ilkbahar ve her yaz buraya açık renkli diatom yosunlarından bir tabaka oluşur. Sonbaharda bu tabakanın üzeri yaprak ve küçük dallardan oluşan organik malzemeyle kaplanır. Göldeki su sakin olduğu ve çok az oksijen içerdiği için tortullar on bin yıllarca burada bozulmadan kalabiliyor. Bu şekilde zamanla çok ince bir tabaka yapısı oluşuyor ve bunlar ağaç halkaları gibi sayılabiliyor. Antidepresanların birçoğu nöronların serotonin metabolizmasını değiştirir ama bu etki herkeste görülmez. Avusturyalılar şimdi bunun nedenini buldu. Depresyonlar her zaman olmasa da genelde serotonin eksikliğine bağlı olarak gelişir. Bundan beyin sapındaki rafe çekirdekleri ve beyin bademciği (amigdala) ve epitalamus gibi bunlara bağlı diğer bölgeler etkilenir. Son iki bölge, duygularımızı ayarlayan limbik sisteme dahildir, diyor Viyana Psikiyatri ve Fizyoterapi Üni Antidepresanlar beyinde ne şekilde etkiyor? Avusturyalılara göre hangi gen varyantlarının yeni çevre koşullarını uyum sağladıkları rastlantısal değil. Sirkesinekleriyle çalışan araştırmacılar gelişmenin bir motifi ta Genetik uyum rastlantısal değil versite Kliniği’nden Siegfried Kasper. Kasper kısa bir süre önce hastalarını Citalopram ve Escitalopram ilaçlarıyla tedavi ederek ilaçların etkilerini görüntüleme yöntemleriyle takip etmiş. Veriler daha önceki tıbbi çalışmaları kanıtlıyor: Hastaların yaklaşık yüzde 34’ü, serotonin seviyesini ayarlayan ilaçlara yanıt vermiyor. Bu hastalardaki depresyon serotonin sistemiyle ilgili değil. Çeşitli nedenleri olabilir ve örneğin noradrenalin veya dopamin gibi diğer uyarıcı maddelerle ilgili olabilir diyor araştırmacılar. Terapiden yararlananlarda tedaviden önce serotonin eksikliği görüldüğü gibi sonrasında ise iyileştirici etkisi ortaya çıkmış. Araştırma bu yüzden kip ettiğini buldu. Belli gel varyantları hızlı bir şekilde yayıldıktan sonra hep aynı miktarda kalırken, diğerleri yavaş ama devamlı çoğalarak yayılır. Portekiz’de yabani olarak yaşayan gen çeşidi zengini bir sirkesineği topluluğu yakalanarak, kuşaklar boyu alışılmışın dışında sıcaklarda tutulmuş. Sineklerin bulunduğu ortamdaki sıcaklık gündüz 28 derece gece ise 18 derecedeydi. Bu ortamda sinek kalıtımının yeni koşullarda ne şekilde değiştiği takip edilmiş. Laboratuvarda birbirine paralel üç analiz yaparak üç kez aynı şeyi gördük diyor Christian Schlötterer: “Bu yüzden de ayıklanmanın rastlantısal olduğunu söyleyemeyiz.” Değişimler iki gruba ayrılıyor. İncelenen 1.5 milyon gen varyantından yaklaşık 5000’i hızla çoğalmış ve 15 sinek neslinden sonra maksimum seviyeye ulaşmış. Diğer çeşitler ise 37 nesil boyu hep daha fazla ortaya çıkmış. Schlötterer iki grubun sürpriz bir şekilde çok az örtüştü diyor. Bu, deneydeki değişen sıcaklıklarla ilgili olabilir ki bunlar çeşitli gen varyasyonlarında farklı ayıklanmalara neden olmuş olabilir. Ancak ayıklanma, çeşitliliği olumsuz etkiliyor, özellikle de ender varyantlar yok oluyor. İnsan eliyle deprem Uluslararası bir araştırma ekibinin uydu verileri ve model hesaplamalarına dayanan sonuca göre, güney İspanya’da 11 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen depremden insanlar sorumlu. Yeraltı sularının aşırı miktarda çekilmesi nedeniyle faylardan biri harekete geçerek sarsıntılara neden olmuş. Bu bölgedeki yeraltı su seviyesi 1960’lı yıllardan bu yana 250 m kadar alçalmış. Bu sürece bağlı olarak da tektonik açıdan çok etkin olan yeraltında, gerilimler değişmiş (Nature Geoscience). İşte insan eliyle harekete geçirilen bu süreç şiddetli sarsıntılara da neden olmuştu. 5.1 şiddetindeki deprem Lorca kentinde dokuz kişinin ölmesine ve yüzlerce kişinin yaralanmasına yol açmıştı. Yeraltına yapılan müdahalelerin depremleri tetiklediği aslında daha önce de biliniyordu. Genelde doğalgaz, kömür veya petrol çıkarılan ya da sondaj yapılan bölgelerde bu tür sarsıntılar meyda Ekvatorda öldüren sıcaklık 250 milyon yıl önce dünya tarihindeki na gelebilmekte. Ancak son araştırma yeraltı su seviyesinin düşmesi gibi uzun vadeli değişimlerin de bu tür sonuçlar doğurabileceğini gösterdi diyor Western Ontario Üniversitesi’nden (Kanada) Pablo Gonzalez. Aynı dergide jeofizikçi JeanPhillipe Avouac (Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü) de bu tür sarsıntıların nasıl oluştuğunu biliyoruz ama yine de dikkat etmek gerekir. Sonuçta bunları kontrol etmekten hâlâ çok uzağız diyor. Gonzales ve arkadaşları ENVISAT uydusunun Lorca’da depremden önce ve hemen sonra gönderdiği verileri incelemiş. Radar görüntülerinde yeraltının biçimi ve yüksekliği ayrıntılı bir şekilde incelenebiliyor. Araştırmacılar iki görüntüyü karşılaştırarak, depremle ne gibi değişikliklerin meydana geldiğini saptamış. Ve bir model yardımıyla da fayların nereye ve ne şekilde hareket ettiğini bulmuş. Depremin merkezi bölgedeki büyük tektonik bozukluk olan Alhama de Murcia fayıymış.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle