Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türkçeye Evrensel Saldırılar Kulağı tırmalamayan sesleri ve ezgisi ile uysal bir dildir Türkçe. Ne İngilizcenin yılansı tıslamaları (th), ne Almancanın küçükdilli (R)leri ne de Arapçanın dilkökü ünsüzleri bulunmaz onda. Dil Devrimi sürecinde (1928) her yanıyla evrilmiş, artık gerek yazın gerekse bilimsel anlatımda Türkçe çok yeterli bir düzeye ulaşmıştır. Prof. Dr. Ömer Demircan E ğer Adnan MenderesCelâl Bayar hükümeti bütün devrimci kurumları kapatmasa, 12 Eylül darbesiyle yabancı dilde öğretim bütün okullara yayılmasaydı eğitimöğretim düzeyi bugün çok ilerde olur, dershaneticaretinin dayattığı test sınavları çocuklarımızı hasta etmezdi. Yabancı dilde öğretime geçiş yarıözel bir devlet kuruluşu olan İngiliz Kültür Heyeti’ / ‘The British Council’1 ve USİS aracılığıyla hazırlandı. Türkiye’de 1940’tan başlayarak bir yandan Ankara, Adana, Bursa, İstanbul, İzmir, Mersin, Samsun, ... illerinde açılan temsilciliklerde İngilizce öğretilirken, öte yandan, 19401951 arasında ayrıca Halkevleri’nde düzenlenen film gösterileri, konferanslar, açılan sergiler, radyoda (örneğin Mr. Parkhouse’un) İngilizce kursu ile uygun içdestekçiler eğitildi. O süreç sonunda, 1953 yılında da, devlet eliyle yurtdışına nitelikli beyin göçü sağlayacak İngilizce öğretim yapan okullar açıldı. Türkçe öğretim yapılan alanlarda öğretimdili Türkİslam sentezi uyarınca İngilizceye dönüştü. Eğitim giderleri ise, Türkiye hesabına borç yazıldı. Son kayıp İstanbul Teknik Üniversitesi’dir. Burada karşı çıkılan eylem “İngilizce öğretimi” değil, “yabancıdilde öğretim”dir. Öteki devlet okullarında eğitimöğretim gerilerken, öğretim dili İngilizce olan okullarda da, öğrencilerin yüzde doksan beşi için öğretim ilerlemedi. Böylece içerde Türkiye du ral bir kafa yapısına bağlandı. İngilizce ne denli gelişmiş olursa olsun, gerek yabancı dille Türkiye’de öğretim yapan bir öğretim üyesinin, gerekse üniversiteyi İngilizce okuyan öğrencinin İngilizcesi azgelişmiştir. Öyle bir öğretime ortam da uygun değildir. Alan derslerini yabancı dilde öğretmeye kalkışmak ne ölçüde “ussal”, ne ölçüde “gelirce”, ne ölçüde özel ve dışsal “çıkarca”? ÖRNEK Mİ İSTİYORSUNUZ? 1. Yabancı dilde öğretim yapılan bir üniversitede, bir öğretim üyesi çekinerek sınıfa girer. “Çocuklar aranızda yabancı öğrenci var mı”, diye sorar. Bakar ki yabancı öğrenci yok, dersi İngilizce yerine Türkçe anlatır. Tut ki yabancı öğrenciler var; onlara: “ben size konuyu sonra özetlerim” diyerek dersi gene Türkçe anlatmaya başlar. 2. Bir üniversitenin bir fakültesinde yabancı dilde öğretime geçildi. Doğru dürüst Türkçe bile bilmeyen, yani sözel becerileri gereğince işlenmemiş olan öğrencilere derslerin İngilizce nasıl anlatıldığını merak ettim. “Dersleri İngilizce nasıl anlatıyorsunuz”, diye sordum. “Vallahi hocam, anlatamıyorum (ders yapamıyorum). Öğrencilere internet üzerinden bir ödev veriyorum. Gelen yanıtlar üzerinde her öğrenci ile teker teker çalışarak yanıtları düzeltiyorum.” 3. Gene İngilizce öğretim yapılan üniversitelerde yük seklisans öğrencilerim 20012002 öğretim yılında yabancı dilde verilen dersleri izledi. Sonuç şöyle: ders içi öğretmen öğrenci iletişimi yok, öğrenciler soru bile soramıyor. Öyleyse o öğrencilerin dersi anladıkları söylenebilir mi! 4. Yabancı dil hazırlık öğretimi sonucunda yapılan sınavlar öğrencilerin alan derslerini izlemeye yetip yetmediğini ölçmez. Sınavı geçemiyenler yaz okulunda o eksikliklerini sözde giderirler, ama nasıl? Üretime dönük hiçbir etkinlikte bulunmadan, yalnızca soruodaklıtest biçiminde sınav sorusu çözerek! Bütün sorumluluk, alanı bilmeyen, bilmek zorunda olmayan yabancı dil okutmanının omuzlarına bindiriliyor. Öyle okul öğrencilerine sorarsanız, İngilizceyi ancak üniversiteyi bitirirken öğrenmiş sayılabileceklerini söyler. Peki, ya alan öğrenimi? Türkçeye karşı atılan en tehlikeli işbirlikçi pusu “yabancıdilde öğretim”dir. O engelleri koyanlar, halkın örgütlenmesini yasaklayanlar o kötülükleri bilerek yapmasalar, “Evren”ler hiç anayasal koruma altına alınır mıydı? Yabancı dilde öğrenim, bu ülkede o sürece sokulan yüzde doksan beş için “anababa parasıyla cehalet” satın almaktan öteye geçmez. Bugün dilbilimle uğraşan bölümlerin bile Türkçeleri henüz gelişemedi. İncelemeksizin Türkçeyi yabancı varsayımlara / olmayan ayrımlara çeviriyorlar. Türk Dil Kurumunu kapatmanın “Evren”ce gerekçesi topluma: “yaşlı kuşak ile gençlerin birbirini anlamaması” olarak açıklanmıştı. Oysa o yorum işbirlikçi bir bir ilkçağ aldatmacasıydı; değişimden yana görünerek gelişime karşı olan, yerli üretimi köstekleyip, sömürüyü destekleyen o kurnaz yaşlılar değişen zamana uyan gençleri zaten hiçbir zaman anlayamazlar: ne Türkçe, ne de yabancı dilde. 2 Malkoç, Eminalp (2009): “Activities of British Council in Turkey in 1940’s through People’s Houses” İnt. Rev. Of Turcology, Summer 2009 2338. 1 Malkoç, Eminalp (2009): “Activities of British Council in Turkey in 1940’s through People’s Houses” İnt. Rev. Of Turcology, Summer 2009 2338. yenin göletinde fazladan kapasite var ise, maddi katkıda bulunarak, o göletten yararlanmak için başvurabilir. Yağmur suları açık kanallara yönlendirildiğinde suyun hızını keserek yıkım gücünü azaltmak ve durulanmasını sağlamak için kanallar içinde sıra sıra bölümler oluşturmak gerekir. Yurdumuzda yukarıdaki yöntemler uygulanmıyor. Meyil, akıntı ve su yönlendirmesi en ilkel şekilde uygulanmakta, hatta hiç uygulanmamakta. Yollarda, alanlarda meyil verilmediği, gereken yağmur suyu borularının gereğinden çok ufak konduğu, regarların yetersiz ve yanlış yapıldığı, su menfezlerinin yetersiz ve kolay tıkanabilir olduğu her an izlediğimiz bir olgudur. Özetlersek: Yöre soğuramadığı suyu atmak zorunda, Yörenin soğuramadığı su, şayet oturum bölgelerinin üst tarafında ise göletlenmeli. Yapılar, siteler vb., kendi sularını nitelik ve nicelik olarak denetler, Belediyeler, yollarından ötürü olagelen suları nitelik ve nicelik olarak denetler. Niceliği denetlenmemiş, durulmamış su denizlere, göllere akıtılmaz. Yol yüzeyleri suların akmasını sağlayacak dereler olarak kullanılmaz. Bu kriterlere ve kurallara uymayan hiçbir yapı yapılamaz. İnsanın hayatına değer veren uygar dünya, teknoloji ve aklını kullanarak bu sonuçlara erişti. Bu bilgiler kitaplarda yazılıdır. Belediyeleri de kural olarak yayımlıyor ve uyguluyor. Yetkililer de kuralları eksiksiz uygulamakla yükümlüdür. Aksi halde can ve mal kaybından doğrudan sorumlu olurlar. Seçenek bizim. Uygar olmak için bilgiyle hareket gerektiğini artık anlamalıyız. Sel olaylarının ardından Bazı doğal afetlerin önüne geçilemez. Bazılarının ise önlemlerini almak kehanet olmaktan çıktı ve bilim dalı olarak, Batı ülkeleri yönetimlerinin kuralları oldu. Yağmur sularının yönetimi ABD’de, ‘Storm Water Management’ ismi altında uygulanıyor. Bu kurallara uyulmadıkça hiçbir ruhsat verilmez, hiçbir yapılaşma gerçekleşemez. Turgut A. Karabekir, Y. Mimar, AIA, turgutk@gmail.com, H CBT 1216/ 18 9 Temmuz 2010 er yöreye düşen yağmur miktarı bellidir. Yöntem hesapları yüz yıllık verileri karşılayacak nitelikte yapılır. Amaç sel sularını yönlendirmek değil, yıkıcı sel sularının oluşmasını ve doğayı kirletmemesini önlemektir. Yöntemler suyun niteliğinin ve niceliğinin denetlenmesi olarak iki gruba ayrılır. İnsan eli değmemiş olan doğa, yağmur yağdığında soğuramadığı (içine çekemediği) suları dereler ve nehirler yoluyla yönlendirir. Yöre yapılaşmaya geçince, binalar, yollar, otopark alanları vb. yüzeyler suyu soğuramaz olunca, derelere gidecek su miktarı artar. Dereler, nehirler yetersiz hale gelir. Derelerin yataklarının ise kapatılarak yapılaşmaya açılması, o alanları su baskınına uğratır. Dere yatakları kapatıldığında suları kanallar içerisine sıkıştırmak, suyun hızını ve yıkıcı gücünü arttırır. Bu er geç felaketle sonuçlanacak yanlış bir uygulamadır. Gelen pisliklerin arıtılmadan denize ve göllere dökülmesine neden olur. Şayet dere yataklarının kaldırılması illa da gerekiyorsa alınacak yöntem; bu derenin varlığını oluşturan olan suların yapılaşma yerine varmadan göletlemek ve sel haline gelmesini önlemektir. Göletler her ne kadar basit toprak barajcıklar ise de usulünce su sızdırmayacak ve yük altında yarılmayacak nitelikte yapılır. Toplanan sular, çamuru durulup, pislikleri çöktükten sonra kontrollü olarak yavaş yavaş boşalır. Bazı yerlerde bu göletler gerekenden daha fazla su tutacak büyüklükte yapılıp kısmen yaş ola rak kalırlar ve başka yararlar sağlar, çok yerde ise kuru olarak bulunur. Bu yöntem ile sel, oluşmadan kaynağında, yaşam yerlerine girmeden durdurulmuş, depolanmış olur. Göletleri yol kenarlarında, kavşaklarda, sitelerde, otoparklarda, bütün yapılım alanlarında yeşil alan olarak görmek olağandır. Yapı alanlarında yörenin su soğurma yüzeyini yok eden kişi, suları depolamakla sorumludur. Örneğin; iki dönüm tarlanın iki dönüm yapıya dönüştüğü zaman, yağmur ve kar yağdığında oluşacak su bir yere gitmek zorundadır, yapı sahibi bu suyu yarattığı için depolamasını yapmakla da yükümlüdür. İmkân olan yerde, yeteri ölçüde kendi göletini oluşturmaya, mümkün olmayan yerde de, şehir içi gibi, yeraltında depolama yapmaya mecbur tutulur. Bu yöntemler alınmadan ve uygulanmadan ne inşaat ne de temel atma ruhsatı verilir. Bazı yerlerde belediyeler yüzeyden doğan sularını kontrol için ana göletler yapmış ise, inşaat sahibi, beledi