24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Atıflı Aşırmacılık YÖK yönetmeliği atıflı aşırmayı da kapsayacak şekilde, aşırmanın net tanımı yeniden yapılmalı, bununla birlikte aşırmacılıktan başka sahtecilik, verilerin çarpıtılması, hak edilmemiş yazarlık gibi bilim ahlakına aykırı eylemleri de cezalandıracak düzenlemeler anılan yönetmelikte yer almalı, akademik yükseltmelerde değerlendirilen eserlerde bilim etiğine aykırı davranıldığının ortaya çıkması halinde verilen unvanlar geri alınmalıdır. Prof. Dr. Güneş Uçar, İ.Ü. Orman Fakültesi Öğretim Üyesi, ucarg@istanbul.edu.tr zı şekliyle yazılmayarak okuyucunun bu kısımların alıntı olduğunu fark etmemesi sağlanmış ise, böyle bir durumda atfın asıl amacının aşırmayı ustaca gizlemek olduğu ortadadır. Bu aşırma biçimini atıflı aşırma olarak tanımlamak gerekir. Aşırmacılığın gerek Yükseköğretim Kurumları Yönetici Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nde (madde 11a/3) [1], gerek TÜBİTAK Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu (AYEK) Çalışma Esasları’nda (madde 8) [2] ve gerekse birçok üniversitenin bilim etiği ilkelerinde yalnızca “kaynak göstermemiş olmak”la ilişkilendirilmiş olması, örtülü bir yağmalama biçimi olan atıflı aşırmacılığı meşrulaştırıyor ve “başka eserlerden yararlanma yöntemlerinden biri” olarak görülmesini sağlıyor. “Yükseköğretim Kurumları Yönetici Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”nin 11a/3 maddesinde aşırma suçu şöyle tanımlanmakta: “Madde 11a/3: Bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek.” Bu tanım bir makalenin bir kısmının veya tamamının kopyalanarak veya tercüme edilerek kullanılabileceği, kaynak gösterildikten sonra da mesele kalmayacağı şeklinde yorumlanabilmekte. Şikâyet üzerine yapılan bilirkişi incelemelerinde alıntı oldukları fark edilmeyen bölümler içeren makalelerin birkaç yerine yapılmış atıflardan hareketle kişiler suçsuz bulunuyor. Bilirkişi raporlarında özellikle Yüksek Öğretim Kurumları Disiplin Yönetmeliği’nin yukarıdaki 11a/3 maddesindeki tanımın esas alınarak, alıntılar içeren makalenin bazı yerlerinde kaynak gösterilmiş olması nedeniyle intihal bulunmadı, deniyor. TÜBA yayınları arasında yer alan Prof. Dr. Ayşe Erzan’ın editörlüğünü yaptığı 2008 yılında basılmış Bilim Etiği El Kitabı’nın [3] Yayın Ahlakı başlıklı 3. Bölümü’nün 42. sayfasında tırnak içinde yazılmayarak metinden ayrılmamış alıntıların aşırma olacağı bildirilmektedir: “Eğer bir makale ya da kitaptan (bu kitap eğitsel ya da popüler bir kitap da olabilir) alıntılar yapılacaksa, alıntılanan tüm kısımların çift tırnak işareti içine alınarak ya da farklı punto ile veya başka bir yöntemle metinden ayrılması ve her birine ayrı kaynak gösterilmesi gerekir. Eğer alıntılar birkaç cümle ya da kısa bir paragrafı geçiyorlarsa, bunların alıntı işaretleri içinde bile kullanılabilmeleri için, orijinal kitap ya da makalenin yayıncısından (ve telif hakkı anlaşmasına göre gerekiyorsa yazarlarından) yazılı izin alınması gerekir. Aksi halde aşırma yapılmış olur.” Bu kitap, evrensel bilim etiği ölçütlerini yansıtan, özellikle de atıflı aşırmalar yoluyla konunun istismarına izin vermeyecek şekilde hazırlanmış bir kaynaktır. Üniversitelerimizde aşırmacılığın önüne geçilememesinin önemli nedenlerinden biri de, 11a/3 maddesinde intihal suçunun yetersiz tanımlanmış olmasıdır. [1]http://www.yok.gov.tr/content/view/458/183/lang,tr/ [2] www.tubitak.gov.tr/tubitakcontentfiles/mevzuat/esaslar/esaslarVII2.pdf [3] A.Erzan, ed. (2008), Bilim Etiği El Kitabı, TÜBA Bilim ve Düşün Dizisi 17, Ankara En gerçekçi ve de gerekli vaat: Türkiye’yi yönetilebilir kılmak! Tınaz Titiz B ilimsel yayınlar yapılırken özenle uyulması gereken bilim etiği kuralları, yazarların birçoğu tarafından bilinçli ya da bilinçsiz şekilde göz ardı ediliyor. Bilim etiği ihlalleri arasında aşırmacılık kuşkusuz en ağır olanıdır. Aşırma veya intihalin en önemli özelliği başka yazarların fikir ürünü olan eserlerinin tamamını veya bir bölümünü sahiplenme, kendi eseri imiş gibi yayımlamaktır. Bir bilimsel makalede usulüne uygun şekilde atıf yaparak başka yazarlara ait bilgilerden, bulgulardan yararlanmak doğaldır. Atıf yoluyla yararlanmada makalenin atıflı bölümünde yazara ait bilgi, bulgu veya fikirlerin yararlanılan kaynaktaki bilgi, bulgu veya fikirlerle ilişkilendirilmesi esastır. Bu ilişkilendirme karşılaştırma, onaylama, aksini iddia etme, kendi görüşlerini destekletme vb olabilir. Atfın en önemli özelliklerinden biri, bu yolla yararlanılan bilgi, bulgu vb. hususların az ve öz olmasıdır. Bir eserin büyük bölümü yazar(lar)ının bulgularını, yorum ve değerlendirmelerini veya fikirlerini içermelidir. Başkalarının bilimsel eserlerinden yararlanmanın bir diğer yolu da alıntı veya iktibastır. Alıntılanan paragraf veya kısmın gösterdiği en çarpıcı özellik, alıntı yapan kişiye ait hiçbir şey içermemesi tamamen başka yazarların kalemlerinden çıktığı şekilde veya bire bir tercümesi olarak kullanılmış olmasıdır. Bir eserde alıntılanan bölümlerin alıntı olduğunu, eserin yazarına ait herhangi bir şey içermediğini yazar okuyucuya göstermek, yani alıntının okuyucu tarafından hemen anlaşılmasını, fark edilmesini sağlamak zorundadır. Bunu yazar metin içerisinde “aşağıdaki paragrafta yazılanlar şu kişinin yazdığı şu eserin şu sayfalarından alınmıştır” şeklinde belirtebileceği gibi, alıntıları çift tırnak içerisine alarak veya farklı bir yazı formunda yazarak ve kaynak göstererek de yapabilir. Böylece okuyucu açık ve net olarak metnin alıntı olan paragraflarındaki bilgilerin, bulguların, fikirlerin yazar(lar)a ait olmadığını, alıntının kaynağı olarak gösterilen başka yazar(lar)a ait olduğunu bilir. Alıntı yapan yazar da başkalarının kalemlerinden çıkan alıntıları sahiplenmemiş, kendine ait imiş gibi yayımlamamış olur. 2 009 rakamlarına göre Türkiye’deki toplam siyasi parti sayısı 61, faal dernek sayısı yaklaşık 85.000 ve faal vakıf sayısı ise 10.000 dolayındadır. Bunlardan siyasi partilerin tamamı, vakıf ve derneklerin de bir bölümü, adına Türkiye Sorunları denilebilecek küçük ya da büyük ölçekli sorunlara çözümler geliştirmek ile meşguller. Siyasi partiler ise geliştirdikleri çözümleri iktidar gücünü bütünüyle ya da (koalisyonlar yoluyla) kısmen elde ederek uygulamayı hedeflemişlerdir. Bu kurumların özetlenen bu niyetleri ilan edilmemiş olsa da şöyle bir varsayıma dayalı olsa gerekir: “Eğer sorun alanları için çözümler geliştirilebilir ve bunlar geniş kesimlere ya da iktidar gücünü elinde bulunduranlara anlatılabilirse, uygulamaya aktarılabilmesinin önünde önemli bir engel yoktur..“ Bu nedenle de bu kurumların çoğu, enflasyonun nasıl kontrol altında tutulacağı, fakirlikle nasıl mücadele edileceği, evsizlere nasıl ev, işsizlere nasıl iş sağlanacağı, bankacılıkta neler yapılacağı gibi konulardaki vaatlerini ilan eder, çabalarını da bu konularda planlar yapmaya, bu konulara hâkim uzmanları çevrelerine toplamaya yöneltirler. sonucuna vardı. Ortaya çıkan ve giderek derinleşen bu yan etkilerden birisine kural tanımazlık denilebilir. Diğer ve daha da olumsuz yan etki Sömürüye Açık Alan (SAA) genişlemesi denilebilecek bir olgudur. Her çözülemeyen sorun çevresinde, çeşitli iç ve dış niyet sahiplerince sömürülerek kendi lehlerine ve Türkiye aleyhine kullanılabiecek alanlar oluşmaktadır. ÖRNEKLER.. * Ermeni sorunu çevresinde oluşan SAA, neredeyse tüm ülkelerin parlamentolarından “soykırımı tanıma yasaları” çıkarılacağı tehdidini (koz) ortaya çıkardı. * Kürt sorunu çevresindeki SAA, silah satışı, anlık istihbarat verip vermeme, terör gruplarını destekleme gibi melanet ürünlerini barındırıyor. * Farklılıkların bütünlüğünü sağlayamama sorunu çevresindeki SAA, ılımlı İslam denilen ve tamamen İslamcı terorizm ile başa çıkabilmek için Türkiye’yi kullanarak tasarımlanan Sorun Çözme Aracı’nı başımıza sardı. Uluslararası oyunun temel kuralının pembe kazankazan ilkesine değil, büyük sopa kuralına göre işlediğini bir kere daha sopalanarak öğreniyoruz. * Eğitimi, ideolojik koşullandırma zannederek, bir yandan ayakları üzerinde duramayan muhtaç insan üretimi, bir yandan da dinci ve etnik ideolojik koşullandırmalara icazet sağlanması gibi çok yönlü üretilen sorunların çevresindeki SAA’lar, ülkedeki onlarca melanet odağının beslendiği alanlar oldu. * Demokrasi kavramının üzerine oturduğu uzlaşı kavramının içselleştirilemeyişi sorunu çevresindeki SAA, bu yaşam kolaylaştırıcı kavramın dönerek bir çoğunluk egemenliği olarak anlaşılmasına, bu ise bu egemenlikten çıkar sağlamayı amaçlamış kesimlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Nasıl araçlar kullanılmalı ki Türkiye yönetilebilir olsun? Vizyonu her ne olursa olsun siyasi partiler başta olmak üzere Türkiye sorunları üzerine tezler, vaatler geliştiren her kurumun öncelikli hedefi, ele aldığı sorunları çevreleyen ortamları oluşturan bileşenleri irdelemek ve bu yolla o sorunların çevresindeki sömürüye açık alanları daraltmak olmalı. Bunu yapmayıp, çeşitli yaşam alanları için yeni kurallar koyarak sorunları çözmeye çalışanlar, bilgileri, ünvanları, deneyimleri, tutkuları, ezberleri ne olursa olsun onları bir kenara bırakıp, sorunları ortamlarıyla birlikte ele almadıkları her durumda yeni sorunların üremesine yol açacaklarını idrak etmeli. Devamı yan sayfada SORUN GERÇEKTEN DE BU MU? Eğer sorun bu çerçevede olsaydı, eline imkân geçen her kurum vaatlerini gerçekleştirebilirdi. Ama ne yazık ki durum bu değil. Haklarında çözüm geliştirilmiş sorunların çoğu için ortam koşulları ya kısmen ya da bütünüyle göz ardı edilirler. Ekonomik, siyasal, kültürel iç ve dış emeller, toplumsal değer yargıları[1], sahiplenilmiş çözümler[2], kaynak kısıtları, iç ve dış kaynaklı vesayetler, mafyatik etkiler, yabancı servislerin hiçbir yasal ve/ya ahlaki kural tanımayan girişimleri, ortam koşullarının çetrefilli birkaç elementidir. Bütün bu koşulların dikkate alınmasına imkân verebilecek Sorun Çözme Araçları, siyasi kurumlarımızın dağarcıklarında mevcut değildir. Bu nedenle de sorun çözümleri için öneri ve vaatleri, teknik adıyla suboptimization, düz Türkçesiyle de dikensiz gül bahçesi ortamı denilebilecek koşullara göredir. Bu ortam koşullarının dikkate alınmayışı, Türkiye’yi giderek zor yönetilir duruma getirirken bir yandan da durumu gittikçe zorlaştıran başka yan etkiler doğurmuştur: Ülke sorunlarının giderek derinleştiğini gözlemleyen ve sayıları giderek artan insanlar, mevcut ahlaki ve yasal kurallara uymanın yararsız olduğu ALINTI MI DEĞİL Mİ?! Bazı kişiler bir makaleden birebir çeviri şeklinde veya doğrudan alıntı yapmakta, arkasına da o makalenin yazarlarını kaynak olarak eklemektedir. Bu kısımlar tırnak içerisinde gösterilmediği veya farklı bir yazı fontuyla yazılmadığı ya da alıntı olduğu metin içerisinde belirtilmediği için, bu tür bir alıntının okuyucu tarafından fark edilmesi mümkün değildir. Böyle bir makalede, makalenin alıntı olan kısmı veya bölümleri yazarın kendisine ait hiçbir şey içermediği, yazar bu alıntıları kendine ait imiş gibi yayımlamış olduğu için yine aşırma (intihal) gerçekleşmekte. Bir makalede alıntılar yapılmış, fakat tırnak içerisine alınmayarak veya farklı bir ya CBT 1210/ 18 28 Mayıs 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle