27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner cetiner.m@superonline.com Sağlık Amerikan Kanser Derneği (American Cancer Society) her yıl Ulusal Kanser Enstitüsü ile beraber kanser verilerini yayımlar. Bu verilere göre ABD’de 2010 yılında toplam 1.529.560 yeni kanser olgusu ve kansere bağlı 569.490 ölüm beklenmekte. Çürüksüz Büyümek Çocuğunuzun güçlü, sağlıklı ve düzgün dişlere sahip olması, düşündüğünüzden de kolay olabilir! Dr. Pınar Cebe, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Ağız ve Dış Sağlığı Bölümü “Bir İstatistik, Bir Çalıştay ve Bir Kurs” Veriler erkeklerde ve kadınlarda kanser sıklığının azaldığını ortaya koyuyor. Bu düşüş erkeklerde akciğer, prostat ve kalın barsak, kadınlarda ise meme ve kalın barsak tümörü sıklığındaki düşüş ile ilişkili. Bu verilere periyodik olarak sahip olmak planlama açısından son derece önemlidir. Peki, ABD sağlık alanında bu noktaya nasıl geldi? Çağdaş anlamda hasta kaydının geçmişi 19. yüzyıla uzanır. Amerikalı bir cerrah olan William Mayo, 1907 yılında kurucusu olduğu ünlü Mayo klinikte düzenli hasta kaydı ve her hasta için ayrı dosya sistemini kuran ve uygulayan ilk kişidir. Yani tam tamına 103 yıl önce… Bu tür istatistikî verilere sahip olmanın yararı son derece açıktır. Önce hasta kayıtlarını doğru ve güvenilir tutacak, doğru istatistikler çıkaracaksınız, yani sağlık alanındaki sorunlarınızı göreceksiniz, sonra onlara karşı çözümler üretecek ve koruyucu hekimlik alanında yol alacaksınız, hastalıklardan korunma konusunda farkındalık yaratacaksınız, hastalıklara karşı standart ve doğru tedavilerin tüm ülke genelinde aynı biçimde uygulanmasını sağlayacaksınız… Sonra da yine doğru ve güvenilir kayıt sistemleri ile bu yaptıklarınızın sonuçlarını izleyebileceksiniz. Türkiye’de hasta istatistiklerinin, kayıtların düzenli tutulması, hastalara ortak, önceden belirlenmiş ve standart tedavi protokollerinin uygulanması ve alınan sonuçların değerlendirilmesi süreçleri henüz sağlıklı oluşturulamamıştır. Geçtiğimiz Mayıs ayında Bolu’da gerçekleştirilen bir çalıştay en azından benim uzmanlık alanımda bu eksikliğin giderilmesinde bir ilk adımdı. Bunca yıllık meslek hayatımda katıldığım en anlamlı toplantılardan biriydi. Çalıştay, Türk Hematoloji Derneğinin planladığı ve kan hastalıklarında uygulanan tedavi protokollerinin standartlaştırılması, hastaların Türkiye’nin neresinde olursa olsun standart ve aynı tedavileri almasını sağlamaya yönelik bir projenin ilk adımıydı. Derneğin 5 bilimsel alt komitesi, kan kanserleri ve lenfoma tedavisinde standartların belirlenmesi amacıyla 2 gün boyunca ve neredeyse aralıksız çalıştı. Toplam 17 hastalığın tanı ve tedavilerinin tartışıldığı uzlaşı çalıştayına ülkemizdeki kan hastalıkları uzmanlarının en az yarısı katıldı. Başta ilaç firmaları olmak üzere sağlık sektöründeki her hangi başka bir kuruluşun yer almadığı ve derneğin alçak gönüllü ev sahipliğinde gerçekleşen bu akademik toplantı son derece verimli oldu. Toplantının bu derece verimli olmasında Çalıştay Başkanı Prof. Dr. Levent Ündar ve yardımcısı Prof. Dr. Muzaffer Demir’in büyük bir katkısı olduğunu da hatırlatmak gerekir. Toplantı sonrasında ortaya çıkan ürünün “Ulusal Hematoloji Tedavi Rehberi 2010” adıyla Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Tedavi Hizmetleri İlaç ve Eczacılık Birimi ile ilgili kişi ve kurumlarla paylaşılması planlandı. Kanımca, ancak kendi standartlarını oluşturacak uzak görüşlülüğe sahip kurumlar evrensel ölçütleri yakalayabilir ve evrensel kabul görebilirler. Türk Hematoloji Derneği bu standarda uygundur. Nitekim bunun en güncel göstergesi 2527 Haziran 2010 tarihinde Avrupa Hematoloji Derneği ile gerçekleştirdiği Avrupa Hematoloji Okulu projesidir. Bu kursa 14 ülkeden toplam 79 kan hastalıkları uzmanı kayıt yaptırmıştır ve verimli bir toplantı olmuştur. Sağlık alanında standartlar ancak bu tür çalıştay ve uluslararası organizasyonlarla oluşturulabilir. Tabii bu da yetmez. Uygun ve amaca yönelik bilimsel etkinlikler düzenlemek elde edilen deneyimlerin yurttaşlara daha iyi hizmet olarak yansıması durumunda anlamlıdır. Bunu gerçekleştirecek olan ise siyasi otorite ve resmi kurumlardır. Geçtiğimiz günlerde toplam 84 uzmanlık derneği ve 65 tabip odasının tümünün karşı olduğu “tam gün yasasını” önemli detayları tartışmadan, konu hakkında yeterli bilgisi olmayan insanlara aslında hastaların yararına imiş gibi gösterip yasalaştırmaya çalışan popülist bir anlayış ile bu nasıl sağlanır, bu soruya yanıt vermek zordur. K SÜT DİŞLERİ NEDEN ÖNEMLİ? Daimi dişlere sürme rehberliği yapmalı ve onların yerleşeceği boşluğu korumalıdır. Bebek katı gıdalara geçtiği zaman ısırma, çiğ CBT 1222/17 20 Ağustos 2010 ötü dişler aileden gelmezler. Doğru bilgiler ve doğru amaçla yapılırsa çocuğunuzda kendinizin kaybettiği gerçek diş sağlını oluşturabilirsiniz. Gebe kaldıktan 3 ay sonra bebeğinizin dişleri oluşmaya başlar. Bu dönemde, annenin dengeli beslenmesi, sağlıklı olması ve zararlı ilaçlardan uzak durması dışında, bebeğin dişlerini etkilemek için yapabileceği pek bir şey yok. Bebeğin dişlerinin oluşumu için gerekli kalsiyum, fosfor ve mineraller annenin kan dolaşımından alınır. Bu da annenin ne kadar dengeli ve sağlıklı beslenmesine bağlıdır. Florürün diş gelişiminde ve çürük oluşumunu önlemede büyük yardımı olduğu biliniyor ama doğmamış bebeğin dişlerine annenin diyeti yoluyla florür eklemenin hiçbir yararı yok. Peki, “bebek dişlerimdeki bütün kalsiyumu aldı!” düşüncesi doğru mu? Hayır, annenin diyetinde yeterince kalsiyum varsa sorun yok. Ama diyetindeki kalsiyum yetersiz ise o zaman öncelikle bebeğin ihtiyacı karşılanacaktır. Gereken bu kalsiyum da annenin dişlerinden değil kemiklerinden sağlanır. Bir ebeveyn olarak çocuğunuzun ağız ve diş sağlığına yapabileceğiniz en iyi şey kendi ağız hijyeninize dikkat etmek olacaktır. Bebekler ağızlarında çürüğe sebep olan bakterilerle doğmazlar, bunları doğumdan sonra edinirler. Bu bakteriler bebeğe aileden geçer ve 3 yaşından önce engellenebildiğinde daha az çürükleri olan çocuklar yetişir. Anneler kaşık, biberon, emzik gibi araçlarla kendi ağızlarında bulunan çürük yapıcı bakterileri kolaylıkla bebeklerine bulaştırabilirler. Örneğin; emziğini kendi ağzında ıslatarak bebeğine verdiğinde, mamasını üflediğinde, öperken tükürük yoluyla rahatlıkla bulaşabilir. Diş çürüğü oluşabilmesi için birtakım bileşenlerin bir arada olması gerkir. Bunlar konak (bireyin dişleri), çürük yapıcı bakteriler, çürüğün gelişmesine elverişli bir diyet, zaman ve bireyin bağışıklık sistemine ilşkin uygun yapısal özellilerdir. Bebeklerin ilk dişlerinin sürmesiyle birlikte anneler onları bir gazlı bez, parmak kılıfları, minik fırçalar yardımıyla temizlemeli ve altıncı aydan itibaren diş fırçalamayı bir oyun haline getirerek alışkanlık edinilmesi sağlanmalı. Bebeğinizin Diş Çürüğü Riski Azalabilir… Bebeğinizin dişlerini günde 2 kez, sabah ve gece yatmadan önce temizleyin. Çocuğunuzun gündüz veya gece emzik olarak su yerine süt, meyve suyu veya başka madde ile dolu biberon kullanmasına izin vermeyin. Çocuğunuzu mümkün olduğunca erken dönemde bardak kullanmaya alştırın. Çocğunuza bala, reçele veye şekere batırılmış emzik vermeyin. Süt dişleri bir bütünün temelidir. Bu dişler daimi dişlenmenin temelidirler. Bu dişlerin ihmali veya erken kaybı birtakım problemlere yol açar. Dr. Pınar Cebe neme ve emzirme işlemleri ile yiyeceklerin sindirimine yardımcı olur. Sağlıklı, çürüksüz süt dişleri daimi dişler için sağlıklı bir ortam hazırlar. Süt dişlerinin erken kaybı sonucu, çapraşık, eğri, çürüğe meyilli dişler ortaya çıkacaktır. Çocuklar ağızlarını yeterince temizleyemezler. Bu nedenle annebaba olarak çocuğunuzun ağzını temiz tutmakla yükümlüsünüz. Ağız bakımında çocuklarınıza yardımcı olun. Dişler kahvaltıdan sonra uykudan önce olmak üzere bir büyüğün denetiminde günde iki kez fırçalanmalıdır. 5 yaşına kadar fırçalama anne ve babanın kontrolü altında olmalıdır. Küçük bir çocuk için özellikle arka dişleri temizlemek güçtür. İki yaşındaki çocukların florlu diş macununu yutmamaları dikkale izlenmelidir. 3 yaşından sonra çürük oluşumu diş hekimlerinin klinik ortamında uygulayabilecekleri profesyonel yöntemlerle engellenebilir ve kontrol altına alınabilir. Koruyucu diş hekimliği adı altında klinikte uygulanabilecek tedaviler fissür örtücüler ve flor uygulamalarıdır. Fissür örtücüler; koruyucu diş hekimliğinin temel yöntemlerindendir. Dişlerin çürüğe yatkın çiğneyici yüzeylerindeki girintileri örterek çürüğe karşı bir bariyer oluştururlar. Fissür örtücüler şeffaf veya beyaz renkte sıvı şeklindeki plastiklerdir. İlk olarak dişlerin çiğneyici yüzeyindeki mine dokusunun asitle pürüzlendirilmesinden sonra akıcı şekildeki fissür örtücü bütün girintilere yaydırılarak uygulanır. Flor uygulamaları; Çürükten korunmada diğer en etkili yöntemlerden biridir. Florun dişler sürdükten sonra direkt dişler üzerine uygulanması yöntemi olan lokal flor uygulamaları diş hekimi tarafından profesyonel bir temizlik sonrası uygulanır. Birçok preparatın güzel bir tadı vardır. Genellikle jeller, solüsyonlar, haplar, cilalar veya vernikler şeklinde olur. Özel kaşıklar ya da fırçalarla dişler üzerine 24 dakika uygulanır. Etkili sonuç için 6 ayda bir tekrarlanması gerekir. Diğer bir uygulama yöntemi ise kişilerin evde kendilerinin uygulayabileceği düşük konsantrasyonlu florlu diş macunları, florlu ağız gargaralarının kullanılmasıdır. Sonuç olarak düzenli doktor kontrolü ve bilinçli yaklaşım daha sağlıklı ve mutlu bir toplum için gerekmekedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle