Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com ‘Matematikte yetkinlik’ pek çok ülkede bilim politikasının değişmez maddesidir. Ya ‘sanayide matematik’? Sanayide Matematik... ‘Biyoekonomi’den sonra ‘Sanayide Matematik’! Bu başlıklar da giderek garipleşmeye başladı, der misiniz; bilemem. Benim için daha kötüsü, bu adam da yabancı raporlardan başlıkları alıyor, atıyor yazısının başına, diye düşünülmesi... Bu ikinci târizde gerçek payı da yok değil hani! Aslında, ele aldığım konulardan önemli bir bölümünü yabancı kurumlarca yürütülen politika araştırmalarının sonuçlarını yansıtan yayınlardan aldığım doğru. Niçin yabancı yayınlar? Nedeni, günümüz Türkiye’sinin, geleceğini bilim ve teknoloji üstünlüğünde arayan bir ülke olmamasıdır. Onun için bugün, bu ülkede, ulusal ölçekteki herhangi bir kurum bilim ve teknoloji alanında politika araştırması yapmıyor, yaptırmıyor. Arada bir yapılsa bile, bu süreklilik kazanmıyor, sistematik olmuyor. Oysa geleceklerini bilim ve teknoloji üstünlüğünde arayan ülkeler bu üstünlüğü kazanmak ya da sürdürebilmek için bilim ve teknolojide ne yapmaları gerektiğini, sürekli olarak, politika araştırmalarıyla belirlemeye çalışıyorlar. Bu araştırmalarda ortaya konan öngörüleri gerçekleştirmek için olabildiğince çaba gösteriyorlar. Uygulama sonuçlarını, ekonomiktoplumsal etkileri dahil, sürekli ve sistematik olarak değerlendiriyorlar. Sonuçta zengin bir araştırma literatürü ortaya çıkıyor. Bu bilimsel literatüre giren temel kavramların da üreticisi oluyorlar. Bu köşede yansıtılanlar da, daha çok bu kavramlarla örülmüş düşüncelerdir... Sözünü edeceğim “Sanayide Matematik” başlığını taşıyan rapor (“Report on Mathematics in Industry”) ile “Sanayide Matematiği Özendirici Mekanizmalar” başlıklı raporu da (“Report on Mechanisms for Promoting MathematicsinIndustry”) OECD’nin Küresel Bilim Forumu hazırlatmış... Hazırlayansa Forum’a bağlı “SanayideMatematik Uzmanlar Grubu”... İlki ‘Temmuz 2008’, ikincisi ‘Nisan 2009’ tarihini taşıyor. Amaç, “matematikle sanayinin etkileşimini arttırmanın ve [bu iki ayrı dünya arasında kurulacak] ortaklıktan sağlanacak yararı giderek çoğaltmanın kabul edilebilir mekanizmaları nasıl yaratılır” sorusuna yanıt bulmaktır. Bu sorunun ardındaki vizyonsa, “karşılıklı enformasyon alışverişinin, rekabet öncesi aşamada serbestçe yapıldığı ve bilginin, matematik ve sanayi topluluklarınca, her iki tarafa da daha çok yarar sağlayacak biçimde paylaşıldığı ortaklıkların kurulmasıdır.” Bu genel çerçeveye bağlı kalınarak, ilk raporda, içinde bulunduğumuz on yılın ‘sanayide matematik’ konusundaki stratejik bakış açısı ana hatlarıyla ortaya konuyor ve bu alandaki faaliyetlerin entelektüel, ekonomik ve toplumsal yönleriyle dolaylı etkileri ele alınıyor. İkinci rapordaysa, söz konusu faaliyetlerle ilgili olarak, ilk raporda sayılan özendirici mekanizmalara ilişkin daha açık ve kullanılabilecek bir liste sunuluyor. Ayrıca bu mekanizmaların işleyişine ve karşılaşılan sorunlara ilişkin düşüncelere de yer veriliyor. Üzerinde en çok durulan özendirici mekanizmalardan biri, ‘sanayide matematik’ konusunun akademik bir disiplin olarak üniversitelerde yer alması ve bu konuya özgü, disiplinler arası akademik araştırma merkezlerinin kurulması... Bu vesileyle öğreniyoruz ki, 15 ülkede, raporları hazırlayanların da aşina olduğu, finansmanları genellikle kamu fonlarından karşılanan böyle merkezler ve pek çok akademik kuruluşun disiplinler arası araştırma merkezinde de bu konuda çalışan birimler var. Yine öğreniyoruz ki, bu dalda öğretim üyesi bulmada sıkıntılar yaşanıyor; hem matematikte akademik kariyere hem de yeterli sanayi deneyimine sahip eleman bulmakta zorluklarla karşılaşılıyor ve buna çare aranıyor. Dökümü verilen özendirici mekanizmaların hepsinden söz edecek değilim. Merak eden okuyucularımız bu raporlara erişebilirler. Konunun ilginç yanı, ilk raporu hazırlayanlar arasında TÜBİTAKUlusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü’nden de bir uzmanın yer almış olmasıdır (kriptoloji ileri matematik uygulamalarının olduğu bir alandır)... Ama, ikinci raporu hazırlayanlar arasında Türkiye gözükmüyor. Bunun nedeni ‘sanayide matematik’ meselesi bir yana, ülkemizin, örneğin matematik öğretimi konusunda geleceğe dönük hiçbir hedefinin olmaması mıdır acaba? Sindirim konusunda bilmediklerimiz.... • Sindirim sistemi, ağızdan başlayarak makat ya da anüse dek uzanan yaklaşık 11 metrelik bir kanaldan oluşur. İnce bağırsak öylesine kıvrımlıdır ki, bu kıvrımları oluşturan tüm katmanların yaklaşık 250 metrekareye varan alanı bir tenis kortunu kaplamaya yeterlidir. Romalı hekim Galen’e göre mide, “içimizdeki hayvanı uyaran ve onu yiyecek aramaya iten” yarıözerk bir varlıktır. Midenin fizyolojik yapısıyla ilgili ilk temel bilgilerin birçoğunu 1825 yılında, yarı Fransızyarı Kanadalı bir askerin iyileşmeyen kurşun yarasının içine yiyecek yerleştirerek sindirim sürecini inceleyen askeri cerrah William Beaumont sayesinde edindik. Bir bayram ziyafetinde yediklerimizin sindirilmesi yaklaşık 72 saat alabilir. Bu süreçte önce karbonhidratlı yiyecekler işlemden geçirilir. Ardından kızarmış tavuğun iyice pişmiş proteini, son olarak da yağlar işlemden geçirilir. Bu tür yemeklerin sonrasında çoğu zaman yaşanan o gevşeklik duygusunun ya da rehavetin özellikle hindi ve tavuk etinde bulunan “triptofan” adlı bir amino asitten kaynaklanabileceğine inanılıyor. Ne var ki, etin içeriğindeki proteinler bu maddeyi büyük ölçüde etkisiz kılıyor. görünüm de kazandıran bir Botoks iğnesi ile giderilebilir. Boya, tebeşir ve çamur gibi yenmez maddelere karşı anormal bir iştah duyulması biçiminde kendisini belli eden bir tür yeme bozukluğu olan “pika” hastalığına küçük çocukların yaklaşık %30’una varan bir bölümünde tanık olunabilir. Bu hastalığın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, şiddetli miktarda mineral eksikliğinden kaynaklanabileceğine inanılıyor. Sindirimde etkili olan mide sıvılarının en başta geleni olan hidroklorik asit madenleri eritebilmesine karşın, mideye indirilen plastik oyuncaklar öbür uçtan ilk günkü gibi yeni bir biçimde çıkarlar. (Gelgelelim, boğulma tehlikesini yine de unutmamak gerekir.) Aynı durum mum boya, saç ve sakız için de geçerlidirsöylentiler ne olursa olsun, bu maddeler yendiğinde birkaç gün içinde geçip giderler. Ancak siz kolaylıkla sindirilebilirsiniz. Pankreas yangısının verdiği sancı yağları sindirici enzimlerin pankreas bezinden çevredeki dokulara sızmasından ya da bir başka deyişle, sizi içeriden yiyip bitirmesinden kaynaklanır. Su, enzimler, baz tuzlar, mukoza ve safra kalın bağırsağa giren yaklaşık 7.5 litre sıvıyı oluşturur. Yalnızca 6 yemek kaşığı kadar bir sıvı dışarıya çıkar. Kalın bağırsağın bedensel sıvıları düzenleyici o harika özelliği olmasaydı, hayvanlar kurak topraklarda barınamazlardı. Bugüne dek kaydedilen en yüksek insan geğirme sesi olan 107.1 desibellik ses bir zincir testerenin çıkarttığı sesin bir metre uzaklıktan duyulan şiddetine eşit. 2008 yılında kaydedilen bu rekor düzeydeki sesin kaynağı Londralı Paul Hunn. Kahverengi son günlerin en çevreci rengi: 2005 yılında Ashden Sürdürülebilir Enerji Ödülü insan dışkısından elde edilen metan gazının pişirme ocaklarında kullanıldığı Ruanda’daki hapishaneye verildi. Söz konusu uygulama tek başına 1.5 milyon dolarlık bir tasarruf sağladı. Bir de bunun dünya çapında uygulanmasının yaratabileceği sonuçları düşünebiliyor musunuz! • • • • • • • • •Bol şekerli ve nişastalı yiyeceklerin mideye indirilmesi kan plazmasındaki triptofanın artmasına ve buna bağlı olarak da daha güçlü bir etki yaratmasına yol açabilir. • •Bedenimizdeki serotoninin (ruh durumunu etkileyen temel hormonlardan biri) büyük bir bölümü başımızda değil, mide zarında üretilir. Sırf yediklerinizi sindirirken yaktığınız kaloriler harcadığınız toplam enerji miktarının %515 kadarını oluşturur. Sindirimi en fazla enerjiyi gerektiren besinler proteinler ve alkoldür. Alkollü içkilerin etkisini azaltan bir enzim olan alkol dehidrogenaz kadınlarda erkeklere kıyasla %60 daha az üretilir. Yutkunmayı engelleyen ender bir rahatsızlık olan “akalazya” ya da gevşeme bozukluğu, yemek borusundaki kasları rahatlatan ve kuşkusuz ona daha genç bir • • • • • • CBT 1210/ 6 28 Mayıs 2010 • • Rita Urgan, Kaynak: Discover