02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Ulusal yenilik sistemi, bütün kurumları mevcut olsa bile, devletçe yeterli gözetim, gerekli eşgüdüm sağlanamıyorsa sürekli tökezler; işlemez. Otistik Üstünlük Otistik her 10 kişiden 1 tanesi olağanüstü yeteneklere sahip... Bugüne dek hep engelleyici bir durum olarak tanımlanan otizmi artık olumlu yönleriyle ele almanın zamanı geldi... New Scientist dergisi 1 Mayıs 2010 tarihli sayısında, otizmle ilgili bilgilerin eskiliğine dikkat çeken bir yazı yayımlandı. Otistik kişilerin engelli değil, sadece farklı düşünen nörotipik insanlar olduğu, dahası, kimi açılardan daha iyi düşünebildikleri vurgulanıyor. Niçin Eleştiriyorum? (3) Sistemik tökezleme’, sözünü ettiğim ‘pazar tökezlemesi’ gibi, ‘tek? nolojik değişim, yenilikçilik ve ekonomik gelişme’ arasındaki ilişkileri araştıran iktisatçıların ortaya koydukları bir kavramdır. Bu iki kavram farklı iktisat ekollerince geliştirilmiş ama, günlük pratikte, her iki tökezlemenin de sonuçlarını görebiliyoruz. Kısaca ‘yenilikçi faaliyetler’ olarak andığımız türden faaliyetler sonucu ortaya konan yeni ürünler, yeni üretim ve dağıtım yöntemleri ve yeni hizmetlerin dünya pazarlarında başarı kazanmasının bunları ortaya koyan şirketlerin ve ülkelerin ekonomik açıdan büyümelerini sağladığı; hâttâ bu konuda motor görevi gördüğü biliniyor. Hatırlayacaksınız, dünyanın pek çok ülkesinde, krizden çıkış için, yenilikçi faaliyetlere yeniden ivme kazandıracak pek çok önlem alındı; OECD gibi uluslararası kuruluşlar üyelerine bu yönde tavsiyelerde bulunan raporlar yayımladılar. Çok sözü edilen bu yenilikçi faaliyetlerde işin püf noktası üretim birimlerinin bu faaliyetleri yürütebilecek yetkinlik düzeyine erişmeleri ve bu düzeyi sürdürebilmeleridir. Bu yetkinliğin kazanılması ve sürdürülebilmesindeyse, kişi ve kurumların ‘öğrenme’ konusundaki istek, çaba ve kararlılıkları belirleyici olur. Diyelim, siz üreticisiniz. Bilim ya da teknolojide öyle bir bulgu ortaya çıkabilir ki, bu bulgu, ürettiğiniz ürüne yepyeni özellikler kazandırmakta yararlanabileceğiniz yeni bir bilgiyi de içerebilir. O bilgiden zamanında haberdar olabilmelisiniz; ama önce, o bilginin işinize yarayabileceğinin farkına varabilecek kadar donanımlı olmalısınız. Bu anlamda ‘donanımlı olmak’, ilgi alanınızda benzeri çözümlemeleri yapabilmenizi sağlayacak temel bilgileri önceden edinip özümsemiş olmanız öğrenmiş olmanız demektir. Diyelim, yeterince donanımlısınız; o bilginin ürününüze uygulanabileceğini kestirdiniz. Oturup o uygulamayı yapmanız; o bilgiyi ürününüzde somut bir özelliğe dönüştürebilme mârifetini göstermeniz gerek... Hem de öyle bir marifet göstermelisiniz ki, sonuçta bu dönüşümün size hatırı sayılır bir ekonomik getirisi olsun... Burada yapacağınız, bir ARGE işidir. Tabiî, ARGE yapmak da, kendine özgü bir faaliyet disiplini olarak, başlı başına bir bilgi ve deneyim meselesidir. Bu bilgi ve deneyim edinildiğinde öğrenebilmenin en mükemmel yolu öğrenilmiş olur. ARGE yaparken ve bu sürecin sonunda pek çok yeni bilgi edinirsiniz. Ürününüze ileride daha gelişkin özellikler kazandırabilmenin yolunu açarsınız. ARGE’de önde koşan, dünya pazarlarında da önde koşar. Diyelim, bunun da bilincindesiniz; ama gerekli ARGE’yi yapmaya şirketinizin imkânları yetmiyor. O imkânlara sahip, örneğin bir üniversiteden yararlanmayı düşünebilmelisiniz; ama önce ülkenizde öyle üniversiteler, öyle araştırma kurumları olmalı... ARGE’ye paranız yetmediyse, bir kurum size parasal destek sağlayabilmeli... Ya da sizin gibi, ürünlerini geliştirmek zorunda olan ve aynı teknoloji tabanına dayanan firmalarla ortak araştırma yapabilmenin yolunu bulabilmelisiniz. Böylece yüksek ARGE maliyetlerini paylaşmış olursunuz. Ama bu, zor bir işbirliğidir. Bu tür bir araya gelişleri, birlikte ARGE yapıp, yeni bilgiler edinip öğrenmeyi kolaylaştıran kurumlar da olmalı. Kişiler, kurumlar en çok birbirlerinden, birbirlerinin yaptıklarından öğrenirler; bunu kolaylaştıracak etkileşim ortamları, ilişki ağları yaratılabilmeli... Sözün kısası bir ülkenin ve üretim birimlerinin yenilikçilikte yetkinleşmesi için işaret edilen bütün bu öğrenim yollarının açık ve destekleniyor olması gerekir. Üretim birimlerinin, araştırma kurumlarının, destek mekanizmalarının, yenilikçiliği geliştirecek en uygun iklimi yaratmakla yükümlü kamu kurumlarının ve daha pek çok unsurun yer aldığı bir sistemin buna ‘ulusal yenilik sistemi’ dendiğini biliyorsunuz ‘tıkır tıkır’ işlemesi gerekir. Bu sistem, bütün kurumları mevcut olsa bile, devletçe yeterli gözetim, gerekli eşgüdüm sağlanamıyorsa sürekli tökezler; işlemez. Hele de ülkenin kendi geleceğine ilişkin bir öngörüsü, bir gelecek tasavvuru yoksa neyin eşgüdümü, nereye varmak için sağlanacaktır? Ülkemiz öyle bir ülke... M ichelle Dawson, kalabalık otobüslerde yolculuk etmekten kaçınıyor, yabancılarla iletişim kurarken paniğe kapıldığından lokantada bir fincan kahve ısmarlarken epey zorlanıyor. Yine de, son birkaç yıldır Montreal Üniversitesi’ne bağlı RiviéredesPrairies hastanesinde bir araştırmacı olarak adından söz ettiriyor. Dawson’un araştırma alanı, tıpkı kendi gibi, otistik kişilerin bilişsel yetenekleriyle ilgili. Dawson günümüzde otizm ile ilgili tanımlamaların, tümden yanıltıcı olmasa bile, çağdışı bulguları temel aldığına ve otizmin yapısının son 70 yıldır temelden yanlış anlaşıldığına inanan bilim insanlarından bir tanesi. Tıp kitaplarında otizmin iletişim, düşlem gücü ve toplumsal etkileşimden oluşan klasik “üç bozukluk” ile kendini belli eden gelişimsel bir sakatlık durumu olduğu belirtiliyor. Durumun şiddeti farklılıklar gösterse de, otizm tanısı konan kişilerin yaklaşık dörtte üçü ruhbilim kapsamında zihinsel özürlü sınıfına giriyor. Yaklaşık on yıldır sürdürülmekte olan otistik onur hareketi, otistik kişilerin engelli değil, yalnızca farklı düşünen “nörotipikler” oldukları görüşüne destek veriyor. Şimdi Dawson ve kimi başka araştırmacılar bu kavramı bir adım öteye taşıyarak otistiklerin yalnızca farklı düşünmekle kalmayıp, kimi açılardan daha da iyi düşünebildiklerini öne sürüyorlar. Bu duruma “otistik üstünlük” adını verebiliriz. kavuşturuyor. Kimi otistik kişilerin belli yeteneklere sahip oldukları görüşü hiç de yeni değil. Otizmi ilk kez 1940’larda tanımlayan ruhbilimci Leo Kanner, kimi hastalarının anımsama, çizim ve blmaca gibi birtakım alanlarda “beceri adacıkları” adını verdiği bir özelliğe sahip olduklarına dikkat çekiyordu. Ne var ki Kanner de, kendinden öncekiler gibi, daha çok otizmin olumsuzluklarını vurgulamaktaydı. Günümüzde otizmin hangi özelliklerinin var olduğu ve bunların kendilerini ne ölçüde belli ettiği açısından çok farklılıklar gösterdiği artık biliniyor. Otizmin nedeni henüz gizini korusa da, elde edilen bulgular bu durumda çok farklı genlerin rol oynadığına, bir olasılıkla bunların ana rahminde gelişmeyi etkileyen unsurlarla birlikte etkili olduklarına işaret ediyor. Otizmin tüm farklılıklarını içine alan tek ve kapsamlı bir açıklamaya bugüne dek ulaşılamasa da, en dikkate değer özelliklerin açıklanmaya çalışıldığı çok sayıda görüş ortaya atıldı. Bu görüşlerden belki de en bilineni otistik kişilerin zihinsel kuramdan başka insanların kendisinden, ya da gerçeklikten farklı inançlara sahip olabileceği anlayışından yoksun oldukları yönünde. Bu görüş, onu destekleyen kanıtlar son dönemlerde eleştirilere hedef olsa da, birçok otistik kişinin neden yalan söylemediğini ve başkalarının yalan söylemelerine bir anlam veremediğini açıklayabilir. BİLİŞSEL ÜSTÜNLÜK NEREDE? Peki, genelde engelli olarak değerlendirilen bir grup insan nasıl olur da gerçekte bilişsel üstünlüklere sahip olabilir? Öncelikle, son araştırmalar otistiklerde IQ düzeyinin görünürde daha düşük olduğunu ortaya koyan ilk bulguları giderek geçersiz kılıyor. Kimi araştırmalar otistik kişilerin dikkattten ayrıntıya, duyarlıktan müzikal eğilime ve daha güçlü belleğe uzanan bilişsel yetilerdeki üstünlüklerini gözler önüne seriyor. Daha yakın bir geçmişte yapılan beyin taramaları da söz konusu becerilerin ardında ne tür sinirbilimsel farklılıkların yer alabileceği konusunu giderek aydınlığa SÖZEL İPUÇLARI Otistik kişilerde merkezi bütünlüğün, bir başka deyişle, sohbet sırasında görülen sözel ve bedensel ipuçları gibi bir dizi bilgiyi biraraya getirme yeteneğinin de, pek güçlü olmadığı, bu kişilerin kimi zaman ağaçlardan ormanı göremedikleri söylenir. Popüler kültürde dudak uçuklatan olağanüstü becerilere sahip otistik dehalarla ilgili görüş oldukça yaygın. Ne var ki, bu tür kişler kuralı değil, ayrıksı durumu oluşturuyorlar. Bu konuda öne sürülen en yaygın görüş, otistik her 10 kişiden 1 tanesinin olağanüstü yeteneklere sahip olduğu yönünde. Söz konusu yetenekler arasında, söz gelimi geçmiş ya da gelecekteki bir tarihin haftanın hangi gününe denk geldiğini anında bilmek gibi olağandışı beceriler de yer alıyor. Gerçek şu ki, otistik çocuklar konuşma, tuvalet eğitimi gibi dönüm noktalarını genelde gecikmeli yaşıyorlar ve erişkin olarak topluma ayak uydurmada zorlanıyorlar. Britanya’da istatistikler bu ülkedeki otistik erişkinlerin yalnızca %15’inin ücretli bir işte çalıştıklarını gösteriyor. Ana akım tıbbi görüşe gö CBT 1220/ 6 6 Ağustos 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle