22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POL T K B L M Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Japonya’daki nükleer felaketin görünmeyen yüzünün düşündürdüklerini bir an önce sizlerle paylaşmak istedim. Onun için “Gelişmemişlikten Kim Sorumlu? (4)” gelecek haftaya kaldı. CBT 1253/ 6 25 Mart 2011 Japonya’daki nükleer felâketin görünmeyen yüzüne, bu yazının kaleme alındığı 21 Mart ve öncesinde, izleyebildiğim kadarıyla, sadece Mil4 liyet’te (14 ve 21 Mart’ta) değinildi. 14 Mart’ta “40 yıllık santralin lisansı uzatılmış” başlığı altında verilen haber şuydu: “Japonya’yı nükleer felâketin eşiğine getiren Fukuşima Daiçi nükleer tesislerindeki 1 numaralı reaktörün, esasında şubat ayında kullanımdan çıkarılacağı, ancak Tokyo Elektrik Şirketi’nin başvurusu üzerine lisansın 10 yıl uzatıldığı ortaya çıktı. 40 yıl önce inşa edilen reaktör, ülkenin en eski üçüncü reaktörü olma özelliğini de taşıyor.” Gelin bu kısa haberin ardındaki gerçek nedir, biraz araştıralım: Fukuşima Daiçi (‘daiçi’ Japoncada ‘1’ numaralı demekmiş; bir de ‘Fukuşima II’ varmış) Nükleer Enerji Tesisi’ndeki ‘1’ numaralı reaktör 1967’de inşa edilmiş; 26 Mart 1971’de ticarî üretime başlamış. 2011 başında durdurulması plânlanmış ama 2011 Şubat’ında Japonya’nın konuyla ilgili düzenleme kurulu, reaktörün on yıl daha çalıştırılmasına izin vermiş. Bildiğiniz gibi, bu reaktör, Tohoku deprem ve tsunamisinden sonra, hidrojen patlaması sonucu büyük hasar gördü. Biraz daha kurcalarsak görüyoruz ki, bu tesisteki altı reaktör de (tasarımları General Electric’e ait), TEPCO kısa adıyla anılan Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi’nin veri sahtekârlığı skandalı dolayısıyla, güvenlik açısından gözden geçirilmeleri için, 20022005 yılları arasında, bir süre durdurulan reaktörler arasındaymış. Japonya’nın dokuz, bölgesel elektrik şirketinden biri olan TEPCO, savaş sonrasında alınan, elektrik üretimindeki devlet işletmeciliğine son verilmesi kararı üzerine, 1951’de kurulmuş olan bir şirket... 2002’nin 29 Ağustos’unda, Japon Hükümeti’nce, ‘nükleer tesislerin rutin denetimleri sırasında sahte rapor vermekle ve tesislerde meydana gelen güvenlikle ilgili olayları gizlemekle’ suçlanmış. Sonuçta, şirketçe işletilen kaynarsulu 17 reaktör (aralarında Fukuşima Daiçi’nin 6 reaktörü de var) teknik muayeneler için kapatılmış. Şirketin üst düzeydeki yöneticileri görevlerinden alınmış. Şirket 19772002 yılları arasında, kamu otoritelerine sahte teknik veriler sunmak dahil, 200 dolayında ‘kaçamak’ yaptığını kabul etmiş; yeni başkan, kamuoyuna yaptığı bir açıklamayla, hilekârlığı önleyecek tedbirlerin alınacağına ve kamu güveninin yeniden kazanılacağına söz vermiş. Ne var ki, 2007’de yapılan bir araştırmada, daha önce rapor edilmemiş çok sayıda olayın bulunduğu tespit edilmiş. Bunların arasında 2002 yılındaki soruşturmada ortaya çıkmayan bazı kritik olayların da bulunduğu ve sahte rapor düzenlemenin sistematik hâle geldiği görülmüş. Yine öğreniyoruz ki bu durum, diğer Japon elektrik şirketlerindeki skandallarla birleşince, Japonya’da nükleer enerji sanayii ve izlenen ulusal politika tartışılır hâle gelmiş... Ama TEPCO bu olaydan sonra da sorumluluklarıyla ilgili herhangi bir çaba göstermemiş... Hemen ekleyelim, Milliyet’in 21 Mart günlü haberi de, “TEPCO’nun, depremden 10 gün önce ülkenin nükleer enerji düzenleme kurumuna sahte onarım raporu sunduğunu itiraf ettiğine” dâirdir. Gelelim meselenin özüne. Lafı dolandırmadan söyleyeyim. Japonya’daki nükleer felâketin ardında, işletmeden sorumlu şirketin kâr hırsının ve bu hırsın körüklediği sorumsuzluğun, sahtekârlığın da büyük payı vardır. Nükleer enerjiyle ilgili düzenlemeler ve denetimden sorumlu kamu otoritelerinin de elbette bu felaketteki payları büyüktür. Ama galiba, genel olarak enerji üretim ve dağıtımı bir yana, özellikle nükleer enerji üretiminin özel sektöre bırakılmayacak kadar ciddî bir mesele olduğunu kabul etmek durumundayız. Ama Türkiye özeline indiğimizde, görüyoruz ki bu iş, nükleer enerji santraliyle mutfak tüpü arasında risk açısından fark gözetmeyen bir başbakanın yönetimindeki devlet kadrolarına da bırakılamayacak kadar ciddi bir meseledir. Japonya’daki Nükleer Felaketin Görünmeyen Yüzü JAPONYA’NIN NÜKLEER FELAKETLE MT HANI Soru ve yanıtlarla nükleer santral kazası 1 1 Mart depreminin ardından Fukuşima Daiçi (Daiçi, bir numaralı anlamına geliyor) nükleer santralinin 1, 2, 3 numaralı reaktörlerinde patlamalar oldu, 4 numaralı reaktöründe ise yangın çıktı. Bu patlamaların nedeninin hidrojen gazı birikimi olduğu bildirildi. 1979’da ABD’de Three Mile Island’da meydana gelen patlamaya da hidrojen gazı birikimi yol açmıştı. Ne var ki ABD’deki kazanın nedeni deprem değil, soğutma sistemindeki arıza idi. Japonya’nın kuzeydoğusunda bulunan Fukuşima Daiçi nükleer santralı 11 Mart tarihinde Japonya’yı sarsan 9.0 büyüklüğündeki depremden ve bunu izleyen 10 metre yüksekliğindeki tsunami dalgalarından büyük zarar gördü. 6 reaktörden oluşan santralda üç reaktörde patlama olurken, dördüncü reaktörün atıkyakıt havuzunda ise yangın çıktı. Reyhan Oksay dan ayrıştırır. Hidrojen daha sonra reaktörün kalbinden ve muhafaza kazanından dışarı atılır. Belirli bir miktara ulaşır ise –atmosferdeki yoğunluğu %4 seviyesine ulaşırsa patlayabilir. Bu üç reaktörde de bugüne dek yaşananlar budur. 1 ve 3 numaralı reaktörlerdeki patlamalar içinde bulundukları binalara hasar vermekle birlikte, her bir reaktörün kalbini koruyan masif çelikten muhafaza kazanınayaklaşık 20 cm kalınlığında zarar vermemiş olduğu düşünülüyordu. Bu arada 2 numaralı reaktördeki patlama, soğutma havuzundaki basıncı etkilemiş olabileceği için daha ciddi bir risk oluşturuyor. Fukuşima Santralı’nı çalıştıran Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi (TEPKO) görevlileri, çözüm olarak reaktörde biriken buharı dışarı salmak (radyoaktif malzemenin çevreye yayılmasına yol açacak en büyük tehlike, reaktörü muhafaza eden kalın çelik kazandan buhar fışkırmasıdır) ile her türlü radyoaktif malzemeyi santralın içinde tutmak arasında bir denge oluşturmak zorunda kaldı. Ancak “Reaktör çekirdeğini soğutmak için ısıyı dışarı vermenin tek yolu üretilen buharın dışarı salıverilmesidir. Ancak bu buhar radyoaktif olabilir.” Carnegie Bilim Enstitüsü Başkanı Richard Meserve, filtrelerin radyoaktif malzemelerin bir kısmını tutabileceği kanısında: “Hasarlı yakıt çubuklarının soğutulması işlemine devam etmek için aşırı enerjiden kurtulmanın tek yolu buharın dışarı salınmasıdır.” Eğer soğutmaya devam edilmez ise, tam bir erime meydana gelir ve uranyum topakları, kaplama mal SORUNUN KAYNAĞI: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndan yapılan açıklamalara göre, depremin hemen ardından Fukuşima Daiçi santralının 4 reaktörü de durduruldu. Ancak bir nükleer reaktör normal koşullarda durdurulmuş olsa dahi, zincirleme reaksiyonun yarattığı yüksek ısıyı çekebilmek için soğutma sistemlerinin çalışması gerekir. Deprem ve tsunaminin yarattığı yıkıma bağlı olarak elektriğin kesilmesi soğutma sistemlerinin durmasına yol açtı. Yedek dizel jeneratörleri de kısa süre içinde çalışamaz hale geldi. Sonuçta reaktörler soğutulamadığı için aşırı ısınma tehlike yaratmaya başladı. Normal koşullarda yakıt çubuklarının yarattığı yüksek sıcaklık suyu kaynatır ve bunu sürekli olarak buhara dönüştürür. Oysa soğutma sisteminde bir arıza olduğu zaman çubuklar soğuk su ile soğutulamaz ve ısınma devam eder. Çubuklar 1200 derece santigrat dereceye ulaşır ulaşmaz, çubukların üzerini kaplayan zirkonyum buhar ile etkileşime girer ve hidrojeni su
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle