Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Giderek ivmelenen Evren: Hey, nereye böyle! Kurama göre, evrenin genişlemesini yavaşlayarak sürdürmesi gerekiyordu; ama gözlemler ve yeni hesaplar olayın hiç de öyle olmadığıın gösterdi: Evren, tam tersine, hızlanarak genişliyor! Bu saptama, Perlmuetter (USA), Brian Schmidt (Avustralya) ve Adam Reiss’e (ABD) 2011 Fizik Nobeli’ni kazandırdı.. Mehmet Emin Özel, Çağ Üniversitesi Uzay Gözlem ve Araştırma Merkezi, TarsusMersin Sevgili hocam, Hakkı Ögelman’ın anısına lerinin bir kısmını kaybederek ve merkezlerindeki yakıtı tüketerek, dünya büyüklüğünde ve yaklaşık güneş kütlesinde cisimlere dönüşmekteler. caktı, kütlenin belli bir limit miktarının olması durumunda, sonsuza dek bu (yavaşlayarak da olsa) sürecekti; veya, yine madde miktarına bağlı olarak, genişleme giderek duracak ve daha ileriki zamanlarda evren kendi üzerine çökecekti.. Çökmeyi de, yavaşlamayı da unutun: Tam tersine, genişlemesi giderek hızlanan bir Evren’de yaşadığımız ortaya çıktı! E CBT 1283/9 21 Ekim 2011 Bu yıldızların fazla sayıda örneği, bugün “gezegenimsi bulutsular” olarak Samanyolu’nu süsleyen göz alıcı görüntüler verirler. Ancak, bazen bu türden bir yıldız, bir çift yıldız sisteminin bir üyesi de olabilir. Bu durumda, yıldızlardan biri beyaz cüce evresine ulaşmışken, diğeri yıldız olarak yaşamını sürdürür. Bunun sonrasında, beyaz cüce yıldız diğer yıldızdan madde çalmaya ve kütlesini giderek arttırmaya başlar. Bu kütle Güneş kütlesinin %40’ından daha fazlaya çıktığında artık beyaz cüceyi oluşturan fiziksel yapı bu kadar kütleyi taşıyamaz olur ve bir “kocayeni” (süpernova) patlaması ile yeni bir gösteriye kaynaklık eder. Bu türden “beyaz cüce” kökenli ‘kocayeni’ler “Tip Ia süpernovalar” olarak bilinirler. Bu türden yıldızların çok iyi tanımlanmış kütleleri (1,4 güneş kütlesi) ve iyi ölçülen spektrumları (yaydıkları enerjinin farklı ışık renklerinde –enerjileri) dağılımı vardır. Bu nedenle, bu patlamada ortaya çıkacak ışık miktarı çok iyi bilinir. Teorik hesaplar ve Samanyolu’nda ve yakın gökadalarda yapılan gözlemler bu türden kocayeni’lerin özelliklerini iyi bilmemize olanak verir. Hubble Uzay Teleskopu’nun ve diğer çok büyük (810m çapında) yer konuşlu teleskopların katıldığı gelişmiş dedektör sistemleriyle yapılan gözlemler sonunda, 6 milyar ışık yılından daha uzaktaki gökadalarda gözlenen kocayeni’lerin, sistematik olarak, beklenen parlaklıklarından %25 mertebesinde daha sönük olduğu görüldü. Neden daha sönük? En akla yakın açıklama, bunların, Büyük Patlama kuramları ile hesaplanan (olması gereken) yerlerinden çok daha uzakta oldukları şeklindedir! Yani beklenenin tam terBeyaz cücelerin, merkezinde bulundukları Gezegenimsi Bulutsu’ların Samanyolu içi si bir durum söz konusu! örnekleri, Hubble Uzay Teleskopu ile elde edilen en güzel fotoğraflar arasındadır. Bu tür yıldızların çift yıldız sistemlerinde bir beyaz cüceye dönüşmeleri, parlaklığı iyi bi Beklenen şuydu: Evren’delinen bir kocayeni (süpernova) patlaması ile sonuçlanır. Bu tür olayların çok uzak gö ki madde, kütle çekimi nekadalarda saptanması ve ışık miktarlarını beklenenin %25 altına çıkmasının “hızlana deni ile, giderek Evren’in rak genişleyen Evren” olarak açıklama bulması 2011 Nobel Ödüllerinin sahipleri ile de genişlemesini yavaşlatabizleri tanıştırdı...(NASA) vren’in genişlediği olgusu, Einstein’in Evren’in tümünü ele alan genel görelilik alan denklemlerinde ortaya çıkmıştı, ancak Einstein bunu kabul etmeyerek, kütle çekiminin Evren’in çökmesini engellemesi için bir itici “Einstein sabiti, lamda” terimi eklemiş ve kararlı bir Evren yaratmayı seçmişti. Ancak, 1929’da Edwin Hubble Evren’in aslında denklemlerin gösterdiği üzere, kararlı olmayıp genişlediğini gösterince, “lamda” iddiası için Einstein “hayatımın en büyük gafı” diyerek duyduğu pişmanlığı dile getirecektir. Fakat, son Nobel olayının gösterdiği gibi, aslında yeni gözlemlerin gösterdiği “genişlemesi giderek hızlanan” (ivmelenen) Evren için bir “lamda” terimine, hem de kütle çekimini yenebilen güçlü bir terime gerek olduğu ortaya çıktı… yani Einstein’ın yanlışı bile büyük bir buluşun çaresi oldu!… lk olarak 1988’de başlayan Saul Perlmutter ve ekibinin “Supernovae for Cosmology” projesi ve 90’lı yıllarda Avustralya’da Brian Schmidt ve arkadaşlarınca kurulan “Supernova Search Team” ve yine ABD’de John Hopkins Univ.’de yerleşik SN Search Group (lideri Adam Reiss) yaptıklar gözlemler ve birbirini destekleyen sonuçlarla, “giderek ivmelenen Evren” fikrini ortaya atıp geliştirdiler. Fikrin temelinde, yıldızların evrimi kuramının iyi denetlenmiş sonuçları var: Güneş kütlesi civarındaki yıldızlar, ömürlerinin sonunda, kütle GEZEGEN MS BULUTLAR, BEYAZ CÜCELER Bu genişleme, ancak, Einstein’ın ‘en büyük hatam’ dediği “lamda” terimine yeni bir anlam ve değer vererek tanımlanabiliyor. Bu durumda ise, Newton devreye girerek, F=ma gereği, ivmelenmenin nedeni olan bir kuvvetin varlığına işaret ediyor; yani genişlemenin giderek hızlanmasını (ivmelenmesini) sağlayan bir kuvvete gerek vardır. Ne olduğu henüz tam anlaşılmayan bu genişletici kuvvetin kaynağı ise, “karanlık enerji” olarak isimlendiriliyor. “KARANLIKLAR ÇAĞI”NA GER DÖNÜŞ MÜ? İsveç Bilimler Akademisi tarafından Nobel’in açıklaması olarak yayınlanan bu şekilde, Evren’in 14 milyar yıl önce doğuşu sonrasında içerdiği olağan (baryonik) madde ve radyasyon ile karanlık madde ve karanlık enerjinin toplam içerik içinde, Büyük Patlama sonrasında nasıl değiştiği (alttaki grafik) ve karanlık enerjinin etkisinde, başlangıçtan yaklaşık 2 milyar yıl sonra, ilk genişlemenin durdurulduğu (genişleme ivmesi azalmaktadır), bundan 7 milyar sonra (bugünden 5 milyar yıl önce) giderek artan hızla genişlenin başladığı, genişleyen daireler olarak (üstte) temsil edilmektedir. Aslında, bugünkü Evren resmi, gerçekten bir dizi “karanlıklar” içermekte: Tüm Evren’deki maddeenerji’nin %73’ü “karanlık enerji” % 23’ü “karanlık madde” olarak kabul ediliyor ve geri kalan %4 ise, bildiğimiz, türden ‘baryonik madde’, ışık ve tüm elektromanyetik radyasyon, nötrinolar ve kozmik ışınlar ve bu türden görünmeyen (yine baryonik) maddedir. Gide gide geldiğimiz yerin yeni bir “karanlıklar çağı” olması gerçekten tam bir ironi olarak karşımızda durmaktadır. Bilimciler ‘karanlık madde’ ve ‘karanlık enerji’nin ne olduğu konusunda gece gündüz hesaplar, gözlemler ve deneylerle çabalıyorlar… ancak, henüz karanlıkların varlığını ortaya koyanları ödüllendirmek ötesinde bir ışık henüz görünmüyor… (Ancak, astronomlar arasında, “karanlık enerji” hatta “karanlık madde” öngörülerini şüphe ile karşılayan ve bu tür açıklamalara katılmayan, daha anlaşılır alternatif çözümler peşinde olan, oldukça geniş bir “muhalefet” cephesinin de olduğunu belirtelim…)