Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK POLİTİKASI Saklı içerikli TV dizileri! Bir ara TV dizileri konusunda bir yazı yazmış ve birkaç sevilen dizinin aslında ne dediğini tercüme etmeye çalışmıştım. Şimdi biraz daha hayal kurmayı denedim. Tınaz Titiz Hayrettin Ökçesiz hayret@akdeniz.edu.tr T ürkçe bilmeyen birisi gelse de? Böyle bir kişinin yolu Türkiye’ye düşüp bir süreliğine mesela 2 ay günde 15 saat kadar görev yapmak üzere RTÜK üyeliğine getirilse; bu süre içinde tüm kanallardaki tüm dizileri izlemek gibi özgün bir görevle de yükümlense. Acaba ne anlar? Neler konuşulduğunu anlamayacağı için tamamını değil, beden dillerinden, ortamlardan, aksiyonlardan kimi “doğrudan” sonuçlar çıkarır. Bu genellikle basit sonuçların ötesinde bir de dolaylı yollardan çıkaracağı teknik adlandırmayla saklı içerik (hidden curriculum) sonuçlar olacaktır. İşte bunlardan bazıları.. • Sadakatsizlik ahlaksızlık değildir, • Yaşamda sıkıntı yoktur, yaratılış sırasında herkes konfor içinde doğar, • Çalışmak gereksizdir, değirmenin suyu bir yerlerden gelir, • Yüzsüzlük ayıp değildir, • İnsanın aklına geliverenler doğrudur, irdelemek gereksizdir, • Kafaya uymayan bir şeyler olduğunda: o Basitse hakaretle, o Biraz karışıksa dayakla, o Daha da ciddi ise öldürme yoluyla halledilir. • Bu ülkedeki tüm erkekler maço, çoğu kadınlar erkek avcısıdır, • Mutluluk yaşamın temel amacıdır, • Yalan, soluma, sindirme, üreme gibi bir doğal yaşam fonksiyonudur, • Ülkede sadece 3 marka otomobil kullanımına izin vardır: Audi, Mercedes ve BMW, • Ülkede tek yiyecek vardır: Kebap, • Ülkede tek şive vardır (Türkçe bilmediği için ne şivesi olduğu anlaşılamamıştır), • Ülkede tek dans türü vardır (erkekler el ele tutuşup birkaç adım sağa, birkaç adım sola giderler), • Ülkenin para birimi ABD Doları’dır. Aslında görev süresi 2 ay değil de daha uzun olabilseydi kuşkusuz daha yararlı başka sonuçlar da çıkarılabilirdi. O da başka sefere! Pascal’ın İnsan için söylediğini Cumhuriyet için de söyleyebiliriz: O narin kırılgan bir kamıştır. Ama düşünen bir kamış... Tüm gücü buradan gelmektedir. Cumhuriyet İnsan’dan kopamaz. “Balbay Cumhuriyet’in Başının Tacıdır!” Cumhuriyet Gazetesi, 12 Nisan’da Mustafa Balbay’ın tutukluluk durumunun yarattığı boşluk nedeniyle Ankara Temsilciliği’ne bir başka kişinin atandığını kamuoyuna duyurdu. Hikmet Çetinkaya 19 Nisan’da her şeyi anlatıp yerli, yersiz, haklı haksız ileri sürülen bir çok kuşkuyu ve itirazı nihayet şu sözlerle dindirmeye çalıştı: “Balbay’a gelince... Bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını istiyoruz... İlhan Ağabey’in deyişiyle onu önemli görevler bekliyor. Balbay Cumhuriyet’in başının tacıdır!” Normal şartlar altında, okuru pek fazla ilgilendirmesi gerekmeyen bir haberdir bu. Nihayet bir gazetenin kendi seyrüseferini belirleme hakkı yok mudur? Buna kim niye karışmalıdır ki? Ama Balbay’ın şu sözlerini okuduğumda ben de sarsılmıştım: “İki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanıyorum, ama ilk mesleki müebbetimi, makam olarak ilk cezamı aldım. Artık Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi değilim. Bunun böyle bitmesini istemezdim. (…)” Bu karar başka bir zamanda ya da uygun bir karar sürecinde verilseydi, kimsenin aklına bir şey söylemek pek gelmezdi. Cumhuriyet’i bir kaşık suda boğmak isteyenlerin bugünlerde bu tür haberlere avuç ovuşturduğunu her Cumhuriyet okuru çok iyi bilir. Bunların ekmeğine yağ sürmemeli, değirmenine su taşımamalı. Ama bu olağanüstü koşullarda bu olan bitene bir kaç şey neden dememeli? Direnen Üniversite’nin, bu ülkenin üniversitelerinin güçlü sesi, TÜMÖD, 13.4.2010 tarihli basın açıklamasıyla bu olaya karşı şu tepkiyi veriyor: “(…) Ne ile suçlandığı belli olmadan bir yılı aşkın süredir cezaevinde tutuklu bulunan Mustafa Balbay’ın, özgürlüğüne kavuşuncaya kadar, Ankara temsilciliği görevinin en azından vekaletle yürütülmesinin doğru olacağı düşüncesindeyiz. Cumhuriyet Gazetesi yöneticilerinin bu yanlış karardan ivedilikle döneceklerini umuyor ve basın hayatında bir onur abidesi olarak yer almış bulunan Cumhuriyet Gazetesi’nin üstün ve emsalsiz kimliğine yeniden kavuşacağını bekliyoruz. Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, TÜMÖD Genel Başkanı, Öğr. Gör. Suay Karaman, TÜMÖD Genel Sekreteri” İncinsek de, tarafların aralarındaki hukuka bakarak bir şey söylemek bize düşmezken, kamusal boyuttan baktığımızda zihnimize akın eden kaygılarımızı incitsek de söylemeliyiz. Safra atayım derken insanlarını suya fırlatmanın bir geminin yükünü hafifletmeyeceğini; manen ağır bir yükün altına sokacağını, her türlü işletmecilik ilkesine rağmen hatırda tutmalıdır. Cumhuriyet, Türk basın tarihinde ilginç bir oluşumu gerçekleştirmiştir. Cumhuriyet, birilerinin sandığı gibi adam çalıştıran patronların dükkanı değildir. Bu gazete, okurlarının gazetesi olmakla övünen; onların ilgisiyle, gücüyle varlık bulan bir “Cumhuriyet” kazanımıdır. Pascal’ın İnsan için söylediğini Cumhuriyet için de söyleyebiliriz: O narin kırılgan bir kamıştır, ama düşünen bir kamış... Tüm gücü buradan gelmektedir. Cumhuriyet İnsan’dan kopamaz. Balbay dörtyüz günü aşkın bir zamandan beri mahpus damında hükümsüz yatıyor. Bir aya yakın bir zamandan beri Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi değil. Bu günler giderek artıyor. Basın mensuplarının gazetelerindeki özgürlüğü ve güvenliği ilk önce yurttaşların özgürlüğüdür, güvenliğidir. Birimizi yaralayan şey, hepimizi yaralıyor. Nereden baksanız, vefa yapayalnız bir sözcüktür. Şair Nedim Ve Milli Mücadele Zeki Arıkan Atılan başlık (CBT 23 Nisan 2010, 1205) şaşırtıcı: “Milli Mücadele Döneminde Şair Nedim Neden Çok Sevildi?” Nedim’in şair olarak büyüklüğünü, yaratıcılığını, Divan Edebiyatı’na getirdiği yenilikleri biliyoruz. Lale Dönemi’nin ruhunu yansıtan gücünü de takdir etmeyen kimse yok. Ama İstanbul’da 1919’da çıkan bir edebiyat dergisinin arkasına sığınarak onu, Milli Mücadele’nin bir simgesi haline getirmeye çalışmak aldatıcıdır. Ancak şunu söyleyebilirim. Mütareke İstanbulu’nda tarihsel değerleri, kişileri, binaları ön plana çıkarmak, anma törenleri düzenlemek, büyük padişahların türbelerini ziyaret edip övgüler düzmek deyim yerindeyse moda olmuştu. Milli Mücadele’yi simgeleyen şairler çağdaş değerleri savunanlardır. Bunlar da Namık Kemal ve Tevfik Fikret’tir. Hareketin öncüsü bunlardan güç almıştır. Ankara’ya vardığı zaman vilayet merkezindeki törende Ankara sultanisi öğrencilerinden Münir Müeyyed (Bekman), Paşa’nın karşısında Fikret’in Ferda şiirini okumuştu. Bu Atatürk’ü heyecanlandıran bir olaydır. Namık Kemal’in adını da meclis kürsüsünden dile getirdiğini biliyoruz. Milli Mücadele’nin simgesi bir divan şairi olamaz. Nedim 1919 İstanbulu’nda okunmuş, sevilmiş olabilir. Ama bununla Milli Mücadele’nin yanına onun adını yazmak ne derece doğrudur bilemiyorum. Bugün ülkemizde yurtdışına gidip bu tedaviyi yaptırmak isteyen çiftlere ve onlara bu konuda bilgi veren doktorlara yönelik bu yasaklama ve dayandığı ileri sürülen TCK’nin ilgili maddesi, günümüzdeki çağdaş tıbbın öngördüğü tedavi yöntemleri ile bağdaşmıyor. 3. Tüp Bebek Merkezleri dışında çalışan hekimlerin tüp bebek için hasta hazırlamaları (KOH) yasaklanıyor: Bu maddede belirtilen KOH (Kontrollü overyan hiperstimülasyon) deyiminin anlamı “Tüp bebek yaptıracak kadınların yumurtalıklarındaki yumurtaların büyütülerek olgun ve toplanmaya hazır hale getirilmesi”dir. Burada, kadının yumurtaları ile erkeğin spermlerinin vücut dışında döllenmesi ve oluşan embryoların anne adayına nakledilmesi sağlanır. Tüp bebeğin hazırlık aşamalarından önemli bir tanesi “Anne adayının yumurtalarının büyütülüp olgun ha le getirilmesi” işlemidir. Bu işlem, eğitim almış her kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından yapılabilir. KOH işleminin Tüp Bebek Merkezleri dışında çocuğu olmayan çiftlerin yaşadığı illerdeki uzmanlar tarafından yapılması, bu çiftlere önemli avantajlar getirir. Çiftler en az 1520 gün süre ile tüp bebek merkezinin bulunduğu illere gitmekten ve orada kalmaktan kurtulur. Hem bu süre içinde başka bir şehirde konaklama, yiyecek gibi masraflardan kurtulmakta, hem de çiftler çalıştıkları işyerinden izin almak durumunda kalmazlar ve işgücü kayıpları olmaz. Zaten son derece kısıtlı maddi imkânlarla tüp bebek yaptırmaya çalışan çiftler, zaten devletten (SGK) faydalanmaları önemli ölçüde kısıtlanmış iken, bir de bulundukları il dışında uzun süre kalma zorunda olacak. Oysa bulunduğu ildeki uzmana KOH yaptırabilmesi, ailelere büyük ekonomik kazanç sağlayacaktır. CBT 1207/ 19 7 Mayıs 2010