Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR AFRİKA’YI İLK TERK EDENLER ABORJİNLERİN ATALARI arıyor. Bu arayış sırasında uğurböceği hemolimfinin güçlü bir antibiyotik etkiye sahip olduğu ve böceği hastalık etkenlerinden koruduğu anlaşıldı. Fraunhofer Biyolojik Araştırmalar Proje grubundan Jochen Wiesner ve Andreas Vilcinskas, hemolimf içindeki başlıca antibakteriyel etki maddesini harmonin bileşimi olarak tespit etti. Bu madde laboratuvar deneylerinde verem mikrobu Mycobacterium tuberculosis ve sıtma paraziti Plasmodium falciparum’u öldürmüş. Burada sevindirici olan nokta halihazırdaki sıtma ilaçlarına karşı direnç kazanan parazitlerin de ölmüş olması. Nitekim sadece çok dirençli cinsellik evrelerinde bulunan bu parazitler, anofel sineğinin bağırsaklarında hayatta kalarak sokma sonucunda enfeksiyona neden olurlar. Harmonin bazlı bir ilaç geliştirilebilirse hem hastanın kanındaki cinsiyetsiz evredeki parazitler yok edilebilecek hem de cinsellik evrelerindeki parazitlerin öldürülmesiyle hastalığın sağlıklı insanlara bulaşması önlenebilecek. Ne var ki harmoninin yapay olarak üretilmesi henüz çok zahmetli. Üretimi otuz karmaşık kimyasal reaksiyonla gerçekleşmekte. Belli başlı bakterilerin genetik olarak yeniden programlanması sayesinde daha basit üretim yolları bulunabilir. Ayrıca laboratuvar deneylerinde antibakteriyel yoğunluktaki harmoninin insan ve belli başlı böceklerdeki hücre dizilimleri için zehirli olduğu görülmüş. Uğurböceğinin bu hücre zehrinden ne şekilden korunduğu henüz bilinmemekte (Biology Letters). maya göre bu tedavi yöntemi, Avrupa’da klinik deneylerde embriyonik hücrelerin Avustralya yerlilerin ataları, Afrika’yı, Avrupalıların ve Asyalıların atalarından en az 24 yıl daha önce terk etmiş (Science). Sonuç bir Aborjinin DNA parçasıyla elde edilmiş. Genlerin Asyalılar, Afrikalılar ve Avrupalılarınkiyle karşılaştırılması, ilk Aborjinlerin 62.000 ila 75.000 yıl önce Afrika’yı terk ettiklerini gösteriyor. Modern Asyalıların soyları ise 25.000 ila 38.000 yıl önce Asya’ya gelen atalarına uzanmakta. Avustralya yerlileri günümüz insanlığın en eski halklarından biridir. Arkeolojik buluntular Aborjinlerin, insanların Avrupa’ya adım atmalarından yaklaşık olarak 50.000 yıl öncesinde Avustralya’da yaşadıklarını kanıtlamakta. Bu nedenle Aborjinlerin genetik geçmişleri modern insan evriminin anlaşılması için çok önemlidir diyor bilimciler. Ancak Aborjinlerin atalarının Afrika’dan Avustralya’ya hangi yoldan geldikleri tartışmalıydı. Bugüne kadarki teoriye göre Doğu Asya, tek eski göç bölgesi olarak bilinmekte. Aborjinler daha sonra bu ilk Asyalılardan ayrılmışlardı. Ancak 79 Afrikalı, Avrupalı ve Asyalının kalıtım bilgilerinin karşılaştırılmasıyla, Aborjinlerin atalarının, Avrasyalıların ortak atalarından itibaren yollarını ayırdıkları ortaya çıkmış. Avrupalıların ve Asyalıların ayrılığı bundan sonra gerçekleşmiştir diyor bilimciler. Bu nedenle Avustralya yerlileri Afrika’yı en erken terk eden ender halklardan biri olarak kabul edilmekte. DNA veren saç tutamı, 20. yy’da Batı Avustralya’da yaşayan genç bir Aborjin’e ait. Bölgeyi inceleyen bir antropologa hediye edilen bir tutam saç, müzede yaklaşık yüz yıldır normal koşullarda saklanıyordu. Modern tekniklerle uzmanlar yine de hücre çekirdeğinin DNA’sını ve mitokondriyal DNA’yı ayırmayı başarmış. İncelenen bu saç tutamı, Aborjinlerin bilinmeyen bir bölge üzerinden Asya’ya göçtüklerini ve son olarak da Avustralya’ya geçmek için denizi aşan ilk modern insanlar olduklarını kanıtlıyor. kullanıldığı ilk deney. Embriyonik kök hücreleri, her türlü dokuya dönüşebilen ve hasta hücrelerin yerine geçebilen beden hücreleridir. Bilimciler, embriyonik kök hücreleriyle tedavisi bulunmayan hastalıkların iyileştirilebileceğine inanırken eleştirmenler bu tür çalışmaları, hücrelerin kazanılması sırasında, çok erken hücre yığını evresindeki insan embriyoları zarar gördüğü için etik bulmuyor. Behavioural Processes Journal dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, kuşlardaki yuva kurma yetisi zaman içinde öğrenilen bir beceri. Edinburgh, Glasgow ve St. Andrews Üniversiteleri bilim insanları, Botswana’da YUVA KURMA YETİSİ İÇGÜDÜSEL DEĞİLMİŞ Avrupa’da bir doktor ekibi, klinik deney çerçevesinde embriyonik kök hücre aşılamak için onay aldı. Londra’daki Moorfield Göz Kliniği doktorları tedavisi bulunmayan Morbus Stargardt hastalığına sahip on iki kişinin gözüne kök hücreleri aşılayacak. Amerikan Advanced Cell Technology (ACT) biyoteknoloji kuruluşundan yapılan açıkla GÖZ İÇİN İLK KÖK HÜCRE DENEYİ maskeli dokumacı kuşlar (Ploceus velatus) üzerindeki incelemeler sonucu, daha başarılı yuva kuran kuşların, diğer kuşlara kıyasla daha deneyimli olduklarını görmüş. Maskeli dokumacıkuşu yuva kurma konusunda son derece becerikli. Araştırmacılar öte yandan kuşlar tarafından yapılan farklı tipteki yuvalarda değişik tekniklerin kullanıldığını da fark etmişler. Bazı kuşlar yuvalarını sağdan sola doğru diğerleriyse soldan sağa doğru inşa ediyor. Kuşların yuva kurma yetisi içgüdüsel olsaydı, tüm kuşların yuvalarını her zaman aynı yönteme göre yapmaları gerekirdi. Oysa yuva kurmada daha deneyimli kuşlar, yuvalarını yaparken kullandıkları malzemeleri gagalarından daha ender düşürüyor. Araştırma ekibinden Patrick Walsh, ustalıklarla yapılan yuvaların, kuşların farklı yuva kurma deneyimlerine bağlı olduğunu düşünüyor. Uyurken gençleşebilseydik ne güzel olurdu değil mi? O zaman günün on iki saatini uyuyarak geçirir ve yaşlanma sürecini durdurabilirdik. Avusturyalı bilim insanları bizim için hayal olanın, bir hayvanda gerçek olduğunu saptadı. Kuzeybatı Çin’in bozkırlarında yaşayan bir c ü c e hamster türü, kış uykusuna yattığı zaman gençleşiyor. Gerçi bu normal uykuyla aynı değil, ama anlaşıldığı üzere hücreleri yenileyici etkisi bulunmakta. Hayvanlar dışarıda ne yiyecek ne eş ne de başka bir şey bulamadıkları zaman kış uykusuna yatıyor. Çin bozkırlarına kar düştüğü zaman cüce hamsterler için kış uykusu vakti gelmiş demektir. Yuvalarında kıvrılıp yatan hamsterler, solunumu ve metabolizmayı en düşük seviyeye indirerek bir tür komaya giriyor. Peki hücreler nasıl yaşlanır? Memelilerde kromozom uçları, telomer denilen DNA parçacıkları tarafından korunur. Bu koruyucu kapaklar yaşam süresince kısalmaya devam eder. Aynı şey Çin hamsterleri için de geçerli, hayvan ne kadar yaşlıysa, telomerleri de o kadar kısalır. Fakat hamsterler kış uykusuna yattıklarında kromozom uçlarındaki bu koruyucu kapaklar yenilenmekte, diyor Viyana Veteriner Tıbbı Üniversitesi’nden Christopher Turbill. Araştırmacı hamsterleri sık sık yapay kış uykusuna yatırınca, diğerlerine göre daha uzun telomerlere sahip olmuşlar. Anlaşıldığı üzere günlük “koma evreleri” sadece kış aylarında enerji tasarrufu sağlamakla kalmayıp, biyolojik yaşlanmanın fizyolojik süreçlerini de yavaşlatıyor, diyor Turbill, Biology Letters dergisinde. Bu da şu demek: En fazla iki yıllık ömrü olan hamsterler eğer kış uykusunda gençleşmeselerdi bir sonraki üreme evresini göremezlerdi bile. Ya da bu evreyi hastalıklı yaşlılar gibi geçirirlerdi. Çin hamsterleri kış uykusuna yatarak üreme için bir şans daha elde ediyorlar. Fakat kim bilir birkaç hafta daha uzun yaşamak için bu can sıkıcı kış uykusu da büyük bir bedeldir. Nilgün Özbaşaran Dede UYUYARAK GENÇ KALMAK HAYAL DEĞİL Araştırma GÜVERCİNLER DE SAĞLIKLI SÜT ÜRETİYOR Güvercinler kursaklarında, civcivleri güçlendiren bir tür süt üretiyorlar. Son bir araştırmaya göre güvercin sütü bilinen yağlar ve proteinler dışında bağışıklık sistemi ve antioksidanlar için çok sayıda madde içermekte. Kursak sütü bugüne kadar güvercinlerde, flamingolarda ve erkek imparator penguenlerinde saptandı diyor Avustralyalı araştırmacılar BMC Genomics dergisinde. Daha önceki araştırmalara göre anne ve baba güvercin, civcivlerin yumurtadan çıkmasına birkaç gün kala süt üretmeye başlıyor. Süt üretimi kursağın iç kısmında gerçekleşmekte. Süt civcivlerin gelişimi için gerekli diyor Avustralya Araştırma Akademisi’nden Maegen Gillespie. Araştırmacı ekibiyle birlikte dört süt veren güvercin ve dört süt ver CBT 1281/ 4 7 Ekim 2011 Asya uğurböceğinin (Harmonia axyridis) beden sıvısını (hemolimf) inceleyen Almanlar, içindeki bir maddenin sıtma paraziti ve diğer hastalık etkenleriyle savaştığını buldu. Hastalık, tüberküloz ve AIDS’le birlikte dünya genelinde en sık görülen ölümcül enfeksiyondur. Sıtmaya karşı henüz bir aşı bulunmuyor. En büyük sorunlardan biri, sıtma parazitlerinin, bir zaman etkili olan ilaçlara direnç kazanmış olmalarıdır. Tıp uzmanları bu yüzden harıl harıl yeni madde UĞURBÖCEĞİ SITMAYA KARŞI meyen güvercindeki genetik etkinliği, proteinleri ve dokuları karşılaştırınca, süt veren güvercinlerde hücre büyümesini, bağışıklık sistemini ve antioksidanları uyaran genlerin çok etkin olduğunu görmüş. LgA antikoru daha önce güvercin sütünde saptanmıştı. Diğer genetik incelemeler sonucunda da sütteki belli başlı yağların güvercinin karaciğerinde üretildiği ortaya çıkmış. Yeni keşfedilen maddelerin hem civcivleri hem de yetişkin kuşları koruduğunu düşünen biyologlar, bu mekanizmanın iki farklı hayvan grubundaki tek sistemin evrim için ilginç bir örnek olduğunu ve farklı bir şekilde üretilse de güvercin sütünün de memelilerdekine benzer bir işlevi bulunduğu söylüyor.