Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Batı, Çin ve Türkiye İmparatorluğun son çağında ve Atatürk Türkiyesi’nde gelişme örneği Avrupa idi. Menderes’e göre küçük Amerika olacaktık. Bundan on, on beş yıl önce geleceğin programı Amerika’dan geliyordu. Bu yöntem geçerliliğini koruyor. Bunun bir tür sömürge kurgusu olduğunun farkına varmış olanlar olsa da, ancak Irak Savaşı ve son ekonomik krizden sonra, Batı abonesi geri kalmış ülkelerin bazı aydınları dünyanın değişik bir çağa girdiğinin bilincine vardı. Fakat kökü derinlerde bir Amerikan hayranlığı ve Amerikan’ın politik egemenliği, özgür düşünme iradesini felce uğratmaya devam ediyor. disiplinin olanaklarına da sahipler. Mao döneminde yabancı kültüre emperyalizmin ajanı olarak bakan bir anlayıştan bu tutuma dönmek köktenci bir karar. Burada Çin’in geleneksel pragmatizmi öne çıkmış görünüyor. Avrupalılar ve Amerikalılar sayısal olarak ulaşılacak eşitliklerin Batı ile aynı nitelikte olmayacağını şimdiden söylüyor. Bu en üstün uygarlığın kendi yarattıkları olduğu konusundaki megalomanilerinin ifadesi olarak da yorumlanabilir. Burada çağdaş Çin kültür atılımının musiki alanındaki boyutlarını dile getireceğim. Amerika bu alanda Avrupa’yı, özellikle Hitler’den kaçan Almanların yardımıyla geçmişti. Bugün dünyanın en iyi müzik okulları Amerika’da. Fakat geçen gün öğrendiğim şaşırtıcı sayıları okuyuculara duyurmak istiyorum. ulaştıkları tek uygarlıkta başarılı olmak düşüncesini savunmuş ve uygulamıştı. Mao Tse Tung’un buna razı olmadığı da anımsanmalı. Atatürk’ün, Batı uygarlığının tek çağdaş uygarlık olduğu düşüncesi bile birtakım koşullanmış beyinlerin milliyetçi şovenizm suçlamalarının temelsizliğini kanıtlar. Yurtlarından kaçan Alman bilginlere, sanatçılara, mühendislere, Amerika’dan önce kapılarını Türkiye açmıştı. Çağdaşlık politikasındaki çatlaklara ve örgütlü cehaletin direncine karşın Türkiye diğer İslam ülkeleriyle karşılaştırılamayacak kadar ileri bir ülkedir. Son yıllarda, dünyada olan bitenler iyi yorumlanırsa, Atatürk’ün 20 yüzyılın yetiştirdiği en büyük lider olduğunu söylemek için sayısız neden var. Çağdaş uygarlık düzeyini hâlâ hiç kavrayamayan milyarlar yaşıyor dünyada. A vrupa ve Amerika’nın nasıl zengin ve güçlü olduklarının nedenlerini anımsamak bazı önyargıları ortadan kaldırabilir. Amerikanın zenginliği başlangıçta Suudiler ya da Arap Emirlikleri gibi doğanın bedava sunduğu zenginlikleri olmuş meyve gibi toplamak idi. Bakir Kuzey Amerika kıtası petrol, altın, madenler, ormanlar ve su kaynaklarıyla Avrupalı göçmenler için bir hazineydi. Akan suda altın bulan, toprağı kazıp petrol fışkırtan, yarım yüzyılda kuzeyin ormanlarını yok eden, kızılderiliyi kovup (altı milyonunu öldürüp) uçsuz bucaksız çiftlikler kuran, milyonlarca Afrikalıyı köle olarak Avrupalı korsanlardan satın alan Amerikalıların sabah fakir kalkanı akşam zengin oldu. Amerikalının zenginliği bir tarihi tesadüftür. Ne var ki göçmen Avrupalılar bu zenginliği rasyonel olarak kullandı. Avrupa bilimini, teknolojisini ve beyin gücünü transfer edip bilime, teknolojiye, sanayiye eğitime ve araştırmaya ağırlık vererek, Hitler döneminde Nazilerden kaçan bilim ve sanat adamlarına kucak açarak, 1945 den sonra, bütün dünyadan düşünür, bilim adamı, ve sanatçı ithal ederek daha zenginleşti ve dünya egemeni oldu. Avrupa eski Yunan’a dayanan bir bilim ve felsefe geleneği ve 18. yüzyıldan başlayarak geliştirdiği teknoloji ve 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar süren bir sömürgecilik sürecinde dünya egemeni ve zengin olmuştu. Onlar bu egemenliği sonsuz sanıyorlardı. Sömürgeci Avrupalıların dünya tarihi bağlamındaki düşüncelerini Rudyard Kipling’in şu sözleri iyi anlatır. ‘Asya Avrupa yöntemleriyle uygar olamaz. Asya çok kalabalık ve çok yaşlı’ ( The Man Who Was, 1907) Fakat Asya 1950’ den sonra uyandı. Çinliler 80 yıldır acılı, büyük bir mücadele içinde özgürlüklerine kavuştu. Oysa Yunan antikitesinden daha eski, dünyanın en zengin kültürlerinden birini yaratmışlardı. Belki de o eski birikimin yarattığı disiplin ve entelektüel zenginlikle kısa bir sürede, yine Avrupalı ve Amerikalı gözlemcilerin anlattıklarına göre, Amerika’yı ve Avrupa’yı sollayacaklar. Bugün ilginç bir düşünce aşamasına geldiler: Çağdaş yaşamın her alanında Batı uygarlığının standartlarına ulaşmak ve onları geçmek. Şimdi bunu gerçekleştiriyorlar. Kuşkusuz büyük bir nüfusun, tek bir partinin, büyük bir TEK UYGARLIKTA BULUŞMANIN ANLAMI Kuşkusuz eğer Asya bilim ve üretim liderliğini ele geçirirse Batı’nın şimdiye kadar tanımladığı uygarlığın değişik ve daha evrensel bir basamağına geçeceğiz. Bunu gerçekleştirecek olanlar Çin ve Hindistan gibi fakir ülkeler. Fakat bu fakir ülkeler, halklarının çekmekte devam ettiği bütün sıkıntılara karşın, Batı’nın nefesini kesiyor, cehaleti bir ölçüde yenmek koşulu ile fakirliğin kesin bir gelişme engeli olmadığını kanıtlıyor. Avrupa ve Amerika sömürücü kapitalizminin kozu, cehaletin yaşaması. Bu statünün başlıca adayı da Müslümanlar. Cehalet her gelişmenin karşısındaki temel engel olarak kalıyor. Çin, cehaletin baskısını kontrol edebildiğiniz zaman bilim ve teknolojide, sanatta, sporda ve uluslarası ticarette yarışmanın olanaklı olduğunu kanıtladı. Gerçi dev gövdesiyle Çin’i başka ülkelerle karşılaştırmak olasılığı yok. Fakat uygulamalı olarak verdiği bir ders var: Bütün dünyanın yarattığı tek bir uygarlıkta buluşmak. Atatürk’ün öğretisi de bu değil miydi? Avrupa yüzyıllarca dünyaya örnek oldu. Bundan sonra başka yorumlar ve havalar da dinleyeceğiz. Bu Beethoven’a, Gershwin’e ya da Tolstoy’a bir şey olacak anlamına gelmiyor. Uygarlık tanımı bağlamında insan yaratıcılığının bütün kalburüstü ürünlerine sahip çıkmayı da içeriyor. Bu makaledeki değinmeler sadece sorunları anımsatmak için. Bu bağlamda Türkiye’nin çağdaş aydın –çağdaş tüccar değil yetiştirmek konusunda çölleştiğini anımsatmak istiyorum. Sabahtan akşama kadar günlük politika yapılan bir ülkenin, tesadüfün dışında, yüz binlerce sanatçısı, doğru dürüst sporcusu, bilim adamı olmaz. Biz bir Katar ya da Dubai Türkiyesi olmayacağız. Ama bu cılız entelektüel donanımla çağdaşlaşmak, deve kervanıyla çölü geçmeye benziyor. 50 MİLYON PİYANO ÖĞRENCİSİ VAR Mezzo Kanalı çağdaş Çin’de Musiki ve Lang Lang adlı 26 yaşında çok ünlenmiş bir virtüozun yaşamını ve sanatını ele alan bir program yayınladı. Programın bir yerinde Çin’de 50 milyon piyano öğrencisi olduğunu duyunca çok şaşırdım. Kolay tarafından Google’a başvurdum. Orada 2008 tarihli bir makalede bu sayının 36 milyon olduğu yazılı idi. (Bu Çin nüfusunun 35’te biridir.) Bu orana göre biz de bir musiki atılımı yapsak piyano öğrenen çocuklarımızın sayısının 2 milyon olması gerekir. Türkiye’de 20 000 piyano öğrencisi varsa bu Çin’deki oranın yüzde biri olur. Yani bu alanda Türkiye yüz kat geridedir. Google’daki makalenin adı ‘ABD’ye göre Çin’in 6/1 Üstünlüğü’ idi. Amerika’nın silahlanmaya Çin’e göre altı kat fazla para yatırdığını söyleyen yazar, Çin’in kültür alanındaki yatırımlarıyla dünya tarihinde olmayan bir boyutta entelektüel sermaye yatırımını Asya lehine çevirdiğini vurguluyordu. Beijing’deki Çin ulusal konservatuarı Asya’nın en büyük konservatuarıymış. Çinliler dünyayı 1314 yaşında öğrencileri ile istila ediyor. Sayısız büyük yarışmayı Çinliler kazanıyor. Makaleyi yazan Spengler adındaki yazar, bu gidişle bütün yarışmaları onların kazanabileceklerini söylüyordu. Türkiye’de birtakım kıt akıllıların hâlâ farkına varmadıkları bir kültür patlaması, 1923 ile 1938 arasındaki 15 yılda yaşandı. Bu İslam ülkelerinin hiçbirinde söz konusu olmadı. O dönem de Atatürk Çinlilerin bugün başlangıç için büyük bir rehber olacak... Oyun programlama çok geniş bir dünya pazarı olan bir bilgisayar yazılım sektörü. Ülkemizde de gelişiyor. Kimbilir bu kitap yeni ve becerikli gençleri de bu alana çağıracaktır.. Kitabın içindekilerin ana başlıklarına bir göz atalım: Oyun programcılığına giriş; C++/Windows Programlama; Dosya yönetimi; Oyun yönetimi; Direct3D Grafikleri; Directinput; DirectSound; Oyun yapımı: Pong; Microsoft XNA 3.1; Test; Visual Studio'nun ayarlanması. Kaynakça. Pusula yayınları, www.pusula.com Tayfun Akgül DirectX ile Oyun Programlama CBT 1207/2 7 Mayıs 2010 Kemal Akay Genç bir bilgisayar uzmanı, henüz 1992 doğumlu ve Notre Dame de Sion Fransız lisesi öğrencisi, ama meraklı ve 3 D animasyon ve dijital video sertifikasi almış Kemal Akay (kemal.akay@siyahyanik.com).. Ve okurun veya daha iyisi belki de gençlerin karşısına Oyun programlama kitabıyla çıkıyor şimdi de.. yaşıtlarına veya daha büyşüklerine diyor ki, eğer azim, heves ve inadınız varsa bu kitap size