16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) Sanayi devrimi nasıl başladı? Avrupa’da sanayi devrimi 18. yüzyılın ilk yarısında, yeni bir enerji kaynağının üretime girmesiyle değil, üretimin makineleşmesi ve otomatikleşmesiyle başladı. Osman Bahadır [email protected] ngiltere’de 18. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan sanayi devrimi, önce pamuklu dokumacılık alanında başladı. Pamuklu dokumacılığın iki bölümünden birini oluşturan iplik eğirme, asırlar boyunca basit el iğleri ile yapılmıştır. İplik üretiminde Avrupa’da Rönesans döneminde iplik üretimini kolaylaştıran çıkrık modelleri yapılmakla birlikte 18. yüzyıla kadar iplik üretiminde köklü bir artışı gerçekleştirecek bir teknolojik yenilenme olamadı (Leonardo’nun da iplik eğirme makinesi konusunda tasarımları olmuştu). Pamuklu dokumadaki devrim, iplik eğirme teknolojisinden önce, dokumacılığın diğer bölümünü oluşturan dokuma teknolojisinde oldu. Bu teknolojiyi yaratan İngiliz John Kay’dır ve mekik atma işlemini otomatikleştirerek üretimi hızlandıran “uçan mekik” i (flying shuttle) . Sanayi devri mini yaratmıştır. 1733’te uçan mekik’in başlattığını söyleyebiliriz. Çünkü uçan mekik ile dokuma işlemi çok kolaylaşmış ve bu da . (Bu üretimin olağanüstü artmasıyla sonuçlanmıştır. icadın kendilerini işsiz bırakmasından korkan dokumacıların saldırısı üzerine Kay başka bir şehre, sonra da Fransa’ya gitmek zorunda kalmıştı.) Dokuma teknolojisinin ve üretiminin gelişmesi karşısında, iplik eğirme teknolojisinin geriliği ve yetersizliği, bu kez çabaların iplik eğirmenin makineleştirilmesine yönelmesine yol açmıştır. Çünkü mevcut iplik üretimi, dokuma üretiminin kapasitesini karşılayamıyordu. (London Society of Arts tarafından 1751 yılında “keten, pamuk ya da kenevirden aynı zamanda altı ipliği birden eğirecek ve bir insan tarafından kullanılacak en iyi makine”yi yapana verilmek üzere 50 İngiliz altını tutarında ödül koyulmuştu.) Marangoz ve dokumacı James Hargreaves, 1764 yılında, Eğirici Jenny (spinning Jenny) adını verdiği (Jenny kızının adıydı) eğirme makinesini yaptı. Bu makinenin kolunu çeviren tek bir eğirici aynı anda sekiz ipliği eğirebiliyordu. Yani sekiz eğiricinin yaptığı işi aynı anda yapmış oluyordu. 1765’te makinesini üretip sattığında, işsiz kalmaktan korkan eğiriciler, Hargreaves’in evine saldırdılar ve makinelerini kırdılar. Hargreaves, Lancashire’dan Not Bugüne dek babyboomer kuşağının gölgesinde kalan X Kuşağı kritik bir rol üstlenecek. Seleflerinin yolunu mu seçecekler, yoksa halefleri Y Kuşağı’nın yolunu mu? 21. yüzyılın ilk yarısına bu karar damga vuracak. ABD’de başkanlık seçimi 6 Kasım 2012’de yapılacak. Dört sene önce Obama, etkin sosyal medya kullanımı nedeniyle ABD tarihine “ilk internet başkanı” olarak geçmişti. 2004 seçimlerinde %13lük bir kesim başkanlık kampanyalarını internetten öğrenmişken, 2008’de bu oran %24’e çıkmıştı. Obama’nın en etkin kullandığı sosyal medya ortamları Facebook ile Twitter. Bunu Youtube izliyor. 2008’de 100 milyon Facebook, bir milyon Twitter kullanıcısı varken bu figürler 2012’de sırasıyla bir milyar ve 500 milyon düzeyine çıktı. 2008’de Obama’nın Facebook’taki destekçileri 2 milyon düzeyindeyken 2012’de bu değer 30 milyona yaklaşmış durumda. Keza Twitter’daki takipçileri yüz binler düzeyinden 20 milyona, Youtube’da ise yüz binlerden iki yüz binlere çıkmış. Rakipleri ise Obama’yı çok geriden takip ediyor. 2008’deki rakibi McCain’in Facebook, Twitter ve Youtube destekçileri sırasıyla 620 bin, dört bin ve 28 bin iken bu yılki rakibi Romney’in destekçileri 7 milyon, bir milyon ve 20 bin düzeylerinde. Bu yılki seçimlerde de Obama sosyal medyayı aktif olarak kullanmaya devam ediyor. Örneğin Obama günde 29 Twitter mesajı (tweet) gönderirken Romney günde sadece bir tweet yazıyor. Keza Obama Youtube’a her gün seçimle ilgili dört video yüklerken, Romney bir videoda. Obama’nın Facebook’ta paylaştığı içeriğe günlük dört yüz bin beğendi cevabı gelirken, Romney’e gelen beğenme figürü üç yüz binler düzeyinde kalıyor. Bu değerler Obama’nın sosyal medyayı 2012’de de rakibine göre daha aktif kullandığının göstergesi. Oy verme söz konusu olduğunda dünyadaki pek çok ülkenin ortak sorunu katılım oranlarının düşük olması. Özellikle de seçmenin yaşı gençleştikçe oy vermeye gidenlerin oranı da azalıyor. Ancak Obama’nın sosyal medya deneyimi özellikle bu kategorideki “atıl kapasiteyi” harekete geçirme konusunda etkili olduğunun bir göstergesi. Web sitelerini ziyaret edenlerin yaş oranları yüksek (%36 ile 55 yaş üstü destekçiler) olsa da örneğin lider sosyal ağ sistesi Facebook’ta ziyaretçiler en çok 2534 yaş grubunda (%25). Böylece sosyal medya, ana akım medyanın yerini almak yerine özellikle belli profildeki seçmenleri cezbetme açısından bir alternatif olma özelliğini sürdürüyor. Dünya medyasında da adayların sosyal medya karneleri pek gündeme getirilmiyor (belki de nasıl getirileceği bilinmiyor). Onun yerine televizyondaki üç birebir açık oturum performansları hâlâ genel geçer ölçüm kriteri olarak medyada değerlendiriliyor. Bu kritere göre her iki aday da başa baş bir mücadele içinde. Ancak sosyal medya istatistikleri sandığa yansırsa farkın Obama lehine çok daha yüksek olması beklenebilir. Bu çifte standart (ana akım medyadaki üç oturumun tüm resimmiş gibi gösterilmesi öte yandan etkileşimin çok daha yüksek olduğu sosyal medyanın dikkate alınmaması) ana akım medyaya yön veren kurumların bilinçli bir seçimleri. Çünkü sosyal medyayı gelecek olarak görmek yerine hâlâ bir rakip olarak değerlendiriyorlar. Belli ki babyboomer kuşağının Y Kuşağı’nın metodolojisini, hayata bakış tarzını öğrenmeye niyeti yok. O halde geriye tek bir çözüm yolu kalıyor. Bu kuşağın mensuplarının dünya sahnesinden çekilmesi. Bugüne dek onların gölgesinde kalan X Kuşağı kritik bir rol üstlenecek. Seleflerinin yolunu mu seçecekler, yoksa haleflerinin yolunu mu? 21. yüzyılın ilk yarısına bu karar damga vuracak. X Kuşağının Kritik Kararı İ tingham’a kaçmak zorunda kaldı. Ancak makinesi her şeye rağmen hızla yayıldı. Hargreaves 1778’de öldüğünde İngiltere’de 20.000’den fazla makinenin evlerde kullanımda olduğu tahmin edilmektedir. İkinci ve daha sağlam iplik üreten eğirme makinesini ise yoksul bir berber olan Richard Arkwright yaptı. İlk modellerini atla çalıştırmıştı. Fakat 1771’de bir eğirme fabrikası kurdu ve burada makinesini su çarkıyla çalıştırdı. Makinesini sürekli geliştiren Arkwright’a, bu teknolojiye olan katkılarından dolayı 1786’da “Sir” unvanı verildi. Daha sonraki yıllarda iplik eğirme teknolojisine en büyük katkı, Samuel Crompton’dan gelmiştir. Crompton’un buluşlarıyla 19. yüzyılın başlarında eğirme işlemleri tamamen makineleşti ve onun makineleri 20. yüzyılın başlarına kadar kullanıldı. Dokuma sanayisindeki gelişme süreci tersine dönmeye başlamıştı. Devrimin başlangıcından farklı olarak bu kez dokuma işlemi için gereken miktardan fazla iplik üretilmeye başlanmıştı. Dolayısıyla bu kez dokuma teknolojisinin iyileştirilmesi sorunuyla karşılaşıldı. Bu sorunu çözen de, Edmund Cartwright oldu. 1785 yılında mekanik dokuma tezgâhını geliştirdi. Ancak işsiz kalmaktan korkan dokumacılar, yine dokuma tezgâhlarına saldırdılar ve Cartwright’ın fabrikasını yıktılar. İngiltere’de bu saldırılar sırasında 100 kadar dokuma makinesi parçalanmıştı. Ancak dokuma makinelerinin yaygınlaşması önlenemedi. İngiltere’deki mekanik dokuma tezgâhı sayısı 1813’te 2400 iken, 1820’de 12150, 1829’da 45500 ve 1833’te de 85000 olmuştu. 18. yüzyılın sonlarına kadar, dokuma teknolojisinde makineleşme ve otomatikleşme sürekli gelişmekle birlikte, bu gelişmeye yeni enerji kaynaklarının kullanımı eşlik etmedi. Yeni makineler insan ve hayvan gücüyle çalıştırılıyor veya üretimin çapı biraz büyüdüğünde su çarkından yararlanılıyordu. Fakat özellikle 19. yüzyılın başlarından itibaren buhar enerjisinin ve buhar makinesinin fabrikalara girmesiyle sanayi devrimi, gerek üretim tarzı, gerekse üretim ölçeği bakımından büyük bir dönüşüm geçirdi ve bu dönüşüm sadece teknolojik sonuçlar üretmekle kalmadı, büyük toplumsal değişimlere de yol açtı. ‘Karbon Ayak İzi Ormanı’ Küresel ısınmanın başlıca nedenlerinden biri olan sera gazlarının içinde de en zararlısı karbondioksit. Günlük hayattaki pek çok faaliyetimiz karbondioksit üretimine neden oluyor. Bunlardan biri de seyahat için taşıt kullanımıyla oluşan karbondioksit salımı.“Karbonunu telafi et!” fikrinden yola çıkan Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı, Türkiye’nin tanınmış turizm firması Fest Travel desteğiyle bir kampanya başlattı. Karbon ayak izlerimizi silmek için ağaç dikiliyor. Bu Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen bir çalışma. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı’na tahsis edilen ormana, kültür turizmi gezginlerinin aldığı mesafeye göre, çeşitli sayılarda fidan dikiliyor. 4.000 fidanın dikileceği KAİ Ormanı’nın açılış töreni 13 Ekim Cumartesi günü İzmit’te gerçekleşti. Alana servi ve çam fidanları dikildi. CBT 1337/ 12 2 Kasım 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle