02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dershane mi İstersiniz, Öğretim mi? “Anne, ben okula gitmek istemiyorum, dershaneye gitmek istiyorum.” Bir dostumun küçük kızı annesine böyle söylüyordu. Dershane ile okul arasında yapılacak bir seçimde dershane ağır basıyordu. İlkesiz yaşamını lotaryacılığa çevirmiş bir toplumda çocuğun seçimi doğruydu. Toplum iyi bir öğretim görmeden diploma almak için pratik bir yol keşfetmişti. T ürkiye eşi olmayan gelişmelerle, eşi olmayan yozlaşmaları birlikte yaşayan belki de tek ülke. Birinci Dünya Savaşı sonunda savaşa devam ederek özgürlüğünü koruyan ve sömürge olmayan tek ülke. Çağdaş bilim, sanat ve düşünceye, yeni kurumlar yaratarak katılan tek laik İslam ülkesi. Arkasında koca bir imparatorluk ve daha eski fetihler tarihi olan ve evrensel tarihi gelişmesini 11. yüzyıldan bu yana sürdüren tek ülke. Böyle bir ülke herhangi bir alanda yozlaşırsa bunun bu tarihi geçmişin büyüklüğü ile orantılı olması şaşılacak bir şey değil. Dershane sistemi ülkedeki yetersiz öğretimin çöktüğünü gösteren dev bir yozlaşmadır. Her mahallede bir üniversite açarsanız, her kentte de bir bilimler akademisi açmamak için bir neden olmaz. Bu kurumlaşmayı her okula bir dershane açarak tamamlarsak, tarihimizin büyüklüğüne uygun, dünyanın en olağanüstü yoz sistemini kurmuş oluruz. Sadece birinci derecede denklem çözebilen matematikçiler yetiştiren bir öğretime ne ad verirsiniz? Türkiye sayıya teslim oldu. Altın yerine kalaylı bakır kullanarak göz boyamayı bir yönteme dönüştürdük. Ne var ki kapitalist dünyanın egemenlik yöntemi cehalete dayalı değildir. Dünyada eşi olmayan eğitim anomalisi, ancak bağımsız fakat cahil bir ülkenin başına gelebilirdi. Annesinden kendisini okul yerine dershaneye göndermesini isteyen çocuk, çağdaş eğitimi dışlamış, daha doğrusu ikinci plana atmış bir kısır dünya görüşünün yarattığı bir antikurumlaşmanın ürünüdür. •KÜLTÜR• DOĞAN KUBAN CBT 1282/2 14 Ekim 2011 Dershaneleri dolduran, ellerinde koca koca test kitapları ile dolaşan kız erkek öğrenciler için bilgi, iki boş karenin bir tanesini çarpı işareti ile doldurmaktan ibarettir: Örneğin “Timur 15. yüzyılda mı yaşadı? Biri artı, biri eksi iki karecik. İstanbul Asya’da mı? Avrupa’da mı? İkisi de yanlış iki kare. Sınav iki kutudan birine bir çarpı işareti koymağa indirgenince, sistem, bütün öğrencileri piyangocu, borsacı ve olasılıkla bir sahtekâra çevirebilir. Onun için dershane okuldan daha kolay ve eğlenceli. Üniversitede karşınıza kalabalık bir öğrenci grubu geliyor. Pırıl pırıl ışıldayan gözler. İçlerinden zekâ fışkırıyor gibi. Sonra konuşmaysa başlamak için dostça bir soru soruyorsunuz. Yanıt yok. Çünkü yanıt ak ve kara değil. Hiç olmazsa bir cümle yapmayı gerektiriyor. Soru havadan karaya inmiyor. Soruyu iki boş kareye çeviremedikleri için, susuyorlar. Olasılıkla hocaya ukala ya da geri zekâlı olarak bakıyorlar. “Anne ben okul istemiyorum, dershane istiyorum”un ifadesi, bu gözlerde sönen pırıltıların yerine geçen gölgelerdir. Bu bize özgü basite indirgenmiş diyalektik sınavsal çözüm, bütün eğitimi piyango’ya çevirmiştir. Kuşkusuz 2x2=5 yanlıştır. Fakat bunu soru diye sormak da yanlıştır. ‘İstanbul’un fetih tarihi nedir? Aşağıda doğru tarihe işaret edin’ demek bir budalalıktır. Çünkü bütün kitaplarda doğrusu yazan bir tarihi yanlış yazıp çocukları şaşırtmak “Bul karayı, al parayı” demek türünden bir sahtekârlıktır. BİLGİ, İKİ BOŞ KUTUDAN BİRİ! Sevgili Okurlar, Türkiye’deki sistemin dünyada benzeri yok. Bu, ülkenin geleceğini tehlikeye düşüren bir karabasandır. İki paralel öğretim: Biri uzun ve içi boşalmış, diğeri şipşakçı ve gerçek öğretimle ilgili değil. Birinci ikinciyi besliyor. Bundan kırk yıl öncesine kadar kendini bilen bir Cumhuriyet ailesi, o zaman yeni çıkan dershanelere çocuğunu göndermezdi. Benim elli yaşını geçen çocuklarım bu travmayı geçirmediler. O zaman bir öğrenci çıkıp “Öğretmenim, siz iyi öğretemiyorsunuz. Onun için dershaneye gideceğim” deseydi ne olurdu? Şimdi ise öğretmenler “falan kursa git, filanca dershaneye git!” diyorlar. Bu bir iflastır. Bugünkü yoz düzenin temel nedeni, sayıdır. Türk toplumunun önemli bir zayıflığını kanıtlar. Çocuk yapmakta hamarat olan toplum, çağdaş yaşam için örgütlenmeyi gerçekleştiremiyor. Cehaleti, dünyayı doğru değerlendirmesine olanak vermiyor. Yüzyıllar boyunca kendini sömürmüş, ve bugün de sömürmek için her yalanı söyleyen Batı’ya inanıyor. Akdeniz’in çevresindeki bütün ülkelere bakın! Görmeyen sadece bakmayandır. Ama vade doldu. Türkiye’nin sadece eğitimde değil, kentleşmede, fiziksel çevreyi korumada, tarımda, planlamada, ulaşımda bir kargaşa içinde olduğunu herkes söylüyor. Hepsi kaos habercisidir. Bunlar dünya ile paralel sorunlardır, demek bizi kurtarmaz. Çünkü bizde kural dışılık fazla ve bugünü kontrol eden bir geçmiş birikim yok. Ne var ki her sorunun yanıtı eğitim ve öğretime bağlı. Bütün soruların yanıtlarını iki boş kareye konacak çarpıya indirgeyenler bu yozlaşmanın cezasını topluma çektireTayfun Akgül ceklerdir. Sevgili Okurlar, Dershane sistemi bir eğitim kanseridir. Eğer eğitim ve öğretimin kuramsal bir temeli, felsefesi ve amacı varsa, bilgiyi ölçmek için doğru yanlış cetveli yapmak yanlıştır. Üniversite öğretiminin düzeyi bunu kanıtlamaktadır. Biz çözümü aileye ve öğrencinin yeteneğine bırakmışız. Bu bir devlet eğitim sistemi olamaz. İnsanlar dünyayı ak ve kara diye algılamıyorlar. Cehalet de sorunları ak ve kara diye görmek, daha ince farkları algılayamamaktır. Onun için yaşamımız her zaman yeni ve çözülmemiş sorunla dolu. Ortaöğretimde öğrencinin üç yıllık performansının sonuçları yerine, iki üç saatlik sınav ÇOCUKLARI SAYI OLARAK GÖRÜYORUZ önemli bir seçim ölçütü oluyor. Çocuklar bir sınava uykusuz, trafikte sıkışmış, aç ya da baş ağrılı girebilirler. Biz çocuklarımızı sadece sayı olarak mı görmeğe başladık? Acıma duygusunu yitirdik mi? Öğretim ve çok kişiyi ilgilendiren bütün etkinlikler sadece sayıya indirgendiği zaman ne insanlık kalır ne de uygarlık ölçütleri. Bu kapitalizmin insanlığa getirdiği en büyük, belki de ölümcül hastalıktır. Sayı ile ölçmenin zavallılığına bölgeler ve gelirler arasındaki dengesizlikleri de katarsanız, Türkiye’de eğitim ve öğretimin, büyük kentlerdeki trafik gibi, bir curcuna olabileceğini tahmin edebilirsiniz. Kaldı ki etrafınızda çocuğunu okutmak isteyenlerin sürekli feryatlarını dinliyoruz. Zaten öğretimin sonunda yazı turaya dönüşmesi her şeyin kanıtıdır. Gerçi nüfus baskısı altında çarpılmamış bir etkinlik alanı da yok. Ve bu yaygınlaşmış, örgütlenmiş ve para yatırılmış dershane sistemini hemen düzeltmek olası değil. Fakat bu sistemin sadece cahil yetiştirdiğini, ve başarılı olmanın sadece aileden ve kişisel yetenekten kaynaklandığını da göz ardı etmemeliyiz. Bu sistem ülkenin geleceğini tehlikeye atıyor. Dershaneleri darphane olmaktan çıkarıp, araştırma kurumlarına dönüştürmeyi düşünebiliriz. Bu akıllı bir planlama, uzun süreli bir program gerektirir. Bunun pek çok boyutu var. Önce politik bilinçlenme, sonra yakın gelecekte eğitim ve öğretimin işlevi konusunda aydınlanma. Sonra ana babanın çocukları için yaptıkları fedakârlığa benzer bir toplumsal fedakârlık. Ve bu iş için ayrılan para. Sonra parti politikası yerine, ülke geleceğinin öngörüleri bağlamında değerlendirme. Öğretimin evrensel ölçütleri var. Biz uluslararası değerlendirmelerde hep geride kaldığımız için onlardan söz etmeyelim. Fakat öğretim dibe vurduğu zaman ülke ve politikacılar da dibe vururlar. Politika duvara asılan bir reklamdır. Bir gün asılır, birkaç gün içinde yerine yenisi gelir. Fakat kötü öğretim bütün ömrü boyunca insana ve topluma yapışmış bir hastalıktır. Kişiler ve kuşakları kurtaramazsınız. SİSTEM CAHİL YETİŞTİRİYOR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle