Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Bu hafta konumuz GDO’lu ürünler meselesinin sıkça tartışıldığı Türkiye açısından da ilginç olabilecek bir rapor... “2030’a Doğru Biyoekonomi” Başlığı OECD’nin yayımladığı bir raporun başlığından aldım; aslı biraz daha uzun: “2030’a doğru Biyoekonomi / Politika Gündeminin Tasarlanması (The Bioeconomy to 2030 / Designing A Policy Agenda)”... Rapor, disiplinler arası, stratejik bir öngörü projesinin sonuçlarını yansıtıyor. Bu proje, uzun vâdeli gelecek incelemeleri için 1990 yılında OECD Genel Sekreterliği’nce yürürlüğe konan uluslararası bir program (International Futures Programme IFP) çerçevesinde yürütülmüş. 2008 sonunda tamamlanan 18 aylık projenin sonuç raporunun yayın yılıysa 2009... Bu raporda ortaya konan biyoteknolojinin geleceğine ilişkin görüş ve öngörüler GDO’lu ürünler meselesinin sıkça tartışıldığı ülkemiz açısından da önemli olsa gerek... Bilindiği gibi, ‘GDO’lu ürünler günümüz biyoteknolojisinin ürünüdür. Bu raporun sözünü ettiği teknoloji de bu teknolojidir! Zikrettiğim OECD Programı’nın (IFP) Direktörü Michael Oborne, OECD Observer’ın Mart sayısında yayımlanan ve bu sonuç raporunu konu alan yazısının başında diyor ki: “Biyoteknoloji tarım, sanayi ve tıptaki bir dizi yeniliğin denenmiş bir kaynağı ve çevre dostu sürdürülebilir üretim için yararlanılabilecek potansiyel bir güç olmaya doğru sürekli evrilmektedir. Yeni bir biyoekonominin doğuşuna tanık olabilir miyiz? Yanıtı kamu politikaları belirleyecektir.” Burada ‘biyoekonomi’ terimiyle anlatılmak istenen nedir? Rapor’daki açıklamaya göre, “biyoekonomi, ekonomik çıktılarının önemli bir bölümünde biyoteknolojinin katkısının bulunduğu bir ekonomi olarak düşünülebilir. Doğuşuna tanık olduğumuz biyoekonomi sürdürülebilir gelişme ve çevresel açıdan sürdürülebilirlik ilkelerine göre şekillenecek ve muhtemelen küresel ölçekte olacaktır. Böyle bir ekonominin üç ana unsuru vardır: Biyoteknolojik bilgi üretebilme, yenilenebilir biyokütle ve biyoproseslerden yararlanabilme ve bilgiyle uygulamayı bütünleştirebilme...” Aynı rapora göre ‘biyoteknolojik bilgi’, “biyofarmasötikler, rekombinant aşılar, yeni bitki ve hayvan türleri ve sınaî enzimler gibi bir dizi ürünü üretmeye yönelik yeni üretim yöntemleri geliştirebilmek için gerekli olan bilgidir. Bu bilgi DNA ve RNA’nın, proteinler ve enzimlerin moleküler düzeyde anlaşılmasının yanında hücre, doku, organ ve organizmalara müdâhale edebilme yollarının, ayrıca, genom ve proteinlerin analizi için biyoenformatiğin anlaşılmasını da içerir. Biyoteknolojik bilginin geliştirilebilmesi için [elbette] yoğun bir ARGE ve yenilik faaliyeti gereklidir.” Biyoekonominin ikinci unsuru olan ‘yenilenebilir biyokütle ve biyoproseslerden yararlanabilme’ konusuna gelince, “bu, sürdürülebilir üretimi başarabilmek içindir. Yenilenebilir biyokütleler tarla bitkileri, otlar, ağaçlar ve deniz yosunları gibi birincil kaynaklardan, ayrıca ev ve sanayi atıklarıyla tarımsal atıklardan elde edilebilir. Biyoproses sâyesinde bu malzemeler kâğıt, biyoyakıt, plastik ve sınaî kimyasallar gibi bir dizi ürüne dönüştürebilir. Bu ürünlerden bazıları, bir seçenek olarak, herhangi bir biyokütle hammaddesine gerek kalmaksızın, doğrudan, genetik olarak değiştirilmiş yosun ve mikro organizmalardan da elde edilebilir.” Biyoekonominin üçüncü unsuru olan ‘bilgiyle uygulamayı bütünleştirebilme’ ise, biyoteknoloji alanında üretilen jenerik bilginin belirli ekonomik faaliyet alanlarında katma değer yaratacak biçimde uygulamaya geçirilebilmesi demektir. Biyoteknolojinin üç ana uygulama alanı tarım, ormancılık ve su ürünleri gibi birincil kaynakların üretimiyle sağlık ve sanayi sektörleridir. Peki, ‘biyoekonomi’ gelecek için ne vaat ediyor? Sözü Oborne’a bırakalım: “Rapor’daki ana mesaj şudur: Biyoteknolojinin ekonomik faaliyetlere yapabileceği katkı önemlidir... Tahminlere göre, 2030’a doğru, biyoteknoloji kullanılarak üretilebilecek kimyasal çıktılar ve diğer sınaî ürünlerin %35 kadarı fiilen bu teknolojiyle üretilir hâle gelebilir. Bu oran farmasötikler ve tanı malzemelerinde %80’e, tarımsal çıktılardaysa %50’ye ulaşabilir. Yeni bir politika ya da büyük bir atılım söz konusu olmasa bile, 2030’a gelindiğinde, OECD ülkelerinde biyoteknolojinin GSYİH’ya olan katkısı %2,7’ye varabilir...” Türkiye, kendi geleceği açısından, bu konuda ne düşünüyor acaba? L’Oréal Genç Bilim Kadınları Destekleme Bursunu kazanan kadınlar. L’Oréal Türkiye’den bilime “burs desteği” L’Oréal Türkiye tarafından düzenlenen ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından desteklenen “Genç Bilim Kadınlarını Destekleme Bursları” 2010 yılı ödülleri sahiplerini buldu. Araştırmaları ödüle değer görülen 6 bilim kadını; Koç, Sabancı, Hacettepe, Ege Üniversitesi ve TÜBİTAK’tan geldi. Bilim kadınlarının araştırma projelerinin konuları; beyin tümörü, beyin felci, kemik hastalığı, polimer filmler ve yakıt pilleri oldu. 6 genç bilim kadını L’Oréal Türkiye’den 12’şer bin dolar değerinde bir yıllık burs kazandı. L ’OréalUnesco ortaklığındaki, uluslararası “For Women In Science” programının bir uzantısı olarak L’Oréal Türkiye tarafından uygulanan Genç Bilim Kadınlarına Destek Bursları programı, bilimin yaygınlaşması ve bilimsel alandaki çalışmaların teşvik edilmesini amaçlıyor. Program, Türkiye’de 2003 yıldan bu yana gerçekleştiriliyor. Araştırmalar, Yaşam Bilimleri alanında Prof. Aslı Tolun, Malzeme Bilimleri alanında ise Prof. Türkan Haliloğlu’nun başkanlık ettiği iki ayrı komite tarafından seçildi. Seçimde, araştırmaların bilimsel yeniliği ve bilime sağlayacakları katkı ölçüt alındı. Doktora derecesi almış ve doktora sonrasında araştırmaları devam eden 40 yaşını aşmamış genç bilim kadınları, L’Oréal Türkiye’nin Genç Bilim Kadınları Destekleme Bursları programına katılabiliyor. Sabancı Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Gözde Ünal Beyin Tümörü, Hacettepe Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Müge Yemişçi Özkan Beyin Felci, Sabancı Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Selmiye Alkan Gürsel Yakıt Pilleri, Koç Üniversitesi’nden Dr. İrem Erel Polimer Filmler, Ege Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Petek Ballar Kemik Hastalığı ve TÜBİTAK’tan Dr. Tuba Erdoğan Bedri Yakıt Pilleri araştırması ile ödüle değer görüldü. değil. Erkekler; en azından birçoğu, artık profesyonel yaşamın ve bilimsel kariyerin her alanında yanı başlarında olan kadın çalışma arkadaşlarının varlığından gurur duyuyor. Bu, böylesine kısa bir zamanda inanılmaz büyük bir değişim” dedi. ‘TÜRKİYE’DE KADINLAR BİLİME YATKIN’ Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Başkanı Prof. Yücel Kanpolat da, ödül töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye Bilimler Akademisi’nin, Dünya Bilim Akademileri içerisinde rekor sayıda kadın bilim insanını bünyesinde barındıran örnek bir kurum olduğunu ve kurum üyelerinin yüzde 14’ünü kadın üyelerin oluşturduğunu söyledi. Prof. Yücel Kanpolat, “Genç Bilim İnsanları Destek Programımız içerisinde de kadın bilimcilerimizin oranı yüzde 26’dır. Bu rakamlar hem Türkiye’de kadın bilimcilerin yaşamda ne kadar aktif olduğunun hem de bilime ne kadar yatkın olduklarının göstergesidir” dedi. 2009 KADIN BİLİMCİ İSTATİSTİKLERİ Avrupa Komsiyonu’nun, bilimde cinsiyet eşitliğinin istatistik ve göstergelerini içeren “She Figures 2009” araştırmasına göre, küresel olarak yüksek öğrenim gören diplomalı kişi sayısının yarısını kadınlar oluşturmasına rağmen hala bunların sadece yüzde 30’u bilim veya teknoloji ile ilgili olarak çalışıyor. Amerikan İlerleme Merkezi tarafından son zamanlarda yapılan bir çalışma ise, doktora derecesine sahip olan evli ve çocuklu bilim kadınlarının göreve başlama şansı aynı ailevi duruma sahip erkeklere kıyasla yüzde 35 oranında daha düşük. CBT 1207/ 6 7 Mayıs 2010 ‘TÜRKİYE’DE KADIN İMAJI DEĞİŞİYOR’ Ödül töreninde konuşan L’Oréal Türkiye Genel Müdürü Claudio Cavicchioli, Tutkumuz; dünyanın değişmesine yardımcı olan kadınları ödüllendirmektir” diye konuştu. Kadının imajının son yıllarda büyük bir değişim geçirdiğine dikkat çeken Cavicchioli, “Bugünün erkeği de, kadını ‘salt güzelliğin ve kırılganlığın simgesi’ olarak gören erkek