Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Böyle seçim sistemi olmaz 1991 yılından bugüne yapılan seçimlerin hiçbirinde milli irade meclise tam olarak yansımamış. Her siyasi görüşün aldığı oy oranına göre mecliste temsil edilmesi gerekirken, “sözde demokratik seçim sistemimizde” pek çok oy çöpe giderken, partilerin meclise gönderdikleri vekil sayıları ile aldıkları oy miktarı arasında doğrusal bir oran söz konusu değil. Aykut Konuralp, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Dergisi, Ekim 2007 nek. AKP’nin aldığı %46.58 oy oranı ile Almanya’da tek başına hükümet kuramaz; koalisyon ortağına bir cumhurbaşkanı beğendirmek zorundadır. Yani u z l a ş m a k z o r u n d a d ı r. AKP her iki kişiden birinin oyunu değil her 1000 kişiden 466 kişinin oyunu almıştır. Seçim sistemimiz AKP’ye %46.58’lik oy oranı ile %62’lik caka sattırmaktadır. (*)Federal Almanya 16 eyaletten oluştuğu için, 299 seçim bölgesi bu 16 eyalet arasında paylaştırılmıştır. B u nasıl bir demokrasidir ki, 22 Temmuz seçimlerinde, 47.881 AKP’li seçmen bir vekili meclise gönderirken, 65.338 CHP’li ve 70.449 MHP’linin oyu ancak birer vekili meclise göndermeye yetebiliyor. Bu nasıl bir demokrasidir ki, 1991 seçimlerinde her 37.082 DYP’li seçmene mukabil her 374.900 DSP’li seçmene, evet yanlış okumadınız, her 374 bin 900 DSP’li seçmene bir vekil düşmüş. AKP’liler diyorlar ki; seçmen mecliste %81.73 oranında temsil edilmişmiş; temsilde adalet sağlanmışmış ve böylece de 2002 seçimleri için söylenen “milli irade meclise tam yansımamıştır” iddiası da ortadan kalkmışmış. CHP/DSP %20.88 oy karşılığı 115, MHP %14.27 ile 78 ve bağımsızlar da %5.24 ile 29 milletvekilliği kazanmaları gerekirken sırasıyla 112, 71 ve 26 milletvekilliği kazanmışlardır. Buna karşılık, seçim sistemimiz AKP’lilere %46.58 oy karşılığı 256 yerine meclisin %62’sine tekabül eden 341 sandalye vererek milli iradeyi çarpıtmıştır. 1991 seçimlerine bakalım; seçmen mecliste %99.42 ile temsil edilmektedir. Yukarıda, son sütunda, bir vekile düşen geçerli oy sayılarını karşılaştırdığınızda görülecektir ki ‘seçmen iradesi’ yani ‘milli irade’ çarpıtılmış olarak meclise yansımıştır. 374 bin 900 DSP’liye bir, 37 bin 082 DYP’liye bir vekil ! Bu nasıl bir milli irade oluyorsa? Milli iradenin meclise yansıması, her siyasi görüşün, aldığı oy oranında mecliste temsil edilmesi ile oluşur. Seçim sistemimiz ve siyasi partiler yasamız demokratik değildir. Bir an önce değiştirilmelidirler. Tam demokratik bir seçim sistemine Federal Almanya seçim sistemi güzel bir örnektir. %5 Barajlı Kişiselleştirilmiş Temsili Seçim Sistemi: Parlamentoda sandalye sayısı 598’dir. Her seçmenin iki oyu vardır. Ülke 299 seçim bölgesine bölünmüştür. Seçmen birinci oy ile ve çoğunluk sistemi ile kendi seçim bölgesinden tercih ettiği bir adayı, doğrudan milletvekili olarak parlamentoya gönderir. İkinci oy ile de bir parti (parti eyalet listesi) (*) seçer. Parlamentodaki sandalye sayıları partilerin aldıkları oy oranlarına göre paylaştırılır. (Thomas Hare/Horst Niemeyer Sistemi) Bir partiye düşen sandalye sayısından doğrudan seçilenler çıkarıldıktan sonra geriye kalan sayı parti listesinden tamamlanır. Bir parti doğrudan 126 sandalye kazanmıştır; aldığı oy oranına göre 124 sandalyesi olması gerekiyor; bu durumda parlamento sandalye sayısı, iki artarak, 600’e çıkar. Veya bir parti %5 barajını aşamamıştır fakat en az üç doğrudan milletvekili çıkarmıştır; bu durumda o parti parlamentoda temsil edilir. Almanya’da 1949’dan bugüne yapılan seçimlerin hiçbirinde, tek parti iktidarın oluşmadığını göstermiştir. 1957 seçimlerinde CDU/CSU %50.2 oy aldığı halde, zayıf bir tek parti iktidarı yerine, yanına iki küçük ortak da alarak yani iktidar gücünü paylaşarak daha kuvvetli bir hükümet kurmuşlardır. “Demokrasi bir uzlaşı rejimidir”e güzel ve başarılı bir ör Son 5 yılın genel seçimlerinden iki tablo; AKP’nin A’sı ile yakından uzaktan ilgisi olmayan sayılar. (*) Geçerli oyların mecliste temsil oranları. (**) Meclis 450 sandalyeli SONUÇ: GERÇEKÇİ İKİ VAAT! Toplumumuzun Sorun Çözme Kabiliyeti’ni artırmak ve Türkiye’yi yönetilebilir kılmak, siyasi partilerin vaat etmeleri gereken en gerçekçi iki hedef olmalı. Bunun dışındaki vaatler, sokaktaki insan açısından anlamlı olabilir, ama onlar bu vaatlerin gerçekleştirilebilmesi için gereken ortamla CBT 1210/ 19 28 Mayıs 2010 Bu tür girişimler sorunları çözemediği gibi, yeni üretecekleri sorunların çevresindeki SAA’lar nedeniyle Türkiye’nin yönetilebilirliğini daha da zora sokacaktır. rı sorgulama kapasitesine sahip olamayabilirler ya da olanlar seslerini duyuramayabilirler. Tartışma ve programlarını halen “imar planları nasıl yapılmalı?”, “okullaşma oranı nasıl artırılmalı?”, “işsizlere nasıl iş bulunmalı?” ve benzeri sorunlar çevresinde yürüten siyasi partilerimizin, bunlara paralel olarak hatta daha da öncelikli olarak yukarıdaki iki vaat çevresinde düşünmeleri önerilir. [1] Değer yargıları terimi genelde pozitif çağrışımlar yapsa da, tüm değer yargılarının olumlu, yapıcı vb pozitif nite likli olması gerekmez. Örneğin töre adı altında uygulanagelen cezalandırma yöntemi, toplumumuzun tamamında değilse de önemli bir bölümünde bir değer yargısıdır. Benzer şekilde eğitim ve ezberin ayrılmazlığı, bal tutanın parmağını yalayabileceği, eşe sadakatsizliğin erkeğin elinin kiri, kadının ise yüzünün karası olduğu gibi onlarca değer yargısı yapıcı olmayan örneklerdir. [2] Sahiplenilmiş çözüm terimiyle, bir kurumun önceden gelen kalıp çözümlerini sürdürme konusundaki tembelliği + ezberciliği + korkaklığı gibi bileşik huyu kastediliyor.