01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Aklıma takıldı: En ‘baba’ firmaların stratejik ortaklarının yabancı kökenli olduğu bir ülkede iktidara gelenlerin de yabancı kökenli stratejik ortakları varsa bunu niçin yadırgıyoruz ki… Kuşların yaşadıkları alanlar tehlike altında Türkiye’de en çok kuş türünün sayıldığı Aras Nehri sulak alanı, baraj suları altında kalacak Yolumuz Osmanlı’nın İnanç Yoludur... Bir ülkenin geleceğini mi karartmak istiyorsunuz; hemen eğitimöğretim sistemini karartın. Ama ola ki birileri sonradan uyanır, ortalığı tekrar günlük güneşlik yapmaya kalkar; onun için, uyanma olasılığı olanların tepesine de nur saçan ampul takarsınız; o öyle mucizevî bir ampuldür ki, gerçekte saçtığı süzme karanlık olduğu halde taktığınız yerdekiler aydınlanıyoruz sanır. Sorunun bu yolla çözüldüğü tecrübeyle sabittir. 1940’lı yılların ikinci yarısında ve 50’li yıllarda üniversitenin üzerine çökertilen karanlığı; köy enstitülerinin yine o yıllarda karartıldığını anımsayın. O karanlıkta, ortalığı aydınlatıyoruz ayağına, ortaöğretimin tepesine getirip imamhatip ampulünü de o yıllarda takmamışlar mıydı? Sonraki dönemlerde de her yeri o ampullerle donatmamışlar mıydı? İşte şimdi aldıkları sonucu görüyorsunuz. Ama yine de epeyce insan, nasıl başardılarsa, kaçak güneş ışığı kullanagelmiş olmalı ki, bugün artık iş çok daha sıkı tutuluyor; kesin çözüme gidiliyor. Tabii, bu işi en iyi becerecek olanlar da o ampullerin karanlığında yetişenlerdir. Ustabaşı bunu iyi biliyor; o kaçın kurası, oradan yetişmiş usta kullanıyor. Bir de geçmişten farklı olarak ne yapılacaksa açık açık söyletiyorlar. Malum, şimdi moda ‘vizyonmisyon’ belirleyip söylemek... DinNitekim işi yüklenen usta da misyonunu 31 Ocak’ta açıkça söyledi: “D dar bir gençlik yetiştirmek...” Aslında, bu misyonun gerçekleştirilebilmesi için adım adım ilerlendiği bilinmekteydi. Ustanın yaptığı açıklamadan kısa bir süre önce Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş imzasıyla 81 ilin milli eğitim müdürlüklerine gönderilen 5 Ocak 2012 tarihli yazıda, “Ülke genelinde öğrencilerin bilgi, görgü ve deneyimlerinin artırılması ve pekiştirilmesine katkıda bulunmak, kutsal topraklarda bulunan ve İslam tarihi açısından önem arz eden mekânların ziyaret edilmesini sağlamak amacıyla öğretmenleri nezaretinde öğrenciler için özel umre turu planlandığı” bildiriliyor ve yarıyıl tatilinde uygulanacak bu “programa katılmak isteyen öğretmen, öğrenci ve velilerin isimlerinin bildirilmesi” isteniyordu. (Radikal, 08.01.2012) Misyon açıklamasının hemen ardından, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yalnızca “dindar bir gençlik yetiştirmek...” değil, ‘dindar bir toplum yaratmak’ biçiminde özetlenebilecek beş yıllık plânının ayrıntıları gazetelere yansıdı. Toplam maliyeti bir milyar TL olan bu plana göre, örneğin, “yaz Kur’ân kurslarına katılan öğrenci sayısının 6, 7 ve 8. sınıftaki toplam öğrenci sayısına oranı %22,3’ten 2016 yılında %35’e çıkmış olacak.” Bütün toplumu kapsayan önlemler de var. Fikir vermek için, “aile irşad bürosu sayısının” da, aynı dönemde 178’den 328’e çıkarılacağını kaydetmekle yetinelim. (Cumhuriyet, 04.02 2012.) Bilindiği gibi, açıklamadan iki ay kadar sonra çıkarılan bir yasa (RG. 11.04.2012) ile de ilk ve ortaöğretim sistemi kökten değiştirildi; kısaca ‘4+4+4’ sistemi olarak anılan yeni sistem getirildi. Şimdi, bu yasanın ruhuna uygun olarak imamhatip okullarının ortaöğretimin temel eğitim kurumu haline getirilmek istendiği; pek çok okulun, öğrenci ve öğretmenlerinden arındırılarak imamhatip ortaokuluna dönüştürüldüğü; velileri, çocuklarını bu ‘mekteplere’ yazdırmaları konusunda ikna etmek için imamların seferber edildiği; “Kurânı Kerim” ve “Hz. Peygamberin hayatı” derslerine, ‘seçmeli ders’ görünümü altında ‘müfredatta’ yer verildiği ve bunun, askeri okullar dahil (Cumhuriyet, 09 Ekim 2012), bütün bir okul sisteminde yaygınlaştırıldığı bir sürece tanıklık ediyoruz. “Dindar bir gençlik yetiştirilirken”; “dinimiz nesillere yayılırken”, hiç kuşkusuz burada söz konusu olan İslam dinidir ama, İslam’ın hangi ‘mezhebi’ ya da ‘mezhepleri’ esas alınacaktır? Sorunun yanıtı, apaçık ortadadır. Yolumuz Osmanlı’nın inanç yoludur. Sünnîlikten ötesi söz konusu olamaz. Kesin çözüm budur. D ünya Kuş Gözlem Günü, Dünya Kuşları Koruma Kurumu (BirdLife International) öncülüğünde her yıl dünyada yüzlerce ülkede ekim ayının ilk hafta sonunda gerçekleştirilen etkinliklerle kutlanan bir organizasyondur. Doğadaki kuşların güzelliklerini ve büyüsünü insanlara keşfetme imkânı sunan mükemmel bir fırsattır. 2012 yılı Dünya Kuş Gözlem Günü “Göçün Büyüsü” temasıyla kutlandı. Dünya Kuş Gözlem Günü Avrupa’da 18 yıldır, Türkiye’de ise 2004 yılından bu yana ekim ayının ilk hafta sonu Dünya Kuşları Koruma Kurumu’nun ortağı olan sivil toplum kuruluşları ve kuş gözlemciler tarafından çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. 2006 yılından bu yana KuzeyDoğa Derneği, Kars Kafkas Üniversitesi’yle beraber Dünya Kuş Gözlem Günü’nü Kars, Iğdır ve Ardahan’daki kuş gözlem ve halkalama faaliyetleriyle kutluyor. Kuzeydoğa Derneği ve Kafkas Üniversitesi Kuş Araştırma ve Eğitim Merkezi, 2012 Dünya Kuş Gözlem Günü faaliyetlerinde tekrar Türkiye rekorlarını kırdı. Kuzeydoğa ve Kafkas Üniversitesi uzmanları 78 türden 17.741 kuşu Kars Kuyucuk Gölü’nde ve Iğdır Tuzluca Yukarı Çıyrıklı köyü Aras nehri kenarında saydı. Dünya Kuş Gözlem Günü etkinliklerinde en çok kuş 41 türden 16.469 kuşla Kars Kuyucuk Gölü’nde sayılırken Türkiye’de en çok kuş türünün görüldüğü alan ise 52 türle, Iğdır Tuzluca Yukarı Çıyrıklı köyü Aras nehri sulak alanı oldu. Aras Kuş Halkalama ve Eğitim Merke zi’ndeki Kuş Gözlem Günü etkinliğini Kafkas Üniversitesi Doktora Öğrencisi ve Kuzeydoğa Derneği Halkama uzmanı Sedat İnak sorumluluğunda, Berkan Demir, Michael Hansen, Kayahan Ağırkaya’nın katılımı ile gerçekleşirken Kuyucuk gölünde kuş sayımını Bilgenur Baloğlu, Ken Burton, Gabriel Cozzi ve Mustafa Özer yaptı. Utah Üniversitesi öğretim üyesi ve Kuzeydoğa Derneği başkanı Doç. Dr. Çağan Hakkı Şekercioğlu, Dünya Kuş Gözlem Günü ile ilgili olarak şunları söyledi: “Kuş türü zenginliğine ve Kuzeydoğa Derneği’nin hazırladığı rapor ve başvurulara rağmen, Aras istasyonun yer aldığı 10 kilometrekarelik Aras Nehri sulak alanının herhangi bir koruma statüsü bulunmuyor ve hatta resmi olarak sulak alan olarak bile kabul edilmiyor. Öte yandan Aras Nehri üzerine kurulan barajlar, nehir yatağından alınan kum ve çakıllarla vadinin ekosistemi her geçen gün daha da bozuluyor. Şimdi de tüm bu alan Tuzluca Barajı’nın suları altında yok olmak üzere ve bu baraj, göç eden kuşların çok önemli bir vahasını yok edecek. Bu vadiden göç eden ve kışın Kars, Ardahan, Erzurum ve Van platolarında şiddetli kışlar geçerken bu vadiyi adeta doğal bir sığınak olarak kullanan milyonlarca kuşu kurtarmak istiyorsak bir an önce vadiyi korunan alan ilan etmeli ve bu kuşların kullandığı yaşam alanlarını korumalıyız.” Sauropodların boyunları sanılandan daha hareketliymiş S CBT 1335/ 8 19 Ekim 2012 auropodun boyun kaburgasını inceleyen Alman paleontologlar, uzun boynun tahmin edilenden daha kolay hareket ettirilebildiğini saptadı. Sauropodlar gelmiş geçmiş en büyük kara hayvanlarıydı ve bilim insanları hayvanlarda niçin bu kadar uzun bir boynun geliştiğini tartışıyorlardı. Bir grup araştırmacıya göre sauropodlar boyunlarını yüksek ağaçlardan beslenmek için kullanmışlardı bu nedenle de dikey duruşa göre uyumluydu. Diğerleriyse hayvanın alçak ağaçlara ve çalı bitkilerine uzandığını öne sürerek daha çok yatay hareketlere yatkın olduğunu savunuyorlardı. Boyunla ilgili canlandırmalardaki sorun özellikle de mekanik olarak uygun yapılarla ilgi farklı tahminlerin bulunmasına dayanıyor. Yaygın bir hipoteze göre boyun kaburgaları, boynun alt kısmını destekleyici fonksiyona sahip. Bu sayede boynun yükü yakalanarak gövdeye iletilir. Karşı hipotez ise boyun kaburgalarının, boyna paralel olan kas kuvvetlerini yakalamaya yaradığını söylüyor. Bu yüzden, boynu taşıyan ve çalıştıran ağır kas bölümleri gövdenin ön kısmına yerleşmiştir. Boyun bu şekilde tıpkı iplerle oynatılan kuklanın boynu g i b i hareket ettiğinden daha hafif ve d a h a ince olabilirdi. Daha hafif bir boyun daha az enerji harcadığı için de daha uzun olabilirdi. Bilim adamları iki hipotezi de test edebilmek için boyun kaburgalarının mikro yapısını mikroskopla incelemişler. Çin, Doğu Afrika ve Kuzey Amerika’da bulunan sauropod kalıntılarını inceleyen bilim insanlarının sonuçlarına göre boyun kaburgaları boyna paralel olarak uzanan liflerden oluşuyor ve bunlar kemikleşmiş kirişlerden başka bir şey değil. Liflerin yönü, boynun uzunluğunca geçen çekim kuvvetlerini gösteriyor ve destek çubuğu teorisiyle örtüşmemekte. Sonuçlar daha hafif ve daha hareketli bir boyna işaret ediyor ve bu tür kemikleşmiş kirişler kuşlar için de tipik.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle