Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR İLK ASTEROİT ÖRNEKLERİ DÜNYAYA ULAŞTI Japonların uzay sondası “Hayabusa” yedi yıldan sonra dünyaya döndü. Bugüne kadar alınan ilk asteroit örneklerini taşıyan değerli kapsül Avustralya’daki bir çöle başarılı bir şekilde indikten sonra koruma altına alında. Avustralya Savunma Bakanlığı’nın sözcüsü Allan Cole’un açıklamasına göre, kapsül yere indiği yerde mühürlü bir konteynıra yüklendikten sonra helikopterle Adelaide’nin 500 km kuzeyindeki bir roket alanına götürülmüş. Konteynır Japonya’da açılacak. “Hayabusa” beş yıl önce dünyamızdan 300 milyon kilometre uzaklıktaki İtokawa asteroitinden örnek toplamıştı. Yedi yıldır uzayda dolaşan sonda dört milyar kilometreyi geride bıraktı. Dönüş yolunda yaşanan teknik sorunlar yüzünden görev neredeyse başarısız olacaktı. Mesela iletişim zaman zaman kopmuş ve bataryalar bozulmuştu. Ancak bilim insanları tüm aksaklıklara rağmen sondayı Avustralya’ya indirmeyi başardı. dar çok suyun nereye gittiği açıklanamıyor henüz. Bu soru yeni görevlerle yanıt bulacak. Belki o zaman Mars’ta bir zamanlar yaşamın olup olmadığı da anlaşılacak. Nitekim nehir yatakları organik karbon birikimlerini aramak için en uygun yerlerdir. fibroblast olarak adlandırılan uzmanlaşmış hücreler devreye girer. Fibroblastlar yaraların iyileşmesini destekleyen kolajen gibi proteinler üretir. İki bilim insanı şimdi yara tedavisinde önemli olan fibroblastların yaşlandırılması halinde bölünemediklerini buldu. Anlaşıldığı üzere bu tür yaşlanmış hücrelerin birikimi aşırı yara dokusunun oluşumunu önlüyor. Bilim insanları yaşlandırılmış fibroblastlar tarafından üretilen proteinlerin, kolajenin indirgenmesini hızlandırdığı ve yeni kolajen üretimini de durdurduğunu saptadı. Fibroblastların erken yaşlanmasından CCN1 olarak adlandırılan bir protein sorumlu. Farelerle gerçekleştirilen araştırmalar sırasında CCN1 proteini genetik değişimle devre dışı bırakıldığında, fibroblastların yaşlanmadığı ve dikkat çekici bir yaranın oluştuğu görülmüş. Fakat farelerin cilt PİRİNCİN BÜYÜMESİNİ SAĞLAYAN MANTAR İsviçreli bilim insanları, pirincin beş misli hızlı büyümesini sağlayan minik bir mantar keşfetti. Mantarın, fosfat içerikli gübrelerin yerini alabileceği sanılıyor. Lozan Üniversitesi araştırmacıları mantarın iki ila beş yıl içinde satılmaya başlanacağını söylüyor. Büyümeyi hızlandıran mantar 20 çeşit mantar üzerinde yapılan dört yıllık bir araştırma sonucunda bulunmuş. Önce mantar ve pirinç bitkisinin sembiyozu sayesinde pirinç bitkisinin ne şekilde daha hızlı büyüdüğünü bulmamız gerek, diyor araştırmacı lışmış. Araştırma gezisi sırasında yaklaşık olarak yarım milyar ton mangan yumrusu bulunmuş. Araştırmayı yöneten Carsten Rühlemann, yumruların nikel, bakır ve kobalt gibi hammaddeler içerdiğini söylüyor. Söz konusu hammaddeler özellikle de elektronik endüstrisinde ve çeliğin işlenmesinde kullanılmakta. Uzmanlar, Los Angeles’in 2000km güneyinde, “Sonne” keşif gemisiyle yaklaşık olarak 56.000 kilometrelik bir alanı araştırmış. Okyanusların 5000m derinliğinde oluşan yumrular bir milyon yıl içinde büyüyorlar. Koyu renkli topak görünümündeki oluşumlar üç ila altı santim büyüklüğünde. Büyük örnekleri yaklaşık olarak 20cm çapında olabiliyor. Bilim insanları mangan yumruları üzerindeki hayvanlar dünyası hakkında da bilgi edinebilmek için deniz diplerinden tortul örnekleri almış. Sonuçların altı ay içinde alınması bekleniyor. BİR ZAMANLAR MARS’IN ÜÇTE BİRİ DENİZMİŞ Mars’ta suyun olup olmadığı uzun bir süredir tartışılmakta. Amerikalı bilim insanlarının son hesapları ilginç bir sonuç verdi. Bir zamanlar Mars’ın en az üçte biri denizlerle kaplıymış. Bu yüzden de üç buçuk milyar yıl önce Kızıl Gezegen’de yağmur, bulut oluşumu ve yeraltı su birikimi olmalıydı, diyor Boulder Üniversitesi’nden Gaetano Di Achille ve Brian Hynek, Nature Geoscience dergisinde. İki bilim insanı, Amerikan ve Avrupa uzay ajanslarınca gerçekleştirilen görevlerle elde edilen kapsamlı analizleri değerlendirerek okyanus tezine ulaştı. Birçok ırmak tarafından beslenen 52 eski nehir yatağını incelemişler. Bunlardan gezegenin kuzeyinde kalan 29 nehir yatağı aynı yükseklikte olduğu için eski bir okyanusun izleri olabilir, diyorlar. Eğer haklıysalar, Mars okyanusu gezegenin yüzde 36’sını kaplıyordu ve 124 milyon kilometre küp suya sahipti. Hynek, Journal of Geophysical Research dergisinde yayımlanan diğer bir araştırma yazısında 40.000 nehir yatağı saptadığından söz ediyor, bu bugüne kadar bilinenin dört katı. Bu kadar çok nehrin bulunması bol miktarda yağış gerektirir. Bu nedenle büyük bir olasılıkla yağış ve su dolaşımı vardı diyor. Bununla birlikte bu ka Caroline Angelard. Ian Sanders ise yöntemin tamamen doğal olduğunu ve bitkiye yeni bir genin ilave edilmediğini yani genetik değişimle hiçbir ilgisi olmadığını açıklıyor, Current Biology dergisinde. Pirinç dünya üzerinde milyonlarca insanın temel besinini oluşturuyor. YARA TEDAVİSİNİ İYİLEŞTİRECEK VE SİROZU ÖNLEYEBİLECEK MEKANİZMA Bilim insanları beden hücrelerinde, aşırı yara oluşumunu engelleyebilen bir mekanizma keşfetti. Bedenin bağdokusunda bulunan fibroblastlar bölünemeyecek kadar yaşlandırılıyor. Yaşlandırılan hücreler, yara tedavisinde ve yara oluşumunda önemli bir rol üstlenen kolajenin üretimini engelliyorlar. Illinois Üniversitesi’nden JoonilJun ve Lester Lau, yeni bilgilerle karaciğer veya kalp gibi iç organlarda tehlikeli yara oluşumunun zayıflatılabileceğini düşünüyor. Ağır yaralanmalar sırasında yara üzerinde DENİZLERDE HAMMADDE REZERVİ Alman bilim insanları, 4300 m derinlikte geleceğin hammaddesi sayılan mangan yumruları buldu. Pasifik’teki bu zengin bölgeyi bulmak için dört deniz araştırma enstitüsünün bilim insanları beş hafta ça yaralarına yeniden CCN1 proteini aşılandığında yaşlanma süreci harekete geçerek, yara oluşumunun durduğu tespit edilmiş. Yeni sonuçların yardımıyla yara oluşumunda rol oynayan birçok sürecin anlaşılması bekleniyor. Böylece örneğin virüs enfeksiyonu, diyabet ve karaciğerde fibrozise (bağdokusunun hastalık derecesinden çoğalması nedeniyle doku sertleşir ve yara oluşur) neden alkol bağımlılığı gibi çeşit hastalıklar önlenebilir diyor uzmanlar. Kalp enfarktüsünün ardından da kalbin pompalama yetisini önemli ölçüde zayıflatan yaralar meydana gelebiliyor. Yeni bilgiler sayesinde bu yaraların da tedavi edilebilmesi bekleniyor. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma EŞCİNSELLERİN ÇOCUKLARI DA İYİ YETİŞİYOR Amerika’da gerçekleştirilen son bir araştırmaya göre lezbiyen çiftlerin çocukları sosyal ve zihinsel açıdan daha iyi gelişiyor. Beden sağlığı açısından diğer anne babaların çocuklarından farklı değiller. Kaliforniya Üniversitesi’nden Nanette Gartrell ve Amsterdam Üniversitesi’nden Henny Bos, aileleri lezbiyen olan 17 yaşında 78 genci incelemiş. Bu çocuklar, aynı gelire ve aynı eğitim durumuna sahip diğer anne babaların çocuklarıyla karşılaştırılmış. Araştırmacıların “Pediatrics” dergisindeki yazılarına göre eşcinsel ailelerin çocukları saldırgan davranışlara daha az eğimli ve bilim testlerinde daha başarılılar. Araştırma sonucu uzmanların uzun bir süredir tahmin ettiklerini kanıtlıyor, diyor Arizona Üniversitesi sosyologu Stephen Russel. “Eşcinsel ebeveynlerin çocukları da diğer çocuklar gibi. Bu sonucu, evlatlık politikasının daha liberal düzenlenmesi için bir kanıt olarak da görüyorlar. Amerika’da eşcinsel kadınlar ve erkekler gerçi evlat edinebiliyorlar anca bu sadece belli başlı eyaletlerde mümkün. Aynı şey Avrupa’da da söz konusu. Örneğin Avusturya’da eşcinsel çiftler evlat edinemezken, Danimarka ve Norveç’te buna izin veriliyor. CBT 1214/ 4 25 Haziran 2010