22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KT SAT PENCEREMDEN lk yerli uydudan resimler geliyor Türkiye'nin uzaya fırlattığı ilk milli yer gözlem uydusu RASAT'ın, dünyanın dört bir tarafından çektiği ilk görüntüler, TÜBİTAK'ın yer istasyonundan başarıyla indirilmeye başlandı. de yörüngede kararlı bir konumda, görüntü almaya hazır hale getirildi. Uydunun hassas yönelim kipine alınmasının ardından modül ve yer istasyonu testlerine geçildi. TÜB TAK UZAY'da, Türk mühendisler ve teknisyenler tarafından tasarlanan, üretilen ve test edilen BiLGE isimli uydu görev bilgisayarı, TREKS isimli XBant haberleşme sistemi ve GEZG N isimli gerçek zamanlı görüntü işleme modülleri ile birlikte, Ankara'daki yer istasyonunun da uydu ile haberleşme testleri yapıldı. Devreye alma aşamasında yapılan bu testlerle, TÜB TAK UZAY'da tasarlanıp üretilen alt sistemlerin uzayda başarıyla çalıştıkları kanıtlanmış oldu. Bu işlemleri takiben, dünyanın ve Türkiye'nin çeşitli noktalarından alınan test görüntüleri RASAT uydusundan Ankara'daki yer istasyonuna gönderilmeye başlandı. lk aşamada alınan görüntüler ile kameranın çeşitli ayarları yapılarak görüntülerin kalitesi artırıldı. Bir yedek güneş paneli haricinde, uydu üzerinde bulunan onlarca modülün planlandığı şekilde çalıştığı görüldü. Bazı cihazların testleri ise halen sürüyor. Önümüzdeki dönemde, alt sistemlerin testi, yazılımların güncellenmesi, kameranın kalibrasyonu ve özel manevra testleri gibi çalışmalarla devam edilecek. Arızalı güneş paneli yedekli olduğundan, uydunun çalışması üzerinde olumsuz bir etkisi bulunmuyor. 7,5 metre siyah beyaz, 15 metre çok bantlı (renkli) görüntüleme yeteneğine sahip, 93 kilogram ağırlığındaki RASAT, hiçbir kısıtlama olmaksızın dünyanın her yerinden görüntü alabiliyor. RASAT'tan elde edilecek uydu görüntülerinin, şehir bölge planlama, ormancılık, tarım, afet yönetimi ve benzeri amaçlarla da kullanılması planlanıyor. Oktay Yenal yenal9@gmail.com Türkiye’de toplam verginin milli gelire oranı Avrupa’ya göre düşük ve bunlar içinde dolaylı vergilerin oranı yüksek. T ÜB TAK yetkililerinin verdiği bilgiye göre, TÜB TAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü (TÜB TAK UZAY) tarafından DPT desteğiyle tasarlanıp üretilen Türkiye'nin ilk uzaktan algılama uydusu RASAT'ın uzaydan çektiği ilk görüntüler, 10 gündür Enstitünün ODTÜ yerleşkesinde kurulu binasındaki yer istasyonundan alınabiliyor. 17 Ağustos 2011'de Rusya'dan uzaya fırlatılan ve yörüngeye yerleştirilen RASAT, Dünya çevresindeki bir turunu yaklaşık 98 dakikada tamamlıyor. Fırlatmadan sonra, RASAT'ın devreye alma işlemleri başlatıldı. Uydu ile iletişim kurmak için Ankara'daki ana yer istasyonuna ek olarak, Norveç'in kuzeyindeki Andoya'daki geçici yer istasyonu kullanıldı. Geçici istasyon, RASAT ile iletişimi sıklaştırabilmek amacıyla kiralandı. Kutupsal yörüngeye sahip olan RASAT, Ankara'daki ana yer istasyonunun kapsama alanından günde 4 defa geçerken, kutup dairesine yakınlığından dolayı Andoya'daki istasyonun kapsama alanından günde 11 defa geçiyor. Andoya'daki yer istasyonunun kontrolü de Ankara'daki ekip tarafından internet üzerinden gerçekleştirildi. RASAT'ın fırlatma aracından ayrılmasından sonra başlayan devreye alma aşamasında, yer istasyonundan uyduya uçuş bilgisayarı yazılımları ile yönelim belirleme ve kontrol yazılımı yüklendi. Uydu, 15 gün için Orta Vadeli Program ve Gelir Dağılımı Haberiniz var mi? Geçen hafta Orta Vadeli Program ilan edildi. Haberiniz yoksa kabahat sizin değil. Herhalde hükümet ve özel sektör uluları da bu planı okumamıştır. Ben gazeteye yazı yazacağım için okudum. Tavsiye etmem. Dünya ekonomisinde neler olup bittiğini ya da yerli gelişmelerin nasıl iktisat kalıplarına sokulabileceğini oradan mı öğreneceksiniz? Kim bilir ne kadar emek gidiyor bu pembe tabloyu kompozisyon ödevi olarak yazmaya. Gelir dağılımının bütün dünyada kötüden daha kötüye gittiği defalarca söylendi. Bunun neden böyle olduğu konusunda Orta Vadeli Program’da bir şey yok. Bütün dünya ve bu arada Türkiye de gelir dağılımının bozulması hakkında konuşurken, Türkiye’nin Orta Vadeli Programı’nda bu konuda da söz edilmemesi affedilir şey değil. Hele zenginlerin israfını gördükçe. Geçen hafta tartışma daha çok, aynı zamanda açıklanan vergi önlemleri konusunda oldu. Son vergi artırımlarını kimi güncelleme diye sıfatladı, kimileri de enflasyon ve dış açık üzerindeki etkilerini tartıştı. (Kimbilir Bekri Mustafa aleminde neler denmiştir.) Bunlar gerçekden önemli konular. Fakat vergi sistemimizin gelir dağılımına etkileri hep gözden kaçıyor gibime geliyor. Her lüzum olduğunda dolaylı vergilere dayanıyoruz. Sanılanın aksine, Türkiye’de toplam verginin milli gelire oranı Avrupa’ya göre düşük ve bunlar içinde dolaylı vergilerin oranı yüksek. Yani vergi sistemimiz bana göre adil değil. Vergi önlemlerini yerinde bulanlar bu yolla dış açığın daralacağını üstelediler. Buna karşı tavır alanlar ise, bu vergilerin enflasyonu hızlandıracağını ve gelişme hızını düşüreceğini ileri sürdüler. Bence enflasyon bir toplam talep konusu. Kamu zamlarının birikmesinin bir etkisi olabilir, ama burada da enerjiye yapılan zamlar daha önemli. Başbakan büyük ölçüde haklı. Unutmamak lazım ki bu hükümet, enflasyonu yılda yüzde 40 50’lerden tek haneye indiren hükümettir. Tütün ve alkol mamüllerine vergi her toplumda (sumptious taxes) derece derece haklı görülen vergilerdir. Ancak Başbakan aynı cümle içinde “Porche kullanmasın Ford kullansın” derse, bunun korumacılık anlamına geleceğini, bunun birçok yönden tehlikeli olduğunu bilmesi lazım. Gelir dağılımını kısa sürede düzeltmenin, bu gidişi tersine döndürmenin iki yolu var: Biri zorla zenginden alıp yoksula vermek, diğeri zenginlere düşen vergileri arttırıp bunları kamu hizmetleri olarak ya da doğrudan yoksullara dağıtmak. Birinciye örnek, Marxist rejimler bir yana bırakılsa bile, kapitalist rejimlerde başvurulan toprak reformu. İkincisi ise vergi kurumunu kullanarak vergide müterakkilik’i arttırmak. Vergi müterakkiliği demek, kişilerin ortagelirleri arttıkça bunların daha yüksek oranda vergilendirilmesi. Oysa dolaylı vergilerde mal üzerine vergi koyulduğu için, o malı satın alan zengin de olsa, yoksul da olsa aynı vergiyi ödüyor. (Örneğin KDV). Dünyada beyinler o derece yıkanmış ki, Amerika’da vergi arttırılmaması artık Cumhuriyetçilerin bayrağı. Literatürde tek oran vergi teklifleri bile var. Oysa bana öyle geliyor ki dünya vahşi kapitalizmin sona ermesine ve sosyal demokrasilerin kurulmasına hazırlanmalı. Bunun için de devlete, onun da gelire ihtiyacı olacak. Yoksa kendimizi aldatmamız sürecek mi? Sonuçları ne olacak? Türk vergi sistemini kuran Prof. Fritz Neumark’ın sözleri kulaklarımda çınlıyor. 1970’li yıllarda bir konferans için geldigi Wshington’da bana demişti ki: “Oktay, biz iktisatçılar müterakkilik konusunda kendimizi mi aldatmışız? Şirketler öyle bir avukat ordusu kullanıyorlar ki, vergi kâğıt üzerinde müterakki görünse bile, gerçekte verilen vergi asgari orana iniyor.” D Ü NY A G Ö S T E R G E L E R İ Ülkeler ve cinayet oranları Ülkelerdeki suç istatistikleri karşılaştırılması her zaman doğru sonuç vermeyebilir: Bunun nedeni, bazı ülkelerde rakamların tam gerçeği yansıtmamasıdır. Suç istatistiklerinin içinde gerçeğe en yakın olanı cinayetlerdir, çünkü bu tür olaylar çoğunlukla polise bildirilir. Cinayetlerle ilgili dünya çapında ilk çalışma (http://www.unodc.org/unodc/en/dataandanalysis/statistics/crime/globalstudyonhomicide2011.html) Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Yasa Dışı Eylemler bürosu tarafından yapıldı. Çalışmaya göre 2010 yılındaki 468.000 kasti adam öldürme vakasının çoğunluğu, Afrika kıtasında (%36) ve Amerika kıtalarında CBT 1283/ 7 21 Ekim 2011 (%31) meydana geldi. Bu bölgelerde her 100.000 kişiye düşen cinayet vakası 1516'dır. Oysa dünyada bu oran her 100.000 kişiye 6.9'dur. Dünyanın pek çok yerinde adam öldürme olayları 1995 yılından bu yana azalma gösteriyor; ancak son yıllarda Orta Amerika ve Karayipler'de artıyor. (Bu arada Afrika için güvenilir verilerin söz konusu olmadığını belirtmekte yarar var.) Söz konusu çalışma iki önemli gelişmeyi daha su yüzüne çıkartıyor. Birincisi, kalkınma ve suç arasında doğru orantılı bir ilişki olmasıdır . Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın insan gelişimi endeksinin en alt sıralarında yer alan ülkelerde, adam öldürme oranlarının daha yüksek olduğu görülüyor. Bunun tam tersi de geçerli. Fakat istisnalar ikinci bir trende daha işaret ediyor. Örgütlü suçlar, uyuşturucu kaçakçılığı, şiddet eğilimli çete kültürü ve ateşli silah bulundurma alışkanlığı da cinayet sayısındaki artışa zemin hazırlıyor. Her 100.000 kişiye 82 cinayetin düştüğü Honduras ile 100.000 kişiye 66 cinayetin düştüğü El Salvador buna en iyi örnek. Bu iki ülke dünyanın birinci ve ikinci en yüksek adam öldürme olaylarının geçtiği yerlerdir. Kaygı uyandıran bir diğer gelişme de, ekonomik performansın aniden düşüşe geçtiği ülkelerde, cinayetlerin kısa bir gecikme ile artış göstermesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle