Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türkçe Sözcükler /m/ ile Başlar mı? Nurettin Koç Ç ağdaş dilbilimin ışığında, Türk dili araştırmalarına çok önemli katkılarda bulunan Prof Dr. Ömer Demircan’ın 11 Mayıs 2012 tarihli Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisinde (CBT) yer alan yazısından “Türkçede /m/ ile sözcük başlamaz” konusunda bir tartışmanın başladığını öğrenmiştik. 25 Mayıs 2012 tarihli CBT’de yer alan yazısıyla bu tartışmaya değerli araştırmacı Yıldız Cıbıroğlu da katılmıştır. Talat Tekin’in hiç de hoş olmayan suçlamasıyla Ömer Demircan’ın “uydurma, yalan” tepkisini bir yana bırakırsak, üç bilim insanımızın da hem haklı hem de haksız olduğunu söyleyebiliriz. T. Tekin haklıdır; çünkü gerek bilimsel nitelikli dilbilgisi kitaplarında gerekse ders kitaplarında kimi sesbirimlerin sözcük başında yer almadığı belirtilir. Bu sesbirimlerden biri de /m/ sesbirimidir. Ö. Demircan ile Y. Cıbıroğlu da haklı sayılabilir; çünkü, çok az sayıda da olsa, /m/ ile başlayan sözcüklerimiz de bulunmaktadır. Ö. Demircan’ın görüşünü savunmak için verdiği örneklerden yalnızca yansıma sözcük örnekleri doğru örneklerdir. Demircan’ın ikilemelerden aktardığı örneklerse kabul edilemez; çünkü bu ikilemelerde (ip mip, top mop…) bir anlamlı bir de anlamsız birim vardır. Bu anlamsız birim tek başına bir işlev yüklenemez. Anlamsız birimin tek işlevi, kendinden önceki sözcüğün anlamını pekiştirmektir: Bu birim, bu işlevi nedeniyle bir pekiştirme eki niteliği taşımaktadır. Demircan’ın son maddede verdiği örneklerse, konumuzla ilgili olmasa gerek. Sayın Y. Cıbıroğlu, /m/ sesbirimiyle başlayan Türkçe sözcüklere örnek vermediği için söylenebilecek tek söz şudur: Vurgulayarak belirttiği “Türklerin geldiği Asya topraklarından ge tirdiği” /m/ ile başlayan sözcüklerin tümü Türkçe değildir; “Altayca ve Uygurca sözlüklerde” yer alan sözcüklerin tümü de Türkçe değildir. Türkçeye başka dillerden girerek Türkçeleşmiş sözcüklerse konumunuzun dışında kalmaktadır. Tartışılması gereken konu şudur: Türkçe olduğu kuşku götürmeyen, başka bir deyişle kökeni bilinen Türkçe sözcükler, kimi sesbirimlerle başlamaz. Bu sesbirimlerden biri de /m/ sesbirimidir. Ben, Yeni Dilbilgisi adlı kitabımın üçüncü baskısında, Türkçenin özelliklerini belirlerken, bu konuya şu tümceyle değinmiştim: “Türkçede bazı istisnalar ve yansımalar dışında, f, h, j, l, m, n, r, z sesleriyle sözcük başlamaz; c, p, ş sesleriyle başlayan sözcük sayısıysa pek azdır” (Koç, 1996: 52). Bu savımı burada örneklendirmeye çalışayım: Türk dilinin en eski yazılı belgeleri, çeşitli yazıtlardır. Bu yazıtlardan yüksek sanat değeri de bulunan Kül Tiğin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtlarının içinde f, h, j, l, n, r ve z sesbirimleriyle başlayan Türkçe sözcük bulunmaz. Tartışma konusu olan /m/ ise yalnızca şu Türkçe sözcükte dikkati çeker: men. Bu sözcük, sonradan /m/ sesbiriminin /b/ sesbirimine dönüşmesiyle ben olmuştur. Bilindiği üzere, Hüseyin Namık Orkun’un Eski Türk Yazıtları adlı yapıtı çok fazla sayıda yazıtı içermektedir. Bu kapsamlı yapıtın sonunda yer alan 171 sayfalık “Sözlük” bölümünde de f, h, j, l, n, r, z sesleriyle başlayan Türkçe sözcük yoktur. Buna karşılık, /m/ ile başlayan 19 sözcük yer almaktadır. Bunlardan beşi Farsça, biri Süryanice, beşi de başındaki /m/ sesbirimi Türkiye Türkçesinde /b/ sesbirimine dönüşmüş sözcüktür. Orkun, geriye kalan bu sekiz sözcüğü Türkçe saymamaktadır (Orkun 1994: 209). Ne var ki, gerek Uygurcadaki gerek Divanü Lügati’tTürk’teki gerekse Türkiye Türkçesindeki kimi sözcüklerden anlaşılıyor ki, Türkçede yansıma sözcüklerlerin dışında da /m/ ile başlayan sözcüklerimiz bulunmaktadır. İstisna ya da kural dışı sayılacak bu sözcüklere Türkiye Türkçesinden birkaç örnek: ma, me: Gerek Uygurcada gerekse Divanü Lügati’tTürk’te yer alan bu sözcük ‘al’, ‘işte’ anlamlarına gelmektedir. Divan’da mah, meh biçimlerine de rastladığımız bu sözcük, Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü’nde de yer aldığına göre, Anadolu’ya değin gelmiştir. malak: Manda yavrusu anlamı taşıyan bu sözcüğün eski biçimi balak’tır. Balak (bala+k) yerine Anadolu’da bugün bile malak biçiminin kullanılması ilginç bir gelişmedir. malaklamak: (manda) yavrulamak. maya: dişi deve. maya: Bir tür türkü. minder: Çuvaşçada minter biçiminde yer alan bu gözcüğün min ‘binmek’ kökünden geldiği belirtilmektedir (Eren, 1999: 296). Türkiye Türkçesinin kurallarına göre binder olması gereken sözcük, az çaba (moins effort) kuralına uygun olarak minder olmuştur. mor: Bu sözcüğün kökeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, boz sözcüğünden geldiğinde görüş birliği oluşmuş gibidir (Eren, age). morsağı: morumsu muştu: Müjde. Mutucu: müjdeci. Muştulamak: Müjdelemek. Belki birkaç örnek daha bulunabilir. Ancak köken araştırılması yapılmamış Türkçe oldukları kesin olarak bilinmeyen sözcükleri Türkçe saymaktan çekinilmelidir. Demek ki, Türkçede, yansıma sözcükler dışında, /m/ sesbirimiyle başlayan çok az sayıda sözcük de bulunmaktadır. Ne var ki bunlar, belirtildiği üzere, “istisna” sayılması gereken sözcüklerdir ve “Türkçede /m/ ile sözcük başlamaz” kuralını değiştiremez. Bu açıklamalar ışığında, yapılacak tek şey, belki de banim kitabımda yazdığım gibi “Kimi istisnalar ve yansımalar dışında, Türkçede /m/ ile sözcük başlamaz” görüşünde birleşmektir. KAYNAKÇA: Atalay, Besim (1948) Divanü Lügati’tTürk, TDK, Ankara. // Caferoğlu, Ahmet (1968) Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Edebiyat Fakültesi, İstanbul. // Eren, Hasan (1999) Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Bizim Büro Basın Evi, Ankara. // Ergin, Muharrem (1970) Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul. // Koç, Nurettin (1996) Yeni Dilbilgisi, İnkılap yayınevi, İstanbul. // Orkun, H. Namık (1994) Eski Türk Yazıtları, TDK,Ankara Açıklama Sayın A. Murat Eren Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji (BT) Eki 21 Eylül 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinin aynı tarihli “Bilim ve Teknoloji” ekinde “Türkiye’den Tez Manzaraları: Öğrenciler ve Danışmanlar” başlıklı yazınızda ; İstanbul Teknik Üniversitesi: Tezlerin tamanını fotokopi olarak gönderiyorlar! şeklinde bir bilgi yayımlanmıştır. Kamuoyunun net bir biçimde bilgilendirilmesini sağlamak üzere, aşağıdaki açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur: İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde üretilmiş ve üretilmekte olan yüksek lisans ve doktora tezlerinin İstanbul Teknik Üniversitesi kütüphanelerinde araştırma amaçlı çoğaltılması; telif nedeniyle tamamının değil yazar izniyle tezin en fazla %1015’ini geçmemesi şartıyla kütüphane içerisinde mümkün olabilmektedir. Ancak bazen tezlerin fotokopi edilmesi sırasında fiziksel koşulların neden olduğu kısıtlar(fakültelerin fotokopi hizmetleri) kullanıcı ihlallerine neden olabilmektedir. Sonuç olarak, İTÜ Kütüphanesi tezlerin “tamanının” fotokopi yoluyla kopyalanmasına kesinlikle izin vermemektedir. Cumhuriyet BT Ekinde yer alan sözkonusu bilgilerin yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde düzeltilmesini ayrıca bu açıklamanın 5817 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesine istinaden aynı sayfada, aynı başlık altında yayımlanmasını kanuni haklarımız saklı kalmak suretiyle rica ederiz. İTÜ Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı SUÇ ve CEZA Prof. Dr. Rana Yavuzer Anadolu Toplumumuzun adalet duygusu zedelenmiştir. Adalet; hakkaniyettir. Yasaların adil, tarafsız ve hakkaniyetli olarak herkese eşit uygulanmasıdır. Adalet; doğrunun aranması, sorulması ve bulunması sorumluluğudur. Devletindir bu sorumluluk. Toplumun bireyleri, devletlerinden birçok başka işlevleri beklediği gibi ve belki de en çok adil ,adaletli tutum bekler. Doğruluk ve tarafsızlığın yanı sıra, evrensel iyilik ilkeleri ve insan temel hakları çerçevesinde, gerçek kanıtlara dayalı yargılama ve adil cezalandırma bekler. Suç ve ceza arasında bir karşılıklılık ve denge olmalıdır. Bir hükümlünün, hem de ağırlaştırılmış müebbetten, 1820 yıla mahkum bir hükümlünün eş ve anababalık haklarının elinden alınması ne demektir? Şu demektir; eşini, evladını ziyaretçi olarak göremez, belki de onlarla yazışamaz. Ölüm demektir bu. Adı konulmamış ölüm fermanı. Ne menem bir adalet duygusudur bu? Ne biçim bir ceza anlayışıdır? Bırakınız bu insanların hakikaten suçlu olup olmadıklarını bir kenara, ne insafsızlık, bu ne hınçtır? Ve neye karşı? Darbe mi? Darbeye teşebbüs mü? Alın size darbe, teşebbüs falan da değil, anlı şanlı darbe. Failleri bellidir, sonuçları ortadadır. Otuz iki yıldır ne yapılmıştır? Ama amaç üzüm yemek değildir. Adalet hiç değildir. Toplumumuzun adalet duygusu derinden sarsılmıştır. Vic CBT 1335/ 19 19 Ekim 2012 danı rahatsızdır. Kuşkusuz hiçbir vatandaş, kanunlar karşısında suç oluşturan şeyleri savunmaz. Gerçek suçlardan bahsediyorum burada. Sonradan ısmarlama kanun değişiklikleri ile minare kılıf misali “yaratılmış suçlardan” değil. Gerçek suç tecavüzdür, adam öldürmedir, çocukları istismardır, kadınları tacizdir, çocuk yaştaki gelinlerdir. Gerçek suç hırsızlıktır, milleti, devleti soymaktır, nüfuz ile haksız zenginleşmedir. İnsanların insanca yaşama, çalışma, okuma , inanma ya da inanmama özgürlüğünü gizli ve açık yollarla engellemektir suç. Suç bu ülkenin insanları arasında gizli ya da açık ayırımcılık yapmaktır. Bizden onlardan demek, din, dil, ırk , mezhep, cinsiyet, fikir ayrılıklarını bahane ederek kimini kayırmak, kimini de korkutmaya, sindirmeye çalışmaktır. Suç, bu ülkenin her bir kıyı köşesine ve bu ülkenin her bir ferdine , vatandaşına çağdaş eğitim, insanca yaşam, ve eşit hizmet götürmemektir. Bu ülkenin ulusal öncelik ve çıkarlarına ters davranmaktır suç, ulusu, toprağı, insanı başkalarının çıkar ve emellerine oyuncak etmektir. Bilgi ve aydınlanma çağında; bu ülkenin çocuklarını bilgisiz, görüşsüz, düşüncesiz, karanlıkta bırakmaya çalışmaktır. Büyüklerinin de doğru haber alma ve düşündüğünü açıkça söyleme hakkını gizli açık kısıtlamadır. Suç insanlığın evrensel barış ve esenliğini düşünmemektir. Suç düşünmek olamaz.