17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] “Hangi bilim? Hangi teknoloji? Kimin yenilikçiliği? Ve ne tür değişim? ... Yenilikçiliğin, daha fazla toplumsal adalet sağlayacak, daha farklı, çok daha âdil dağılmış biçimlerine gereksinmemiz var...” Dâhilik Konusunda Bilmediklerimiz Dâhiliğin (Ökeliğin) en önde gelen göstergelerinden biri sayılan Nobel Ödülü’ne aday gösterilip gösterilmediğinizi öğrenmek için ya ödülü kazanmak, ya da 50 yıl beklemek zorundasınız. Çünkü Nobel ödüllerinin kimlere verileceğini belirleyen kurul aday gösterilip de ödülü alamayanların listesini 50 yıl boyunca gizli tutar. Transistörü bularak, 1956 yılında fizik dalında Nobel ödülüne hak kazanan William Shockley çocukluğunda IQ düzeyi yeterince yüksek olmadığından ötürü ökelikle ilgili uzun erimli bir araştırma kapsamına alınmamıştı. Luis Alvarez’in temel parçacıklar konusundaki çalışmasıyla 1968 yılında Nobel ödülünü kazanmasıyla tarih kendisini yinelemiş oldu. Alvarez de, tıpkı Shockley gibi, aynı araştırmanın kapsamına aynı gerekçe ile alınmamıştı. Peki, dâhilikle ilgili bu araştırma neyin nesiydi? Araştırma fikrini 1928 yılında ortaya atan kişi, dâhilerin belirlenmesinde IQ testlerinden yararlanılmasına öncülük eden Louis Terman idi. Terman’ın belirlemelerine göre, söz konusu testlerde başarı düzeyi 140 puanın üzerinde olanlar “öke” sınıfına giriyorlar. Araştırma kapsamına alınan ve kendilerine “Termitler” adı verilen çocukların hiçbiri Nobel ödülü almadı. Yine de, zekiydiler. Termit Jess Oppenheimer “TelePrompTer” adını verdiği ilk basit prompter sistemini buldu. Norris Bradbury de, Los Alamos Ulusal Laboratuvarı’nın yöneticiliğini üstlendi. 19 ve 20. yüzyılların çoğu yaratıcı dâhileri çok sık eş değiştirmeleriyle ün salmışlardır. Örneğin, Richard Feynman, Albert Einstein ve Bertrand Russell. da düşük IQ düzeyli çocukların para biriktirme konusunda en az IQ düzeyleri yüksek olanlar denli başarılı olduklarını ortaya koydu. ‘Yeni Bir Manifesto’ Dünyadaki rekabet üstünlüğü yarışının ardında asıl yarışmanın bilim, teknoloji ve yenilikçilik alanında olduğu biliniyor. Her yıl bu yarışın sonuçlarını gösteren ülkeler arası sıralama listeleri yayımlanmakta... Bu sıralamalarda ülkesinin gerilerde kaldığını gören pek çok insan bundan eziklik duyuyor; yurtseverce bir yaklaşımla ve aklı erdiğince buna çare arıyor... Bu tür duyguların ardında, söz konusu yarışı, gezegenimizin doğal, kaçınılmaz bir gerçeği olarak görmekten kaynaklanan bir kabulleniş var... Bu doğru mu? Kurulu sistemin kendi kurumları arasında bile doğru olmadığını ileri sürenler var. İki ay kadar önce, Erol Sayın Hoca’nın (ODTÜ) haberdar ettiği “Yenilikçilik, Sürdürülebilirlik, Kalkınma: Yeni Bir Manifesto (Innovation, Sustainability, Development: A New Manifesto)”, böyle bir kurum çatısı altında toplanmış araştırmacıların görüşlerini yansıtıyor; bu kabullenişin doğru olmadığını söylüyor. Manifesto, Sussex Üniversitesi’nin ‘STEPS Centre’ kısa adıyla bilinen, Sürdürülebilirliğin Toplumsal, Teknolojik ve Çevresel Yollarını Araştırma Merkezi’nin yürüttüğü bir projenin ürünü... ‘STEPS Centre’, aynı üniversitenin Kalkınma Çalışmaları Enstitüsü’yle (IDS) Bilim ve Teknoloji Politikası Araştırma Birimi’nin (SPRU) işbirliğiyle kurulmuş; kalkınma çalışmalarıyla bilim ve teknoloji çalışmalarını birleştiren, disiplinler arası bir araştırma ve politika geliştirme merkezidir. Finansmanı Birleşik Krallık Ekonomik ve Toplumsal Araştırma Konseyi’nce (kamu fonlarından) karşılanmakta... Şu cümleler Manifesto’nun özünü ortaya koyuyor: “Bilim ve teknolojide görülmedik ilerlemelerin olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Dünya hiç olmadığı kadar küreselleşmiş, karşılıklı bağımlılık artmış durumda. Ancak, yoksulluk derinleşiyor, çevre krizde ve [Birleşmiş Milletlerce kararlaştırılan] Binyılın Kalkınma Hedefleri doğrultusundaki ilerleme adeta durdu. “Yıllık ARGE harcamaları toplamı bir trilyon doları aşıyor. En büyük harcama kalemi, askerî ve güvenlikle ilgili uygulamalardır. Buna karşın, dünyanın fakir bölgelerinde her gün binlerce çocuk, sulardan kaynaklanan hastalıklardan ölüyor, bir milyardan fazla insan açlıkla yüz yüze ve binden fazlası gebelik ya da doğum sırasında ölüyor. Gelecek kuşaklar, ayrıca, iklim değişikliği gibi tehditlerin doğurduğu muazzam toplumsal, çevresel ve ekonomik sorunlarla karşı karşıyalar. Hal böyleyken küresel ekonomi ve politika, çoğu zaman yoksul ülke ve halkların zararına işliyor ve eşitsizliği daha da büyütüyor. “Yoksulluğun azaltılması, toplumsal adalet ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması, büyük bir ahlakî ve siyasî görev olarak insanlığın önünde durmaktadır. Bilim, teknoloji ve yenilikçiliğin bu görevin yerine getirilmesinde oynayacağı temel roller vardır. Ama STEPS Centre, başkalarıyla birlikte, bu zorunlu görevin, ancak, yenilikçilik ve uygulamaları konusundaki düşünce tarzımızda köklü bir değişim olursa yerine getirilebileceğine inanmaktadır. Yenilikçilikten, bir şeyler yapmanın yeni yollarını anlıyoruz. Bu sadece bilim ve teknolojide yeniliği değil çok önemli olarak bilimsel ve teknolojik model, hedef, uygulama ve çıktıları şekillendiren, birbiriyle ilintili, yeni bir dizi fikir, kurum, toplumsal pratik, davranış ve ilişkiyi de içerir. Bizim görüşümüzün merkezinde, kabullenilen tek yönlü bir yarışta kim önde, kim arkada, bunu gösteren ve basitçe, değişim ölçek ve hızıyla tanımlanan ilerleme anlayışından kopuş vardır. Bu tür bir ilerleme anlayışı yerine dikkatler, bilimsel, teknolojik ve bununla ilintili kurumsal değişimin başka pek çok seçeneği üzerine odaklanmalıdır. Kısacası yeni bir politika ve yenilikçilik anlayışına gereksinmemiz var. Bu, bilim ve teknoloji yanlısı ya da karşıtı olmak değil; gerçek seçeneklerle uğraşmak meselesidir: Hangi bilim? Hangi teknoloji? Kimin yenilikçiliği? Ve ne tür değişim? Diğer bir deyişle, yenilikçiliğin, daha fazla toplumsal adalet sağlayacak, daha farklı, çok daha adil dağılmış biçimlerine gereksinmemiz var...” Gelecek haftaki konumuz da bu manifesto! Albert Enstein’ın Nobel Ödülü’nden kazandığı paranın büyük bir bölümünü kötü yatırımlara harcadığı söyleniyor. Aynı şeyi herkes yapabilir. Hans Asperger adlı Avusturyalı çocuk hastalıkları uzmanı günümüzde Asperger sendromu olarak bilinen hastalığı tanımladı. Otizmin bir türü olan bu hastalık, kişinin son derece kısıtlı özel ilgi alanlarına yoğunlaşması biçiminde ortaya çıkıyor. Asperger matematiksel ve bilimsel ökelik ile kendi adını taşıyan bu sendrom arasında bir bağlantı olduğuna inanıyor, “bilim ve sanatta başarılı olabilmek için biraz otizme gerek duyulduğuna” dikkat çekiyordu. Kimi saptamalar doğru oluyor. Sibernetik dalının bulucusu Norbert Weiner şaşkın ökenin ilkörneği idi. Bir keresinde Weiner bir konferansa arabasıyla gittiğini unutup evine otobüsle dönmüş ve arabasını evin önünde görmeyince çalındığını sanıp polise haber vermişti. Bell Laboratuvarları en üretken ve değerli elektrik mühendislerinin ökelik düzeyinde zekâya sahip olanlar değil, kişisel ilişkilerinde uyumlu, duygudaşlık kurabilen, işbirliğine yatkın, inandırıcı ve ortak görüş oluşturma becerisine sahip kişiler olduğunu gözler önüne serdi. Kyoto Üniversitesi araştırmacıları, 2007 Bir kurama göre erkek dâhiler risk almak yılında, şempanzeler ile üniversite öğrencilerine belleğe dayalı üç zekâ testi uyguladı. En yüksek puanı alan şempanze ilk sınavda tüm öğrencileri gölgede bırakırken, ikinci sınavda birkaç öğrenciyle aynı puanı aldı ve son sınavda yeniden başı çekti. tan olağanüstü bir doyum sağlıyorlar. Bu da, bilindiği gibi, testosteron hormonuyla ilintili. 1981 yılında, Shockley ile kusursuz insan yaratmaya çalışan Robert Klark Graham ortak bir çalışma sonucunda Güney Kaliforniya’daki “Repository for Germinal Choice” adlı sperm bankasını kurdular. Bankanın amacı, Nobel ödülü alan ya da IQ düzeyleri yüksek olan erkeklerin tohumlarını satmaktı. Graham 1997 yılında yaşama veda etti. “Repository for Germinal Choice” da 1999 yılında kapandı. Öke olmak, finansal güvence anlamına gelmiyor. Ohio Eyalet Üniversitesi İnsan Kaynakları Araştırma Merkezi’nde kısa süre önce yapılan bir araştırma savaş sonrası doğum oranlarının yüksek olduğu dönemde dünyaya gelen ortalama ya O şempanzeyi bir de Alex ile kapıştırmayı deneyin! Bir süre önce 31 yaşında iken ölen Alex adlı gri papağan gelmiş geçmiş en akıllı kuş olarak biliniyor. Alex 50 nesneyi, 7 renk ve biçimi tanıyabiliyor ve altıya kadar olan nicelikleri algılayabiliyordu. Siz de bir öke olabilirsiniz (belki). Sydney ve Macquarie Üniversitesi’nden araştırmacılar günde 5 mg kreatin (kas dokusunda bulunan bir bileşik) ile zekâ düzeyinin, en azından kısa süreli olarak, yükseltilebileceğine inanıyorlar. Rta Urgan, kaynak: Discover CBT 1222/ 6 20 Ağustos 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle