Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Eğer çıkan sonuç, din temelinde tabanı genişleyen yeni bir iktidar bloku oluşumunun işaretiyse, bu durum, bu köşenin ilgi alanına giren konularla uğraşanlar için de çok önemlidir. Deri konusunda bilmediklerimiz Kimileri farklı düşünseler de, deri insan bedeninin en büyük organıdır. Ortalama bir erişkinin derisi yaklaşık 2 metre karelik bir alanı kaplar; toplam ağırlığı 4 kg kadar olan derinin içerdiği kan damarlarının uzunluğu 17 kilometreden fazladır. İnsan derisi sıcak havalarda günde yaklaşık 11 litre ter salar. Bedenin terlemeyen bölgeleri tırnak uçları, dudak kenarları, kulak zarı ve erkeklerde cinsel organın ucudur. Ah, o koku! Bedenin kokusu ikinci türde bir terden gelir. Kötü bir koku yayan bu yağlı salgı koltukaltları, üreme organları ve makat çevresinde bulunan apokrin ter bezleri tarafından üretilir. “Referandum Sonrası (2)” 12 Eylül’den önce kaleme aldığım ‘Referandum’ sonrası ile ilgili yazımı muhtemelen okumuşsunuzdur. Bu yazımıysa ‘referandum’dan hemen sonra yazıyorum; ama siz bu satırları okurken sonuç hakkında zaten yeterince yorum okuyup üzerinde düşünmüş ve belirli bir görüşe de varmış olacaksınız. Yine de, not ettiğim bir iki noktayı sizlerin de görüşlerinize sunmak istiyorum. Önceki yazımda da belirttiğim gibi, eğer bu ‘referandum’, gerçekten bir anayasa referandumu ekonomik, demokratik ve siyasal haklara ilişkin bir referandum olsaydı, sonuç hangi yönde tecelli etmiş olursa olsun, bunu geçmişteki iki referandumun sonuçlarına bakarak değerlendirecektim. Diyecektim ki, 7 Kasım 1982’de yapılan referandumda 12 Eylül Anayasası’na %92,7 oranında evet oyu veren ve 12 Eylül döneminde konan siyasi yasakların kaldırılmasına, 6 Eylül 1987’de yapılan referandumda kıl payıyla evet diyen (% 50,16) halkımızın, bu kez, geleceği için doğru olan kararı verdiği söylenebilir mi? [bunu takdirlerinize bırakıyorum.] Ama aynı yazımda, ‘12 Eylül 2010 referandumu’nun gerçekte, siyasî iktidarı elinde tutan partiye ilişkin bir güven oylamasına dönüştüğüne işaret etmiş; sonucu da buna göre değerlendirmemizin gerektiğini belirtmiştim. Şimdi bu güven oylamasının sonucu belli: Bana göre, ideolojiksiyasi açıdan din esasına dayanan; dinsel motifleri, vaat ettiği geleceğin simgeleri olarak kullanan iktidardaki partiye, halkımız teveccüh göstermiştir ve bu teveccühün ardında oldukça geniş bir siyasi yelpazenin varlığı söz konusudur. Örneğin, Türkİslam sentezinin yönlendirdiği ve bugüne dek başka iki partiye oydaşlık eden bir kesim bu sentezin ilk bileşenini bir yana bırakarak iktidardaki partinin tabanına katılmakta sakınca görmemiştir. Bu noktayı, ‘muhtemel bir CHPMHP koalisyonu tehlikesine karşı’ bu tehlikenin önlenebilmesi için ‘evet’ oyu kullanan eski dostlar için not etmiş değilim. Eğer bu katılım, Türkiye’de din temelinde tabanı genişleyen yeni bir iktidar bloku oluşumunun işaretiyse, bu durum, bu köşenin ilgi alanına giren konularla uğraşanlar için de çok önemlidir. Çünkü izlenebilecek bilim, teknoloji, yenilik ve sanayi politikaları ülkede mevcut olan iktidar blokunun ideolojiksiyasi etkilerini taşır. Yine bu ideolojiksiyasi etkiler açısından kaydettiğim ikinci noktaysa, iktidardaki partinin siyasi liderinin ‘referandum’dan hemen önce söylediği, “İstanbul sermayesini hedef alan” şu sözleri: “...İstanbul sermayesi nedense işin başından itibaren bizimle para kazanmada anlaştı ama siyasette anlaşamadı. Anadolu sermayesini aralarına almadılar... Fakat isteseler de istemeseler de Türkiye’de artık sermaye ciddi manada el değiştirmeye başladı. Bu bizim için çok önemli bir güven kaynağı...” (Cumhuriyet, 11.09.2010) Mevcut siyasi iktidarın “güven kaynağı” olan bu sermayenin bileşimi nedir; ne kadarı sanayi sermayesidir; bu sermayeyi temsil edenler sanayi burjuvazisinin evrensel ölçekteki kültürel mirasını; girişimcilik, teknolojik yenilikçilik ve yaratıcılık kültürünü ne ölçüde özümsemiş ve kendilerine mal etmişlerdir; teknolojik yenilikçilikte, teknoloji ve tasarım geliştirmede karne notu hiç de parlak olmayan “İstanbul sermayesi”nin temsilcilerinden bu konudaki farkları nedir, bilmiyorum. Oysa, din temeline dayalı bir iktidar blokunun asıl bu sermaye ayağının özelliklerinin çok iyi bilinmesi gerekir. Tabii bunun için de öncelikle bu sermayenin birikim sürecinin, bu süreçte rol oynayan unsurların, örneğin tarikat bağlarının ve devlet aygıtının bu sınıfın yükselişindeki rolünün araştırılması gerekir (Toplumbilimcilerimizin kulakları çınlasın). Kaydettiğim üçüncü noktaysa, mevcut siyasi iktidarın liderinin referandum sonrasında “Atlantik ötesine” gönderdiği teşekkür... Kaydetmemin nedeniyse, bu teşekkürün söz konusu iktidar blokunun ideolojik lideriyle mimarını açıkça ortaya koyması: Fethullah Gülen ve ABD... Haftaya yukarıdaki ikinci notumla ilgili ek bazı değerlendirmelerimi sunacağım. Görme engelli kişilerde beynin görme zarı dokunma ve işitme duyuları ile gelen uyarılara yanıt vermek üzere programlanmıştır. Öyle ki, bu kişiler gerçekte dünyayı dokunup işiterek “görürler”. 17. yüzyıl İngilteresinde “deri ceketli” deyimi anadan doğma çıplak anlamına geliyordu. Bu deyim Anglosakson askerlerin ten rengini andıran açık kahve rengi ceketlerinden esinlenerek türetilmişti. Beyaz derili insanlar, 20.000 ile 50.000 yıl kadar önce, kara derili insanların daha soğuk iklim bölgelerine göç etmeleri ve derilerindeki melanin pigmentinin büyük bir bölümünü yitirmeleri sonucunda ortaya çıktı. Albinolar Da Vinci Şifresi, Başka Gün Öl, Matrix Reloaded ve özellikle de 2001 yapımı Josie ve Kediler gibi filmlerde de görüldüğü gibi genellikle filmlerde kötü adam rollerinde karşımıza çıkıyor. Penn Eyalet Üniversitesi’nden Robert Lima soluk benizli albinoların insanlarda çoğunlukla vampirleri ve söylencesel yaratıkları çağrıştırdıklarına inanıyor. ABD’de 500’ü aşkın kişide derinin altına iğne aracılığıyla yerleştirilen VeriChip adlı radyo titreşimli, kimlik ve hastalık bilgilerinin depolandığı tanımlama amaçlı kullanılan ve elektronik tarayıcı ile okunabilen bir bilgisayar yongası bulunuyor. Barselona’daki Baja Beach kulübünün müşterileri radyo titreşimli tanımlama yongalarından edinip ellerindeki fonlar tükeninceye dek eğlenebilirler. Cleveland Halk Kitaplığı, Harvard Hukuk Fakültesi ve Brown Üniversitesi’nde idam edilen mahkumların ya da ölen yoksulların derileriyle kaplı kitaplar bulunuyor. Söz konusu kitaplardan biri de Andreas Vesalius tarafından 16. yüzyılda yazılan ve anatomi konusunda öncü bir yapıt niteliğini taşıyan De Humani Corporis Fabrica (İnsan Bedeninin Dokusu Üzerine) başlıklı kitap idi. Neyse ki, kitabın ikinci bir baskısı yapılmadı. Rita Urgan. Kaynak: Discover Kokunun asıl nedeni o yağlı bileşenleri yiyen ve sindiren deri üstündeki bakterilerdir. Göğüsler apokrin ter bezlerinin değişime uğramış bir biçimidir. Dölütlerde parmak izi gebeliğin üçüncü ayından önce oluşmaz. Kimi insanlarda parmak izi hiç oluşmaz. Naegeli sendromu ve dermatopathia pigmentosa reticularis adıyla bilinen ve çok ender görülen iki genetik bozukluk durumunda kişilerin derilerinde kimliklerini belirleyici herhangi bir ize rastlanması olanaksızdır. Parmak izleri sürtünmeyi arttırır ve nesneleri kavramamıza yardımcı olurlar. Yassıburunlu maymunların kuyruklarının arkasında da benzer izler bulunur ve bu izler maymunların daldan dala kolayca sıçramalarına olanak tanır. Ölü deriler havakürede yaklaşık bir milyar ton toz üretirler. İnsan derisinden dakikada 50.000 hücre atılır. İnsan derisinde acıya ve dokunmaya tepki veren en azından beş tür alıcı bulunmaktadır. Parmak uçları, avuç içleri, dudak, dil, göğüs uçları, penis ve klitoriste bulunan ve Meissner yuvarları sinek ağırlığına denk olan topu topu 20 miligramlık bir basınca bile tepki verebilir. CBT 1227/ 6 24 Eylül 2010 DÜZELTME: 17 Eylül 2010 tarihli 1226 sayılı dergimizde “İnsan evrimi ile ilgili iki önemli bulgu” üst başlığı altındaki iki alt başlıktan ikincisi, yanlışlıkla “İnsanlığı birkaç yüzbin kişi kurtardı” olarak yazılmıştır. Doğrusu “İnsanlığı birkaç yüz kişi kurtardı” olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.