02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) Kişisel çabalarımızla Twitter imkânını da kısır çekişme ve polemiklere araç ediyoruz. Zeki Kayahan Coşkun’un kanser hastası bir öğretmenimiz için yırtınması, arabesk müzikten daha az değerli. Zaten Fazıl Say da müzikten anlayan biri değilmiş. O sırada dünyada ne mi oluyor? Kimin umurunda. Haberal Davası ve Yargıtay Kararının İrdelenmesi Hak ve özgürlükler insan olmanın özünde var olan, olmazsa olmaz değerlerdir. Çağdaş hukuk, adalete yönelmiş toplumsal düzenin son halkasına “doğru ve güvenli yargılama yapmakla yükümlü yargı organını yerleştirerek” temel hak ve özgürlükleri üst düzeyde güvence altına almayı amaçlamıştır. Çetin Aşçıoğlu; Yargıtay Onursal Üyesi,[email protected] ki “yorumun söz konusu özelliklerini gözeterek”; yargıcın sorumluluğunun yorumu gerektirmeyen açık ve kesin bir yasa buyruğunun çiğnenmesi durumunda söz konusu olabileceğini kabul etti. Bu nedenle Y4.HD, “dava konusu tutukluğunun devamına ilişkin karar ile davacının yaşam hakkının tehlikeye düşürüldüğü”, “masumiyet karinesinin göz ardı edildiği” ve “CMK öngörülen koruma önlemi amacı dışında sonuçlar oluşturduğu” gerekçesi ile HUMK m.573/2’de öngörülmeyen nedenlere dayanarak yapılan yorum hatalarından yola çıkarak yargıçları sorumlu tutmasının gerekçesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Yargıçlar, yorum hatalarından yetkilerini kötüye kullanmadıkça sorumlu olmamalıdır. Kötüye kullanma ise, çoğunlukla yargıcın iç dünyasıyla ilgili olup kanıtlanması son derece zordur. Bu bağlamda “yargıcın tutuklama buyruğu (kararı) nedeniyle HUMK 573/2’ye göre hiç mi sorumlu olmayacaktır” sorusu da tartışılmalı. Bilindiği gibi anayasa ve usul yasaları “tüm yargı buyruklarının gerekçeli yazılmasını” öngörmekte. Bu yasa buyruğu, HUMK m.573/2 de öngörülen yorumu gerektirmeyen açık ve kesin niteliktedir. Yargı kararlarının gerekçeli olması, “bireyin hak arama özgürlüğünün” güvencesidir. Hak arama özgürlüğü kişilik hakkının korunduğu olmazsa olmaz bir manevi değerdir. Bu nedenle gerekçesiz tutuklama kararı, kişilik hakkına hukuka aykırı bir saldırı niteliğindedir. Yargıcın, tutuklama buyruğunu gerekçelendirmek için “somut olaydaki maddi gerçeği belirlemesi”, “tutuklama ile ilgili hukuk ve yasa buyruklarının özündeki amacı” kendini sorgulayarak değerlendirmesi ve bunları kararında açıklaması kendisini olası hatalardan koruyacaktır. Bu koşullarla gerekçelendirilen bir tutuklama kararı, gerek toplumda ve gerekse tutuklanan kişi üzerinde “kararın sosyal doğruluğu” konusunda bir kabulün oluşması olasılığını da güçlendirir. Yargıç tutuklama kararı verirken “uygulamada sıkça görüldüğü gibi soyut ve genel sözcüklerle” sözde gerekçeye dayanmış ise “yasanın açık ve kesin buyruğuna aykırı davrandığından m.573/2’ye göre sorumluluğu” söz konusu olabilir. Bu bağlamda ilk kararın gerekçesini yeterli görmeyen ya da daha açık ve kapsamlı gerekçe gösterme zorunluluğu da göz ardı edilmemeli. Kararda tutuklama kararının gerekçesizliğine de dayanılmakla birlikte “ gerekçe kavramının hukukumuzdaki yeri ve önemi ile bunun somut olayda nasıl gerçekleştiğini açıklamamıştır. Y4.HD, ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararda: Yargıçları 1500’er TL ile sorumlu tutarken, sorunun “temyiz orunu olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda da tartışılmasına olanak sağlama amacıyla kesinlik sınırının üzerinde olmasının özellikle göz önünde bulundurulduğunu” açıkladı. Bu gerekçe iki soruyu gündeme getirebilir: Yargı, kendi kararına güvenmemiş midir? Tersi durumda “daha düşük düzeyde tazminatla” ya da başka bir tazmin biçimiyle veya “kınamaya” karar vermekle mi yetinecekti? Değerli okuyucularım: Yargının temel sorunu, bilge ve etik değerleri özümsemiş yargıç kimliğini geliştirmek ve yaygınlaştırmaktır. Siyasal güçlerin bilmediği ya da bilmek istemediği yargı sorununun odak noktası budur. 12 Eylül’de halkoylamasına konu olacak yargı düzenlemeleri sorun çözmeyeceği gibi yeni sorunları hatta rejim bunalımı tartışmalarını da gündeme getirecektir. (Kısır) Twitter Dünyamız Polemik cenneti olan ülkemiz için Twitter bulunmaz bir nimet gibi. Çünkü her bir mesajın (tweet deniyor) en çok 140 harften oluştuğu twitter ortamı, bu sınırlamayla içeriğe önem vermeyen, bağırıp çağırmayı sevenler için tam da arzu ettikleri imkânı sağlıyor. Yayınlanan tweet sayısının ne kadar hızlı artığını Twitturk sitesinden izleyebilirsiniz. Saniyede yazılan tweet sayısı 1 ile 3 arasında değişiyor. Bu yoğunlukta seyreden bir trafikte derinlik aranır mı? (İpucu: Hemen cevap vermeyin). Twitturk sitesi popüler Türk twittercılarını da listelemekte. Bu yazı kaleme alındığında listenin ilk on sırası şu şekildeydi : Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Gülben Ergen, Zeki Kayahan Coşkun (Alem FM DJ’lerinden, Matrax’ın sunucusu), Ahmet Hakan, Sertab Erener, Cüney Özdemir, Türkçe (haberler), Ayşe Özyılmazer, Alex de Souza (FB’li futbolcu), Erdil Yaşaroğlu (karikatürist). Abdullah Gül’ün Twitter hesabı olması önemli. Hatta geçtiğimiz günlerde Zeki Kayahan Coşkun’un kanser hastası bir öğretmenle ilgili twitter üzerinden başlatmış olduğu kampanya kapsamında kendisine gönderilen mesajlara cevap vererek duyarlılık gösterdi. Yetkilileri harekete geçireceği mesajını verdi. Twitter dünyamız genelde incir çekirdeğini doldurmayan tartışma ve polemiklerle devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde medyaya kadar yansıyan bir süreç yaşandı. Fazıl Say’ın arabesk müzik ile ilgili yorumları çeşitli kesimlerde farklı türden tepkilerin oluşmasına neden oldu. Fazıl Say’ın görüşüne katılmayanlar, arabesk müzik türünü desteklemek yerine daha ziyade Fazıl Say’ın üslubu ve seçtiği kelimeleri eleştirdi. Hatta konu Say’ın müzikten anlamayan biri olduğunu ima eden açıklamalara kadar gitti. İkinci raundda Cüneyt Özdemir ile Fazıl Say arasında bir gerginlik yaşandı. Bunu twitter’dan canlı olarak izledim. Yumuşak tonda başlayan tartışma önce atışma seviyesine ulaştı, finalde ise Cüneyt Özdemir, Fazıl Say’ı twitter deyimi ile bloke etti. Yani ondan gelecek tüm mesajların kendisine ulaşmasını engelledi. O arada bir kaç gün boyunca Fazıl Say, Twitter’in başka bir özelliğini kullandı ve kendisine gelen mesajlar içinde seçtiği pek çoğunu izleyicilerine yönlendirdi (retweet ya da RT) ve bir ayna vazifesi gördü. Bu mesajlar daha ziyade arabesk konusundan dolayı kendisini eleştiren, okkalı olmayan küfürler içeren mesajlardı (Say, okkalı küfür içerenleri göndermediğini özellikle belirtti). Bu yaklaşımı da ilginç bir tartışma başlattı. Amacını ıskalayan pek çok izleyicisi Fazıl Say’ı susmaya davet ederek, üstünde bir mahalle baskısı kurmaya kalktı. Sanırım mantık şu: Ya hoşlandığım mesajlar gönder ya da sus! Tabii ben boşu boşuna şöyle düşündüm: Sen aldığın mesajlardan hoşlanmıyorsan, mesajı gönderen üstünde baskı oluşturmak yerine mesajı gönderen kişiyi izlemekten neden vazgeçmiyorsun? Bu didişmenin en ilginç mesajlaşmalarından birisi ise Say’ın Yol ile Recep İvedik filmlerini kıyaslaması üstüne bir izleyicisinin Yol filminde bir atın öldürülmüş olduğunu diğerinde ise bir keçinin beslendiğini belirterek Say’a ters gitmesiydi. Say gibi ben de bu mesaj karşısında abondone oldum. O sırada Alain de Button şöyle yazıyordu Twitter’da: “Yeni kuşakları daha bencil olduğu için suçlamak problemin kuşakla değil gençlikle ilgili olduğunu unutmaktır – zamanla tedavi edilen o problemin”. Paulo Coelho yeni kitabının O Aleph adıyla Brezilya’da piyasaya çıktığını duyuruyor ve şöyle yazıyordu: “Ne yapıyorsak o oluruz!” B u nedenle; yargı, tüm işlem ve kararlarında insanın üstün değerlerini korumak ve saygı duymakla yükümlüdür. Tersi durumda, insanlığın “hak ve özgürlükler uğruna binlerce yıldır kan ve gözyaşlarıyla ödediği bedel” boşa gitmekle kalmaz; çağdaş hukukun onaylamayacağı “güç bende diyen sorumsuz yargı düzeni” güncelleşir. Ülkemiz, son yıllarda, kamu oyunun yakından izlediği soruşturma ve kovuşturmalarda; tutuklama ve salıverme kararlarının eleştirildiği, tartışıldığı ve güvensizliğin gündemden düşmediği bir dönemi yaşamaktadır. Bu bağlamda Ergenekon diye adlandırılan davanın tutuklu sanıklarından Prof. Mehmet Haberal’ın, “tutuklama ile ilgili karar veren yargıçlara dava açması” ve “Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi’nin (Y4.HD) yargıçları 1500 TL manevi tazminatla sorumlu tutması” yeni tartışmaları da gündeme getirdi. Hukuk Usulü Yargılama Yasası (HUYY) m. 573’te “yargısal işlem ve kararlarından zarar görenlerin yargıçlara tazminat (ödence) davası açılabileceği öngörüldü. “Olağanüstü bu başvuru yolu” AB ülkelerinin hukuk düzenlerinde de vardır. Y4.HD, oyçokluğu ile, HUYY m. 573 /2’de öngörülen “başka bir anlam ve açıklamasının söz konusu olmadığı açık ve kesin yasaya aykırı karar verilmesi” ilkesine dayanarak, yargıçların sorumluluğuna karar verdi (08.06.2010 12. 7). Kararda ve karşı oy yazısında öncelikle görev sorunu tartışıldı: Anayasa m. 129 /4 öngörülen “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının Devlet’e karşı açılacağı buyruğu yargıçları kapsamaz. Yargıtay kararı bu gerekçeyle doğrudur. Çünkü m. 129, YÜRÜTME ile ilgili ikinci bölümde yer aldı. Yargı, yürütmeden bağımsız Devlet’in üç organından biridir. “YARGI ile ilgili bölümde bu yolda düzenleme söz konusu olmadığı” ve “HUMK 573. maddesi yürürlükte olduğu” gerekçesine yer verilseydi daha doğru olurdu. Usul açısından bir diğer sorun da: CMK m 141144 te “kanunda belirtilen koşullar dışında tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarını yetkili ağır ceza mahkemelerinde devletten isteyebileceği” öngörülmüştür. Y4.HD, “tutukluğun devamına ilişkin karar ile davacının yaşam hakkının tehlikeye düşürüldüğü”, “CMK öngörülen koruma önlemi amacı dışında sonuçlar meydana geldiği” ve “masuniyet karinesinin göz ardı edildiği” bu durumun açık ve kesin yasa buyruğuna aykırı olması nedeniyle HUMK m. 573 görevli olduğunu kabul etmiştir. Y4.HD, bu yoruma ek olarak, bir cümle ile “tutuklama kararının gerekçesizliği”ne de dayanmıştır. Bunu aşağıda ayrıca inceleyeceğim. 573/2’de “yasanın açık ve kesin bir buyruğuna çiğnenmesinden doğan zarardan yargıcın sorumluluğunun gündeme geleceği” öngörülüyor. Bu nedenle yasanın yorumu nedeniyle yapılacak hatalar bu madde dışında tutuldu. Yargıç, tutuklama ile ilgili buyruğunu oluştururken “belirleyeceği maddi gerçekten (olay) yola çıkarak ilgili yasa kurallarından sonuç çıkaracaktır”. Bu işlemler ise akıl yürüterek yapılır. Akıl yürütme, ilke olarak, göreceli bir durumdur; doğruluğu kadar yanlışlığı da olasıdır. Kaldı ki; yargıç karar verirken vicdani (kendini sorgulama) kanaati de etkili olacaktır (Anayasa m. 138). İşte yasa koyucu, m.573/2’de, yargısal buyruklarda CBT 1220/ 12 6 Ağustos 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle