Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) HOCA TAHS N EFEND VE ASTROF Z ĞE G R Ş Blogların varlığı bireylerin sesini duyurması açısından faydalı mı; yoksa fikir sahiplerinin dijital ortamda kutuplaşmasına neden olduğu için zararlı mı? “Tabiatın, insanın birinci mektebi olduğunu kim inkâr eder?” Astrofizikle ilgili konular ve yöntemler üzerine ülkemizde ilk kez yayın yapan kişi, Fransa’da matematik ve temel bilimler eğitimi almış olan, kapatılmış Darülfünun müdürü Hoca Tahsin Efendi’dir. O ayrıca, ülkemizde basılmış ilk gökyüzü haritası olan Mir’at alSema (Gökyüzünün Aynası)’yı hazırlayan kimsedir. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Blogosfer: KonuşDialog Kur! Blog dünyası blogosferi yakından takip eden ve istatistiklerini çıkaran Technorati sitesinin 2010 yılı Blogosfer Raporu’na göre tüm dünyada blog yazanların neredeyse yarısı (%49) ABD’li. Bunu %29 ile AB ülke vatandaşları izliyor. Önemli eğilimlerden birisi kadınların ve özellikle çocuk sahibi annelerin blog dünyasında giderek artan bir nüfusu oluşturuyor olmaları ise diğeri de sosyal iletişim ağları, mikro blog ve blog arasındaki sınırların da giderek netliğini kaybetmesi. Önemli sosyal ağ siteleri ile bloglar ya da mikro bloglar arasındaki entegrasyon sayesinde bloglar sosyal ağlardan da kolayca erişilebilmekte. Öyle ki bu üçlünün oluşturduğu “sosyal medya” olgusu giderek tüm interneti tanımlamak için kullanılır hale geldi. Internetin ilk popüler olduğu zamanlarda benzer bir şey web için de geçerliydi. Web o denli popüler olmuştu ki internet ile web aynı şeyi ifade edermişcesine kullanılmıştı. Bugün artık internetin webin ötesinde bir şey olduğu iyi kötü idrak edildi edilmesine ancak bu kez de internet eşittir sosyal medya denklemi “dijital cehalet” başlığının altını dolduran temalardan oldu. Blog dünyası mikro bloglaşma ve sosyal ağlar ile entegrasyon kurarak ikinci bir popülerlik dalgasını yaşarken, bloglarla birlikte yaşamımıza giren şu ikilem de yeni bir aşamaya gelmekte: Blogların varlığı bireylerin sesini duyurması açısından faydalı mı; yoksa fikir sahiplerinin dijital ortamda kutuplaşmasına neden olduğu için zararlı mı? Yakın zamana dek sesini duyurma imkânı olmayan pek çok birey internet altyapısı üzerinden sunulan ve web sitelerinin basitleştirilmiş ve bedavalaştırılmış hali olan bloglar sayesinde seslerini tüm dünyaya duyurur hale geldi. Gerçekten de düne dek varlığından haberdar dahi olmadığımız pek çok sorunu, ya da ana hatlarıyla bildiğimiz sorunların pek çok detayını bloglar sayesinde öğrendik. Bu açıdan değerlendirildiğinde blogların varlığı olumlu bir amaca hizmet ediyor şeklinde yorumlanmakta. Öte yandan konuşmak isteyen herkesin konuşma imkânını elde etmesi bir aşamadan sonra kutuplaşmaları da beraberinde getirdi. Böylece gettolaşmış blog siteleri ortaya çıktı. Öyle ki bu sanal gettolarda sadece belli bir düşüncede olan okur ya da yazarlar yer almakta ancak farklı görüşte olanların seslerini duyurması “nefret söylemi” ile engellenmektedir. Bu engellemelerle karşılaşanlar da çoğunlukla benzer şekilde kendi sanal gettolarını kurmakta ve herkes kendi mahallesinde bağırıp çağırmaktadır. Monologların bir fayda üretmesi için dialoga dönüşmesi gerektiği ortada. Başlangıçta sorun sesini duyuramamak idi ve bloglar sayesinde bu aşama nispeten başarı ile sonuçlandı. Bugün en azından temel dijital okuryazarlığa (bilgisayar, internet) sahip herkes bloglar aracılığıyla sesini duyurabilmektedir. İkinci aşamada ise bu seslerin kakafoniden ziyade ahenkli bir müziğe dönüşmesi süreci yaşanacaktır. Bu süreç monologların dialoga dönmesi, nefret söyleminin azalması, ötekinin de konuşma hakkına saygı duymanın idrak edilmesiyle başarıya ulaşacaktır. Bu açıdan bakıldığında blogosferin bireyler ve toplumlar arasında önemli bir eksiklik olan iletişim kurmayı sağlamada önemli bir katalizör olduğunu, bu sürecin çeşitli aşamalardan geçerek ulaşılabilecek karmaşık bir yapıya sahip olduğunu tespit etmek gerekir. Blogosferin ilk on yılında birinci aşama başarıyla geçildi. Gelecek on yıl içinde de ikinci aşamanın gerçekleşmesi kolay olmasa da imkânsız değil. S küremizin milyon misli büyüklüon dönem Osmanlı bilim ğünde güneşler ile dolu bu geniş sainsanı, eğitimci ve entelekhalara nispetle zavallı dünyamız tüellerinden Hoca Tahsin derya kumlarının bir küçük tanesi Efendi (18131881), yeni açılagibi kaldığında, insan ismiyle anıcak ikinci Darülfünun’da eğitim lan mahluk, bu sonsuz alemler görevi alması için Fransa’ya mateiçinde ne kadar yer tutar? O ebedi matik ve temel bilimler eğitimi alzamana kıyasla, insan ömrü değil, mak üzere gönderilmişti. EğitimiAdem devri bile ne derece küçük ni tamamladıktan sonra stanbul’a kalır!” dönen Hoca Tahsin Efendi, 1869 “Astronomi, alemin bu uzak Kasım’ında, henüz kuruluş aşamamenzillerine ulaştığında, artık disında olan Darülfünun’a müdür li, bir çocuğun yetersiz diline dönüp Hoca Tahsin Efendi olarak atanmıştı. rehberlik hizmetinden aciz duruma Darülfünun’un açılmasından düşer.” sonra halka yönelik bilimsel konuşmalar ve deney“ şte delilsiz, kimsesiz kaldığımız sonsuz fezada, ler yapan ve halkın bilimsel düşünceyle tanışmasını kimya ismiyle anılan, ‘cisimlerin analizi ve sentezi bisağlamaya çalışan Hoca Tahsin Efendi, yaklaşık bir limi’, Hızır (aleyhisselam) benzeri imdadımıza yetiyıl sonra, dine uygun olmayan düşünceler savundu şip, ulaşmak istediğimiz yere aracı oluyor. Çeşitli tecğu gerekçesiyle görevinden uzaklaştırılmış ve Darül rübelerden anlaşıldığı gibi, cisimlerin ve gezegenimizin fünun da kapatılmıştır. kendisini oluşturan unsurları ve esaslarıyla, birleşik Hoca Tahsin Efendi’nin, eğitim, tarım, psikolo bir gerçek oldukları hayli zamandan beri kabul edilji ve astronomi üzerine kitapları vardır. Mir’at al Se mektedir. Son zaman bilginlerinden Bunsen ve benma ismini verdiği gökyüzü haritası, ülkemizde hazır zeri meşhur kimyacılar, bu davayı ispat etmişler ve lanmış ilk gökyüzü haritasıdır. Ayrıca önemli eser özellikle de daha sonra icat edilen “muhallili ziya” lerinden biri olan ve ölümünden sonra 1892/1893 (ışığı analiz eden, “tayfbin”, spektroskop) aletiyle, (hicri 1310) tarihinde yayımlanan Tarihi Tekvin ya kimyasal bileşimlerini tayin edip ortaya koymuşlarhud Hilkat (oluşumların tarihi veya yaratılış) adlı ki dır.” tabında da, mekanik, kimya, astrofizik, astronomi, jeo“Demek olur ki, kimya bilimi bizi, Güneş’in oluloji, meteoroloji, botanik, zooloji, filoloji ve tarih ko şumundan önceki devri de aşmamızı sağlayarak evnularında ve bu konulara ilişkin araştırma yöntem renin tarihinin o kadar eski zamanlarına yetiştirir ki, leri hakkında bilimsel nitelikte açıklamalar yap o zamanlarda bu gökyüzünün pek çok yerlerinde, gümaktadır. neşler mevcut yapılarıyla henüz ortada yokturlar.” CBT 1253/ 12 25 Mart 2011 Hoca Tahsin Efendi, bu kitabında henüz o tarihte (kitabın yazılış tarihi büyük olasılıkla 1880 yılıdır) Osmanlılarda bir bilimsel disiplin olarak bulunmayan astrofizik konusunda (bugünkü dilimizle) şunları yazmaktadır: “Oluşumların tarihinde Güneş’in devirlerini saptamak ve miktarını havsalamıza sığdırmak konusunda muhtaç olduğumuz eserleri, milyon değil, milyarlarca seneler ile takdir etme imkânı vardır. Şurası kesindir ki, bize gelinceye kadar sonsuz zamanlar geçmiştir.” “Lakin Güneş âlemi en eskisi midir? Onun doğuş gününü aşarak, belirtilen oluşum kademelerinden bir kademe daha yukarı çıkmaya bir çaremiz yok mudur?” “Genel olarak yıldızların durumundan bahseden yeni astronomi bizi bilgilendirir ki, sonsuz gökyüzünde Güneş, bir nokta gibi kalıp, galaksimiz, milyonlar ile sayılan dünyalardan birisidir. Galaksimizin geniş alanının haricinde bugüne kadar 4500 büyük galaksiler sayılmıştır. Nice milyon güneşler ve her güneşin etrafında Arz gibi ve ondan daha büyük seyyareler (gezegenler) devrederler.” “Kimi henüz doğmuş, kimi tam yaşında, kimi ihtiyarlamış, kimi ölmüştür. Ne kudret, ne saadet! Yer ASTROF Z K ÜZER NE NELER YAZDI? “Acaba bu âlemin de ötesine varabilmek, imkan sınırları dahilinde midir?...Doğa bilimlerinin mekanik şubesinin, kimyaya da önceliği vardır. Genel kütlesel çekim kuvvetinin etkisini, kimyasal etkilerden önce ele almaya kendimizi zorunlu görürüz. Acaba mekanik biliminin geçerliliği, zaman ve mekan bakımından sonsuz mudur? Maddenin ve kuvvetlerin bir başlangıçları yok mudur?...Burada bilim ve fen durmaya mecbur olur. Çıkarım yolları kapanır. Önümüze kaldırılması imkansız birtakım setler dikilir.” “Acaba bu kapalı kapının anahtarı, matematik bilimlerinden, yüksek cebir mi, yoksa sonsuz küçükler hesabından bahseden diferansiyel ve integral hesap bilimleri midir?” Hoca Tahsin Efendi, bu söyledikleriyle bilim tarihimizde astrofizik konusunda ilk kez yayın yapmış bilim insanı olmaktadır. Yararlanılan kaynaklar: “Unutulmuş bir Osmanlı düşünürü Hoca Tahsin Efendi’nin Tarihi Tekvin yahud Hilkat adlı eseri ve Haeckelci evrimciliğin Türkiye’ye girişi”, Remzi DemirBilal Yurtoğlu; Nüsha, Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, Yıl 1, Sayı 2, Yaz 2001, S.166196., Ankara. “Hoca Tahsin Efendi”, Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi; (Ed: Ekmeleddin hsanoğlu), Cilt 2, IRCICA, stanbul 1997, s.622623.