26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) Gezegenimizi kurtarmanın üç şartı Gezegenimizdeki canlı hayatını korumanın yolu çok basit ve açıktır. Fakat asıl önemli olan onu koruma toplumsal bilincinin ve iradesinin güçlü bir biçimde ortaya çıkmasıdır. Osman Bahadır [email protected] Odaklanılması gereken sorun internetin ya da sanal dünyanın kontrol altına alınması değildir. Daha ziyade sorunun temelinde dünya kültürünün “açık toplum” olgusunu idrak etmesiyle ilgilidir. Mısır Deneyimi ve Açık Toplum İnsan hiçbir şeyin televizyondan göründüğü gibi olmadığı realitesini en kolay bir futbol maçını stadyumdan seyrettiğinde anlıyor. Tunus’ta başlayan halk isyanı geçtiğimiz haftalarda Mısır’a sıçradı ve iki hafta boyunca yoğun bir şekilde yaşandı. Daha önce birinci Körfez Krizi ile deneyimlediğimiz “yerinden canlı” izleme imkânını bu kez ElCezire TV sağladı. Neredeyse 24 saat Tahrir Meydanı’ndan canlı yayın yapıldı. Mısır’da olayların başlamasıyla birlikte internet ve cep telefonu ağları da devlet marifetiyle ülke genelinde kapatıldı. Özellikle internet erişiminin kapatılması sadece organize olan insanların birbiri ile iletişimini koparmadı, aynı zamanda Mısır’da neler olduğunu sosyal medya siteleri aracılığıyla tüm dünyaya ulaştırma imkânı da kısıtlanmış oldu. Tüm dünyada Mısır’ı yakından takip edenler derhal karşı atağa geçti. Uluslararası veri hat numaraları tahsis edildi. Facebook ve Twitter’dan veri akışının devam etmesi için mücadele edildi. Tıpkı web 1.0’ın tek yönlü dünyasıyla web 2.0’ın etkileşimli dünyası arasındaki fark gibi, devletlerin ve hükümetlerin de internete ve sanal dünyaya karşı bakışında da farklılıklar olduğunu tespit etmek zor değil. Henüz birinci kademede olan karşıt görüş, örneği yukarıda olduğu üzere, internete erişimi toptan kapatarak sorunu çözebileceğine inanıyor. Bu tutum belki önemli ölçüde başarılı oluyor ama yine de (giderek) yüzde yüz sonuç verdiğini söylemek mümkün değil. Örneğin bilgi Mısır topraklarından dışarıya sızmasını bildi. İkinci kademedeki bakış açısında ise karşıt görüş, interneti kendi söylemi için de bulunmaz bir araç olarak görmeyi keşfetmiştir. Örneğin Facebook ya da Twitter’daki isyancıları tespit et, kimliklerini belirle, sonra da bu kişileri tutukla! Mısır’da bunların da yapıldığı raporlanmış durumda. Yeniliklere karşı ayak direten yönetimlerin, “tedbir almak” söz konusu olduğundan ışık hızında ilerlemekten geri kalmadığının bir başka güzel örneği! Bu tür yaklaşımlar sadece Mısır gibi gelişmekte olan ülkelerle sınırlı değil. Örneklerini dünyanın her yerinde tespit etmek mümkün. Yakın zamana dek internet denildiğinde en popüler konulardan birisi konuşma özgürlüğü idi, ancak son birkaç yıldır “internet nasıl kontrol altına alınabilir” konusu daha ilgi çeker hale gelmekte. Bu sadece devletler ya da hükümetler düzeyinde stratejik bağlamda irdelenmiyor. Doğal olarak bilinçli bir ebeveyn için de geçerli bir konu. Onlar için de sorun çocuklarını zararlı içerikten ne şekilde koruyabilecekleri mesela. Tabii sorunu yanlış tanımlarsak çözümü de Nasreddin Hoca’nın kaybettiği anahtarını daha aydınlık diye sokakta araması gibi, farklı yerlerde arayacağız ve hatalı sonuçlar üreteceğiz. Odaklanılması gereken sorun internetin ya da sanal dünyanın kontrol altına alınması değildir. Daha ziyade sorunun temelinde dünya kültürünün “açık toplum” olgusunu idrak etmesiyle ilgilidir. Eğer dünya açık bir toplum olabilirse dijital kültürün de beraberinde getirdiği bu tortular birer sorun olmaktan çıkacaktır. Toplumsal sorunlar, mühendislik çözümlerle giderilebilir olsaydı sanırım sosyal bilimlere de gerek kalmazdı. Internetin, hazır olsun olmasın, her topluma nüfuz etmesi, toplumun acı tatlı onu deneyimlererek tecrübe kazanması, belki de açık topluma ulaşma metodunun ta kendisidir! D de, her çiftin en çok iki çocuk yapaünyadaki canlı habilmesi kuralını getirmektir. Her çift en yatının varlık kofazla iki çocuk sahibi olduğunda, dünşullarının giderek ya nüfusu artışını durduracak ve sonortadan kalkmakta oldura da giderek küçük bir oranda azalmaya ğunu gösteren birçok kanıt başlayacaktır. var. Fakat bugünkü duSilah üretimine ve lüks eşya üretirumlarından çok memnun mine derhal son verilmelidir. Bu alanolan uluslararası egemen Doğal yaşam ortamının yok olması yüzün lardaki üretimlere ayrılan kaynaklar, den, hayatta kalabilmek için 9 gün boyungüçler, iklim değişikliği, ca hiç durmadan 687 km. yüzen kutup ayı eğitim, sağlık, yoksulluğu azaltma ve türlerin hızla yok oluşu, sının büyük mücadelesi, gezegenimizin çevre iyileştirme çalışmalarına ek fon hava, su ve toprak kirliliği karşı karşıya kaldığı tehlikeler konusunda olarak aktarılmalıdır. Bugün bu üç sorunlarının çözümü için çok şiddetli bir uyarı değil midir? şart yerine getirilmediği takdirde, yahiçbir gerçek adım atmamaktadırlar. Bu güçler, ken rın yapılması gerekecek olan şey, yine bu üç şartın di iktidar mevkilerinden ve bugünkü ve çok yakın gerçekleştirilmesi olacaktır. Ancak o zaman bu üç gelecekteki çıkarlarından başka hiçbir şeyle ilgi şartın yerine getirilmesinin kurtarıcı olabileceği lenmedikleri gibi dünyamızın geleceğiyle ilgile kuşkuludur. Bu üç şart uygulandığında, dünyamıznenleri de engellemektedirler. daki sorunların çözümü elbette tamamlanmış olGezegenimizi kurtarmanın üç şartı vardır; mayacak, fakat insanlık diğer sorunlarını çözebileHâlâ yüksekliği övünme konusu ve planlama he cek kadar zaman kazanmak için, yaşanabilir bir dündefi yapılan büyüme ekonomisine derhal son veril yayı yeniden elde etmiş olacaktır. melidir. Hava, su ve toprak kirliliğini tehlikeli boGezegenimizi kurtarmanın bu üç şartını yerine yutlara ulaştırmadan büyümenin artık sonuna ge getirebilmek, bu yöndeki bilincin ve iradenin toplinmiştir. Ancak, dünyadaki nüfus artışı durdurul lumsal düzeye çıkmasına bağlıdır. Bunun yolu da dünmadan, büyüme ekonomisine son verilemez. Çün ya ölçüsünde bilimsel düşünceyi ve demokrasiyi eşkü aksi takdirde açlık, yoksulluk, hastalıklar ve ce zamanlı ve eşönemde olarak yükseltmekten ve yayhalet bugünkünden daha da yüksek düzeylere çıkar. gınlaştırmaktan geçmektedir. Bu nedenle yapılması gereken şey, dünya ölçeğin Prof. Dr. Cemal Birön’un ardından Prof.Dr. Gündüz Ökten, İTÜ Maden Fakültesi, Maden Mühendisliği Bölümü C CBT 1247/ 12 11 Şubat 2011 emal Birön, 1919 yılında İstanbul – Beşiktaş’ta doğmuş. Subay bir baba ile ev hanımı annenin üç çocuğundan ortancası. Babasının görevleri nedeniyle ilk, ortaeğitimini, Bilecik, Bursa ve Eskişehir’de yapmış. İzmir Erkek Lisesi’ni 1937 yılında bitirmiş. Maden Tetkik Arama Enstitüsü tarafından açılan “Yurtdışı Üniversite Eğitim Sınavı”nı kazanarak “maden mühendisliği” eğitimi yapmak üzere Fransa’ya gönderilmiş. 2. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine aynı kapsamda Avrupa’nın çeşitli ülkelerine gönderilen burslu öğrencilerle birlikte Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmeleri uygun görülmüş. İngilizce dil eğitiminin ardından girdiği Montana Üniversitesi’ni üç yılda bitirerek “maden mühendisi” diplomasını almış. Lisansüstü öğrenimini ise Utah Üniversitesi’nde tamamlamış. Üniversite anılarından bahsederken, arkadaşları Kıraç Eray, Sulhi Yungül ve Suphi Yavaşça ile birlikte sınıfın en başarılı öğrencileri olduklarından gururla bahsederdi. 1944’de Türkiye’ye dönmüş. Aynı yıl ABD’de gördüğü eğitim ve lisansüstü tezi sırasında yaptığı araştırmalar dikkate alınarak Zonguldak’taki Ereğli Kömür İşletmeleri’ne (EKİ) tayin edilmiş. Çaydamar Ocağı’nda ocak mühendisi olarak başladığı görevini 1964 yılına kadar Başmühendis, Bölge Müdür Yardımcısı gibi görevleri sürdürdü. Bu dönemde, hayatına yön verecek iki önemli olay var. İlki, İngiltere Durham Üniversitesi’nde 1953 – 1955 yılları arasında yaptığı araştırmalar sonucu “doktora” derecesini alması. İkincisi Zonguldak’ta “denizaltı madenciliği” konusundaki araştırmalarına dayanarak hazırladığı tez ile 1962 yılında “doçent” olması. EKİ’deki yoğun ve büyük sorumluluk ge rektiren görevini sürdürürken bilimsel çalışmalara zaman ayırabilmesi, bunu akademik dereceler alacak boyutta tutabilmesi onun önemli özelliklerinden birisini ortaya koyuyor. Engel tanımadan, yılmadan çalışma ve başarma arzusu. EKİ’deki görevinden 1964 yılında istifa etmiş ve İTÜ Maden Fakültesi’ndeki yeni görevine başlamış. O tarihe kadar diğer kürsü başkanları tarafından vekâleten yönetilen Maden İşletmesi ve Makineleri Kürsüsü Başkanlığı’na atanmış. Kürsüdeki tek öğretim üyesi olması nedeniyle, eğitim öğretim ve yönetim konularında tüm sorumluluğu üzerine almış ve geçmiş yıllardaki kayıpları telafi edebilmek için büyük çaba harcamış. 1971 yılında profesörlüğe yükseltilmiş. İTÜ ve diğer üniversitelerde bugünkü kadrolarının oluşmasında Hoca’nın katkısı çok büyük. Cemal Birön’ün diğer önemli bir yönü, her zaman yeniliklere açık olması, çevresindekilerin düşüncelerine ve kolektif çalışmaya önem vermesi. Hazırladığı Türkçe ve İngilizce kitaplar, yüzden fazla bilimsel makale – bildiri, çok sayıda endüstriyel – bilimsel proje de bunu gösteriyor. Uygulamada ve akademik yaşamda oluşturduğu geniş bilgi birikimini hiçbir karşılık beklemeden herkesle paylaşması onun güzelliklerinden bir diğeri. Altmış yıllık, mutluluklarla dolu bir evlilik döneminden sonra eşini 2007 yılında kaybetmesi onun için bir yıkım oldu, yaşam enerjisinin azaldığı açıkça belli oluyordu. Hoca, son kez Haziran 2010’da fakülteyi ziyareti sırasında bölüm üyeleriyle bir araya gelmişti. Bu ziyaretten sonraki günlerde Zonguldak’ta yapılan 17. Kömür Kongresinde “Dünün Düşmanı Bugünün Dostu Metan” adlıbir bildiri sundu. Eylül 2011’de İstanbul’da düzenlenecek olan 22. Dünya Madencilik Kongresi’ne katılma planları yapıyordu. ABD’de çocuklarının yanında 06.01.2011 günü aramızdan ayrıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle