Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Osmanlıyı Tarihe Yerleştirmek1 Osmanlı toplumu Avrupa ülkelerinin geçirdiği dört büyük düşünsel ve toplumsal devrimi geçirmeden 20 yüzyıla geldi. Avrupa’daki toplumsal, politik, dinsel, entelektüel, estetik köklü değişimler, Ortaçağı yeniden yönlendiren Rönesans’la (14501620) başladı. P CBT 1337/ 5 2 Kasım 2012 rotestan Reformu dinsel yaşamda Katolik kilisesinin monopolünü ortadan kaldırdı. Protestanlar kilise baskısını azaltan bir özgürlüğe kavuştular. Bu aynı zamanda Kuzey Avrupa’da Akdeniz bölgesinin kültürel ağırlığını dengeleyecek yeni bir kültür odağının doğmasını sağladı. Aydınlanma ‘Akıl’ın insan yaşamındaki etkisini vurgulayan bir devrimdi. Kilisenin dinsel, aristokrasinin politik egemenliği kısıtladı. Onu izleyen Romantik Çağ ise aklın yanına duyguyu ve sezgiyi getirerek materyalizmin otoritesini sorgulayan bir ortam yarattı. Sanayi Çağı Batı emperyalizminin dünyayı sömürge yaptığı 19. yüzyılda akıl ve duyguyu birlikte götüren bir seçmeci dönemdir. En büyük güç gösterisinin kraliçe Viktoria’nın saltanatına (18761901) rastlaması nedeniyle, Viktoria Dönemi 1900’e kadar uzanan bu çağın sinonimi olarak kullanılır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sadece bir seyirci ve müşteri olarak yaşadığı 19. yüzyıl, Sanayi Devrimi’nin altın çağıdır. Bu çağ bütün geçmişi yenileme gücünü kendinde gören ve bugünkü Batı ‘mentalité’sini yaratan çağdır. Avrupa’nın 500 yıllık tarihini ara sıra kırdıkları vitrinler nedeniyle anımsayan Osmanlılar, Avrupa’nın geçirdiği bu köklü değişiklikleri, savaşlarda belki kanlarıyla yaşadılar, fakat akıl ve ruhları ile yaşamadılar. İstanbul 19. yüzyıl ikinci yarısında bir sömürge pazarıydı. Osmanlı tarihlerini yazanlar, kent yaşamına vitrinlere gelen yabancı mallar dışında yansımayan bu beş yüz yıllık sapmanın doğasını yansıtamadılar. 19. yüzyılın tarihi kahramanca ölünen savaş yenilgileri, imzalanan anlaşmalar ve inşa edilen saraylarla geçiştirildiği için, Sevr’de İstanbul’u bile teslim eden bir devlet enkazından doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin doğası bu ülkenin halkına anlatılamadı. Hâlâ o eksik ve yanlış bilgiler üzerinde politika yapılan bir ülkede yaşadığımızı yadsıyamayız. 14531923 arasındaki 500 yıl Osmanlı’nın kendini savaş ve fetih dışında, Avrupa’dan dışladığı bir imparatorluk dönemidir. Damat İbrahim Paşa”nın ve 3. Selim’in başına gelenler, Osmanlı kültürünün Hıristiyan Avrupa kültürü dışında kalma iradesinin sultan ve sadrazamların da başını yediğini kanıtlar. Sınırlarını savunamayan imparatorluk kemikleşmiş bir toplum yapısının direncini de yenememiştir. Oysa artık ne haraç seferi, ne de cihat kalmamıştı. Tanzimat Düveli Muazzama’nın isteklerine uygun, ve özellikle Hıristiyan tebalara verilecek hakların altını çizen bir reformdu. Gerçi bu reform Osmanlı devletin temelini oluşturan yeniçeri ordusunu ortadan kaldırarak geleceği tıkayan en önemli engeli aşma potansiyelini, göstermiştir. 19.yüzyılda Batı’dan esinlenen yeni toplumsal düşünceler piyasaya çıkmış, parlamento ve üniversite gibi kurumlar, başarılı olmasalar bile, kurulmuştur. Orta öğretimin örgütlenmesi de ancak 19. yüzyılda gerçekleşmiştir. Osmanlı kültür tarihi, dünyanın uygarlık savaşını dışlamış bir İslam ortaçağının, Türk damgası altında, di renmesinin tarihidir. Sonunda İmparatorluk Avrupa kültüründe ‘Orient’ olarak yer aldı. Oryantalizm bir Pierre Loti romanı ya da Binbir Gece hikâyelerinden birine benzer bir ortamı yansıtır. Türkiye Cumhuriyetini kuracak potansiyelin arkasındaki kültürel ve politik irade ‘Savaşa devam edip vatanı kurtarmak’ amaçlı idi. Bu sadece Mustafa Kemal ve yanındaki bir avuç asker ve sivilin kişisel iradeleri değildir. Bu Osmanlının, Avrupa’daki son beş yüz yıllık gelişmeden haberi olan asker ve aydın kuşağının, son savaşla bütünleştirerek yorumladıkları bir mücadele iradesidir. Bu gelişmeyi Türkiye tarihini Osmanlı ve Cumhuriyet diye bölerek anlatmak talihsiz bir cahilliktir. Birinci TARİHİN EN BÜYÜK İMPARATORDünya Savaşı’nda Osmanlı halkı ve Ordusu ÇanakkaLUĞU le’de Kurtuluş Savaşı’nın tadını veren bir kahramanlıkla Fakat Türkiye Cumhuriyeti diye 75 milyonluk bir savaştı. O çağın askerleri Kurtuluş Savaşı’nın da askerletoplum var. Biz Osmanlı olarak İslam tarihinin en büridir. Ordunun bu potansiyel gücü başkentin ve yurdu yük imparatorluğunu kurduk. Türkiye Cumhuriyeti olapek çok yerinin işgal edilmesine karşın, ulusun Kurtuluş rak İslam dünyasının, biraz aksak da gitse, tek laik cumSavaşı’na katılmasını sağlayan bir toplumsal direniş deshuriyeti ve öyle olduğu içinde, en gelişmiş ülkesiyiz. Bu tanıdır. toplumun varlığı, potansiyeli, dinamizmi bütün kurumCumhuriyetin Mustafa Kemal Çağı (19231938) ilsal düzenlemeler, kurgular, söylemler, tartışmalardan keleri saptamak ve yürürlüğe koymak için yeterli, fakat daha önemlidir. Devlet ve toplum denen varlıkların ne ülkeyi değiştirecek kadar uzun değildi. 1935’de kışın tür badirelerden geçerek bugüne geldiklerini tarih okuElaziz’den Diyarıbakır’a giden kara yolu olmadığını çoyanlar öğrenirler. Artık toplumların yaşadıkları çağa uycukluğumda öğrenmiştim. Belki bu durumu da Cumhumak ya da sömürülmekten öte seçimleri kalmamıştır. riyete yüklemek isteyen aklı evveller vardır. Dünya tariÇok sözü edilen küresellik, eğer gerçekleşebilirse, sadece hinin gördüğü en büyük küresel savaş olan İkinci Dünya bu demek! Savaşı, ülkenin bütün ekonomik olanakları tıkayarak, (Tarihe bir not düşürmek için: 29 Ekim 2012, Akaynı zamanda Türkiye’nin kendine yetme açısından ne şam. Boğaz Köprüsü’nde Cumhuriyet Bayramını kutlakadar yetersiz ve kırılgan olduğunu da göstermiştir. Ekmak için şimdiye kadar görmediğim güzellikte ve yoğunmeğin, şekerin ve başka maddelerin karne ile verildiği o lukta bir ışık şöleni yapılıyor!!) dönemden sonra halk iktidara karşı tepkisini 1950 seçimlerinde göstermişti. Bu durum o dönemden beri istismar Tayfun Akgül edilen ve Amerika’nın Ortadoğu politikalarının temel taşlarından biri olan bir yönü tanımlar. CUMHURİYETİN ARKASINDAKİ İRADE açan, aslında okuma yazması olmayan toplumu geçmiş karanlığa mahkum eden bir sahte entelektüalizmin sözcülüğünü yaptılar. Kurtuluş Savaşı olarak gelen aydınlanmaya karşı çıkmak cahillikten de öte bir cahilliktir. Bu Osmanlı çağının, başarılı ya da başarısız iki yüz yıllık çabasını çöpe atmaktır. ‘Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Komutanı olduğu zaman iyi, Kurtuluş Savaşı Başkumandanı olduğu zaman kötüdür.’ diye yorumlamak aptal bir yargıdır. İstanbulda 19. yüzyılın ikici yarısında Cumhuriyetin başındaki bütün kavramlar tartışılıyordu. Reformu laiklikle, aydınlanmayı özgürlük ve eşitlikle, çağdaş dünyaya katılmayı eğitimle kuramsal ve kurumsal olarak gerçekleştirdik. Ne var ki toplumu 15 yılda çağdaş yapmak olası değildi. Kaldı ki bu değişme süreci 1938’de Mustafa Kemal’in ölümü ve onu izleyen İkinci Dünya Savaşı depremi ve 1950’den sonra gelen politik gericilikle büyük kazalar geçirdi. Savaş sonrası Amerika’nın dünyayı kendine göre düzenlemesi dönemidir. Bugünkü Amerikan egeIlımlı İslam’ adı almenlik stratejisi ‘I tında bunu bir tür 19. yüzyıl sözde demokrasisinin ve seçmeci düşüncesinin markası olarak kabul eden yarım aydınların yetişmesini sağlamıştır. Bunlar son Osmanlı kuşağının Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nı yapan asker ve sivil kuşaklarının entelektüel ve ahlak yapısına sahip olamadılar. Bu kolayca kılık değiştiren garip aydın kuşağı Türkiye’yi sözde Batılı yeni düşüncelere YARIM AYDINLARIN TUTUMU