24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Algoritma = Şifre değildir Timur Karaçay imzalı yazıya eleştiri ve kavramların doğruları Dr. Filiz Eyüboğlu, AFL’76, ODTÜ Bilg. Müh’81, YTÜ Eğitim Bilimleri (PhD, 2007); filizeyuboglu@gmail.com TÜRK YE’de yüksek güvenlikli NÜKLEER SANTRAL neden kurulup işletilemez? Yüksel Atakan, Dr.,Radyasyon Fizikçisi,– Almanya; ybatakan@gmail.com C /1/ Nükleer Santrallarden Çevreye Salınan Radyoaktivitenin Sınırlanması, Atakan,Y., TÜB TAK Bilim Teknik dergisi, Mayıs 2008. CBT 1257/ 19 22 Nisan 2011 BT 15.04.2011 tarihli yazı yanlışlar içeriyor. Bunlar konuyu bilmeyenlere kesinlikle yanlış bilgi verecektir. Yazının 4. paragrafı basit bir düz mantık içeriyor. ALGOR TMA’ya Ş FRE diyorsunuz.. ALGOR TMA bir meselenin çözümü için geliştirilen adım adım, sıralı, işlemler bütünüdür. Geliştirilen algoritma (adım adım çözüm), bir programlama diliyle yazıldığında ortaya bilgisayar programı yani yazılım çıkar. Algoritmanın, matematikteki FONKS YON ile alakası yoktur. Halka basitçe anlatmak için mi bunu yazdınız bilemiyorum ama bu kaba bir benzetme. Oysa kavramlar arasındaki ayrımlar, ufak da olsa farklar herkes için, özellikle biliminsanları için önemlidir, sizin benzetmelerinizde farklar ufak değil; tamamen farklı kavramların AYNI G B gösterilmesidir. Şifreleme olsun olmasın, bu kitapçıkları hazırlayan yazılımın ve her yazılımın bir algoritması yani çözüm mantığı vardır. Çözümü bilgisayara algoritma ile anlatırsınız. Bu bakımdan, “Birden fazla algoritma gerekir” dediğiniz paragrafta ise yanlış, doruğa çıkıyor. Böyle bir yazılım için (yani diyelim 10 farklı ya da 10000000000 farklı değişik kitapçık üretecek) B R TANE ALGOR TMA yazılır. Yani elde bir tane yazılım olur. Karar verilen farklı kitapçığı üretecek mantık o algoritmanın içindedir. Belki konuyu şöyle toparlamak gerekir; şifrelemenin ve çözmenin elbet bir algoritması vardır. Ancak tersi doğru değildir. Her algoritmada şifre olmaz, algoritma şifre demek değildir. Örneğin bir muhasebe programı bir algoritma geliştirilerek yazılmıştır. Bu şifre midir? Son olarak, yzı dışında eklemek istediklerim şunlar. Şifre olmasa bile, ki bence konunun esas can sıkıcı noktaları: 1 1,7 milyon farklı kitapçık yapılmaya çalışılması anlamsız, gereksiz, akıl tutulması bir yaklaşım. Kopya çekmeyi engellemek için 10 farklı kitapçığın yeterli olduğu belirtildi. 2 Bu kitapçıkların üzerinde isim yazması, olayı tamamen şaibeli hale getiriyor. Şifreden daha da önemlisi budur. Şeytanca bir plan. Öğrenciye özel sorular ve cevap anahtarı. Kimse, bu şekilde bazılarına yarar/çıkar sağlandığını ispat edemez, asla kanıtlamaz bu şekilde yarar sağlananlar varsa; yararı alan ağzını açmaz ise. 3 Kitapçıklar kişiye özel olmasa bile, eğitimciler, sınav hazırlama uzmanlarının bildiği gibi, bu kadar çok farklı kitapçık üretmek için sorularının yerlerinin rastgele dağıtılması sınav hazırlama kurallarına aykırıdır; soruların yerlerinden yani sıralanışından dolayı bazı öğrenciler şanslı, bazıları çok şanssız duruma düşecektir, düşmüştür. 4 1,7 milyon kitapçık ve kitapçığa özgü cevap anahtarı üretme yaklaşımı bu sene ortaya çıktı. Bunu yapacak büyük ve zor yazılımın yazılması ve test edilmesi için çok kısa süre kaldı. Yazılımın doğru bir algoritma yazıldığından şüpheliyim ki (şifre iddiaları da bunun bir parçası), cevap anahtarlarının üretilmesinde algoritma ve programlama hataları varsa –ki böyle büyük programların testleri çok detaylı ve özenle yapılmalı. ükleer santralların projelendirilmesi ve yapımında Almanya’da 25 yıl çalışmış ve zaman zaman da ABD’deki santralların onarım ve bakım çalışmalarını, nükleer yakıt elemanlarının değiştirilmesini reaktör binası içinde yakından izlemiş olan Yüksel Atakan, modern bir nükleer santralda bulunması gereken uluslararası standartlara uygun teknik özelliklerin, zorunlu denetim ve yaptırımların neler olduğunu aşağıdaki yazısında ayrıntılı olarak dergimize aktarıyor. Japonya’da Fukushima nükleer santrallarında yaşanan olaylardan sonra Türkiye’de yapılması planlanan nükleer santrallar tartışılıyor. Yazılı ve görsel basında süren tartışmalar hükümetin Rusya’ya yaptırmayı planladığı Akkuyu nükleer santralına odaklanıyor. Biz bu tartışmalara girmeden 3. kuşak özellikli yüksek güvenlikte modern bir nükleer santralın Türkiye’de neden kurulup işletilemeyeceğini açıklamaya çalışalım. Şeytan ayrıntıda gizlenir. Biraz ayrıntıya girelim. Finlandiya’da yapımı süren 3. kuşak nükleer santralın fiyatının sonradan zorunlu eklemelerle 67 milyar Avro’yu bulması bekleniyor. Bu, yaklaşık 1314 milyar TL eder, aşağıda açıklayacağımız ek giderlerle 20 milyar TL’yi de bulabilir. Bu kadar çok parayı ise hiçbir hükümet tek bir santral için bütçesine koymaz, Ecevit döneminde olduğu gibi bütçeye yük olacağından santraldan vazgeçilir. Son 30 yıldır “yap işlet devret’ modeli benimseniyor. Birkaç yıl önce, bu modele göre çıkılan ihaleye Rus şirketinden başka ilgi gösteren de olmadı. Bunun nedeni açık: Önceden belirlenecek elektrik ‚kWsaat’ fiyatına göre Finlandiya örneğindeki gibi modern bir santral yapılırsa zarar edileceği kesin . Şimdi fiyatı bir yana bırakalım. Yüksek güvenlikli, modern bir nükleer santral nasıl olmalı? Buna yakından bakalım: 1 Santralın projesi ilgili standartlara uygun olmalı. Örneğin Uluslararası Atom Enerjisi Örgütü’nün (IAEA) standartlarına, Almanya’nın DIN ve KTA normlarına uygun olmalı. Santraller, beklenen en yüksek deprem büyüklüğünün bir üst derecesinden projelendirilmeli (örneğin 8 yerine 9). Su baskını, fırtına gibi diğer doğal yıkımlara karşı da santral dayanıklı olacak şekilde planlanmalı. Dizel motoruyla çalışan ivedi soğutma sistemlerinin boru ve kabloları da bu büyüklükte depreme dirençli olmalı (34 adet ve farklı yerlere yerleştirilmeli). 2 Nükleer santral, o günkü uluslararası standartların öngördüğü en iyi kalitedeki malzemeleri, otomasyon ve güvenlik sistemlerini içerecek şekilde projelendirilmeli ve denetim altında, testler yapılarak kurulmalı. 3 Santrala elektrik getiren şebeke baştan sona incelenmeli, mümkünse iki farklı elektrik santralından özel hatlar çekilmeli ve elektrik kesilmesini, voltaj değişimini önleyecek önlemler alınmalı. 4 Santral, uçak çarpması ve sabotaja karşı güvenlik önlemleriyle donatılmalı. 5 Kullanılmış nükleer yakıt elemanları ve radyoaktif atıklar için uygun depo yerleriyle ilgili araştırmalar başlatılmalı, projeler üretilmeli (bunların maliyeti ve ileride ortaya çıkacak işletme giderleri nükleer santral fiyatına eklenmeli) 6 Kullanılmış nükleer yakıt elemanlarında N arta kalan uranyum ve plutonyum yakıtlarının tekrar kazanılması için giderler santralın fiyatına eklenmeli (örneğin Fransa’ya yollanması, bununla ilgili arıtma ve transport giderlerinin yanı sıra nükleer karşıtlarının protestolarıyla doğacak giderler de maliyete eklenmeli (nükleer karşıtlarının protestolarına karşı polisin güvenliği sağlaması Almanya’da her transport için 25 milyon Avro kadar tutmakta) 7 Santralın yapımı süresince yurtdışında benzer santrallarda ve simülatörlerde kaliteli personel yetiştirilmeli. Santralda simülatör bulunmalı. 8 Santral çevresinde işletme öncesi ve sonrası için radyasyon ve radyoaktivite ölçüm programı hazırlanmalı, bunun için alet ve personel öngörülmeli 9 Santralın çevresinde bir meteoroloji kulesi tüm gerekli aletleriyle kurulmalı 10 lgili tüm sigortalar, sadece santralı değil, yakın çevresini ve oralarda yaşayanları da kapsamalı 11 Nükleer yakıt (uranyum) ve bor maddelerinin fiyatlarıyla bunların transport giderleri de hesaba katılmalı. Liste tam değil, daha da uzatılabilir. Bu çeşit teknik detay ve koşulların Türkiye’de yapılması düşünülen nükleer santrallar için ne ölçüde gözönüne alınacağını, bunların hangilerini santralı kurup işletecek şirketlerin üstleneceğini, santralın Türkiye’ye gelecekte kaça mal olacağını, bu konularda herhangi bir açıklama yapılmadığı için bilemiyoruz. Basında yer alan haberlere göre Akkuyu’da kurulması planlanan santralda Türk personel çalıştırılması düşünülmüyor. Halbuki Türk mühendislerinin proje döneminden başlayarak yabancı uzmanlarla birlikte çalışmaları, sonra da yurtdışında benzer santrallarda yetiştirilip santralda görev almaları yoluyla, santral ileride Türkiye’ye devredildiğinde deneyimli ellerde çalıştırılabilecektir. Bir nükleer santral yapımına 1000’e yakın şirket katkıda bulunuyor. Kullanılan her malzemenin ilgili standartlara uyması gerekiyor. Vidadan, dübelden başlayarak su boruları, pompa, vana, reaktör kazanı gibi yüzlerce malzemenin ayrıntılı tasarım ve uygunluk hesapları yapılıyor. Sonra tüm sistemlerin ayrıntılı projeleri hazırlanıyor, bunlarla ilgili teknik raporlar bilirkişi (örneğin Almanya’da TÜV) tarafından denetleniyor. Yetkili kurumca onaylanıyor. Projeler incelenip onaylandıktan sonra her malzemenin, her sistemin önce fabrikalarda yapımı, sonra santralda kurulum sırasında yine bilirkişi ve yetkililerce yerinde incelenmesi, onaylanması gerekiyor. leride santral çalışırken reaktör soğutma suyuna geçecek kobalt 60 gibi radyoaktif maddeleri (korozyon ürünlerini) minimuma indirmek ve personelin bakım ve onarım çalışmalarında aşırı radyasyon dozu almalarını önlemek amacıyla, reaktördeki paslanmaz çelik malzeme standartlara uygun saflıkta olmalı. Nükleer santrallarda kullanılacak malzemelerin, kurulacak sistemlerin hesaplarını ve denetimlerini yapacak deneyimli kadro Türkiye’de bulunmadığından çeşitli konulardaki uzmanların bir danışmanlık bürosu (örneğin Almanya’dan TÜV Rheinland) aracılığıyla ancak dışarıdan getirilmesiyle iyi bir denetim sağlanabilecektir. Bu görevleri üstlenecek bir uzmanın bugünkü saat ücreti ise 150 Avro’dan aşağı değil. Santraldaki birçok sistem için çok sayıda uzmanın görevlendirilmesi sonucu en az 5 yıl bo yunca bağımsız uzmanlara ödenecek para yarım milyar Avro’yu bulabilir. Santralda bulunması gereken simülatörün fiyatı da yarım milyar Avro. Sadece baca gazlarındaki radyoaktif madde ölçümleriyle ilgili sistemler 510 milyon Avro. Çevreye salınan radyoaktivitenin ölçümünde modern sistemler mi, yoksa sayısı ve duyarlılığı daha az ucuz aletler mi kullanılacak? Az duyarlı aletlerle yapılacak ölçümlerle çevreye sürekli radyoaktivite fark edilmeden salınarak çevredekiler etkilenebileceğinden, santral bacasına konulacak ölçüm sistemlerinin teknik özelliklerinin ilgili KTA standartlarına göre belirlenip seçilmesi ve yerleştirilmesi (montajı) çok önemli (Bkz. 1). Basında yer alan haberlere göre Rus şirketinin Akkuyu’da kurup işletmeyi planladığı her biri 1200 MWe’lik 4 santral için yatırımı 20 milyar dolar. Santral başına 5 milyar dolar, yani 3.5 milyar Avro kadar. Her ne kadar 4 santral yapılırken santral başına ortalama fiyat, tek santral yapımıyla ilgili fiyattan bir miktar daha düşük olsa da, yukardaki fiyat Finlandiya’da yapımı süren santralın neredeyse yarısı. Bu denli düşük fiyata yapılacak bir santralın, modern bir santralda bulunması gereken teknik özellikleri tüm denetim giderleriyle birlikte yerine getirmesi beklenemez. Buna rağmen yetkililer – Biz ilgili uluslararası standartlara göre güvenliği çok yüksek modern nükleer santrallar yaptıracağız, kimse kaygılanmasın diyorlarsa, o zaman izlenecek yol Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) Akkuyu’da yapımı planlanan nükleer santralla ilgili olarak 1984’teki Simens KWU teklifinde yürüttüğü yöntem olmalıdır. TAEK, bünyesinde nükleer santrallardaki karmaşık teknik sistemlerin standartlara uygunluğunu değerlendirebilecek bir birim ve deneyimli kadro bulunmadığından (ki bu, bugün de böyledir) 1984’te Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na (IAEA) başvurarak (20 kadar kalın klasörlü) KWU teklifindeki ayrıntılı teknik özelliklerin Almanya’daki Nükleer Standartlara (KTA) uyup uymadığını ve varsa bu standartlardan sapmaların belirlenmesini istedi. Bizim de ‘radyasyondan korunma kurulunda’ katıldığımız bu toplantılar 1625 Temmuz 1984’te Viyana’da yapıldı. Öngörülen KWU santralının teknik özelliklerini inceleyen uzmanlık kurulları şunlardı: 1. Radyasyondan korunma 2. Mekanik mühendislik 3. Genel mühendislik 4. Kaza analizi. Almanya’daki Reaktör Güvenlik Kurumu’nun (GRS) öngördüğü standartlara (KTA, DIN) uyuma ilişkin olarak KWU’nun yapmayı öngördüğü santralın teknik yapısı, güvenlik sistemleri, arıza ve kaza durumunda devreye girecek otomatik sistemler bu toplantılarda enine boyuna tartışıldı ve standartlardan bazı sapmalar olduğu belirlendi. 25 kadar uzmanın katkısıyla hazırlanan IAEA teknik raporu TAEK’e iletildi. Sonuç olarak eğer yüksek güvenlikte santral yaptıracağız deniyorsa, TAEK’nin 1984’te izlediği yukarıdaki yöntem ve yaptırımların benzeri, santralı yapacak şirketlere sözleşmelerle kabul ettirilmeli (özellikle teknik ayrıntılı KTA standartlarının uygulanması sağlanmalı). Sözleşmede ayrıca santralın yapımı süresince bağımsız uzmanların denetim ve yaptırımları da bulunmalı. Öte yandan sözleşmede bu koşullar bulunduğunda ise, santralın fiyatı iki katına çıkacağından, şirketlerin bu koşulları kabule yanaşmayacakları ve Türkiye’de yüksek güvenlikli bir nükleer santral yapımının gerçekleşemeyeceği açık.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle