Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Bağlamsız Söylemin Kırık Kılıçlı Silahşörleri Bazı söylemlerin yaşamla, mantıkla, yaşanan yerle, insanlara saygı ile ilgisi olmuyor. Herhalde Türkiye’deki politik safsata bütün bu tür söylemleri de tetikliyor. Söyleyenin bir şey söyleme isteğiyle sınırlı bir düşünce, daha doğrusu düşünmeden söyleme içgüdüsünü yansıtan boş söylem örnekleri giderek çoğalıyor. Bir üniversite öğretim üyesi ‘Kadın Modernizmi ve Örtünme’ diye bir kitap yazmış, uzmanlık alanı ilahiyatmış. Doğrusu istenirse dünya kadınlarına, dolaylı olarak da bütün erkeklere hakaret ediyor Edirne’ye ve Halk Sağlığına Adanmış Bir Ömür: Dr. Ratip Kazancıgil Dr. Ratip Kazancıgil, 1950 yılından beri Edirne’de yaşamaktadır. 1985 yılına kadar bu şehirde önce Trakya Sıtma Bölge Başkanlığı, daha sonra da İl Sağlık Müdürü olarak görev yapmıştır. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı’nda da kurucu olarak görev yapmıştır. Dr. Ratip Kazancıgil, halkın desteğiyle Edirne’yi sağlık hizmetlerinde örnek alınacak il durumuna getirmiştir. Ayrıca gerek kurduğu kütüphanesiyle, gerekse Edirne’yle ilgili araştırmalarıyla, Edirne tarihi ve Edirne tıp tarihi konusundaki kitap ve makaleleriyle gelecek kuşaklara öncülük etmiş ve örnek oluşturmuştur. Dr. Ratip Kazancıgil, 12 Mayıs 2010 tarihinde 90 yaşına girmiştir. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı öğretim üyeleri olan Prof. Dr. H. Murat Tuğrul ve Öğr. Gör. Nilüfer Gökçe, Dr. Ratip Kazancıgil’in 90. yaşına girmesi münasebetiyle iki kitap hazırladılar. Bu kitaplardan “Edirne’ye ve Halk Sağlığına Adanmış Bir Ömür” Dr. Ratip Kazancıgil adlı eser, Dr. Ratip Kazancıgil ile yapılmış bir söyleşi kitabıdır. Onun hem yaşam öyküsünü, hem de tüm eserlerini kapsamaktadır. Dr. Kazancıgil’in şimdiye kadar 25 kitabı ve 108 makalesi yayımlanmıştır ve yayınlarının başlıkları bu kitapta verilmektedir. “Yaşamının 90. yılında Dr. Ratip Kazancıgil’e Armağan” adlı diğer kitap ise, dostları, çalışma arkadaşları, öğrencileri, onu tanıyanlar tarafından hazırlanan armağan kitaptır. Bu kitapta da Dr. Kazancıgil’in yaşamı, çalışmaları, onunla ilgili anılar vb., hakkında 40 yazı bulunmaktadır. B CBT 1220/2 6 Ağustos 2010 u sayın bilim adamı, kadını dünyada erkekleri tavlamaktan başka bir düşüncesi olmayan ve üniversiteye de avlanmak için giden bir yaratık olarak tanımlayıp bu yargıyı kitap olarak yayınlamaya cesaret etmiş. Mantığına bereket. Bir kadın yazar, dünyadaki bütün erkeklerin düşünceleri bel altında toplanmıştır; tecavüzkâr, hoyrat, düşüncesiz, kaba yaratıklardır, kimisi düpedüz aygırdır, dese ne düşünürsünüz? Bu kabul edilebilir bir yargı olur muydu? Türkiye’de böyle ise, dünyada başka türlü olması için bir neden yok. ‘Kadınlar üniversiteye koca bulmaya giderler!’ Türkiye’de bu bağnaz düşünce şaşırtıcı değil. Fakat bir üniversite hocası için şaşırtıcı bir cesaret gösterisi olduğu kadar, kanımca toplum için utandırıcı bir yargıdır. Üç milyar kadın için bunu söyleyebilen insana bir ‘kaza’ olarak bakabiliriz. Bilim, sanat, edebiyat ve politikada varlıklarını çoktan kanıtlamış öğretmenler, profesörler, bakanlar, millet vekilleri, doktorlar, avukatlar, mimarlar, genel müdürler, iş patronları, sekreterler, memurlar, işçiler; Türkiye’nin her köşesindeki kadınlar bu değerli bilim adamının aklına hiç şüphe düşürmemiş. Şüpheye bu denli dayanaklı bir beyin bu yüzyılda bir mucizedir. Ne yazık ki bu iki yüz yıl önceki yobaz bir medrese hocasının söylemine indirgenmiş söylem, modern bir üniversite hocasına aittir. Gerçi dünya kadınları, hangi dinden olursa olsunlar, bu dehşet verici kara çalmaya kuşkusuz hiç kulak asmayacaklar. Ama böyle bir üniversite hocasının varlığı Türkiye’de bütün üniversite kurumunu ayağa kaldırmalıydı. Hiçbir yaşam gerçeği ile uyuşmayan bu söylemler, kanımca Türk kültür yaşamını tehdit eden büyük bir hastalığın işaretidir. Çünkü bu sayın hoca bugün kadınların içinde yaşadıkları koşulları, fiziksel çevrenin toplumu kuşatan boyutları bağlamında düşünmeden önyargılarını dile getiren bir akımın giderek yaygınlaşan bir temsilcisidir. Bu tür düşünce sahipleri 18. yüzyıla kadar Osmanlı toplumunun yaptığı gibi, dünyaya sırtını dönmüş bir geçmiş dünyayı hortlatmaya çalışan bir akım içinde yaşıyorlar. Fakat toplumu dünya paryası yapacak bir düşünceyi yaymanın herhangi bir dini nedeni olamaz. Toplumu her yönden saran gerçek yaşam sahnesinin bazı öğelerini anımsayalım. İstinye Park ya da Kanyon gibi bir alışveriş merkezinin müşterilerini, Vogue dergisini okuyan kadınları ya da Vakko’dan alışveriş yapanları, Türkiye’nin turistik merkezlerini dolduran yerli ve yabancı kadınları, bütün bu etkinlik merkezlerinin arkasındaki ulusal ve uluslararası sermayeyi, okulları dolduran milyonlarca öğrenciyi, asker ve polis olan kadınları, %6570 i kentlerde oturan halkın 25 milyonunun kadın olduğunu ve bunların en az 20 milyonunun başı açık olduğunu ve başı kapalı olanların da her gün 5 saat televizyon seyrettiklerini de anımsayalım. Yazarın suçladığı kadınlar bunlar mıdır? Kaldı ki değerli düşünüre sormamız gereken bir soru var: Kadın üniversiteye gitmediği zaman erkekleri ayartmak istemiyor mu? Şeytan kadınlar erkekleri baştan çıkarmak için üniversiteye gidiyorlarsa onlarla ilişki kuran her erkek de onlar kadar suçlu olmuyor mu? Sakın bu hoca kadını sadece erkeğe hizmet eden bir seks aleti olarak tanımlayan ve seksin erkeklere mubah olduğunu düşünen biri olmasın? Bu, 1400 yıl önce yaşayan herhangi bir çöl Arap’ının fikri değil miydi? Dünyadan bu denli soyutlanmış insanları üreten ve üniversite hocası yapan bir toplum geleceğinden nasıl emin olabilir? Bu kişi acaba ömründe ciddi, bilgili, ve kocasından başka erkekle ilişkisi olmayan kadın görmemiş mi? Ben dünyanın her ülkesinde böyle kadınlar tanımış olmaktan mutluyum. Kanımca bu kişi ne tarihten, ne dünyanın bugününden, ne toplumsal sosyolojiden, ne psikolojiden, ne Freud’dan, ne Jung’tan, bence hatta Mevlana’dan haberi olmayan biri. Feminizmi herhalde hiç işitmemiş Hatta duvarlara asılan reklamlardan da haberi yok. Acaba kadınların seyrettiği Amerikan filmleri de seyretmemiş mi? Bu bilim adamı karşı cins konusunda kafasını kuma gömmüş biri olmalı. Toplumu ekonomik ve sosyal bir bütünsel yapı olarak düşünemiyor. ‘Ha kadını eve sokmuşun, ha tavuğu kümese sokmuşun’ diyor olmalı. Böyle düşündüğüne inanamıyorum. Bu bağlamda üniversite öğrenimine ilişkin bir soru var: İlahiyat (teoloji) bir İslami bilgi midir? Yoksa evrensel bir din bilgisi midir? Avrupalı teologlar kadına böyle hakaret ediyorlar mı? Derslerinde sadece kendi dinlerinden mi söz ediyorlar? Bu medrese düşüncesi hangi üniversitede ikamet ediyor? Ve sözcülüğü yapılan bu dünya nerede var? Bu ilahiyatçı büyük, çok kara ve numarası yanlış güneş gözlükleri takıyor olmalı. Kadını kötüleyen, en az erkeği de o kadar kötülediğini bilmelidir. Türkiye üç yaşında çocuğa tecavüz edenlerin, kurbanlarını kadından seçenlerin, kızlarını diri diri gömenlerin, her kadına fahişe diye bakan erkeklerin cennetidir. Bunlara kadınlara üniversitede işi olmayan kafes kuşları gibi bakan hocalar da eklenmiş. Bu haberden başımız ağrırken bir başka haber konuya kuş kondurdu: Rize Tayfun Akgül Belediye Başkanı ikinci, üçüncü (!) karı olarak Kürt kızları alıp, Kürt sorununun kolayca halledilebileceğini söylemiş. Bu tür insanlar yasaya karşı olmakla kalmıyor, geçmişin çürümüş koridorlarında perende atıyorlar. Sayın okuyucular, Türkiye’nin temel sorunu 21. yüzyılda aç toplumlar kervanına katılmamaktır. Eğer cehaletin kendinden temizlenmesini beklersek karnımızı doyuramayız. Ve bu sorunun Müslümanlıkla ilgisi yoktur.