Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Onca bilimsel kanıta direnen inkarcılığın içyüzü İklim değişiminden aşılara, evrimden gribe, inkarcılar devinime geçmiş durumda. Neden onca insan bilimsel kanıtlara burun kıvırıp, onları kabullenmeye hiç yanaşmıyor? Bilimin özü kuşkuculuktur ve başarılı bilim insanları kuşkucudurlar. Aşağıda yadsıma durumunun içyüzüne olabildiğince ayrıntılı bir biçimde yaklaşılmaya çalışılıyor. K uşkucu ile inkârcı (yadsımacı) arasındaki fark nedir? Kuşkucu, öne sürülen görüşleri değerlendirirken bilimsel bir yaklaşım uygular. Örneğin, iklim kuşkucusu bu konuda öne sürülen görüşleri tek tek araştırır, her biriyle ilgili kanıtları özenle inceler ve sonuçta kendisini nereye götürürse götürsün gerçeklerin peşine takılmaya hazırdır. Oysa, iklim yadsımacısının önceden belirlenmiş bir konumu ya da duruşu vardır ve verileri “onaylama önyargısı”önceden var olan inançları onaylayan kanıtları arayıp bulma ve gerisini göz ardı etme eğilimi ile ayıklamadan geçirir. Öne sürülen görüşlerin büyük bir bölümünün eninde sonunda yanlış olduğu anlaşıldığından, kuşkuculuk bilimsel sürecin ayrılmaz bir parçasıdır. Büyük bir saman yığının arasından birkaç buğday tanesini bulup çıkarmak geniş kapsamlı bir araştırmayı, özenli bir deneme ve kılı kırk yaran bir çıkarsama sürecini gerektirir. Bilimin özü kuşkuculuktur ve başarılı bilim insanları kuşkucudurlar. Yadsıma daha farklı bir durumdur. Bir görüşün, kanıtları olup olmadığına bakılmaksızın kimi zaman somut kanıtları olmasına karşın körü körüne reddedilmesidir. vardır. Yadsımacıların tümü de kendilerini, gerçeği karalamaya ya da sıradan insanları hain yalanlarla kandırmaya çalışan yoz seçkinlere karşı savaşan ezilenler olarak görürler. Yadsımacı tavır en çok da bilime bel bağlanması gereken alanlarda beslenir. Küresel ısınma, evrim ve tütün ile kanser arasındaki bağlantı gibi konularda başta bilim insanları, doktorlar ve öteki teknik uzmanların sözlerinden güvene dayalı bir ortam oluşturulmalıdır. Çok kişi bunu yaşamlarının önemli birtakım özellikleri açısından bir tehlike olarak görür. Asıl önemli olan, işte bu denetimi yitirme duygusudur. Bu gibi durumlarda birçok kişi uzmanların kanıtlarına karşı çıkmayı ve kanıtı olmasa bile denetimi yeniden ele geçirebileceklerine inandıkları başka açıklamalardan yana bir tavır koymayı yeğler. Görünürde, tüm yadsımacı tavırlar umursamaz doğa üzerinde yeniden söz sahibi olma yönünde girişimlerdir. Yadsımacı açıklamalar “bilimimsi” bir dille yansıtılıyor olsalar da, bunların temelinde anekdotlara dayalı kanıtlar ve denetimi yeniden ele geçirmenin duygusal çekiciliği yatar. CİDDİ RUHSAL SORUNLAR Bir yılını HIV (AİDS) yadsımacılarının aralarına sızarak geçiren Connecticut Üniversitesi toplumsal ruhbilimcilerinden Seth Kalichman karşılaştığı insanların çoğunun sıradan ve içten olduklarına dikkat çekiyor ve, “Yadsımacı tavır bir gereksinimi karşılıyor. Söz gelimi, HIV’li kişiler için yadsıma, uyumsuz br davranış olmasına karşın, bir baş edebilme yöntemi olarak ortaya çıkıyor,” diye ekliyor. Kalichman yadsımacı eylemlere önayak olan kişilerin, onların izinden gidenlerin çoğundan daha ciddi ruhsal sorunları olduğuna ve bunların öfke, eleştiriyi kaldıramama ve büyüklük duygusu gibi paranoyak kişilik bozukluğunun tüm özelliklerini sergilediklerine inanıyor. Kalichman,”Bu kişilerdeki yadsımacı tavır nihayetinde ruhsal bir sağlık sorunundan kaynaklanıyor. Yadsımacı eylemlerin tümünde benzer özelliklere tanık olunması, özellikle de altında yatan komplo teorisi de bu yüzden,” diyor. Ne elebaşılar, ne de onların izinden gidenler alışılageldik anlamda yalan söylemiyorlar. Kalichman bu kişilerin klasik sinirbilimde “kuşkucu düşünce” adı verilen bir durumun tuzağına düştüklerine inanıyor ve yadsımacının bilişsel tarzının çarpıtılmış bir gerçeklik duygusunu yansıttığına, bu yüzden de onlarla tartışmanın boşuna bir çaba olacağına dikkat çekiyor. Çok farklı biçimlerde karşımıza çıkabilen yadsımanın ortak özelliği yalnızca ruhsal durum ve benzer taktikler değil; farklı eylemler arasında resmi bağlantılar da bulunuyor. Yadsımacı eylemlerin birçoğu kazançlarını olumsuz etkileyebilecek bulguları karartmak amacıyla ortaklıklar tarafından oluşturuluyor. Kimi sanayilerin pazardaki konumlarını korumak uğruna gerçeği çarpıtmaya hazır oldukları hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. olup da hızla yayılabiliyor? Harvard Üniversitesi hukuk uzmanlarından Cass Sunstein’a göre, bu sorunun yanıtı insanın ruhsal yapısının son derece kırılgan ve güçsüz olmasında yatıyor. Ortaya atılan bir yalan çok bilinen ruhsal süreçlerin etkili olduğu birtakım yollardan geçerek ya karanlığa gömülüyor, ya da herkes tarafından kabul görüyor. Yalan bilginin öncelikle biraz inandırıcı olması gerekiyor. Akla yatkın gelen uydurma bilgiler sorgusuz sualsiz bilincimize işliyor. Bunun nedeni kısmen insanın dünyayı anlamlı kılarken zihinsel açıdan kestirme yollara başvurmasından ve kulağına gelenlerin doğruluğunu çok ender sorgulamaya gitmesinden kaynaklanıyor. İnanmaya hazır yeterince insan olduğu sürece herhangi bir uydurma bilginin yaygınlık kazanması işten değil. Çoğu kişi bilimin ortaya attığı görüşleri kendi başına değerlendirmekten yoksun olduğu için, bu durum özellikle de bilim açısından büyük bir tehlike oluşturuyor. Uydurma bilgiler alıcı bireyler tarafından yayılmaya başlar başlamaz yaygınlık kazanmaya aday oluyorlar. Kimi asılsız bilgiler sosyal grupların Yalan bilginin öncelikle biraz da katkısıyla kayıtsız inandırıcı olması gerekiyor. şartsız kabul görebiliyor. Ş i m d i Akla yatkın gelen uydurma K a l i f o r n i y a bilgiler sorgusuz sualsiz biÜniversitesi’nde görevlincimize işliyor. Bunun neli olan ekonomi uzmanı David Hishleifer 1993 deni kısmen insanın dünyayı yılında bu olguyu “bilgi anlamlı kılarken zihinsel açıdalgalanması” olarak dan kestirme yollara başvurtanımladı. Söz konusu dalgalanmalar masından ve kulağına gelenYouTube videolarından lerin doğruluğunu çok ender tıbbi süreçlere hemen sorgulamaya gitmesinden hemen her tür bilginin yaygınlık kazanmasına kaynaklanıyor. İnanmaya haolanak tanıyabiliyor. zır yeterince insan olduğu Bu da, yalan yanlış bilsürece herhangi bir uydurma gilerin salt başkaları inanıyor diye inandırıbilginin yaygınlık kazanması cılık kazanmaları anlaişten değil. mına geliyor. Ana akım medya ve özellikle internet gibi bir “yankı” ortamında bu süreç daha da etkili oluyor. İDEOLOJİK BAĞLILIK Öte yandan, Britanyalı doktor ve yazar Michael Fitzpatrick “yadsımacı” yakıştırmasının günümüzde geleneksel düşünceyi sorgulamaya kalkışan kişileri yerden yere vurmak için giderek daha da yaygın bir biçimde kullandığını, yadsımacıların ideolojiyi bilimden üstün tutmakla da suçlandıklarını öne sürüyor. “Yadsımacılık: Mantıksız düşünce bilimsel gelişimi nasıl engelliyor, gezegenimize zarar veriyor ve yaşamımızı tehlikeye sokuyor” adlı kitabın yazarı Michael Specter de yadsımacıların “bilimin titiz ve açık görüşlü kuşkuculuğu yerine ideolojik bağlılığın değişmez kesinliğini benimsediklerine” dikkat çekiyor. Fitzpatrick’a göre, karşıt görüşlü birine inkarcı yaftası vurulması, içinden çıkılması güç sorunlar yaratabilir. Sahte bilimle baş etme amacıyla başvurulan bu tür girişimlerin hoşgörüsüz ve kabul edilemez olduğunu, bu tavrın yalnızca bilimle ilgili sinizmi güçlendirmekle kalmayıp, sahte bilimi körüklemekten başka da bir işe yaramayacağını öne sürüyor. Yadsımacılığın bir tür kişiyi karalama biçimi olduğunu, böyle bir eğilimin Aydınlanmanın en büyük başarısı olan tarihsel ve bilimsel sorgulamayı zayıflatacağını dile getiren Exeter Üniversitesi düşün uzmanlarından Edward Skidelsky’nin, “yadsımacı yaftasının giderek yayılması liberal görüşlü her insanı dehşete düşürmelidir,” sözlerinin de altını çizen Fitzpatrick, “İnsanların tartışmaktan uzaklaşmak şöyle dursun, daha çok tartışmaya gereksinimleri var,” diyor. Rita Urgan, New Scientist, 15 Mayıs Yadsımacılık genelde, inancın kanıtlardan önce geldiği, ülküler ve dinsel inanışlarla devinime geçer. İlk başta inanç gelir, o inanca yol açan nedenler ikincil önemdedir ve bunlar inancın asla sarsılmaması için ayıklanırlar. Kuşkuculuk ile yadsımacılık arasındaki fark, özünde yeterince açık seçik olmakla birlikte, bu iki eğilimin gerçek dünyada birbirinden ayırt edilmesi hiç de kolay değildir. Kuşkucu ile yadsımacıyı ayırt etmenin en kolay yollarından biri, kişinin yeni bilgilere tepki olarak kendi durumunu güncellemeye ne denli istekli olup olmadığına bakmaktır. Kuşkucular görüşlerini değiştirebilirler. Yadsımacılar yalnızca karşı çıkmayı sürdürürler. İNKARCININ ANATOMİSİ Peki, yadsımacı tavrın ardında yatan unsur nedir? İnsanları gerçeklerin dünyasından uzaklaştırıp, yadsımaya iten nedir? Bu konuda ortaya atılan bir sav, yadsımanın büyük ölçüde normal insanların düşünme biçimlerinin bir ürünü olduğudur. Yadsımacıların çoğu sırf doğru olduğuna inandıkları işleri yapan insanlar. Yadsınan konu ne olursa olsun, yadsımacı tavırlarınbaşta kullanılan taktikler olmak üzere birçok ortak özelliği YALANIN YAYILMASI Peki, hiç bir temeli olmayan yalan dolan bilgiler nasıl CBT 1214/ 7 25 Haziran 2010