Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Buhar makinesinin tarihteki rolü Buhar makinesini çalışır duruma getiren Thomas Newcomen’dır. Fakat onu verimli bir makine olarak üretime sokan James Watt oldu. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com den gelen makine siparişlerini karşılayamaz duruma gelmişti. Newcomen’in atmosferik makinesinde havanın yaptığını şimdi artık buhar basıncı yapıyor ve böylece makine hem daha hızlı, hem de daha verimli çalışıyordu. Watt makinesinde bir dizi düzeltme daha yaptı. Watt’ın makineleriyle Cornwall kömür kuyularında o kadar çok su çekilmişti ki, kuyularda 36 metre daha derine inilebilmişti. Buhar makinesi sayesinde İngiltere birkaç senede kömür ve maden cevheri üretimini o kadar arttırdı ki, bu durum ona diğer uluslar karşısında olağanüstü bir egemenlik pozisyonu sağladı. Bu egemenlik, dünyanın görünüşünü değiştiren dönemin başlangıcını oluşturmuştur. 19. yüzyılın ilk yarısında buhar makineleri, üretimin diğer alanlarına da yayıldı ve fabrika üretim sisteminin temelini oluşturdu. (İngiliz mühendis Richard Trevithick 1803’te yüksek basınçlı (dolayısıyla daha verimli) buhar makinesini yaptı. Charles Parsons ise 1894’te buhar türbinini gerçekleştirdi. Buhar türbini ile işleyen ilk gemi Turbinia 1897’de bütün hız rekorlarını kırdı.)Su çarkının gücüyle üretim yapan işletmeler artık önemini yitirmişti. Buhar makinesinin üretimde yaklaşık bir çeyrek asırlık etkin bir gelişim süreci olmuştur. 18. asrın son çeyreğinden, 19. asrın sonuna kadar. Elektrik teknolojisinin ve elektrik makinelerinin gelişimi, buhar makineleri teknolojisinin tarih sahnesindeki gelişimini durdurmuştur. Eğer daha verimli ve kullanışlı olan elektrik teknolojisi geliştirilmemiş olsaydı, buhar makineleri teknolojisinin çok rafine ve büyük çaplı başka örneklerini belki görmüş olacaktık. Ama teknolojik gelişmeler en kısa, en kolay ve en verimli yolu izler. 20. yüzyılda elektrik enerjisi ve teknolojisi dünyayı köklü bir biçimde dönüşüme uğratmıştır. Buhar makinesinin tarihsel gelişimini izlemek, başka bazı önemli gerçekleri de bize hatırlatıyor ve düşündürtüyor. Önemli toplumsal ihtiyaçlar, birbirinden ayrı duran bazı bilimsel keşiflerle teknolojik tasarımların bir araya gelmesini sağlıyor. Bu noktada mühendislerin önemli rolünü görüyoruz. Thomas Newcomen mühendis değildi, fakat mühendislerden ve bilim insanlarından yardım aldı. James Watt’ın kendisi zaten mühendisti ama o da bilim insanlarından ve başka mühendislerden çok yardım gördü. Buhar makinesinin gittikçe iyileştirilmesi sürecinde onlarca başka yetenekli mühendisin de katkıları vardır. Öte yandan mühendislerin kapitalizmin gelişmesindeki belirleyici rollerini de görebiliyoruz. Mühendislerin yaratıcı katkıları olmasaydı, birikmiş büyük sermaye ile işgücünden başka satacak şeyi kalmamış insanların varlığı, büyük kapitalist üretim koşullarının oluşmasını sağlayamazdı. Sahaflar bilgi teknolojilerinden istifade etmemek için direniyor. Bu direniş ise kendi aleyhlerine, müşteri lehine işliyor. CBT 1335/ 12 19 Ekim 2012 6. Beyoğlu Sahaf Festivali bu yıl 25 Eylül – 14 Ekim tarihleri arasında Tepebaşı’nda gerçekleşti. Sahafların bilgi teknolojileri ile arası nasıl? İlk bakışta oksimoron gibi görünen iki kavram sahaf ile teknoloji. Ancak Nadirkitap, GittiGidiyor gibi web siteleri nedeniyle ülkemizde de sahaflar teknolojiyle yakınlaştı. Daha doğrusu yakınlaşmak zorunda kaldı. Çünkü bu tür sitelerden ikinci el kitap satışı yapabilmek için bilgisayar kullanmak, internete girmek ve eldeki kitapları satışa sunabilmek için tek tek kitaplar hakkında temel bilgileri dijital ortama aktarmak zorunlu. Bu ilişki sayesinde ciddi bir ekonominin oluştuğunu da gözardı etmemek gerek. Ancak yine de festivalde de görüldüğü üzere sahaflar bilgi teknolojilerinden istifade etmemek için farkında olmadan direniyor. İşin ilginci de bu direnişleri kendilerinin aleyhine, müşterilerin lehine sonuç veriyor. Nasıl mı? Festivalden bir örnek. Bu yılki festivalde müşterilere “gelgel” yapan özellik, pek çok sahafın açmış olduğu “tanesi 5 TL’ye kitap” masaları idi. Her çeşit kitap beş liradan satışa sunulmaktaydı. Farklı sahafların bu standlarından yaklaşık on tane kitap buldum ki hepsinin de ortak özelliği yazarından imzalı olmasıydı. Hatta bir kaç tanesi hariç hepsi birinci baskı idi. Basit bir kıyaslama yapmak için yukarıda adı geçen web sitelerinde aynı yazarların imzalı kitaplarını araştırdım. Bu kitapların en ucuzu 10 TL’den başlıyor. 50 TL’ye kadar çıkıyor. İmzalı üstelik birinci baskı kitapların beş liralık kitaplar masasında yer alması sahafın bilinçli tercihidir demek pek de doğru olmayacaktır. Çünkü her ne kadar okur açısından sahaflık ticari amaç güden bir iş olmaktan ziyade, gönül adamlarının keyif almak için yaptığı bir iş olarak görülse de sahafların kendilerini biraz yakından tanıdığınızda ya da konuşmalarına, müşteri ile diyaloglarına kulak misafiri olduğunuzda onlar açısından mesleklerinin ticari kaygı duyan herhangi bir meslekten farkı olmadığını tespit edebilirsiniz. Ki burada eleştirilecek bir husus yok. Ancak çelişkili olan şey, elindeki “mal”ın değerini bilme konusunda bu kadar isteksiz davranıyor olmaları. Bir sahafın standından geçiyordum ve müşteri Atatürk’ün Nutuk’unu soruyordu. Sahaf beş dakika kadar başka şeylerden bahsediyor ve kitabın kendisinde bulunmadığını söylüyor. Müşteri olan gençler tam gidecekken bir kitabı kaldırıyor ve “Aaa burada bir tane varmış” diyor. Sahaflar ellerinde bulunanların listesine sahip değil. Tüm bilgileri akıllarında tutuyor. Anımsarlarsa ne âlâ, anımsamazlarsa kaçan fırsat büyük bile olabilir. Satışa sundukları kitapların tamamını bir veritabanına aktarmaya, bunlarla ilgili değerli özellikleri (birinci baskı olup olmaması, imzalı olup olmaması vb gibi) o veritabanına kaydetmeye niyetlenseler altından kalkamayacakları bir işe mi girişmiş olacaklar? Tabii ki hayır. Zaten son birkaç yıldır web sitelerinden satış yapabilmek için ucundan köşesinden buna başladılar; ellerindeki “hazine”nin tamamı olmasa da bir kısmını dijitalleştirdiler. Bunu tam anlamıyla yapmıyor olmalarının sebebi olarak geriye sanırım bir şey kalıyor: Bilgi ortaya çıkarsa dezavantajdır, gizli kalırsa rekabet avantajı yaratır. Bilgi içeren “mal” satanlar için ne büyük çelişki! Maceranın nasıl biteceği belli: Bir gün birisi gelecek, bu bakışı altüst eden bir model uygulayacak ve diğerlerini emekli edecek. Sahaflar ve Teknoloji T homas Newcomen (16631729), maden ocaklarındaki suları boşaltmak için buharlı bir tulumbayı nasıl çalıştırabileceğini düşünürken, fizikçi Hooke’dan yardım almıştı. Yaptığı ilk buhar tulumbası bir kömür ocağında kullanıldı ve işe yaradı. Fakat makine çok yavaş çalışıyor ve çok kömür harcıyordu. Newcomen 1712’de yaptığı ilk makinesini sürekli daha iyi hale getirmeye çalıştı. Makinesinin en iyi halini alması, otomatik çalışma düzenini sağlamasıyla gerçekleşmişti. Bu düzenin sağlanmasındaki başlıca rol de mühendis Beighton’a aittir. Newcomen’in ölümünden sonra buhar makinesindeki başlıca iyileştirmeleri ise mühendis Smeaton gerçekleştirmiştir. James Watt, Smeaton için “O bizleri mühendis yaptı” demiştir. Newcomen, makinesinin silindirlerini bronzdan yapıyordu. Fakat bronz iyi bir ısı iletkeni olduğu için buharın yoğunlaşması sırasında bütün silindir soğuyor ve bu nedenle de yeniden ısıtılmak zorunda kalınıyordu. Smeaton ise makineleri mümkün olduğu her yerde demirden yaptırdı ve içlerini hassas biçimde torna ettirdi. Ancak bütün bu iyileştirmeler Newcomen makinesinin gücünü sadece yüzde elli oranında arttırabilmişti. BİR ÇEYREK ASIRLIK GELİŞME James Watt (1736 1819), Almanya’da Leupold’un Makineler Sahnesinde adlı bir eserinin çıktığını öğrenince, sadece bu kitabı okumak için Almanca öğrenmişti. Watt’ın en büyük icadı olan kondansatör, Newcomen makinesinin çok fazla buharı israf etmesini engellemek düşüncesinden doğmuştu. Bu israfın önüne geçilince buhar makinesi birdenbire büyük bir devrimin yaratıcısı oldu. James Watt, Glasgow Üniversitesi’nde kimya profesörü olan Dr. Black’ten yardım aldı ve ondan buharın nitelikleri hakkındaki her şeyi öğrendi. Watt, buharla ilgili çok sayıda deney yaptı ve Black ile birlikte buharın gizil ısısı olgusunu keşfetti. Watt’ın buhar makinesi, Newcomen’in atmosfer basıncından da yararlanan makinesinden farklı olarak sadece buharla çalışan bir makineydi. Böyle bir makinenin yapılabilmesi şüphesiz basınca çok dayanıklı silindirler ile suyu ve buharı silindirde asla sızdırmayacak hassaslıkta torna edilmiş pistonlar ve silindirler gerektiriyordu. Bu özellikteki bir makineyi Watt 1776’da tamamladı ve satışa sundu. Kısa bir süre sonra Watt’ın firması maden ocaklarından ve demir imalathanelerin EN BÜYÜK BULUŞU KONDANSATÖR